• Sonuç bulunamadı

Thomas Frey (Çeviri):

Bugün burada, tüm bu seçkin konuklarımızla birlikte olmaktan onur duyuyorum. Bizim için bu etkinliği düzenleyerek sizlerin katılımını sağlayan Türk eğitim kurumu TED’e ve SEBİT’teki değerli kişilere çok teşekkür ederim.

Bizler, genelde geçmişe bakan bir toplumuz. Geçmişe bakıyoruz; çünkü bu insanın doğasında vardır. Hepimiz kişisel olarak geçmişlerimizi yaşadık. Etrafımıza baktığımızda, tüm çevremizde geçmişin kanıtlarını görürüz. Elimizdeki tüm bilgiler tarihi oluşturur; tarih tamamen geçmiş zamanlara ait bilgilerden meydana gelir. Geçmişi bilmek son derece kolay, ama hayatlarımızın geri kalanını gelecekte harcayacağız. Bu, neredeyse geleceğe doğru geri gitmek gibi bir şey. Bir fütürist olarak benim işim; geriye dönmenize yardımcı olmak, geleceğin neler biriktirebileceği hakkında size fikirler vermek, sizi esinlendirmek ve ileriye taşıyabileceğiniz yaratıcı yenilikler sunmaktır. Şu duvardaki çiziminize bayıldım. Bu çizim, geleceğe parmak izinizi bırakmanızı anlatıyor. Bu resmi çok sevdim. Geleceğe bakmanın muhteşem bir yolu.

Peki, biz gelecek hakkında ne biliyoruz? Biliyoruz ki gelecek, sürekli gelişen bir şeydir, durmak bilmez, siz isteseniz de istemeseniz de meydana gelecektir, doğanın en büyük güçlerinden biridir. Bu örneklerden bazılarını, geleceği düşünme şeklinizi harekete geçirmek için kullandım. Gelecek, biz içinde yer almayı kabul etsek de etmesek de meydana gelecek. İşin içinden “Ben geleceğe gitmeyeceğim; burada, bugünde duracağım ve bu nokta, benim duracağım noktadır” deyip çıkamazsınız. Böyle bir seçeneğe sahip değiliz; istesek de istemesek de geleceğe doğru yürüyoruz.

Öyleyse, gelecek kontrol altındadır. Gelecek, bizi kendisine doğru çekmeye devam edecek. Bir sonraki projeniz, geleceğin sorunları, ihtiyaçları ve arzularıyla uyuşmuyorsa, gelecek

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

33 onu öldürecektir. “Geleceğin sorun, ihtiyaç ve arzuları” sözüme dikkat edin; şimdi veya

geçmişte olanlara değil, gelecekte olacaklara uyum sağlamalısınız. Öyleyse sorulacak asıl soru “Gelecek neyi ister?” olmalıdır. Sizi bu soruyla baş başa bırakacağım, bu konuya burada, bu sunumda daha sonra tekrar döneceğim. Yani bu konu hakkında biraz sonra konuşacağız.

Birkaç yıl önce karım ve ben North Denver’da çok hoş bir restoranda oturuyorduk. Dışarıda oturmuş keyifle yemeğimizi yiyorken, karım aniden masanın üzerinden bana doğru uzandı ve beni iterek şöyle dedi: “Gözlerini dikip bakmayı kes.” Karım kimseye gözlerimi dikip bakmadığımı biliyordu; ama etrafımızdaki tüm insanlara, sanki onlara bakıyormuşum gibi görünüyordu. Hayır, onlara bakmıyordum aslında, sadece bir tür uyanış yaşıyordum. Peki, uyanış ne demektir? Uyanış, etrafımızdaki dünyanın bir anda ortaya serilmesidir. Aniden dünyayı, daha önce hiç yaşamadığımız, farklı bir şekilde algılamaya başlarız. Ancak bu herhangi bir uyanış değildir: Burada, beş farklı uyanıştan oluşan tam bir kategori vardır. Bu, kütlesel spektrografik, izotropik, çift dörtlü-turbo, soluk kesen bir uyanıştır. En muhteşemlerinden biridir. Karım vahiyler almamı engelledi, bana gelen fikirleri durdurdu.

Hayatımı bir fikir bağımlısı olarak harcadım. Her zaman fikirlere ve yeniliklere bağlı bir insan oldum.

