• Sonuç bulunamadı

İş, sosyal güvenlik, ticaret, vergi vd. alanlarındaki hukuki mevzuat, bağımsız çalışanlar söz konusu olduğunda, birçok durumda içiçe geçen ve birbirleriyle etkileşim gösteren düzenlemeler içermektedirler. Örneğin bireylerin sosyal sigorta sistemine dahiliyetleri, varsa çalıştırdıkları personele ilişkin sorumlulukları, ölçeğe göre işletmelerinin nasıl sınıflandırılacağı ve nihayet prim yükümlülükleri bu düzenlemelerin etkide bulunduğu durumların bir bölümünü oluşturmaktadır.

14 Şubat 2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun (TTK) 12. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denilmektedir. Maddeye göre,

“bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile” tacir sayılmaktadır. Ayrıca bir

ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimsenin, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olacağı belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 15. maddesinde ise esnafın tanımı şu şekilde yapılmıştır:

“İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır. Ancak, tacirlere özgü 20 ve 53 üncü maddeler ile Türk Medenî Kanununun 950. maddesinin ikinci fıkrası hükmü bunlara da uygulanır.” Bu hususta ifade edilen 11. maddenin ikinci fıkrasında, ticari işletme ile

esnaf işletmesi arasındaki sınırın Cumhurbaşkanı kararıyla belirleneceği belirtilmektedir. Kanuna göre ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.

21 Haziran 2005 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun amacı “esnaf ve sanatkârlar

ile bunların yanlarında çalışanların meslekî ve teknik ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişmelerini ve meslekî eğitimlerini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak, meslek disiplini ve ahlâkını korumak ve bu maksatla kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğindeki esnaf ve sanatkârlar odaları ile bu odaların üst kuruluşu olan birlik, federasyon ve Konfederasyonun çalışma usûl ve esaslarını düzenlemek” olarak belirtilmiştir. Kanunun 3. maddesi

uyarınca esnaf ve sanatkâr, “ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve

Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî

çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri” ifade

etmektedir.

10 Haziran 2003 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanununun 2. maddesinde “İşçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren denir” ifadesi yer almaktadır. Aynı Kanunun 4. maddesi İş Kanunu kapsamında değerlendirilmeyecek istisna işleri ve iş ilişkilerini belirtmektedir. 4. maddenin birinci fıkrasının ı bendinde 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2. maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinin de bu istisnalar arasında olduğu ifade edilmektedir. Hemen belirtelim ki yürürlükten kaldırılan 507 sayılı Kanun yerine gelen 5362 sayılı Kanunun 76. maddesi eski Kanuna yapılan atıfların yeni Kanuna yapılmış sayılacağı hükmünü içermektedir. Dolayısıyla 4857 sayılı İş Kanununda istisnai hal olarak belirtilen durum 5362 sayılı Kanundaki üçüncü maddede yer alan esnaf tanımı ile birlikte değerlendirilmelidir. Avukat, mali müşavir vd. serbest meslek sahipleri, çalışmalarının bedenen olmaması dolayısıyla yanlarında bir kişi dahi çalıştığı takdirde İş Kanunu kapsamına dâhil olurken; berber, terzi, ayakkabı tamircisi vd. kimseler esnaf sayıldıkları ve bedenen çalıştıkları için, üç ve daha az kişi olarak faaliyetlerini gerçekleştiriyorlarsa kanun kapsamı dışında kalmaktadırlar (Alper ve Kılkış, 2020: 22).

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 172. maddesinde kanunun esasları uyarınca defter tutmaya mecbur olanlar şöyle sıralanmaktadır:

i. Ticaret ve sanat erbabı, ii. Ticaret şirketleri,

iii. İktisadi kamu müesseseleri,

iv. Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler, v. Serbest meslek erbabı,

vi. Çiftçiler

Ancak defter tutma mecburiyetinin hangi gerçek veya tüzel kişilere uygulanmayacağına dair istisnalar 173. maddede belirtilmektedir. Kanun uyarınca, gelir vergisinden muaf olan esnaf ve gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler ve Gelir

Vergisi Kanununa göre kazançları basit usulde tespit edilenler istisna haller kapsamında yer almaktadır.

Vergiden muaf tutulan meslek sahibi kişiler 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9. maddesinde belirtilmektedir. Buna göre, motorlu araç kullanmaksızın gezici olarak veya bir işyeri açmaksızın perakende ticaret ile uğraşanlar, bir işyeri açmaksızın gezici olarak ve doğrudan doğruya müstehlike iş yapan küçük sanat erbabı (hallaç, kalaycı, lehimci, çilingir vd.), dışarıdan işçi almamak koşuluyla oturdukları evlerde imal ettikleri ürünleri işyeri açmaksızın satanlar, ayrı bir işyeri açmaksızın ve sanayi tipi veya seri üretim yapabilen makine ve alet kullanmaksızın oturdukları evlerde imal ettikleri malları internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden satanlar çeşitli sınırlamalarla vergi muafiyeti olanağına sahip kendi hesabına çalışanların bir kısmını oluşturmaktadır (Sözer, 2019: 81-82).

