• Sonuç bulunamadı

A. KUR’ÂN’DA TAYYİB VE TÜREVLERİ

12. Tertemiz Olmak

İslâm dinine göre akıl ve irade sahibi insan, bu dünyadaki inanç ve ameline bağlı olarak âhirette ya güzel ve ebedî bir hayata kavuşacak, ya da sonsuz ve çetin bir azaba müstahak olacaktır. Allah’a, peygamberlerine ve âhiret gününe inananların, sâlih amel işleyenlerin kurtuluşa ereceği muhakkaktır.437 Âhirette mutlu ve ebedî bir hayata kavuşacak, onur verici bir muameleyle karşılaşacak olan kimselerin durumu; Kur’ân’da şu şekilde tasvir edilmektedir: “Rab’lerini sayıp O’na karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük, cennete sevk olunurlar. Nihâyet oraya varıp da kapıları açılınca cennet bekçileri

“Selam olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebediyen kalmak üzere, giriniz oraya!”

derler.”438

Anlaşıldığı üzere, dünya hayatında iken itaatkâr olup Allah’a karşı gelmekten sakınan kimseler; âhiret günü cennete sevk edildiğinde, cennet bekçileri hoş ve güzel karşılayıp selamlayarak onları onurlandıracak ve de mutlu, ebedî bir hayatla müjdeleyecektir. İşte konuyla doğrudan ilgili olduğu için burada özellikle, cennetlikleri karşılama esnasında cennet bekçilerinin kullandığı “مت بِّط/Ne mutlu size!” kelimesinin

433 Taberî, a.g.e., 520-522; Râzî, a.g.e., XIX, 52. Ayrıca bkz: Kurtubî, a.g.e., IX, 316; İbn Kesîr, a.g.e., IV, 455.

434 Bkz: Râzî, a.g.e., XIX, 52.

435 Bkz: Râzî, a.g.e., XIX, 52. Ayrıca bkz: Kurtubî, a.g.e., IX, 316; İbn Kesîr, a.g.e., IV, 455.

436 Bkz: Râzî, a.g.e., XIX, 52.

437 Bkz: el-Bakara 2/2-5.

438 Bkz: ez-Zümer 39/73.

88 içerdiği anlam üzerinde durulacak; yeri geldikçe de âyetin genel muhtevasına işaret edilecektir. İlgili kelimenin anlamını doğru tespit etmek için ise önce Kur’ân sözlüklerine daha sonra da tefsir kaynaklarına müracaat etmek gerekmektedir.

Râğıb el-İsfahânî, “İnsanlardan olan tayyib; cehâlet ve fıskın pisliğinden ve çirkin amellerden arınıp ilim, iman ve güzel amellerle süslenenlerdir.” şeklinde bir açıklamada bulunmakta ve zikri geçen âyetteki “مت بِّط” kelimesiyle Yüce Allah’ın, bu vasıftaki insanları kastettiğini bildirmektedir.439 İbnu Urfe’ye göre ise âyetteki “مت بِّط” kelimesi “Sizler cennete ehil hale geldiniz.” anlamına gelmektedir. Günah ve ma’siyetler, zararlı ve pis şeylerdir.

Yüce Allah; kişilerin cennete girmesini istediği zaman onların günahlarını bağışlar ve böylece onlarda kir ve pislik adına hiçbir şey kalmaz.440

Bu değerlendirmelere göre “مت بِّط” kelimesi, “Sizler cehâlet, Allah’a isyân ve kötü amel gibi tiksindirici şeylerden uzak kalarak; ilim, iman ve güzel amel gibi hoş şeylerin takipçisi olarak ve nihâyet Allah’ın bağışlamasına mazhar kılınarak tertemiz ve cennete lâyık kimseler haline geldiniz.” anlamı taşımaktadır.

Tefsir kaynaklarında da bu kelimeyi açıklamaya ilişkin birbirine benzer yorumlar yapılmaktadır. Meselâ Ferrâ bu kelimeyi “Doğru, dürüst, iyi kalpli; arınmış ve temiz oldunuz.” anlamına gelen “مُت وَك َز” kelimesiyle açıklamaktadır.441 Yine Taberî, “مت بِّط” kelimesi için “Dünyada iken amelleriniz hoştu, bugün ise istirahatgâhınız hoş oldu.”;442 Mücâhid, “Allah’a itaat sayesinde hoş ve tertemiz oldunuz.”;443 Râzî, “Günah kirlerinden temiz oldunuz ve hata kirlerinden arındınız.”;444 İbn Kesîr, “Sizin amelleriniz ve sözleriniz ne hoştur. Çalışmanız güzel olmuş, neticede mükâfatınız da hoş olmuştur.”;445 Kurtubî,

