• Sonuç bulunamadı

A. KUR’ÂN’DA TAYYİB VE TÜREVLERİ

7. Temiz Toprak

Bilindiği üzere suyun kullanılamaması, -ki bu da ya suyun bulunmaması veya bulunduğu halde kullanmaya güç yetirilememesiyle gerçekleşir- teyemmümü câiz kılan özür olarak kabul edilmektedir. Bazı âyet ve hadîslerden hareketle İslâm âlimleri teyemmümün belli durumlarda abdest ve gusül yerine geçeceği konusunda icmâ etmiştir.

Meselâ konuyla doğrudan ilgili olan bir âyette şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler!

Namaza kalkmak istediğinizde yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın! Başlarınızı mesh edip topuklarınızla birlikte ayaklarınızı da yıkayın! Cünüp iseniz tastamam yıkanın (boy abdesti alın). Eğer hasta veya yolcu iseniz veya tuvaletten gelmişseniz yahut kadınlarla münasebette bulunmuş olup da su bulamazsanız temiz (tayyib) toprağa yönelin, (mânen arınma niyeti ile) yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin! Allah size güçlük çıkarmak istemez, fakat şükredesiniz diye sizi temizleyip arındırmak ve size olan nimetlerini tamama erdirmek ister.”358

Yine konuyla ilgili olan başka bir âyet ise mealen şöyledir: “Ey iman edenler!

Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye, cünüp iken de -yoldan geçmeniz dışında- gusledinceye kadar mescide yaklaşmayın! Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya

356 Bkz: Kurtubî, a.g.e., V, 25.

357 Bkz: Karaman ve diğerleri, a.g.e., II, 18.

358 el-Mâide 5/6.

73 tuvaletten gelmiş yahut hanımlarınızla yatmış olur da gusledecek su bulamazsanız, o vakit temiz (tayyib) toprağa teyemmüm edin, arınmak niyetiyle yüzünüze ve ellerinize mesh edin!

Muhakkak ki Allah afüv ve gafurdur (af ve mağfireti boldur).359

Yüce Allah, zikri geçen her iki âyette de, teyemmüm yapılacak yerin veya şeyinْ mahiyetini bildirmek üzere “ابيط اديعص” terkibine yer vermektedir. Konuyla doğrudan ilişkili olması dolayısıyla, burada özellikle, Kur’ân’da kullanılan bu ifadeden maksadın ne olduğu üzerinde durulacaktır. Bunun için öncelikle Kur’ân sözlüklerine müracaat etmek önemli ve gereklidir.

Mukâtil b. Süleymân bu ifadedeki “tayyib” kelimesini “helâl” diye açıklamaktadır.360 Râğıb el-İsfahânî, Semîn el-Halebî ve Fîrûzâbâdî ise “ابيط اديعص” ifadesinden maksadın “temiz, necâset bulaşmayan toprak” olduğunu söylemektedir.

Onların zikrettiğine göre, istincâ (pislikten temizlenme)’ya istitâbe denmesi de ondaki ferahlık ve temizlenmekten dolayıdır.361

Tefsir kaynaklarına gelince; müfessirler “sa’îd” kelimesinin manası konusunda ihtilaf etmiştir. Bu kelimeyi kimi, “kendisinde hiçbir bitki ve ağaç bulunmayan, düz ve yumuşak toprak”; kimi, “düz ve pürüzsüz yer”; kimi, “toprak”; kimi, “yeryüzü”; kimi de,

“tozu ve toprağı bulunan yeryüzü” şeklinde açıklamaktadır. Taberî, “sa’îd” kelimesini

“hiçbir ağaç, bitki ve bina bulunmayan, pürüzsüz yeryüzü” manasına alan müfessirlerin görüşünün tercih edilmesi gerektiğini söylemektedir. Yine o, “tayyib” kelimesini ise “kir ve necâsetten uzak ve temiz olan” şeklinde açıklamaktadır.362

Yukarıda kimi müfessirlerin “sâ’îd” kelimesini, “yeryüzü” anlamına aldığı zikredilmişti. Bu görüşte olan âlimlerin bazısını zikretmek ve onların, neleri “yeryüzü”

kapsamına aldığını bildirmek, âyetteki “sa’îd” kelimesinin anlam alanını belirlemek açısından önem arz etmektedir. Mesela Râzî’ye göre “sa’îd” lafzı, ism-i fâil manasına gelen “fa’îl” vezninde bir kelimedir. Râzî, Zeccâc’ın şöyle dediğini zikretmektedir: “İster toprak, ister başka bir şey olsun, sa’îd, yeryüzü demektir.”363 Yine Zeccâc demiştir ki:

“Bunun bu anlama geldiği hususunda dil bilginleri arasında görüş ayrılığı olduğunu

359 en-Nisâ 4/43.

