• Sonuç bulunamadı

4. TEVEKKÜL SÜRECİNDE GÖSTERİLEN TEPKİLERE İLİŞKİN BULGULAR ve

4.2. Tevekkül Sürecinde Düşünce İçeriği

Katılımcıların tevekkül ederken ki düşüncelerinde 8 farklı tema ortaya çıkmıştır.

En sık görülen temalar başlarına gelen olayı anlamlandırma (f: 79) ve Allah’ın yaratma

137

gücünü düşünmeleridir (f: 30). Düşünce içeriğine dair ortaya çıkan temalar Şekil 15’te gösterilmiştir.

Şekil 15: Tevekkül Sürecinde Düşünülenler

Anlamlandırma temasında kişilerin başlarına gelen olayları imtihan olarak açıkladıkları veya hayır-şer ekseninde ele aldıkları görülmüştür. Din olayları anlamlandırmak için oldukça geniş bir çerçeve sunmakta, bu sayede kişilerin anlam yüklemelerine büyük oranda etki etmektedir. Aynı zamanda din, sıkıntılı olaylara yönelik pozitif yükleme yapma imkanı sağlamaktadır (Park, 2013: 30; Spilka, Shaver, Kirkpatrich, 1985). Kişinin yaşadıklarını ele alırken “her şeyde bir hayır vardır” ya da

“Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” gibi yaklaşımlar sergilemesi, dinsel anlamlandırma çabalarıdır (Doğan, 2016: 3217). Bu sayede din, günlük olaylara veya başa gelen sıkıntılı olaylara yönelik anlam çerçevesi sunmaktadır. Tevekkül eden hasta birisi ele alınırsa, bu kişi sağlık nimetinden mahrum olmasının ıstırabını yaşamayacak, aksine hastalığında bir hikmet görmeye çalışacak veya yaşadığı olumsuzlukları günahlarına kefaret olarak ele alacaktır (Coşar, 2010: 115; Seyyar, 2013: 4).

Anlam merkezli bir yaklaşım olan logoterapinin vardığı sonuç ile tevekkül anlayışı birbiriyle benzeşmektedir. En acı verici ve insanlık dışı durumlarda bile yaşamın bir anlamının olduğu ve dolayısıyla acının bile anlamlı olduğu düşüncesi logoterapinin merkezini oluşturmuştur. Frankl’da yaşamın anlamını bulma arayışı,

138

insandaki temel güdülendirici güçtür (Frankl,1997). Franklian varoluşçu psikologlar, özellikle acı, kayıp, suçluluk gibi trajik üçlü olarak adlandırılan durumlarda anlamın keşfedilmesinin, bireyler için terapötik olabileceğine ve aynı zamanda acı çeken kişinin bir hedefe doğru yönelmesinin itici bir güç olabileceğine inanmaktadır (Esping, 2008).

Frankl’a göre yaşamda anlam bulmanın üç yolundan birisi acı çekmektir. Trajik bir durum ile karşılaşıldığında önemli olan, kişisel bir trajediyi zafere dönüştürmektir (Frankl, 1997). Bu şekillerde ıstırapta bir anlam bulabilen insanlar, artık ona daha kolay tahammül edebilmektedir (Sayar, 2011: 279). Tevekkül anlayışında da sonuç her açıdan aleyhte olsa dahi bütün sebepleri elinde bulunduran Allah Teâlâ’nın burada bir hikmet var ettiğine inanılmakta, bu inanç da kişide tatmin sağlamaktadır (Doğan, 2016: 3217;

Gedük, 2015: 209). Araştırmanın bulguları bu açıklamaları desteklemektedir.

Katılımcıların anlamlandırma temasına dair bazı ifadeleri aşağıda aktarılmıştır.

Ondan sonra kendi kendinize düşünüyorsunuz, dünya hayatı geçici ve sen de bir imtihan için gelmiş bir insansın. Bu çocuk da onun için geldi, bu çocuk sana imtihan için verildi (K_9).

…bu büyük bir imtihandı. Olağandışı bir şeydi.(K_25).

…bu da imtihanla ilgili diyorum. Yani çünkü Rabbim hepimizi bir çeşit imtihan edecek (K_24).

Rabbim ne dilerse o oluyor dedik, bıraktık sonra. Dedik bu bizim evlatla imtihanımız( K_18).

Benim üç numara oğlum Down sendromlu. Ama öyle hiç zorlanmadım, iyi bir süreç atlattık. Hani yetiştirebildik. Belki Rabb’imden işte, imtihan.

Taşıyabileceğimizi yükledi bize. O şu an 31 yaşında, 86 doğumlu (E_23).