“Dünyada iken tertemizdiniz.”;446 Bursevî ise “Ma’siyetlerin kirinden temizlendiniz veya size mübâh kılınan nimetlerle gönlünüz hoş oldu.”447 şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır. Ayrıca Nekkâş’ın naklettiğine göre bu kelime ile “Salih amel ile

439 Bkz: Râğıb el-İsfahânî, a.g.e., s. 527.

440 Bkz: Semîn el-Halebî, a.g.e., II, 495.

441 Bkz: Ferrâ, a.g.e., II, 425.

442 Bkz: Taberî, a.g.e., XX, 270.

443 Bkz: Taberî, a.g.e., XX, 270.

444 Bkz: Râzî, a.g.e., XXVII, 24.

445 Bkz: İbn Kesîr, a.g.e., VII, 122.

446 Bkz: Kurtubî, a.g.e., XV, 286.

447 Bkz: Bursevî, a.g.e., VIII, 145.

89 geldiniz.”448 şeklindeki bir anlam da kastedilmektedir. Anlaşıldığı gibi bütün bu yorumlar, cennet bekçileri tarafından cennetliklere söylenen “مت بِّط” kelimesini açıklamak üzere yapılmıştır ki cennetliklerin taşıdığı böylesine güzel vasıfların bu kelimeyle bildirilmesi

“tayyib” ve türevlerinin taşıdığı anlamlar açısından ilgi çekicidir.

Cennetliklerin cennete girmeden önce nasıl bir muameleye tabi tutulacağını bildirmek üzere Mukâtil şöyle demektedir: “Cennetlikler cehennem üzerindeki köprüyü geçtikten sonra cennet ile cehennem arasındaki bir köprü üzerinde alıkonulacaklar;

dünyada aralarındaki haksızlıklar sebebiyle aralarında kısas yapılacak; nihâyet tertemiz edilip kötülükleri giderildiği vakit, Rıdvan ve arkadaşları “Selam olsun üzerinize!” diyerek onları selamlayacak ve “Tertemiz geldiniz (مت بِّط), hemen oraya ebedîler olarak girin.”

diyeceklerdir.”449 Mukâtil’in yapmış olduğu bu yorum; Hz. Peygamber’in, mü’minlerin cennete girmeden önce tabi tutulacağı son bir muamelenin ne olduğunu bildirdiği hadîsiyle benzerlik göstermektedir. Hadîse göre mü’minler cehennemden kurtarıldıktan sonra cennete girmeden önce son olarak, üzerlerinde bulunan kul hakkından kısas yoluyla kurtarılacak, arındırılıp tertemiz hale getirilecek ve böylece cennete girmelerine izin verilecektir.450

Yine en-Nekkâş’ın naklettiğine göre ise cennetin kapısı üzerinde, dibinde iki pınarın fışkırdığı bir ağaç bulunmaktadır. Mü’minler, bunların birinden içecek ve böylece içlerindeki pislikler gidecektir. Yüce Allah’ın “Rableri onlara son derece temiz bir şarap içirecektir.”451 âyetiyle anlatılan da budur. Sonra diğer pınardan yıkanacaklar, bununla da tenleri temizlenecek ve güzelleşeceklerdir. İşte o vakit cennetin bekçileri onlara, “Selam olsun üzerinize, tertemiz oldunuz (مت بِّط); hemen oraya ebedîler olarak giriniz.”

diyeceklerdir.452 Bu anlamda bir rivâyet Hz. Ali’den de nakledilmektedir.453 Nekkâş’tan nakledilen bu rivâyete göre, “مت بِّط” kelimesinin “Sizler, maddî ve manevî her türlü pislikten arınıp tertemiz oldunuz.” anlamına geleceği açıktır. Nitekim Râzî’ye göre, “مت بِّط” kelimesinden sonra gelen “نيدلاخ اهولخ داف” ifadesinin başındaki “fâ” edatı, cennete girme işinin, temiz olma ve kirlerden arınma işine sıkı sıkıya bağlı olduğuna delâlet etmektedir.

