• Sonuç bulunamadı

Teemu Leinonen (Çeviri):

Belgede Uluslararası Eğitim Forumu II: (sayfa 94-100)

Çok teşekkürler... İlk olarak bu davet için SEBİT’e ve TED’e teşekkür ederim.

Belki yüze yakın ülkeyi ziyaret etmişimdir, ama bu Türkiye’ye ilk gelişim. Hiç buraya gelmemiştim; gerçekten benim için şaşırtıcı… Ve gerçekten çok güzel iki gün geçirdim. SEBİT’i ziyaret etmek, TED Kampüsü’nü ziyaret etmek gerçekten çok hoştu. Nasıl çalıştığınızı ve okulunuzun nasıl işlediğini görmek… “‘Nasıl’, ‘Ne’den daha mı önemli?” başlığı altında konuşmayı planlıyordum; ama sunumumu yeniden düzenledim; çünkü bu konu bugün zaten çok tartışıldı. O nedenle biraz gelecekte öğretmenlerin ve öğrencilerin öğrenim görecekleri öğrenim alanlarından veya öğrenim ortamlarından bahsedeceğim. Kendi hakkımda biraz bilgi vereyim. Helsinki, Finlandiya’dan geliyorum. Önce eğitim fakültesinde okudum. Tampere Üniversitesi, Eğitim Fakültesi’nde Öğrenme Bilimleri... Ve bu 1990’ların başıydı ve daha sonra web tasarımcısı oldum. Okullar için veya eğitim amacıyla farklı türde web siteleri, uygulamalar tasarlıyordum. O noktada kendime “tasarımcı” demiyordum; bir noktada gerçekten tasarımcı olduğumu ama tasarım hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Sonrasında Güzel Sanatlar ve Tasarım Okulu’nda yüksek lisans yaptım ve orada çalışmaya başladım. Doktoramı da orada tamamladım. Şimdi o okulda profesörüm. Tasarımcılar olarak tasarımda sanat geleneğinden tasarıma yaklaştığımızda, -yani mühendis bakış açısından değil veya “politikacı da tasarımcıdır” politik görüşünden değil- geçmiş ve gelecek deneyimlere odaklanırız. Kullanıcının deneyiminin nasıl olacağını, aygıtın veya sanat eserinin nasıl olacağını hayal ederiz. Ve onları tasarlarız. Ve bence bu epey ilginç ve önemli bir nokta… Deneyimler ve gelecek hakkında düşünürüz.

Ben aslında Finlandiya hakkında birkaç söz ile başlamayı düşünmüştüm. Finlandiya hakkında ne kadar bilgiye sahipsiniz bilmiyorum. Oldukça küçük bir ülke… Genellikle teknoloji konferanslarına gittiğimde edindiğim izlenimlere göre insanların Finlandiya hakkında bildikleri şunlardan ibaret: Nokia, bir Finlandiya şirketidir. Yılda 350 milyon cep telefonu satıyorlar ki bu harika… Yani her saniye on bir - on iki telefon satıyorlar. Bu sanırım işin büyüklüğü hakkında bilgi veriyor. Finlandiya’nın teknoloji alanında tanınmasının nedenlerinden biri de Linux. Linus Torvalds, 1990’ların başında Helsinki Üniversitesi’nde öğrenciydi ve Linux olmasaydı bugün internetimiz olmayacaktı, olamazdı. İnternet sunucularının %80’i ve süper bilgisayarların %90’ı Linux kullanıyor. Medya çevrelerinden çoğu insan, gençler için bir tür Fin sanal Avatar ortamı olan Habbo Hotel’i bilebilir. Dünyada 200 milyonu aşkın kullanıcısı var. Çok yakın zamanda, geçen yıl sanırım dünyadaki en çok satan mobil oyun olan Angry Birds sadece iPhone için 20 milyon adet satıldı ve hızla büyüyor. Tabii daha sonra eğitimciler arasında Finlandiya sıklıkla iyi sonuçları ile bilinir. OECD PISA çalışmaları… Finlandiya yıllardır birincidir. Şimdi ikinci olduğumuzu düşünüyorum ve hatta bazı kategorilerde üçüncü… Bu çok ayıp... Daha fazla çalışmalı ve birinci sıraya geri dönmeliyiz. Tam bilmiyorum, PISA’nın eğitimin kalitesi hakkında çok belirleyici olduğunu düşünmüyorum, ama bir şekilde ilgisi var… Evet, sadece son birkaç bilgi: Nüfus gerçekten az, cep telefonu her yerde, 2.000.000 adet geniş bant internet bağlantısı, politik olarak çok ilginç olansa kanunda internet vatandaşlar için bir hak olarak belirtilmiş ve hatta her evdeki bağlantı hızının en az saniyede 1 megabayt olması gerektiği bile tanımlanmış… İsveç, Norveç, Danimarka ve İzlanda’nın yanı sıra bir İskandinav ülkesi… İki dilimiz var; Fince ve İsveççe…

