• Sonuç bulunamadı

Topluluklar, Kimlikler ve İnternet Medyası

3. Topluluklar, Toplumsal Hareketler ve Alternatif Medya

3.3 Topluluklar, Kimlikler ve İnternet Medyası

127

işleyen kültürel süreçlere dikkat çekmektedir. Melucci’ye göre; “ağların kendilerinin kurulduğu ve varlığını sürdürdüğü alternatif çevrelerin her gün üretilmesi” anlamına gelen kuluçka evresiyle, muhalefet ve direniş potansiyeli günlük yaşamın dokusuna işlenir (1991). Toplumsal hareketlerin internet kullanımıyla özellikle ilgilenmese de, Melucci’nin incelemesi internetin, toplumsal hareketlerin mensupları arasındaki iletişim ağını, özellikle dayanışma ilişkilerini ve ortak kimliği koruma görevi için en önemli şey olduğunu öne sürmüştür.

128

modern demokrasinin oluşumu için yapı taşlarını oluşturmuştur, internet ve yeni iletişim ortamlarında yaratılan kamusal alan da modern demokrasinin açmazlarına yönelik bir çözüm olarak düşünülmelidir. İnternet, Rheingold’a göre, kamusal alan kavramının gereklerini yerine getirmektedir: Her isteyene açık erişim, gönüllü katılım, kurumsal rollerin dışında bir katılım, kamuoyunun rasyonel tartışmaya katılan yurttaşlar birliği tarafından gerçekleşmesi, devlet ve örtülü iktidarların eleştirisi (Rheingold, 1993: 284). Bu bakımdan alternatif bir kamusal iletişim uzamı olarak taşıdığı potansiyel düşünülerek, internetin ve dolayısıyla internet üzerinden faaliyet gösteren alternatif medya girişimlerinin topluluklar ve toplumsal hareketler açısından getirdiği yeni imkânlar tartışılmalıdır.

İnternet üzerinden yürütülen kitlesel ve sivil iletişim hem “cemiyet” ve hem de “cemaat” boyutunda olmaktadır. İnternet, başlangıcından beri sosyal bağlantı olanağını canlandırmış ve “sanal topluluk” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Alternatif medya pratiğinin temelinde yer alan topluluk kavramı oldukça çok boyutlu ve heterojen bir yapıya sahiptir. Alternatif medya ve topluluk ilişkisi düşünüldüğünde ortaklaşmış bir amaçtan ve yaklaşımdan söz edilebilir. Bu amaç ve yaklaşım özellikle internet temelli bilgisayar ortamında iletişim sayesinde coğrafi sınırları aşarak daha çok ilgi, amaç ve duygu bakımından ortaklaşalığı öne çıkarmaktadır. Hatırlanacağı gibi, topluluk medyası da “belirli bir coğrafi topluluğa ya da ilgi grubuna hizmet veren ve profesyonel olmayan bireylerin medya üretimine, örgütlenme ve yönetimine dâhil olduğu medya türü” olarak anlaşılabilir (Jankowski, 2003: 8; Coyer, 2007; Peissl ve Tremetzberger, 2008: 3).

Bu medyanın üzerinde temellendiği “bilgisayar ortamında iletişim”e dair 1980’lerin başında, henüz internetin kullanımı yaygınlaşmamışken önde gelen BOİ

129

araştırmacılarının, internet teknolojisinin gerçek dünyadaki toplumsal ilişkileri

‘körelttiği’ iddiası, bugün hala bazı yorumcular tarafından doğru kabul edilmektedir.

Bu çalışmalar “elektronik iletişim yazılımlarının toplumsal ilişkiler ve örgütlerdeki dikey hiyerarşi bakımından kullanışsız olduğunu” ve teknolojinin statü, güç ve prestij vermediğini öne sürmüştür (Kiesler vd., 1988: 662). Stoll (1995) gibi yazarlar internetin toplumun sadece bir yanılsamasını yaratabileceğini ve internet ilişkilerinin sığ ve kişisellikten uzak olduğunu ileri sürmüştür. Bu konuyla ilgili bir diğer yaklaşımı getiren Parks ve Floyd (1996) BOİ’nin aslında ilişkisel ve kişisel bilgilerin taşıyıcısı olabileceğini ancak bu sürecin yüz yüze etkileşimden daha uzun sürebileceğini söylemişlerdir.