448 Bkz: Kurtubî, a.g.e., XV, 286.

449 Bkz: Kurtubî, a.g.e., XV, 286. Benzer bir yorum için ayrıca bkz: İbn Kesîr, a.g.e., VII, 119.

450 Bkz: Buhârî, Rikak, 48.

451 Bkz: el-İnsân 76/21.

452 Bkz: Kurtubî, a.g.e., XV, 286.

453 Bkz: Bursevî, a.g.e., VIII, 145.

90 Hatta bundan dolayı Mu’tezile, “Bu; cennete, her türlü günahtan temiz olmayanların giremeyeceğine delâlet eder.” demiştir. Ne var ki Râzî, bu görüşün tutarsız olduğunu söylemektedir. Ona göre Yüce Allah, bu durumdaki kişilerin seyyiâtını (küçük günahlarını) hasenâta (iyiliğe) çevirir; böylece onlar Allah’ın lütfu sayesinde temiz ve pâk olurlar.454

Sonuç olarak; âyetteki “مت بِّط” kelimesi, cennet bekçilerinin, cennetliklerin taşıdığı nezâfet ve letâfeti bildirme amacıyla kullandığı bir ifadedir. Zikri geçen yorum ve rivâyetler cennetliklerin maddî ve manevî her türlü kir ve pislikten uzak olduğunu göstermektedir ki Kur’ân-ı Kerîm’de bu durum “مت بِّط” kelimesi ile bildirilmiştir.

13. Kelime-i Tevhîd, Allah’ı Anma ve Yüceltme Manası İçeren Her Güzel Söz İnsanın konuşması, konuşarak iletişim kurması, kendini diğer canlılardan üstün kılan temel bir özelliktir. Bu konuşma ve iletişimin bir manaya delâlet eden lafızlarla -yani kelimelerle- gerçekleştiği bilinmektedir. Ancak burada asıl vurgulanması gerekli olan şey kelimelerin mahiyetidir. Eğer ki insan; iyiliği teşvik, kötülükten sakındırma gibi “iyi, temiz, güzel” vasfı taşıyan kelime ve sözleri zikreder ve de konuşursa, bu zikir ve konuşmanın hem kul hem de Allah katında bir değeri olacaktır. Aksi takdirde ise bunun hiçbir anlam ve değeri olmayacaktır. Bunun için Kur’ân-ı Kerîm’in değişik âyetlerinde

“güzel söz”e vurguda bulunulmuştur. İlgili âyetlerden biri mealen şöyledir:

“Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle temsiller getirir.”455

Âyette, “iyi, temiz, hoş ve güzel söz”ün önemi ve değerine benzetme yoluyla vurguda bulunulmuştur. Yani, “iyi, temiz, hoş ve güzel söz”; “yere kök salmış; dalları göğe doğru yükselmiş; Allah’ın izniyle her zaman meyve veren; hoş, güzel ve makbul bir ağaç”a benzetilmiştir. Böylesine güzel bir ağacın herkes tarafından arzulanacağı açıktır. O halde

“iyi, temiz, hoş ve güzel söz” de herkes tarafından arzulanır ve kendisine rağbet edilir.

Güzel sözün önemine bu şekilde vurguda bulunduktan sonra -konuyla doğrudan ilgili olması dolayısıyla- burada, “güzel söz” şeklinde tercüme edilen “ةبيطْةملك” ve “güzel bir ağaç” anlamına alınan “ةبيطْ ةرجش” ifadesinden maksadın ne olduğu üzerinde özellikle

454 Bkz: Râzî, a.g.e., XXVII, 24.

455 Bkz: İbrâhim 14/24-25. Benzer bir âyet için bkz: el-Hac 22/24.

91 durmak gerekmektedir. Bunu da önce Kur’ân sözlüklerine daha sonra ise tefsir kaynaklarına müracaat ederek tespit etmek isabetli olacaktır.

Mukâtil b. Süleymân’a göre “ةبيطْةملك” ifadesi “güzel söz” anlamına gelmektedir;

bundan maksat ise, “Allah’tan başka ilâh olmadığına şehâdet”tir. Yine ona göre “Güzel ve temiz sözler O’na yükselir. Güzel ve makbul işi de Allah yükseltir.”456 âyetinde de bu anlamda bir kullanım söz konusudur. Yani âyetteki “بيطلاْملكلا” ifadesi, “güzel söz”

anlamına gelmektedir ve yine bundan kasıt da tevhîd inancının esasını teşkil eden “kelime-i tevhîd”d“kelime-ir.457 Semîn el-Halebî’ye göre ise “بيطلاْ ملكلا/güzel söz” ifadesi “Allah’ı zikir;

Kur’ân tilâveti; iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak; Allah’ın, üzgün ve tasalı kimselerin duasına icâbet etmesi; mazluma yardım etmek vb.” anlamları bildirmek için kullanılmıştır.458

Tefsir kaynaklarında da zikri geçen âyetlerle ilgili geniş değerlendirmeler yer almaktadır. Burada öncelikle, İbrâhim Sûresi 24. âyette geçen “ةبيطْةملك” ve “ةبيطْةرجش” ifadelerini açıklamaya ilişkin yorumlara yer verilecek; daha sonra ise, Fâtır Sûresi 10.