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

95 Peki, tamam, bugünkü gündemimde genel olarak eğitim ve öğretimden bahsetmeyi

düşündüm. Bilgi toplumuna ve dijital kültüre biraz değinmeyi ve son olarak açık öğretim / açık öğrenim hakkında öğrenim ortamları bakış açısından konuşmayı… Fiziksel ortamları kastediyorum: okul binaları ve sınıflar… Sanırım hepiniz bu resmi tanımışsınızdır. Atina’dan bir okul resmi… İlginç olan, bu kesinlikle Akdeniz kültürü... Bir tür üniversite modeli, akademi... İnsanların, özgür insanların hiçbir şekilde bugün yaptığımız şekilde örgün eğitimi tartışmadığı yerler… Tabii ki bu resim, garip bir Raphael resmi; çünkü insanları saray gibi bir yerde gösteriyor. Tabii ki Atina Okulu dışarıda, bahçede… Bu, bir Fin okulunun resmi… Daha sonra modern zamanlara geliyoruz ve birçok insan tarafından okulun bugünkü bildiğimiz adıyla endüstriyel toplumlar dönemini fazlasıyla temsil ettiği söyleniyor. Öğretim verdiğimiz yolu düşünürsek, okullar bir şekilde montaj hatları gibi organize edilmiştir. Çocukları belli yaş gruplarına göre belli sınıflara yerleştiriyoruz; aynı fabrikalardaki gibi başka bir yere gitme vakti geldiğinde çalan bir zilimiz var. Bu endüstriyel toplumun bir modeli… Bu uzun bina kırsal bir kesimde ve fabrikadan ziyade daha fazla bir Fin kır evine benziyor; ama bence mimarisi ne zaman inşa edildiğini gösteriyor. Finlandiya çok ama çok kırsal bir ülkeydi, hâlâ endüstriye değil, tarıma sırtını dayıyordu. Yani bu binalar ve çevre bizim kültürümüzü yansıtıyor. Yaşam şeklimizi ve endüstrilerimizi... Yani çok yakın zamanda bilgi tekeli, okullardan ve üniversitelerden medyaya geçti. Tabii ki, televizyon ve kitle iletişimi vardı; ama şimdi ilk defa oradaki yerel gazetemi mi okuyacağım, yoksa New York Times’ı mı okuyacağım seçebiliyorum. İngilizcem her gün New York Times okuyacak kadar iyi ve genç çocuklar için bunun bir zamanlar mümkün olmadığı gerçeği gerçekten garip… Bence daha yaşlı jenerasyonlar için de insanlara bilgi sağlayabildiğimiz yüzlerce kanalımızın olmasının anlaşılması gerçekten güç... Okullar da bu devrimin bir parçası… Yani medya devrimi ve eğitim devrimi bir arada yürüyor. Tabii ki MIT Açık Dersleri bunun bir örneği; dünyanın en iyi profesörlerinin derslerini çevrimiçi olarak izleyebiliyorsunuz. Bence bu, bize ve okullarda, üniversitelerdeki bugünkü öğretim tarzımıza meydan okuyan bir yaklaşım... Şimdi soru geliyor: “Bilgi sadece bir tık uzaktayken niye eğitimden bahsediyoruz” veya “neden ulusal eğitim sistemlerinden”... Ben bunun hakkında çok düşünüyorum; çünkü kendim de bir profesörüm ve gelecekte bir işim olacak mı, emin değilim. Ulusal bakış açısından bakılırsa, bugün hâlâ eğitimin gerçekten önemli bir görevi olduğunu düşünüyorum; çünkü eğitimin iki görevi veya hedefi var: Toplumu ve kültürü yeniler; ama aynı zamanda kültürün ve toplumun içinde olan iyi şeyleri korur. Sadece işgücü sağlamaz veya yenilik getirecek insanları yetiştirmez, aynı zamanda kültürü, değerli şeyleri de gelecek nesillere taşır. Yani benim “neden eğitim veya ulusal eğitim sistemleri gerekli” sorusuna cevabım da toplumla ilgili: “Çünkü kültürler farklı.” Gerçekten öyleler… Pek de belli bir küresel kültür geliyor gibi görünmüyor; tarih o kadar uzun ki bu kültürler farklılar ve farklı oldukları için de farklı eylemler gerektiriyorlar. Yani Finlandiya’nın başarısından ya da nasıl başarılı olduğumuzdan bahsettiğimde, bunun Türkiye’ye uyacağını söylemiyorum. Kesinlikle değil. Tabii ki nasıl olduğuna bakabilirsiniz ve belki buradan bir şeyler alabilirsiniz. Aksi de geçerli: Finlandiya’nın Türkiye’den öğrenecek çok şeyi olduğuna da inanıyorum. Bu kesinlikle tek yönlü değil. Eğitim hakkında birkaç söz… “Aşamalı Sorgulama” denen bir şey ile çalışıyoruz. Şimdi bu öğretmenin ve öğrenmenin fazlasıyla Fince bir yolu… Fin öğretmenler tarafından yaygın olarak biliniyor ve sınıflarda kullanılıyor. Özellikle daha küçük çocuklarda… Daha büyük çocuklarda daha da zorlaşıyor; ama ilköğretim okulu öğrencilerinde kolay... Biz