Şimdi, umarım bugün burada uyanışlar gerçekleştirebiliriz. Peki, bir sonraki büyük uyanışınız ne olacak? Umarım bunu bugün burada yaşarız.

Pekâlâ, durumumuza geri dönelim; keyifle oturuyorduk - büyük uyanışın ne olduğunu merak ediyorsunuz - keyifle oturuyor ve kenardaki hoparlörlerden gelen müziği dinliyorduk. Birden gelen müziğin içinde çok hoş bir şarkı duydum ve “Vay, bu şarkının kime ait olduğunu bilmek isterdim” dedim. Hemen iPhone’umu açtım, onda “Shazam” adlı bir program var, şarkıyı dinleyerek size sanatçıyı ve şarkının adını söylüyor. Böylece, şarkının Anita Gordon tarafından söylendiğini ve adının “Tonight and the rest of my life” olduğunu öğrendim. Ve şarkıyı hemen satın aldım, aslında satın aldım ve.. Sanırım burada yeterince ses almıyoruz. Tamam.

... Hemen oracıkta, durduğum yerde şarkıyı satın aldım, indirdim, o şarkıya sahip oldum. İşte bu büyük bir uyanma anıydı; çünkü bir mağazaya gitmek zorunda kalmadım, bir web sitesine girmek zorunda kalmadım, şarkıya hemen bulunduğum yerde sahip olabildim. Bu yeniydi, bu farklıydı. Bir örnek vermek gerekirse: Mesela geçen hafta Ankara’da sokaklarda yürürken … üzerinde beğendiğiniz bir ceket olan birini gördünüz ve “Vay canına, adamın ceketi ne güzel” dediniz. Burada bir fotoğraf makinesi kullanabilirsiniz. Sonuçta buradaki büyük fikir, herhangi bir objeye yöneltebileceğiniz ve onu resimleyebileceğiniz ve sonra bu objeyi satın alabileceğiniz bir fotoğraf makinesinin olması. Diğer bir deyişle, eğer “Bu adamın giydiği ceketi sevdim” derseniz, bunu çekebilir, üzerine zum yapabilir, onun hakkında ayrıntılı bilgi edinebilir, renklerini değiştirebilir, onu satın alabilir ve evinize teslim edilmesini sağlayabilirsiniz. Etrafımızdaki dünya aniden bizim pazar alanımız, mağazamız haline gelir; bir şeyleri satın almak için dükkânlara gitmek zorunda kalmayız.

Herhangi bir ürün, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda.

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

34

telefonunuzu bu objeye yönelterek kullandığı çantanın fotoğrafını çeker ve onu ilk fırsatta satın alabilirsiniz. Yönelt, tıkla ve satın al. Veya bir kadının giydiği çizmelerden hoşlandınız; fotoğraf makinenizi bu çizmelere doğrultabilir ve fotoğrafını çekerek satın alabilirsiniz. Veya bir kemer tokası: yönelt, tıkla ve satın al. Bu sadece bir şeyleri satın almak için olmak zorunda değil, “Bu korkunç adamın elinde ne var?” ile ilgili bilgi edinmek için de yapılabilir. Yönelt, tıkla ve bu bilgiyi bul. Veya sadece “Bu da neyin nesi?” Yönelt, tıkla ve bilgiyi elde et.

Bu herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, herhangi bir ürün olabilir. Demek ki karşılaştığımız herhangi bir şey hakkında bilgi edinebilir, bunları satın alabilir, bunlarla ilgili birçok şey yapabiliriz.

İşte size masasını dıştan motorlu bir tekneye çeviren kişi örneği. Bununla ilgili ayrıntılı bilgi bulabiliriz. Kendini dengeleyen tek tekerlekli bir bisiklet, bir tane de bizim olsun istemez miyiz? Veya kendi pisliğini temizleyen bir köpek, yönelt, tıkla ve bilgiyi edin. Bunların tümü bizi pazar alanımızın kapılarını açmaya götürüyor. Kabloları kesiyor, kablosuz oluyoruz ve böylece burası bizim kapısı açılmış pazar alanımız haline geliyor, böylece bir şeyler satın almak için artık mağazalara gitmemize gerek kalmıyor. Ve bunun aslında çok uzakta olduğunu düşünüyorsanız size, adına “Google Goggles” denilen bir ürün olduğunu ve elinizde bir tablet bilgisayar olan her yerde bunu gerçekleştirmeye çok yakın olduğunuzu hatırlatırım. Ona yönelttiğiniz şeylerle ilgili bilgiler bulabilir ve şimdilik satın alma olanağınız bulunmasa da birkaç ay içinde bunu gerçekleştirebilirsiniz.