âyette geçen “بيطلاْملكلا” ifadesinden maksadın ne olduğu bildirilecektir.

İlgili âyette Yüce Allah, dört sıfatla tavsîf edilmiş olan bir ağaç (şecere-i tayyibe) zikretmiş, sonra da güzel kelime (kelime-i tayyibe)’yi bu ağaca benzetmiştir. Bu ağacın taşıdığı birinci vasıf, “ةبيط/güzel” olmasıdır. Yani bu sıfatla ağacın şeklinin, görünüşünün, kokusunun, meyvesinin hoş ve güzel olduğu; kendisinden de bizzat faydalanıldığı bildirilmektedir. Ağacın ikinci vasfı ise âyette geçen “تِّباثْاهُل صَا/kökü sabit” ifadesiyle bildirilmektedir. Bu sıfat ise onun, “kökü sağlamlaşmış, bâkî, sökülmekten, kesilmekten, yıkılmaktan ve yok olmaktan emin” bir ağaç olduğunu göstermektedir. Onun dâim ve yıkılmaz oluşu sahibine büyük bir mutluluk verir. İlgili ağacın taşıdığı üçüncü bir özellik ise, “ءامَّسلاْىفْاهُعرَفو/dalları gökte olan” ifadesiyle bildirilmektedir. Bu vasıfla da ağacın dallarının yüksekliğine ve boy atmadaki gücüne, kökünün sağlamlığına ve toprak altındaki köklerinin sağlam ve sabit oluşuna, uzun boylu olduğu için yeryüzündeki pisliklerden uzaklığına ve bu sebeple meyvelerinin bütün şâibelerden temizlenmiş, son derece hoş ve güzel oluşuna işaret edilmektedir. Ağacın taşıdığı son bir vasfın ne olduğu ise, âyette geçen

456 Bkz: el-Fâtır 35/10.

457 Bkz: Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., s. 128.

458 Semîn el-Halebî, a.g.e., II, 498.

92

اه برْنذِّاِّبٍْْني ِّحَّْْلُكْاهَلُكُاْيِّت ؤُت/O, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.” cümlesiyle bildirilmektedir. Buna göre bahsedilen ağacın meyveleri her zaman mevcuttur. Bu ağaç, meyvesi bazen bulunan bazen bulunmayan ağaçlar gibi değildir. Zikredilen bu vasıfları taşıyan böylesine güzel bir ağacın herkes tarafından büyük bir arzu ile isteneceği açıktır.459 Bu ağacın cinsinin ne olduğuyla ilgili yorumlar da yapılmıştır. Müfessirlerin çoğuna göre “şecere-i tayyibe” ile hurma kastedilmektedir.460 İbn Abbâs’tan nakledilen bir rivâyete göre ise bununla, cennetteki bir ağaç kastedilmiştir.461 Taberî, hurma olduğu yönündeki görüşün doğru olduğunu söylemektedir.462 Nitekim Enes b. Mâlik’ten rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber’e taze hurma getirilmiş o da: “Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.” âyetini okumuş ve “O ağaç hurmadır.” demiştir.463 Zemahşerî’ye göre ise, “şecere-i tayyibe” ile “hurma, incir, üzüm ve nar ağaçları gibi meyvesi hoş olan her meyveli ağaç” kastedilmektedir. Yüce Allah; bu ifade ile meyvesi güzel olan ağacı kastetmiştir. Ancak sözden anlaşıldığı için, bunun hangi ağaç olduğunu belirtmemiştir.464 Râzî’ye göre “şecere-i tayyibe” ile hangi ağacın kastedildiği önemli değildir. Yukarıda zikredilen dört vasıfla mevsûf olan bir ağacın -ki bu ağaç ister bu dünyada bulunsun ister bulunmasın- akıllı olan her kimsenin elde etmek için gayret etmesi gerekli olan kıymetli bir ağaç olduğu açıktır.465

Âyette geçen “şecere-i tayyibe” ifadesiyle ilgili gerekli açıklamalara böylece değinildi. Şimdi de birçok güzel vasfı bulunan bir ağaca benzetilen “kelime-i tayyibe” den maksadın ne olduğu üzerinde durmak gerekmektedir.