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

96

buna “Aşamalı Sorgulayıcı Öğrenim” diyoruz. Önceleri, insanlar problem tabanlı öğrenime değiniyorlardı.

Problem tabanlı öğrenim ile bazı ortak noktaları var; ama farklı birkaç nokta da olduğunu düşünüyorum.

Temel olarak öğretmen sadece bir bağlam yaratıyor: Ne çalışılacak? Diyelim ki nesneleri çalışacağız ve fizik konusu içinde nesneleri ve onların hareketlerini... Ama araştırma soruları öğretmen tarafından verilmiyor. Prof. Sugata Mitra’nın örneğinde gösterdiği gibi onları öğrenciler oluşturuyor. Soruları onlar buluyor. Çocukların bir araştırma sorusu olan “Uçaklar nasıl uçuyor?” sorusuna yanıt aradıkları bir sınıfı takip ediyordum. Eğer biraz düşünecek olursanız, bu gerçekten bir mucize: gerçekten ağırlar ve havada ilerleyebiliyorlar. Sorudan sonra çocuklardan işleyen teoriler veya hipotezler oluşturmaları isteniyor. Uçak örneğinde, çocukların “belki de motordan olabileceğini, motorların uçağı havada itebileceğini” tartıştıklarını duydum. Bu eleştirel bir değerlendirme ile birlikte yürüyor. Bu her zaman herkesle paylaşılıyor. Bunları notlar olarak paylaşmak için her zaman bilgisayar sistemleri kullanıyoruz veya bunu deniyoruz; ama sadece bir tartışma olabilir veya kalem ve kâğıtla öğrenciler tarafından yazılmış notlar da olabilir. Eleştirel değerlendirme… Uçak durumunda olduğu gibi biri “Bu doğru gelmiyor; çünkü sadece süzülen doğru düzgün motoru olmayan uçaklar gördüm” diyebilir. Daha sonra öğrenciler daha derin bilgileri araştırmaya başlıyor ve bu uçak örneğinde olduğu gibi problemi çözüyorlar. Öğrencilerin nasıl doğru açıklamayı bulduklarını gördüm, kanatların şekli ile ilgili olarak… Bu çok ilginç…

İlk kez, 8 yaşında bir çocuğun, “Bu tür bir hipotezim var” dediğini gördüm. Benim ilk düşüncem, “Hipotezin ne olduğunu gerçekten biliyor olabilir mi?” oldu. Bunu onunla görüştükten ve tartıştıktan sonra beni hipotezin ne olduğunu bildiğine ikna etti. Bence bundan çıkarılacak en büyük ders: sadece uçakların nasıl uçabildiğini bilmekle kalmayacak, aynı zamanda bilimsel, mantıksal, çözümsel düşünme ve araştırma yapma yolunu da öğrenecekler.