Vergi Usul Kanununun 176. maddesi ise, tüccarları defter tutma bakımından iki sınıfa ayırmaktadır. Basit usulde vergilendirmenin aksine, gerçek usulde vergilendirilen birinci sınıf tüccarlar bilanço esasına göre, ikinci sınıf tüccarlar ise işletme hesabına göre defter tutmakla mükelleftirler. 1 Ocak 2020 itibarıyla geçerli olmak üzere tespit edilen tutarlar üzerinden birinci sınıf tüccarlar kabul edilecekler arasında;

i. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı 280 bin Türk Lirasını ya da satışlarının tutarı 390 bin Türk Lirasını aşanlar,

ii. Birinci bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı 140 bin Türk Lirasını aşanlar,

iii. i ve ii numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde ii numaralı bentte yazılı iş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı 280 bin Türk Lirasını aşanlar

iv. Her türlü ticaret şirketleri,

v. Kurumlar Vergisi’ne tabi olan diğer tüzel kişiler (Bunlardan işlerinin icabı bilanço esasına göre defter tutmalarına imkân veya lüzum görülmeyenlerin, işletme hesabına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilir), vi. İhtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih edenler yer

İkinci sınıf tüccarlar ise 178. maddede şu şekilde belirtilmektedirler:

i. 177. maddede yazılı olanların dışında kalanlar,

ii. Kurumlar Vergisi mükelleflerinden işletme hesabı esasına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilenler.

Kanun hükümleri uyarınca, yeniden işe başlayan tüccarlar yıllık iş hacimlerine göre sınıflandırılıncaya kadar II. sınıf tüccarlar gibi hareket edebilmektedirler.

Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik, 2005 yılında Bakanlar Kurulunun 2005/ 9617 sayılı kararıyla yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin uygulanması açısından 4. maddede,

“Yasal statüsü ne olursa olsun, bir veya birden çok gerçek veya tüzel kişiye ait olup bir ekonomik faaliyette bulunan birimlere veya girişimlere” işletme denileceği

belirtilmektedir. İki yüz elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 125 milyon Türk Lirasını aşmayan ve bu Yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimler veya girişimler ise “küçük ve orta büyüklükte işletme (KOBİ)” olarak tanımlanmıştır.

Yönetmeliğin 6. maddesinde KOBİ’ler şu şekilde sınıflandırılmaktadırlar:

i. Mikro işletme: On kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 3 milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler.

ii. Küçük işletme: Elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 25 milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler.

iii. Orta büyüklükteki işletme: 250 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 125 milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler.

Görüldüğü üzere mevzuatımız kendi hesabına çalışan ve alt kategorileri ile ilgili paralellikler ve kapsam açısından farklılıklar barındırmakta; anılan faaliyetlerin heterojen yapısını yansıtmaktadır. Özetlemek gerekirse, 5510 sayılı Kanun hizmet akdine bağlı olmaksızın çalışanlar arasında yaptığı ayrımı gerçek veya basit usulde

vergilendirilenler, gelir vergisinden muaf olup esnaf ve sanatkâr siciline kaydolanlar olarak ifade etmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunları ise ekonomik faaliyetin sermayeden çok bedensel çalışmaya dayalı olması üzerinden bir esnaf tanımı yapmaktadırlar (Kumaş, 2017: 5). 213 sayılı Vergi Usul Kanunu esnaf, sanatkâr ve tacir kavramlarını tutmakla mükellef oldukları defterlerle ayrıntılandırmakta ve tutulması gereken defterlerle ilgili birtakım sınırlar ortaya koymaktadır. Vergileme bakımından “basit usule tabi olanlar”, “işletme hesabına tabi olanlar” ve “bilanço esasına tabi olanlar” üzerinden esnaf, sanatkâr ve tacirler sınıflandırılmaktadır (Kumaş, 2017: 5). 4857 sayılı İş Kanunu üç kişinin çalıştığı esnaf işyerlerinin Kanun kapsamında sayılmayacağı istisnasını ifade etmektedir.

Bu çalışmada, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının b bendi kapsamında sigortalı olması öngörülen; muhtarlar, jokeyler, şirket ortakları ve tarım sektöründe kendi hesabına çalışanlara yer verilmemektedir. Ancak kendi hesabına bağımsız çalışan kategorisinde değerlendirilen esnaf ve sanatkârlar, profesyonel meslek mensupları ve mikro işletme sahipleri üzerinden bir değerlendirme sunulmaktadır. Çalışmanın alan araştırması bölümünde görüşme gerçekleştirilen kendi hesabına çalışan bireyler arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı almaktayken faaliyetine devam edenler de bulunmaktadır. Bu bireyler arasında tek ve kendi hesabına faaliyet yürüten esnaflar çoğunluğu oluştururken, bu esnafların bir kısmı ücretsiz aile işçisi ile birlikte çalıştığını ifade etmektedir.