Bununla bağlantılı olarak, ödemeleri kabul edebilme de devreye girecek. Burada vurgulayacağım üç şirket var; (Square, Intuit, Vero Phone).

Bu şirketler nerede olursak olalım, bu küçük avuç-içi cihazlarla son derece kolay bir şekilde uzaktan ödemeler alabilmemizi sağlıyor. Ama bu sadece pazar alanının kapılarının açılması değil, bu toplumun kapılarının açılması.

Toplumun ve onun hakkında düşünme şeklimizin kablolarını kesiyoruz. İşgücünün, sosyal yaşamımızın, toplantılarımızın hatta aklımızın kapılarını açıyoruz. Aklımızı, geçmişte hiç yapmadığımız şekilde kullanmak üzere özgür bırakıyoruz. Değerli Doktor Max Plank’ın şu sözünü çok severim: “Bir şeye bakış açımızı değiştirdiğimizde, baktığımız şey değişir.” Tamam, şimdi antik çağlara dönelim. Birçok ünlü Yunan matematikçinin bulunduğu Antik Yunan zamanlarına gidelim. Pisagor, Arşimet, Öklid gibi kişiler. Bazı ünlü Yunan matematikçiler…

Roma İmparatorluğu zamanında hiç ünlü bir matematikçi yok. Bunun nedeni, Romalıların Yunanlılar kadar zeki olmaması değil, kullandıkları numaralama sistemi. Onlar Romen rakamlarını kullanıyorlardı. Romen rakamları, kötü bir numaralama sistemiydi. Aslında Romalılar zamanında, kötü birçok numaralama sistemi bulunuyordu. Ayrı bir numaralama sistemi yoktu, harflerin altına gizlenmiş, değersiz bir niteliğe sahipti. Birler, onlar, binler yoktu. Her sayı kendi içinde bir denklemdi ve bu, daha ileri matematiğe geçilmesini engelledi. Günümüzdeyse bu, son derece önemli bir kavram; çünkü bu sistem koca bir imparatorluğu yüzyıllar boyu yüksek matematik yapmaktan alıkoydu. Öyleyse, bugün sormamız gereken soru şu olmalı: “Günümüzde kullandığımız hangi sistemler Romalıların sayılarına denk, hangi sistemler bizim ileri gitmemizi engelliyor?”

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

35 Şu, üzerinde çok düşünülmesi gerek bir soru: “Günümüzde kullandığımız hangi sistemler,

büyük şeyler yapmamızı engelleyen Romen rakamlarına denk geliyor?” Bir yılda 12 ayı bulunan ve Şubat ayının yanı sıra bazı aylar 30, diğer aylar 31 çeken bir takvim sistemini kullanıyoruz. Bu neden iyi bir sistemdir? Ağırlık ve uzunluk ölçülerimiz var. ABD, metrik sistemle uyumlu değil. Bu pek mantıklı değil.

Mesele sadece sistemlerimiz değil, aynı zamanda teknolojimiz de. Şimdi size kısa bir video klip göstereceğim ve sonra şu soruya döneceğiz: “Günümüzde kullandığımız hangi teknolojiler Romen rakamlarına denk düşüyor?” Çünkü Romen rakamları, sadece bir sistem olmanın ötesindeydi, aynı zamanda bir teknolojiydi. Öyleyse, bu video klipi izleyelim ve sonra konuya geri dönelim.

<müzik, video >

Pekâlâ, bu Sn. Rick Wakeman’dan kısa bir video klipti. Rick Wakeman, dünyadaki en hızlı klavye çalgıcılarından biri olarak bilinir.

İngiliz’dir, Yes adlı rock grubunda klavye çalar. Birçok kişi tam, yarım ve çeyrek notalarla beste yaparken Rick Wakeman müziğini 1/64 ve 1/128’lik notalarla oluşturur.