Peki, bilgi toplumu ve dijital kültür hakkında birkaç söz…

Bilgi toplumu nedir? Bu Finlandiya’da kullanılan bir tanım, kültür ve ekonomi ile ilgili: “Yaratım ve dağıtım, kullanım ve değişimin önemli rol oynadığı toplumlar bilgi toplumlarıdır.” Uygulamada toplumlar ve kültürler ile ilgili durum her zaman buydu: bilginin yaratımı, dağıtımı, kullanımı ve değişimi önemliydi. Şimdi sadece öncekinden daha önemli hale geldi. Medya ortamındaki değişimlerden konuşuyordum ve bence bu değişim oldukça ilginç. Bu meslektaşım, Oxford Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan “Networks of Innovation” (Yenilik Ağları) adlı kitabında, bu arada gerçekten iyi bir kitap, telefon konuşmalarının, okyanus ötesi, Avrupa’dan ABD’ye fiyatlarını gösteriyor. Daha sonra gerçekten bazı ilginç rakamlar veriyor. 1956 yılında Avrupa’dan Amerika’ya aynı anda 36 telefon görüşmesi yapmak mümkündü. Benim doğduğum 1970 yılında ise aynı anda sadece 500 okyanusaşırı telefon görüşmesi yapılabiliyordu. Başlangıçta enformasyon toplumu veya bilgi toplumu açısından hangi konumda olduğumuzu görmek oldukça ilginç… Aynı anda 500 konuşma, bu çok ufak bir rakam... Şirketler iki kıtada nasıl faaliyet gösterebiliyorlardı ki? Gittikçe, 1998 yılına geldiğimizde fiyat temelde sıfıra iniyor. Bence bu, öğrenim ve öğretim bakış açısından düşünmemiz gereken bir şey… Tekrar, Sugata

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

97 Mitra ülkeler arasında Skype’yi nasıl kullandıklarını gösteriyordu ve tabii ki bu sadece

fiyat çok düşük olduğu için mümkün. Yani değişim bunun gibi bir şeydi. Medya artık bilgiyi oradan oraya aktaracağınız, insanların tüketeceği bir şey değil. Medya tartışmak için bir forum haline geldi, insanları önceden olduğundan çok daha farklı yolla dâhil etmek için… Hepinizin bu logoyu tanıyacağını düşüyorum; ama kaçınızın bu hafta Wikipedia’yı kullandığını görmek istiyorum. Son 2-3-4 yıldır, bu soruyu sorduğumda herkesin elini kaldırmadığı bir konferans bile görmedim. Çok yaygın olarak kullanılıyor. Kaçınız Wikipedia Makalelerini düzeltti? Epey çok… epey çok… Wikipedia’nın medya “devriminin” mükemmel bir örneği olduğunu düşünüyorum. Tabii ki Netscape ve Twitter… Tüm bunlar… Facebook ve diğerleri… Bu sosyal ağ hizmetleri iyi örnekler, ama bence fenomen olarak Wikipedia medya ortamındaki değişimin ne olduğunu açıklıyor. Günümüzde çok değerli olan ve günde milyonlarca insanın kullandığı bir ansiklopediyi insanların birlikte oluşturması… Artık kâğıt ansiklopedilere pek de ihtiyacımız yok. Yani bu dijital kültürün ve medya ortamında yaşanan değişikliklerin harika bir örneği... Daha sonra açık öğretim, açık öğrenim… Bu konuyla ilgili kafamda bir soru işareti var; çünkü bugün açık öğretimin nasıl tartışıldığından emin değilim. Tüm o noktalara katılmıyorum. Bu, eğitimde bilgisayar kullanmanın ana paradigmalarının farklı aşamalarını tanımladığım bir zaman çizelgesi... Bunun detaylarına inmeyeceğim; ama şunu kesinlikle söyleyebilirim ki sosyal yazılım, ücretsiz ve açık içerik dışında başka bir şeyle hiç çalışmadım. Bunlar ağa ve internete ilk bağlandığım 1990’ların ortasından başlayarak işimde kullandığım güçlendirici etmenler… Yani okulda sadece öğrenci olarak yaşamıyordum, bir sınıfta programlamayı öğrenme zamanında yaşıyordum. Bu bulduğum çok ilginç bir paragraf ve sosyal yazılım fikri hakkında düşündüğümüzde, açık içerik hakkında düşündüğümüzde, bunun içinde çok fazla bilgelik var. Bu oldukça ilginç bir adam… Adı Ivan Illich… 1971 yılında yazılmış… Ve harika, öğrenim ağlarından bahsediyor… Dünya Çapında Ağın olmadığı zamanlarda... Diyor ki eğitim fikrinin tümünü yeniden gözden geçirmeliyiz. Vurguluyorum, 1971 yılında diyor bunu... Herkesin öğretmen ve herkesin öğrenci olduğu bir sisteme nasıl sahip olabileceğimizi tartışıyor. Paylaşarak ve ilgilenerek öğrenebilir ve birbirimize öğretebiliriz. Mükemmel bir eğitim sisteminde üç şeyin olması gerektiğini söylüyor. Kullanılabilir kaynaklara ihtiyacımız var. Wikipedia, iyi bir örnek: istediğiniz zaman girip istediğiniz şeye bakabiliyorsunuz. Ama bu yeterli değil. İnsanların onlarla birlikte çalışabilecek diğer insanları bulabileceği bir sisteme ihtiyacımız var. Bu sosyal öğrenim fikri... Akran öğretimi, öğrenimi sunan bir servis olabileceğini hayal ediyordum ve şimdi gerçekten birkaç tane var. p2pu ve benzerleri... Son nokta da medyanın çalışması… İnsanların kamuya sunmak istedikleri konular varsa sunabilmesi, bu mümkün... Bloglar bunu şimdiden oldukça iyi bir şekilde yapıyorlar.