Demek ki bunları yaşamamamın bir sebebi var diye düşünüyorum.

Allah'a güveniyorum. Vardır bir sebebi bunların diye düşünüyorum (K_12).

Şimdi ağrılarım tekrar oluyor, ağrılarım tekrar olunca bi yerde yanlış mı yapıyorum diyorum, sonra da Allah’ım hayırlısı bu demek ki diyorum, tekrar yeni baştan başlıyoruz. Hani stabil döneme giriyor ya ağrılar, orada rahatlıyoruz. Sonra tekrar… Demek ki böylesi hayırlı, sen bilirsin diyorum (K_1).

Mesela benim çocuğum olmadı 5 sene, onda da işte şöyle düşünürdüm.

Benim çocuğum yok, çünkü ben olgunlaşmadım, o seviyeye gelemedim.

Allah da bana daha çocuğu layık görmedi, çocuğum olsa belki de benden bu sıkıntıları yaşayacak veya güzel bakamayacağım ona, ya da ham birisiyim, olgunlaşmamı bekliyor Allah’üTeala. Hep bunu söyledim kendime beş sene boyunca. Sonra da çocuğum oldu yani (K_3).

139

Katılımcıların tevekkül ettikleri anlarda Allah’ın yaratma gücünü düşündükleri görülmüştür. İslam inancına göre yaratmak, rızık vermek, dualara icabet etmek, menetmek, yaşatmak, öldürmek, fakirlik, zenginlik gibi her şey Allah’ın elindedir. Her işin yaratıcısı Allah’tır. “Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca

“OL” demekten ibarettir, o da hemen oluverir (en-Nahl, 16/4)”; “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir (eş-Şura, 42/49)” ayetleri Allah’ın yaratma sıfatını vurgulamaktadır. Allah’ın bu sıfatı ile ilgili bazı katılımcıların ifadeleri şu şekildedir:

Ciddi olunca Allah muhakkak yapar. Allah kadar merhametli hiçbir şey yoktur. Bir anne baba merhametini hiç bir şey tutar mı yeryüzünde.

Bütün annelerin merhameti Allah’ın merhametinin yanında damla bile değildir. Allah’a tam tevekkül edersen olmayacak hiçbir şey yoktur (E_20).

Ya sonsuz, her şeyin sahibinin o olduğu, her şeyin her şeye mutlaka bir olanı mutlak sahip olan, mutlak yönlendiren, mutlak hükmeden odur.

Onun ol demediği bir şeyi bütün kainat bir araya gelse olduramazsın, onun ol dediğine bütün kainat bir araya gelse engelleyemez (E_3).

Hüküm Allah’ındır mülk sahibi O’dur. Her şey Allah’ın elindedir.

Dilerse olur dilmezse hiçbir şey olmaz. Allah dilerse dünya toplansa o kişiye Allah yardım ederse hiç kimse bir şey yapamaz. Ama Allah’uTeâla yardım etmezse o işi yapamaz (E_20).

…birdenbire bir şey oluyor Allah'ın müdahalesi her zaman var olmakla beraber, bazen yadsıyamayacağımız kadar açık net bir şekilde önümüze geçiyor (K_22).

Yani sen ne yaşadıysan, hangi konuda tevekkül ediyorsan, onu meydana getiren, o fiili meydana getiren de, seni yaratan da, bütün her şeye hakim olan da, ben onu artık sana bıraktım dedikten sonra…(K_5)

Katılımcıların ahiret inançları da tevekkül ederken düşündüklerinin arasındadır.

“Bütün bunların ödülünü diyorum öbür dünyada alacağım. Yani bütün bu sıkıntıların olacağına inanıyorum. O zaman diyorum niye üzüyorsun kendini (E_18); “Bu dünyada olmasa bile öbür dünyada verecek (E_8); “Sonuçta bu gün, bunun öbür dünyası da var, bu dünyada olmazsa öbür dünyada sonuçta (K_3)” ifadeleri ahiret inancı temasına ilişkindir.

Kula’nın (2002: 247-248) araştırmasında depremzedelerin yaşadıkları sıkıntılı durumlarla baş ederken o esnada ölümü ve ahiret hayatını düşündükleri görülmüştür.

Kişinin karşılaştığı haksızlıkları ve zulümleri yapanların ahirette cezalarını çekeceği,

140

kendisinin de bundan dolayı ödüllendirileceği inancı, bu durumlardan etkilenmenin derecesini azaltmakta, teselli edip rahatlatmaktadır (Peker, 2012: 248). Bu sayede ahirete iman, adaletsizlikle başa çıkabilme yöntemi olarak gösterilir (Kasapoğlu, 2012:

61). Araştırmanın ahiret inancına dair bulguları bu açıklamaları desteklemektedir.