İbn Abbâs’a göre “kelime-i tayyibe” ile “Allah’tan başka ilâh olmadığına şehâdet etmek”; “şecere-i tayyibe” ile de “mü’min” kastedilmektedir.466 Yine Ali b. Ebî Talha’ya göre de “kelime-i tayyibe” ile “Allah’tan başka ilâh olmadığına şehâdet etmek”

459 Râzî, a.g.e., XIX, 119.

460 Bkz: Taberî, a.g.e., XIII, 637-641; Râzî, a.g.e., XIX, 122; Kurtubî, a.g.e., IX, 359; İbn Kesîr, a.g.e., IV, 491-492.

461 Bkz: Taberî, a.g.e., XIII, 641; Kurtubî, a.g.e., IX, 361; İbn Kesîr, a.g.e., IV, 493.

462 Bkz: Taberî, a.g.e., XIII, 641.

463 Bkz: Tirmizî, Tefsîr, 15 (3119).

464 Bkz: Zemahşerî, a.g.e., III, 378.

465 Bkz: Râzî, a.g.e., XIX, 123.

466 Taberî, a.g.e., XIII, 635; Zemahşerî, a.g.e., III, 377-378; Râzî, a.g.e., XIX, 122; Kurtubî, a.g.e., IX, 359.

93 kastedilmektedir.467 Müfessirlerin kimine göre, “kelime-i tayyibe” ile “mü’minin imanı”;

kimine göre ise, bizzat “mü’min” kastedilmektedir.468 Mesela, Mücâhid ve İbn Cüreyc’e göre bu ifade ile “iman” kastedilmekte; Atiyye el-Avfî ile er-Rabî’ b. Enes’e göre ise

“mü’min” kastedilmektedir.469 Atiyye el-Avfî, âyette mü’min için temsili bir anlatıma başvurulduğunu söylemektedir. Ona göre mü’minden daima güzel söz sadır olur ve ondan Allah’a yükselen amel meydana gelir.470

Aynı şekilde Zemahşerî ve Bursevî’ye göre “kelime-i tayyibe” ile “kelime-i tevhîd”

kastedilmektedir. Onlara göre “Kur’ân, tesbîh, tahmîd, istiğfar, tevbe, dua ve İslâm’a davet gibi hakkı ifade eden ya da salaha çağıran bütün güzel sözler” de bu ifadenin kapsamına girmektedir.471

Dahhâk, Saîd İbn Cübeyr, İkrime, Katâde ve birçok kimsenin dediğine göre âyetteki benzetme, mü’min ile onun güzel sözü ve sâlih amelinden ibarettir. Şüphesiz ki mü’min, hurma ağacı gibidir. Her an ve vakit, sabah ve akşam onun için sâlih amel yükseltilmeye devam eder.472

İlgili yorum ve rivâyetlerle; “kelime-i tayyibe” ve “şecere-i tayyibe” ifadelerinden maksadın ne olduğu üzerinde yeteri miktarda duruldu. Şimdi ise yukarıda zikredilen,

“Güzel ve temiz sözler O’na yükselir. Güzel ve makbul işi de Allah yükseltir.” âyetindeki

بيطلاْ ملكلا” ifadesinden maksadın ne olduğunu bildirerek meseleyi sonuca bağlamak gerekmektedir.

Kurtubî’ye göre “ملكلا” kelimesi, “ةملك” kelimesinin çoğuludur.473 Bursevî’ye göre ise “ملكلا” kelimesi cins isimdir; “ةملك” kelimesinin çoğulu değildir. Bundan dolayı müzekker olan “بيطلا” kelimesiyle nitelenmiştir. Cumhurun görüşü de budur.474

Müfessirler, “بيطلاْملكلا” ifadesinin anlamı konusunda birbirine yakın görüşler ileri sürmektedir. Kimine göre bu ifade ile “kulun, Allah’ı zikri”,475 kimine göre “başta kelime-i