Ağları kullanma, öğrenimi kullanma ve öğrenim amacı ile interneti kullanma fikirleri son yıllarda birçok tartışma konusu yarattı. Ben buna “Çevrimiçi Öğrenim Abartması” diyorum. Birçok tartışma var: Her şey itibar ile ilgili, her şey portföylerle ilgili, her şey web ağları, açık ağ ortamları, açık eğitim kaynakları ve zengin medya ile ilgili... Bunların hiçbirine katılmıyorum. Bence bu bir abartma ve yapılması gereken en doğru şey de değil. Nedenini açıklayacağım. Kendilerini farklı kaynaklara bağlayan ve farklı yerlerden çalışan çocukların veya yetişkinlerin olduğu bir dünyayı düşünürsek, bu kulağa hoş geliyor. Ama o benim kızım ve onun bunu yapmasını istemem. Takip etmek ve onun hayatına daha fazla dâhil olmak isterim ve ona yol göstermek... Yani farklı kaynaklara

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

98

erişim olanağına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum; ama aynı zamanda çocuğun öğrenimini takip etmeye ciddi şekilde kendini adamış yakınlardan oluşan güvenli, kapalı, sıcak bir ortama da ihtiyacımız var. Yani, bence hâlâ okullara ihtiyacımız var ve üniversitelere... Bunun nedeni, bilimsel şekilde açıklanacak olursa, uzmanlık ile ilgili... Uzmanlık nasıl gelişir? Bu konu hakkında epey araştırma var ve çok önemli olan bir terim de var. Bu da “örtülü bilgi”… Sadece çevrimiçi olarak videolara bakarak bu seviyede bir öğrenime ulaşamazsanız; sadece kitaplar okuyarak buna ulaşamazsınız: dâhil olmanız ve uzman topluluklarına katılmanız gerekir. Bence okullar ve üniversiteler uzman toplulukları olmalı; uzmanların birlikte çalıştığı gibi, bilim insanlarının birlikte çalıştığı gibi öğretmenler ve öğrencilerin birlikte çalıştığı topluluklar… Yani profesyonel uzmanlığa kendilerini adamış insanlara ihtiyacımız var: öğretmenlere ihtiyacımız var; ebeveynlere de ihtiyacımız var. Daha sonra bence sürdürülebilirliğe ihtiyacımız var. Tabii ki benim cevabım, iyi okullarda ve iyi çalışma ortamlarında uzman topluluklarına katılabiliriz. Yani daha önce söylediğim gibi Aşamalı Sorgulama… Son olarak gelecekteki sınıflar hakkında birkaç söz… Zaman açısından nasıl gidiyorum. Ha, tamam… Atlayabileceğim birkaç video var, belki de bunları sonra seyredebilirsiniz. Slaytları da alabilirsiniz. Ama hızlıca şunu göstereceğim, hepsini seyretmemize gerek yok. Ama geleceğin sınıflarına nasıl yaklaşıldığına dair birkaç örnek göstereceğim. Bunların iyi örnekler olacağını söylemiyorum, bunlar sadece örnek… Bunlar hakkında daha sonra konuşabiliriz.