Şimdi, bunu size gösterdim; çünkü bu, geleneksel piyanoda asla çalınamamış bir parçadır. Geleneksel piyanoda çalmak, çok yavaş kalıyor. Bunun gibi bir şeyi çalabilmek için çok hızlı bir klavyeniz olmalı. Öyleyse “Günümüzde kullandığımız hangi teknolojiler Romen rakamlarına denk geliyor?” sorusunu sorduğumuzda yanıt, etrafımızdaki tüm teknolojiler olmalıdır. Bu teknolojiler bazen günlük, bazen haftalık şekilde ofislerimize, evlerimize sunuluyor ve her şeyi değiştiriyor. İlk iPhone’umu aldığımda, bunun hayatımı değiştirecek bir şey olduğunu biliyordum. İş yapma şeklimi değiştirdi.

Dolayısıyla, asıl soru “Şu andaki eğitim sistemimiz, Romen rakamlarına denk bir sistem midir? Daha iyi bir şey var mı?” Bugün, bu konuyla ilgili bazı detayları açıklamaya çalışacağız.

Pekâlâ, şimdi düşünme şeklinizi bir parça genişletelim. Yıl 2111, gelecek yüz yıl. Şu andan yüz yıl sonra insanlar, şu anda dinlediğimiz müziklerin acaba hangilerini hâlâ dinliyor olacaklar? Bunu dikkate alırsak, acaba bugün dinlediğimiz hangi müzikler yüz yıl önce yapılmış? Bazı klasik müzikler ve bazı dinsel müzikler; ama acaba hangileri zaman testini geçerek yüz yıl sonra hâlâ dinleniyor olacak? İyi bir soru.

Ama bence “ne dinliyor olacağımızdan” daha da önemlisi, “yüz yıl sonra müziği nasıl dinliyor olacağımız.” Müzik hâlâ hoparlörlerden mi gelecek, yoksa sadece boşlukta mı yankılanacak, bundan yüz yıl sonra acaba hâlâ müzik diye bir şey olacak mı?

DaVinci Enstitüsü’nde, müziğin nereye gideceği konusunda bir karar vermeye çalışarak bu soruyla boğuştuk. Sonuçta en ileri teknoloji, en mükemmel müzik setiyle ilgili olarak şu fikre vardık: Ve sırası gelmişken, en mükemmel müzik setini kullanmak için şu saç biçimine sahip olmalısınız. Bu en mükemmel müzikçalar çok sıra dışı bir şey olacak. Müziğe tepkimizi algılayabilme yeteneğine sahip olacak ve sadece vücudumuzun pozitif reaksiyon verdiği müzikleri sunacak. Çok da akıllı olacak, hangi ruh halinde olduğumuzu anlayacak. Sabah yeni mi yataktan kalkıyoruz, kahvaltımızı mı yapıyoruz, dinlenmeye mi çalışıyoruz, hareketli miyiz; hayatımızın herhangi bir anında çalacağı doğru müziği tam olarak bilebilecek. Sizce iyi bir fikir mi? Bazılarınız “evet” diyecek, bazılarınız “hayır.”

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

36

Ancak bunu bir parça farklı bir ürüne dönüştürelim.

En ileri teknoloji, en mükemmel sebili inceleyelim. En mükemmel sebil, şimdikine oldukça çok benzeyecek.

En mükemmel sebil, vücudumuzun ne tür sıvılara ihtiyaç duyduğunu algılayabilme yeteneğine sahip olacak ve bize sadece olumlu tepki vereceğimiz sıvıları verecek. Yine bu da çok akıllı olacak. Sabah uykudan mı uyandığımızı ve bir fincan kahve mi yoksa bir bardak çay mı içeceğimizi anlayacak, kahvenin içine ne kadar kafein koyması veya ne kadar tatlandırıcı ilave etmesi gerektiğini bilecek. Meşrubat içeceksek, içinde ne kadar karbonat olması gerektiğini algılayacak. Yine soruyorum, sizce bu iyi bir fikir mi? Bazılarınız “evet” diyecek, bazılarınız “hayır.”