467 Bkz: İbn Kesîr, a.g.e., IV, 491.

468 Bkz: Taberî, a.g.e., XIII, 635-636.

469 Bkz: Taberî, a.g.e., 635-636; Kurtubî, a.g.e., IX, 359.

470 Bkz: Taberî, a.g.e., XIII, 636.

471 Bkz: Zemahşerî, a.g.e., III, 377; Bursevî, a.g.e., IV, 414.

472 Bkz: İbn Kesîr, a.g.e., IV, 491.

473 Bkz: Kurtubî, a.g.e., XIV, 330.

474 Bkz: Bursevî, a.g.e., VII, 324.

94 tevhîd olmak üzere Allah’ı anma ve yüceltme manası içeren her türlü tesbîh, tekbîr, tehlîl, istiğfar, dua, Kur’ân tilâveti vb. sözler”,476 kimine göre ise “iman ve kelime-i tevhîd”477 kastedilmektedir.

Râzî’nin bildirdiğine göre “بيطلاْمِّلَك لا” ifadesi için üç izah yapılmıştır. Birinci izaha göre bununla, “اللهْلاْهلإْل/Allah’tan başka ilah yoktur” sözü kastedilmiştir. Buna “kelime-i tayyibe” denir. İkinci izaha göre bununla, “ربكأْاللهوْاللهْلاْهلإْلوْللهْدمحلاوْاللهْناحبس/Allah’ım sana hamd eder, seni tesbîh ederiz. Hamd, Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur.

Allah en büyüktür.” sözü; üçüncüye göre ise “ْكرابتوْربكأْاللهوْاللهْلاْهلإْلوْللهْدمحلاوْاللهْناحبس الله/Allah’ım sana hamd eder, seni tesbîh ederiz. Hamd, Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah yüceler yücesidir.” sözü kastedilmektedir. Râzî’ye göre, “بيطلاْمِّلَك لا” ifadesiyle ilgili olarak tercih edilmesi gerekli olan görüş; “Allah’ı zikir yahut nasihat ve ilim gibi Allah için olan her kelime” manasına alınandır. Böyle olan her söz Allah’a yükselir.478

Kaydedilen izahlar; “tevhîd”e, Allah’ı tesbîh ve takdîse yöneliktir. Abdullah İbn Mes’ûd’un ifadeleri de bu izahları destekler ve âyetin ilgili kısmını açıklar mahiyettedir.

Nitekim o: “Biz bir hadîs söyledik mi, Allah’ın Kitâbı’ndan onu tasdîk eden âyeti de zikrederiz. Müslüman kul; sübhânellahi ve bihamdihî, elhamdu lillâh, lâ ilâhe illallah, v’Allahu ekber, tebârekallah gibi zikirleri yapınca, bir melek onları alıp kanatlarının altına yerleştirip göğe yükseltir. Hiçbir melâike topluluğunun yanından geçmez ki onlar, o zikri yapan için istiğfar etmesinler. Melek ta Rahman’ın huzuruna çıkıncaya kadar onu yükseltir.” demiş, sonra da: “Güzel ve temiz sözler O’na yükselir. Güzel ve makbul işi de Allah yükseltir.” âyetini okumuştur.479

Sonuç itibariyle; mü’minin kalbinde kök salıp güzel ve erdemli davranışlar şeklinde tezahür eden “kelime-i tevhîd”, İbrâhim Sûresi 24. âyette “kelime-i tayyibe” ile ifade edilmiştir. Âyette -kelime-i tevhîdin önemine dikkat çekmek için- “kelime-i tayyibe”;

görünüşü, kokusu ve meyvesi hoş olan, kökü yerin derinliklerine uzanan ve sağlam olan, dalları ise göğe doğru uzanan ve her mevsim meyve veren faydalı bir ağaca benzetilmiştir.

475 Bkz: Taberî, a.g.e., XIX, 338; İbn Kesîr, a.g.e., VI, 537.

476 Bkz: Zemahşerî, a.g.e., V, 144; Kurtubî, a.g.e., XIV, 329.

477 Bkz: Bursevî, a.g.e., VII, 324.

478 Bkz: Râzî, a.g.e., XXVI, 8.

479 Bkz: Taberî, a.g.e., XIX, 337.

95 Yine Fâtır Sûresi 10. âyette ise “kelime-i tevhîd, dua, zikir, tesbîh, temcîd, tahmîd, takdîs, tekbîr, Kur’ân tilâveti, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, istiğfar gibi Allah’ı anma ve yüceltme manası taşıyan her söz”e dikkat çekmek üzere “kelime-i tayyibe” ifadesi kullanılmıştır.