Katılımcıların tevekkül ederken insanın acziyetini, gücünün sınırlarını vurguladıkları, her şeyi kontrol etme gücüne sahip olmadıklarını düşündükleri görülmüştür. Bu durum “kontrol alanını kabullenme” teması altında ele alınmıştır.

Tevekkülün sözlük tanımlarından birisinde “acizliğini izhar etmek, başkasına güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmek (Hatip, 2006: 13)” şeklinde acizlik vurgusu vardır. Tevekkül kulun acziyetini itiraf ve yüce varlık karşısında noksanlığının farkına varmaktır (Sağıroğlu, 2009: 19). İnsan yapacağı bir iş için tüm tedbirleri alsa da, Allah’ın izni ve yardımı olmaksızın o işin gerçekleşmeyeceğine inanarak tevekkül eder.

İnsan olayların ancak görünen kısmını bilir, iç yüzünü veya nasıl gelişeceğini bilemez.

Geleceğe dair hiçbir şey insanın garantisinde değildir (Demir, 2013: 164-165). Oysa modernite anlayışının odak noktası doğanın egemenlik altına alınma çabasıdır.

Modernitenin dünya görüşünü oluşturan bilimsel düşünme biçimleri insan gücünün her sorunu çözebileceğine inanmaktadır. Bilimsel kuramların arkasında tahmin ve kontrol edilebilirlik vurgusu vardır (Sayar, 2011: 50-59). Fakat süreçte her şeyi kontrol edemeyeceğini fark eden insan, bu kontrolsüzlük dolayısıyla kaygı yaşamakta, tevekkül bu kaygının önlenmesinde rol oynamaktadır. Bu durum kontrol alanını kabullenme olarak ele alınmıştır. Bu temaya ilişkin katılımcıların bazı ifadeleri şu şekildedir:

Gücümün yetebildiği kadar ancak mücadele edebilirim. Çünkü insanın gücü sınırı bellidir (E_19).

Kendime yetecek olan ben değilim yani bunu idrak etmek gerekir.

Kontrol edecek olan ben değilim, bunun rahatlığı…(K_22).

Her şey de onun elinde olduğuna göre, her şeye de onun gücü yettiğine göre, benim gücüm kuvvetim sınırlı zaten. Zaten sonrasında şeyi de anlıyor insan, yani ancak elinin yetiştiği şeyi yapabiliyorsun (K_5).

Çünkü her şeyi çözebilmem mümkün değil, üstesinden kalkabilmem de mümkün olmuyor. Ama Rabbime havale ettiğim zaman Rabbim ben bununla gerçekten başa çıkamıyorum veya bu bana çok ağır geliyor veya insanların bu hareketleri bana çok ağır, incitici geliyor ama benim onların karşısında şu anki durumda yapabileceğim bir şey yok (K_8).

141

Bazı katılımcılar tevekkül ederken kader açıklaması yapmışlardır: “Eşim hastalığa yakalandığı zaman mesela bu hastalıkta olup da panik atak, manik depresyon, bipolar... Üç beş tane arkadaşımız hepsi boşandılar, eşini bıraktılar, ayrıldılar. Bu benim kaderim diyorsun. Mademki inançlıyız… (E_15)”; “…bir doktorumuz dedi bu bir kader, takdiri ilahi, alnınızın yazısı (E_23)”; “Demek ki diyorum bu da benim kaderimmiş, benim sınavım da buymuş diyorum (K_12)” ifadeleri kader açıklamalarına örnektir.

Bazı katılımcılar da tevekkül ederken ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini düşündüklerini ifade etmişlerdir. Allah’ın iradesinin devrede olduğu bir işte, kişinin her türlü araştırma, çaba, girişimden sonra elinden geleni yaptığını düşünmesi, sonuç olumsuz olsa bile durumun yıkıcı etkisini azaltabilmektedir (Tokpınar, 2009: 148-149).

Bu açıklamaları destekler şekilde katılımcıların “azmettiğini düşünme” temasına ilişkin bazı ifadeleri şu şekildedir:

Çünkü ben gerekeni yaptım diyorum, Allah’ın da benim hakkımdaki hükmüne razı oluyorum (E_11).

…ben elimden geleni yaptım fiili, soruları cevaplayacağım, bilemediğim de artık Takdir-i İlahi. Yapacak bir şey yok. Ben elimden geleni yaptım (E_24).