[video]

Umalım internet çalışsın, çünkü bunu gerçekten göstermem gerekiyor. Evet. Bağlantımız var mı?

Hadi başka bir örneğe bakalım, belki o da bu arada indirilir. Tekrar söylüyorum, bunun iyi bir örnek olduğunu iddia etmiyorum. Ama bu bir örnek... İsviçre’den Lozan Üniversitesi’nden... Yeni inşa ettiler, birkaç yıl önce, yeni bir öğrenim merkezi… Bu binaya kimin sponsor olduğunu tahmin edin. Çok ünlü Japon mimarlar… SANAA… Bu bir ofis… Ve fikir… Tabii ki kendisi güzel tasarlanmış bir mekân, ama buna öğrenim merkezi dediklerini düşünürseniz… Uygulamada bu bir kütüphane, ama burada hiçbir kitap görmeyeceksiniz. Yani daha çok insanların gelebileceği ve kütüphanenin kaynaklarını kullanabileceği - tabii ki bu kaynakların hepsi çevrimiçi, küçük gruplar halinde birlikte çalışabileceği ve mekânı sahiplenebilecekleri açık bir mekân gibi… Daha sonra göreceğiniz gibi insanlar nasıl bir arada toplanıyor... Yani bu neredeyse insanların bir araya geldiği ve küçük gruplar halinde çalıştığı bir tür tarafsız saha… Tabii ki restoranlar ve öğrencilerin oturabileceği ve çalışabileceği küçük toplantı odaları gibi hizmetler de var. Çok güzel bir alan ve aynı zamanda daha büyük sunumlar için bu yamaçları da kullanıyorlar. İnsanlar basamaklar üzerine oturabiliyor ve sunum burada yapılabiliyor. Hadi biraz daha ileri gidelim; burada toplantı alanlarını da göreceksiniz. Grup çalışması için öğrencilerin ayırtabilecekleri küçük toplantı odaları var.

Tamam… Şimdi başka bir örnek… Youtube yavaş nedense…

Peki, devam edeceğim. Bunu ziyaret edebilirsiniz. Mekânın bir resmi var. Öğretmenin sınıfın önünde ders verdiği alışılmamış mobilyaları olan bir mekân… Öğrencilerin oturabileceği iki farklı seviye var. Hepsinin önünde dizüstü bir bilgisayar var, hiçbir şey için

Türk Eğitim Derneği & SEBİT

Uluslar

ar

ası Eğitim F

orumu II: Eğitimde İno

vasy

on

99 kullanmıyorlar. Öğretmen ders anlatıyor ve öğrencilere çok geleneksel yollarla sorular

soruyor. Ama isterseniz kendi başınıza da bulabilirsiniz.

Bence bu mekânlar kesinlikle inşa edilecek yeni mekânlar olacaktır; ama inanıyorum ve görüyorum ki okullar kaybolmayacak. Eski okul mekânlarımız var ve bunları yenilememiz ve yeni bir şekilde yorumlamamız gerekiyor. Yani bütün mevcut altyapıdan kurtulup, bunun gibi binalar inşa etmeye başlayamayız. Bence, örneğin, Helsinki’de bazı çok iyi eski okullar duvarlarının içinde de bilgi taşıyorlar. Ünlü bilim insanları o okullarda okudu vesaire vesaire… Yani bu kültürel bilgi… Binalardan tamamen kurtulamayız, binalar için yeni bir yaklaşım düşünmemiz gerekiyor. Gerçekten çok önemli olduğunu düşündüğüm bir konu, teknolojinin kullanımını düşündüğümüzde... Çocukların şimdiden sahip oldukları teknolojiyi neden kullanmıyoruz? Her çocuğun cebinde akıllı bir telefon olması çok da uzak değil. Peki ne tür uygulamalarımız olabilir? Çocukların her ne olursa olsun yanlarında olacak bu teknolojiden nerede faydalanabiliriz? Bu büyük bir teknoloji sorusu ve bence okullar ve eğitim sektörü burada epey eleştirel olmalı ve açık web fikrinin burada da üstünde durmalı. Bence iPhone… Benim de bir iPhone’um var… Uygulamaları seviyorum ama bunlar iPhone’daki uygulamalar… Diğer telefonlarda çalışmıyorlar. Bunun için bir seçenek var. Bu da web ve web standartları, cep telefonları ile de kullanabileceğiniz açık

Belgede Uluslararası Eğitim Forumu II: (sayfa 94-100)