Bu konu beni mükemmel su kavramına götürüyor. Mükemmel su. Hepimiz kirli suyun bizim için iyi olmadığını biliyoruz ve biliyoruz ki suyun içindeki her şeyi çıkarır ve suyu damıtırsak, su ideal olmaktan çıkar. Öyleyse “mükemmel su”, suyla ilgili tüm bu fikirler dizisinin bir yerinde duruyor ve zaman içinde belirli bir anda bireysel olarak bizim için mükemmel. Dünyada 7 milyar insan yaşadığına göre, mükemmel suyun da teorik olarak yaklaşık 7 milyar farklı formülü bulunmakta. Ve mükemmel suyun bu formülleri, metabolizmamız değiştikçe her gün her saniye değişmekte. Bu düşünceler dizisine göre bir noktada mükemmel arayüz duruyor, yani çevremizdeki dünya ile nasıl yüzleştiğimizi belirleyen arayüz. Eczaneye gittiğimizde, doktorlar çoğu zaman bir ilacı, ideal doz 137 mg veya 348 mg iken 200 veya 400 mg olarak yazacaklar. Günümüzde bu düzeyde bir reçeteyle çalışamayız. Gelecekte çalışacağız. …

Bu da bizi, atomlar ve elektronlar arasında süregelen tüm bu savaşımlara sürüklüyor. Artık çoğu kişi bunu bu şekilde düşünmüyor; ancak, fiziksel dünyadaki her şey olan atomlarla dijital dünyadaki her şey olan elektronlar arasında devam etmekte olan bir savaş var. Dijital dünyadaki her şey, fiziksel dünyadaki şeylerden çok daha hızlı meydana gelmekte. Dijital dünya sürekli hareket halindedir, teknolojileri bozarak dağıtır, dünyayı değiştirir. Ancak bu meydana gelse de dijital dünyaya geçen birçok insan var ve bizler bir beyin drenajı yaşıyoruz. Ulaşım, üretim, hizmet sektörlerindeki işlerini bırakarak dijital dünyaya kayan çok insan var; çünkü şu anda heyecan verici her şey orada. Bu doğal olarak bize fiziksel dünyada geniş boşluklar ve büyük fırsatlar bırakıyor. Günümüzde birçok şirket “Fiziksel bir ürün mü yapmalıyım, dijital bir ürün mü?” konusunda bir seçim yapma gereği duyuyor.

Fiziksel bir ürün yaptığınızda, hammaddelerle uğraşmalısınız. İlgilenmeniz gereken nakliye ve teslimat gereklilikleri, mühendislik işleri, tasarım çalışmaları, depolama alanı, sergileme alanı ve en azından ABD’de vergiler var. Dijital bir ürün yaparken, bu ürünü ve gerekiyorsa değişikliklerini son derece hızlı gerçekleştirebilir, kopyalarını tekrar tekrar çıkararak satabilirsiniz. Çok basit. Kısacası, fiziksel ürünler fiziksel sınırlara tabiidir; ama dijital ürünlerin kısıtlamaları yoktur, sadece bir arayüz aygıtı gerektirir. Bugün biraz da bu konuda konuşalım: Arayüz aygıtları…

Fiziksel dünya ve dijital dünyanın ortasında bir arayüz bulunur ve bu arayüz, uygulamalar dünyasıyla oluşturulur. Bunlar, bir iPhone’la, bir iPad’le veya bir android aygıtla veya herhangi bir akıllı telefonunuzla çalıştırabileceğiniz uygulamalardır. Ve bunlar hayatı dehşet verici bir hızla dolduruyorlar. Apple, iPhone’ları için uygulamalar oluşturmaya

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

37 başlayan insanlara yazılım geliştirici kitlerini ilk olarak 2008 Martında sundu. Aynı yılın

Haziran ayında ilk 500 uygulamalarını ilan ettiler.

Bugün 273.000’den fazla uygulama mevcut; dün gece kontrol ettim. Ortalama onay süresi, beş günden az. On milyondan fazla uygulama indirilmiş.

Bunun ne kadar önemli olduğuna dair bir fikir vermek için: Apple, dünyada Mobil Exxon’dan sonra en değerli ikinci şirkettir. Gelirlerinin yarısı, iPhone’dan geliyor.

Ve iPad’in ne yaptığına bakarsanız, üretimi artırır artırmaz hızla büyüyecek.

Yeterince hızlı üretemiyorlar. Android aygıtlar: android aygıtlar için 250.000’den fazla uygulama mevcut ve 4 milyardan fazla indirilmiş.

Google yeni uygulamaları muazzam bir hızla onaylıyor. Geçen ay 35.000 onay verdiler. Diğer bazı aygıtlara gelince: Windows 7 telefon, 12.000 uygulama ve artmaya devam etmekte; ardında Facebook uygulamalarını görüyoruz, 75.000’in üzerinde Facebook uygulaması var, bunların bazıları dev uygulamalar. Sadece Samsung televizyon için bile 350 uygulama mevcut. Yani bu uygulamalar sadece akıllı telefonlar ve bilgisayarlar için değil. Diğer aygıtlara da geleceğiz ama asıl ilginç olan nokta şu: Google, Google TV’yi başlattı. Geçen yıl Ekim ayında açık API’lerini oluşturdular. Google dünyanın televizyon izleme biçimini değiştirmek istiyor ve bizler bunu uygulamalar sayesinde gerçekleştiriyoruz.