Buna karşılık özellikle Rheingold (1993) internetin kişilerarası ilişkileri fiziksel çevreden kurtararak gerçek kişisel ilişkiler kurmak için fırsat yarattığını ortaya koymuştur. Yine BOİ ve toplulukların ilişkisine dair araştırmalar düşünüldüğündeyse, bu araştırmalarda öne çıkan bir araştırmacı olan Steven Jones (1995, 1997, 1999), “artık topluluklar yaratamayacağımızı, bundan ziyade arkadaşlık kurabileceğimizi” öne sürmekte ve “toplulukları siber âlemde bağlayan bilginin iletilmesi bir paylaşım değildir, bundan ziyade bir bilgi paylaşma ritüelidir”

demektedir (1995: 19-20). Jan Fernback de (1997) bu bakış açısını geliştirmiştir.

Fernback, bireysel kimliğin kısmen daha büyük bir topluluğa katkıda bulunarak oluştuğunu ve siber uzamda kimlik oluşturma sürecinin sanal toplulukların “içinde bulunamayacağını, ancak bilgisayar ortamında iletişimin kullanımını tesis eden toplumsal ilişkilerin mevcut yapısında bulunabileceğini” öne sürmektedir (1997: 42).

Fernback, ABD’de bu BOİ kolektivitesinin, siber uzamın sansür ve diğer kısıtlamaları sayesinde oluştuğunu öne sürer. Fiziksel topluluklardaki gibi, sayısal

130

ortamdaki bireysellik ile bütünlük arasında bir gerginlik vardır. Bu çerçevede, BOİ topluluklarında grup normlarının oluşması gibi durumlar kimlik ve topluluk oluşumunun belirtileridir.

Bu noktada toplumsal hareketlerde ağ oluşturma ve iletişim rollerinin anlaşılmasıyla ilgili önemli bir kavram olarak “toplumsal sermaye”ye de değinmek gerekmektedir. Toplumsal sermaye bireylerin, ailelerin ve toplulukların gelişimine katkıda bulunan aile ve topluluk ilişkilerinin özünde olan olanakları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Toplumsal sermaye kavramıyla özdeşleştirilen iki yazar Pierre Bourdieu (1993) ve James Coleman’dır (1994). Bourdieu, toplumsal sermayeyi “bağlantılar” olarak ya da bir gruba, aileye ait olma sayesinde bireylere verilen haklar olarak görmüştür. Bu bakış açısına göre toplumsal sermaye ile ekonomik sermaye birbiriyle bağlantılıdır ve ikisi arasındaki ilişkileri anlamanın yolu kulüpler, aileler, işletmeler ve diğer toplumsal yapılar gibi kurumların işlevlerini incelemekte yatmaktadır (1993: 32-33).

Coleman (1994), toplumsal sermayeyle ilgili en geniş incelemelerden birini yapmıştır. Coleman, Bourdieu’nun aksine toplumsal sermaye yaratmanın arka planındaki toplumsal ve ekonomik koşullardan daha çok, sermaye yaratmanın bireysel nedenlerine odaklanır. Coleman, fiziksel sermayenin fiziksel olarak görülebildiği için elle tutulur bir şey olduğunu düşünür. Eğitimde önemli bir kavram olan insan kaynakları daha az elle tutulabilir ve insanlar kendilerine daha fazla seçenek sunan öğrenme becerileri ve kapasiteleriyle değiştiğinde ortaya çıkar.

Toplumsal sermaye ise en az elle tutulabilendir; çünkü insanlar arasındaki ilişkilere göre şekillenir (1994: 304).

131

Toplumsal, beşeri ve fiziksel sermayenin hepsi de üretim faaliyetlerini kolaylaştırır. Örnek vermek gerekirse, Coleman kendine oldukça güvenen bir grubun kendine güvenmeyen benzer bir gruptan daha fazla şey başaracağını düşünür.