360 Bkz: Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., s. 127.

361 Bkz: Râğıb el-İsfahânî, a.g.e., s. 527; Semîn el-Halebî, a.g.e., II, 497; Fîrûzâbâdî, a.g.e., III, 532.

362 Bkz: Taberî, a.g.e., VII, 81-82.

363 Râzî, a.g.e., X, 117.

74 bilmiyorum.” Nitekim Kurtubî’nin bildirdiğine göre Zeccâc’ın “sa’îd” kelimesi hakkında yaptığı açıklamayı, el-Halîl ve İbnu’l-Arabî de yapmıştır.364

Kurtubî, “sa’îd” kelimesi “tayyib” kelimesiyle kayıtlandırıldığı için ilim adamlarının “sa’îd” kelimesi hakkında ihtilafa düştüğünü söylemektedir. Mesela İmam Mâlik, Ebû Hanîfe, es-Sevrî ve Taberî; “toprak olsun, kum olsun, taş olsun, maden olsun yahut kıraç olsun, bütün yeryüzü ile teyemmüm edilebilir.” görüşündedir. Bunlara göre

“tayyib” ise “tâhir ve temiz” manasınadır.365 İmam Ebû Hanîfe, “sa’îd”den maksadın ne olduğunu bildirmek üzere şöyle demiştir: “Biz, üzerinde toprak olmayan bir kaya düşünelim. Teyemmüm eden kimse, elini o kayaya vurup teyemmüm etse, bu yeterli olur.”366 Yine o; toprak, ufaltılmış tuğla, kireç, alçı ve zırnih367 ile teyemmüm yapılırsa caiz olacağını söylemektedir.368

Anlaşıldığı üzere bu şekilde görüş bildirenler, “sa’îd” kelimesini yukarıda zikredilen âlimler gibi “toprak, taş, kireç ve kiremit gibi yer cinsinden olan her şey”

anlamına almaktadır.

Kurtubî, kimi âlimlerin yukarıda verilen görüşlerine yer verdikten sonra kendisi de konuyla ilgili olarak bir değerlendirmede bulunmaktadır. O, dil bilginlerinin “sa’îd”

kelimesini “yeryüzünün adı” manasına aldığını söylemekte ve Kur’ân nassının da bu yönde olduğunu belirtmektedir. Ona göre Yüce Allah’ın beyanından sonra herhangi bir beyana gerek yoktur. Zaten Hz. Peygamber de cünüp olan bir kimseye: “Sana sa’îdi salık veriyorum. O sana yeter.”369 diye buyurmuştur. Buna göre “sa’îd” kelimesi, âyette mekân zarfıdır. “Sa’îd”in toprak olduğunu kabul eden kimselere göre ise bu kelime “ب” harfinin takdiri ile mef’ûlun bih olması gerekir. Böyle olduğu takdirde âyetin ilgili kısmı “Toprağa teyemmüm ediniz.” manasına gelir. “Tayyib” de onun sıfatı olur. Ancak bu kelimeyi

“helâl” anlamına alanlar, bunu hal veya mastar olmak üzere nasb okur. Fakat onların,

“tayyib” kelimesini “helâl” olarak açıklaması tutarsız bir izahtır.370

364 Kurtubî, a.g.e., V, 236.

365 Bkz: Kurtubî, a.g.e., V, 236. Ayrıca bkz: İbn Kesîr, a.g.e., II, 318.

366 Bkz: Râzî, a.g.e., X, 117.

367 Zırnih: Şeffaf, kolay ufalanır bir madde olup kireçle karıştırıldığında tüyleri giderir. Bileşenleri zehirlidir.

368 Bkz: Râzî, a.g.e., XI, 176.

369 Bkz: Buharî, Teyemmüm, 9 (348); Menâkıb, 25 (3571).

370 Bkz: Kurtubî, a.g.e., V, 236-237.

75 Elmalılı da “sa’îd” kelimesinin “yeryüzü” anlamına geldiğini söylemektedir ki bu, taşı toprağı kapsamaktadır. Bundan dolayı o, eline hiç toprak bulaşmasa bile bir taş ile teyemmüm etmenin caiz olacağını söylemektedir. Yine ona göre buradaki “tayyib” ise