Artık ürünler farklı bir yöntemle tasarlanıyor, geçmişte ürünler yukarıdan aşağıya tasarlanabiliyordu. Şirketteki bazı mühendis ve yöneticiler ürüne karar veriyor, onu üreterek dünyaya sevk ediyor ve şunu söylüyordu: “Buna bayılacaksınız.” Aygıtları ve sonra insanları bu şekilde, yukarıdan aşağıya sistemden çok, aşağıdan yukarıya bir sistemle oluşturuyorlar; bu, yeni ürünler oluşturmada aşağıdan yukarıya yaklaşımdır.

Son zamanlarda İngiltere’de ortaya çıkan ilginç çalışmalardan biri de gençlerin %80’inin televizyon izlediğini ve bu deneyimlerini birisiyle uzaktan paylaştığını göstermekte. Deneyimlerini Twitter veya Facebook yoluyla paylaşıyorlar veya telefonlarıyla konuşuyorlar ve bunu gerçek zamanlı yapıyorlar. Çok can sıkıcı olabilir ama bunu yapıyorlar işte. Cisco, önümüzdeki beş yıl içinde web’teki tüm içeriğin %90’ından fazlasının sadece video içeriği olacağını tahmin ediyor. Peki, geleceğin televizyonu neye benzeyecek? Bugün sahip olduklarımızdan çok daha farklı görüneceğini garanti ederim.

Sonuç olarak, şu anda bu uygulamaların, fiziksel ürünlerin ve işleme gücünün yoğun dönüşümünü deneyimliyoruz. Yani aygıtlar fiziksel ürünlerle ve uygulamalarla bağlantılı hale getirildi ve bunların tümü fiziksel dünyaya geçiyor. Peki, ben şunu öğrenmek istiyorum: Arabam, evim, traktörüm, teknem, gitarım için uygulamalar nerede? Tüm bu fiziksel ürünler için uygulamaları, gelecekte oluşturuyor olacağız. Ürünleri geliştirme şeklimizi değiştirecek. İnsan vücudunun fiziksel dünyayla temas ettiği üç ana nokta vardır. İçinde yürüdüğümüz ayakkabılar, oturduğumuz koltuklar ve uyuduğumuz yataklar. Bu şeylere arayüz aygıtları yerleştirebilmeye başladığımızda, onlar için de uygulamalar geliştirmeye başlayacağız. Mesela bir araba kullanırken bana en açık trafiğin nerede olduğunu söyleyebilecek bir uygulama olmasını isterdim. En yakın otoparkın nerede olduğunu bilmek isterdim. Ayrıca, arabamın beni tanımasını isterdim, yeni bir şehre gittiğimde bana gidebileceğim restoranları, kültürel etkinlikleri önermesini, arabamın çok akıllı olmasını isterdim. Bir etkinliğe katılıyorsam, bir toplantıya geç kalıyorsam, arabamın GPS sistemi

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

38

sayesinde tam olarak nerede olduğumuzu bilmesini isterdim, takvimime erişebilmesini ve kiminle toplantım olduğunu bilmesini, bu toplantıya gitmenin ne kadar zaman alacağını saptamasını ve sonra toplantı yapacağım herkese ulaşarak onlara saat kaçta varacağımı bildirmesini isterdim. Bence arabalarımız bu kadar akıllı olmalı. Bu gibi teknolojileri geliştirebilmeyi gelecekte başaracağız.

Evlerimiz için de bir arayüze ihtiyacımız var. O zaman evlerimiz için uygulamalar geliştirmeye başlayacağız ve bu uygulamalar, eve giren suyu, havayı, elektriği, gücü izliyor olacaklar. Suyu, gücü depoluyorsak, depoladıklarımızı da izleyecek. Bunların çoğu yakın alan iletişimi (temassız sistemler) sayesinde gerçekleşecek, böylece cihazlara bağlı kablolara sahip olma zorunluluğumuz ortadan kalkacak. Yakın alan iletişimi, mobil cüzdan