Coleman’a göre toplumsal sermaye kavramının değeri toplumsal yapının belirli yönlerini işlevlerine göre sınıflandırmasında yatar ve toplumsal sermayenin işlevi hareketin aktörleri tarafından önemli şeyleri gerçekleştirmek için kullanılabilen bir kaynaktır (1994: 305).

Coleman toplumsal sermaye kaynaklarını oluşturabilen toplumsal ilişkilerin altı özelliğini açıklamıştır. Bu özelliklerden ilki yükümlülükler ve beklentilerdir.

Coleman insanlar arasındaki yükümlülükleri gerektiğinde alınabilen “ödeme fişlerine” benzetir. İnsanların “her zaman birbirleri için bir şey yaptığı” gruplarda ve topluluklarda, bir ilişkinin her iki tarafında da göze çarpan ödeme fişleri vardır.

Toplumsal sermayenin bu biçimi, yükümlülüklerin yerine getirilmesini garantilemek için sosyal çevreye güvenmeye ve yükümlülüklerin kapsamına bağlıdır (1994: 308).

İkinci özellik ise bilgi potansiyelidir. Coleman’a göre bilgi potansiyeli toplumsal sermayenin önemli bir biçimidir. Coleman bilginin eylem için bir dayanak oluşturduğunu ve toplumsal ilişkilerin bilgi edinmenin bir yolu olduğunu belirtir.

Buna örnek olarak güncel olaylarla çok derinden ilgilenmeyen fakat önemli olaylardan haberdar olmak isteyen biri verilebilir; bu insan güncel olaylarla ilgilenen bir arkadaşıyla etkileşime girerek gazete okumayla geçireceği zamandan tasarruf eder. Bu durumda, toplumsal ilişkiler sağladıkları bilgilerden dolayı önemli hale gelir (Coleman, 1994: 310). Toplumsal sermaye ilişkilerinin üçüncü özelliği de normlar ve etkili yaptırımlardır. Coleman’a göre var olan bir norm, güçlü fakat bazen de kırılgan olabilen bir toplumsal sermaye yaratır (1994: 311).

132

Toplumsal sermaye ilişkilerinin dördüncü özelliği yetki ilişkileridir. Bu ilişkilerde toplumsal aktörler belirli eylemlerin kontrolünü diğer bir aktöre devredebilir. Eğer belirli bir aktör diğerleri tarafından yetkili olarak tanınırsa, bu kişi belirli durumlarda kullanılabilecek azımsanmayacak oranda bir toplumsal sermaye elde eder (Coleman, 1994: 311-312). Beşinci özellik de belirli bir amaç için kurulan fakat diğer toplumsal amaçlar için de uygun olabilen, münferit aktörler için önemli bir kaynak teşkil eden toplumsal örgütlerdir (Coleman, 1994: 313). Altıncı ve sonuncu özellik de amaçsal örgütlerdir, bunlar özellikle gönüllü kurumlardır ve şu bakımdan ek bir tür toplumsal sermaye yaratırlar: “Örgüt kamu hizmeti ürettiği için, bu üretimi gerçekleştiren insanlar, bu üretim sonucu oluşan yararın, üretim sürecine katılsalar da katılmasalar da diğerleri için geçerli olmasını mümkün kılarlar”

(Coleman, 1994: 313).

Riedel vd. ise toplumsal sermayeyi “kolektif hareket etmeyi kolaylaştıran ve güveni, normları ve ortak ağları bünyesinde barındıran, toplumsal ilişkilerin özündeki kaynaklar” olarak tanımlamaktadır. Paylaşılan normlardan türeyen güven, toplumsal sermaye ağındaki katılımcıların düzenli ve ortak bir hareket beklentisi içinde olmalarını sağlar ve ortak hareketi kolaylaştırır (1998: 373). Riedel vd., internet ağlarının toplumsal sermaye yaratma veya var olan toplumsal sermayeyi azaltma kapasitelerine göre değerlendirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Sorulması gereken sorular arasında internet ağlarının yüz yüze etkileşimle oluşturulan toplumsal bağların yerini tutup tutmayacağı ve var olan toplumsal sermaye düzeyinin ağın gelişimini nasıl etkilediğidir. Toplumsal sermayenin göstergeleri: “internet ilişkileri ve ağlarının gücü, özellikle coğrafi olarak birbirinden ayrılan kişiler arasında alışılmış, karşılıklı, samimi ve destekleyici arkadaşlıklar kurmayı

133

kolaylaştırma derecesi, toplumsal olarak yalıtılmış olan insanlar arasında toplumsal ağlar kurmaya yardım etme derecesi ve var olan sivil ağlar ve vatandaşlık örgütlerini destekleme ve güçlendirme derecesidir” (Riedel vd.,1998: 379).