“tertemiz” anlamına gelmektedir. Bundan dolayı pis veya şüpheli olmamalıdır.371

Daha önce de belirtildiği gibi kimi âlimler de “sa’îd” kelimesini “toprak” anlamına almıştır. İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel ile arkadaşları bu görüştedir. Bunlar, görüşlerine

“Olur ki Rabbim senin bahçenden daha iyisini bana verir ve senin o bahçene gökten bir afet indirir de bağın kupkuru toprak kesilir.”372 mealindeki âyeti delil olarak göstermektedir. Çünkü onlara göre bu âyetteki “sa’îd”in manası “pürüzsüz ve temiz toprak”tır.373 İmam Şafiî ve Ebû Yusuf der ki: “Sa’îd, bitki yetişen topraktır. Tayyib ile aynı şeydir.” Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Toprağı verimli, güzel bir diyarın bitkisi, Rabbinin izniyle yeşerip çıkar. Çorak, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıkan da bir şeye yaramaz…”374 Bunun için onlara göre başka toprakla teyemmüm etmek caiz değildir.375 Teyemmüm, ancak hâlis ve katıksız toprak ile caiz olmaktadır.376

Görülüyor ki ismi anılan âlimler; âyetlerdeki “sa’îd” kelimesinin “tayyib”

kelimesiyle nitelendirilişini dikkate alarak “sa’îd”i, “bitkilerin yetişmesine uygun ve kaliteli olan, kıraç ve değersiz olmayan toprak” anlamına almıştır. Zaten Abdurrezzâk’ın rivâyetine göre, İbn Abbas’a: “Hangi sa’îd daha tayyibdir?” diye sorulmuş; o da “sürülen sa’îd (toprak)” diye cevap vermiştir.377

İbn Kesîr; meali verilen âyetlerdeki “tayyib” kelimesinin kimisi tarafından “helâl”, kimisi tarafından ise “necis olmayan, temiz” manasına alındığını hatırlatmakta378 ve Hz.

Peygamber’in şu hadîsine yer vermektedir: “On yıl su bulamasa da temiz toprak Müslümanın temizlenme aracıdır…”379

371 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, II, 1359-1360. Ayrıca bkz: Abduh-Rızâ, a.g.e., V, 119; Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, II, 289.

372 el-Kehf 18/40.

373 Bkz: İbn Kesîr, a.g.e., II, 318.

374 Bkz: el-Â’râf 7/58.

375 Bkz: Kurtubî, a.g.e., V, 236.

376 Bkz: Râzî, a.g.e., XI, 176. Geniş bilgi için ayrıca bkz: Râzî, a.g.e., X, 117.

377 Bkz: Kurtubî, a.g.e., V, 236.

378 Bkz: İbn Kesîr, a.g.e., II, 318.

379 Bkz: Tirmizî, Tahâret, 92 (124).

76 Açıklamaya çalışılan âyette olduğu gibi, Hz. Peygamber de mezkûr hadîste “temiz toprak” anlamını ifade etmek üzere “بيطلاْ ديعصلا” terkibini kullanmıştır. Yine Hz.

Peygamber başka bir hadîste şöyle buyurmaktadır: “Benden öncekilere verilmeyen beş şey bana verildi: Yeryüzü benim için mescid ve temiz kılındı…”380 Bu hadîste yeryüzü,

روهَط” sıfatı ile nitelendirilmektedir.

Özet olarak; zikredilen hadîsler ve âlimlerin bir kısmının yaklaşımı, “sa’îd”

kelimesini niteleyen “tayyib” kelimesinin ilgili âyetlerde “tahûr” (temiz) manasında kullanıldığını göstermektedir. Yine kimi âlimlerin “sa’îd” hakkındaki yorumlarını da dikkate alarak, “ابيط اديعص” ifadesinin “toprak cinsinden ve temiz olan her şey” anlamına geldiğini söylemek mümkündür. Diğer bazı âlimlerin ise, “tayyib” kelimesinin “sa’îd”

kelimesine sıfat olarak getirilmesini dikkate alarak “ابيط اديعص” ifadesini, “çorak olmayan;

hâlis, katıksız, mümbit ve kaliteli bir toprak” şeklinde açıkladığı görülmektedir.