Benzer bir şekilde, Aurigi ve Graham’a (1998) göre internet kamusal alanları ortak kimlik, yaşanmışlık, dayanışma ve kader algısına dayandırılmaya ihtiyaç duymakta ve bu alanların katılımcılarının birbirleriyle anlamlı ilişkiler kurmaya iten gerçek meselelerden temellenmesi gerekmektedir. Friedland da “internete sadece söylem toplulukları olarak bakmaktan ziyade toplumsal sermaye ağları olarak bakarak yeni enformasyon teknolojilerinin iletişim unsurlarını toplumsal hayat ve yapımıza yerleştirmeye başlayabiliriz” demektedir (1996: 185).

İnternete toplumsal sermaye ağları olarak baktığımızda interneti kullanan toplulukların mücadelesinin, sürekli yeniden üretilen kimliklerin meydan okumasının ve -hatta makro bir bakışla- demokrasideki dönüşümün izini sürmek mümkün olacaktır. Nitekim Kellner’a göre internet çağında, demokrasi için yeni meydan okumalar ve yeni kriz olasılıkları doğuran yeni siyasal iletişim biçimleri ortaya çıkmaktadır. Yeni kamusal alanlar oluştukça, yeni politik aktörler öne çıkmakta, siyasal haber ve tartışmaların doğası değişmekte, politika ve demokrasi bir dönüşüm geçirmektedir (2004: 717).

Bu bağlamda, Kellner demokrasiyi, egemen güçlerce yönetilen politika ve medyadan dışlanmış olan, bağımlı konumdaki sınıfları, toplumsal cinsiyet gruplarını, ırksal ve bölgesel toplulukları ve benzeri başka ezilen grupları içeren güçlü bir katılım temelinde tanımlayan bir “radikal demokrasi” fikrini savunmaktadır (2004:

717). Radikal demokrasi, hem bilgiye hem tartışma araçlarına erişimi gerektirmekte, dolayısıyla da demokratik katılımın alan ve içeriğinin genişlemesini mümkün

134

kılmaktadır. Bu nedenle Kellner, büyük medya kuruluşları tarafından yönetilen görsel-işitsel medya politikası çağı ile daha çoğulcu ve farklılaşmış araçlar ve medya organizasyonları üzerinde yükselen ve de her bireye iletişim teknolojileri aracılığıyla politik bir aktör olma olanağı tanıyarak giderek artan sayıda birey ve gruba yeni kamusal alanlara erişim olanağı sağlayan internet çağı arasında bir ayrıma gitmektedir. Görsel-işitsel medya iletişiminde söz konusu olan, bir merkezden birçok alıcıya doğru giden, senkronik bir modeldir. Buna karşı bilgisayar ortamında iletişim oldukça âdemi merkezidir ve çok sayıda kişiyle çok sayıda kişi arasındaki iletişimi olanaklı kılmaktadır. Yani her birey kendi görüşlerini birçok kişiye iletebilmekte;

böylece tek bir merkezi olmayan, büyük holdinglerin ve devletin kontrolünden bağımsız, çoğulcu bir iletişim modeli mümkün olmaktadır. Dolayısıyla sayısal iletişim hayli esnektir ve demokratik iletişim ve katılımın yeni ve alternatif biçimlerini olanaklı kılmaktadır.

Kellner, kapitalist toplumlarda demokrasinin yeniden canlandırılmasının demokratik bir medya ve teknopolitika gerektireceğini iddia etmekte ve böyle bir politikanın iki yanlı bir strateji içereceğini açıklamaktadır. Bu stratejilerden ilki, var olan medyayı, ‘kamusal çıkar, yarar ve gereksinimlere’ daha fazla cevap verecek şekilde demokratikleştirmeye çalışmaktır. Gazetelerin ve yazılı medya kuruluşlarının okur köşelerine, web sitelerine mektup ve yorumlar yazmak, telefonla radyo ve televizyonlardaki canlı yayınlara katılmak ya da ana akım medyayı kendi kurumları içinden eleştirmek gibi standart uygulamalar, var olan medya kuruluşlarını demokratikleştirmeye ve onun mesaj ve fikirler evrenini genişletmeye çalışan içeriden dönüştürme yaklaşımının örnekleri arasında sayılabilir. Farklı bir strateji de, ana akım medyaya alternatif olan ve kurulu medya sisteminin dışında gelişen muhalif

135

bir medya yaratmaktır. Bu stratejinin odak noktasında, alternatif yapılar geliştirmek için, verili kurumların dışında işleyen, alternatif, görsel-işitsel ve basılı medya kurumların (ve başka medya türlerinde kurumların) oluşturulması vardır. Dolayısıyla fikirlerini ve mücadelelerini yaygınlaştırmak isteyen gruplar, aynı anda hem içeriden hem dışarıdan müdahale eden bir medya stratejisi yürütmeli; fikir ve sözlerini hem (giderek parçalı bir görünüm kazanan) ana akım medya içinde yaymaya hem de bilgi akışını ve iletişim alanının yapısını kendilerinin kontrol edebildiği bağımsız medya kurumlarını ve bilgisayar ağlarını oluşturmaya çalışmalıdırlar (2004: 719).

Sonuç olarak, yeni iletişim teknolojilerinin, özellikle de toplumsal sermaye ağları olarak internetin yeni toplumsal hareketler tarafından kullanımı enformasyonel kapitalizm ve neoliberalizme çifte bir yanıt olarak görülebilir. Öncelikle “internet pratiklerinin sermayenin uluslararasılaşmasına karşı daha geniş bir sosyoekonomik mücadele içine yerleştirilmesi küreselleşmiş sermayeye karşı küresel, radikal demokratik bir mücadele olarak görülebilir. Kapitalizm karşıtı hareketin amaç ve pratikleri, yerel mücadelelerin önemini göstermesine karşın temel olarak küreseldir;

hem bu yerellik içinde yer alanlar hem de bu mücadelelerden bir şeyler öğrenebilecekler için strateji ve taktikleri yeniden bağlamsallaştırırken, aynı zamanda onlar için ahlaki, ekonomik ve siyasal destek de sağlar” (Atton, 2007b: 63). İkinci olarak, yeni iletişim teknolojilerinin yerleşmesi, özellikle üretimin radikalleştirilmesi yoluyla yeni toplumsal hareketlere daha önceki toplumsal hareket medyasında görülmemiş olan bir derecede “önceleyici örgütlenme” (Downing, 2001) yöntemleri önerecektir.

Yeni iletişim teknolojilerinin kültürel ve siyasal pratiklerini toplumsal hayat ve yapımıza yerleştirmek, küreselleşen dünyada yeni yerellikleri, bu yerellikler

136

ekseninde oluşan yeni topluluk ve kimlikleri inceleyebilmemiz için bize yeni fırsatlar sunacak ve kapitalist dinamiklere karşı yeni direniş mekanları keşfetmemize imkân verecektir. Alternatif medya, yeni toplumsal hareketlerle bir nedensellik ilişkisinden daha çok diyalektik bir ilişki içerisindedir. Alternatif medyanın hiyerarşik olmayan örgütlenme yapısı, anlık ve amaçsal grup oluşumlarını kucaklayan amatör ruhu, sivil toplum çıkarına faaliyet göstermesi, yeni toplumsal hareketlerin eylem felsefesiyle kesişmektedir. İnternetin sunduğu imkânlarla bu kesişim coğrafi sınırları aşmayı başarmaktadır. Bu bakımdan alternatif medyanın azınlığın/yerelin sesini/sorununu küresel gündeme taşıdığını ve yeni iletişim teknolojilerinin “yeni ve çok daha örtük iktidar alanlarının oluşumuna destek verme potansiyelini” (Törenli, 2007: 291, 295) aşması için yeni fırsatlar sunduğunu söylemek mümkündür.