• Sonuç bulunamadı

3. JAPON SİNEMASINDA KORKU

3.2. Japon Korku sinemasının Tarihçesi ve Alt Türleri

3.2.3. Tekno Beden Filmleri

Bu filmlerde ulus çapındaki endüstrileşme, batı ordusu ve kültürel emperyalizmin etkileri açıktır. Korku filmleri olarak şiddetin ve bedenin istilasının sınırlarına dair bir söylemleri vardır. Vurgulanan en korkunç kıyamet, insanın ele geçirilemez kalesi olan bedeninde egemenlik kurulmasıdır. Biyolojik kontrolün kaybedilmesiyle, teknoloji ve bilime yüklenen olumsuz gelecek tasarılarının bir birleşimi ortaya çıkar. Eugene Thacker, türü “biohorror”(bio-korku) olarak tanımlamaktadır. Filmlerdeki vahşi canavarlıklar ve çirkinlikler insan bedeniyle ifade bulmaktadır. Andrew Tudor, Philip Brophy ve Kelly Hurley gibi yazarların belirtmiş olduğu gibi, post modern beden korkusuna dair çalışmalar (insan bedeninin tanınmaz halde, başka bir şey haline getirilmiş olması ile), modern korku sinemasının büyük bir kısmını kaplar. Bedensel olanın mekanik olanla ergimesi, “Tetsuo: The Iron Man” (Tetsuo: Demir Adam) gibi filmlerde kültürel anlamıyla birlikte yer alır. 306

Bedensel dönüşüm için daha geriye gidecek olursak, aslında dev canavar filmleriyle ün yapan Ishiro Honda, 1963 yılında çektiği “Matango” (Mantar İnsanların Saldırısı) adlı filmle klasikler arasına girmiştir. Film, bir arkadaşlarının yatıyla yolculuğa çıkan beş Tokyo’lunun fırtınaya yakalanıp bir adada mahsur kalmaları ile gelişen olağan dışı macerasını anlatır. Adada bir terk edilmiş gemi vardır ve hiç yiyecekleri yoktur. Gemideki seyir defteri, adadaki mantarları yememelerini öğütlemektedir. Daha sonra, geminin mürettebatı olan ama mantar yiyerek değişim geçirmiş yaratıklar ortaya çıkar. Cezbedici mantarlar, halüsinatif etkilerinin yanı sıra yiyenleri mantarlaştırmaktadır. Kısa sürede grubun hepsi bir şekilde mantarları yiyerek değişim geçirirler. Ishiro Honda’nın “H Adam” (Buhar İnsan) filmi ve “Matango”, da bu temaya dahil edilebilecek filmlerdir. “Matango”daki değişime en uygun kişiler, içlerinde cinsel bastırılmışlıkları olan kimselerdir. Pete Tombs, değişimin zaten içlerinde barındırdıkları şeylerin dışa vurulması şeklinde gerçekleşmesi bakımından Dr. Jekyll ve Mr. Hyde öyküsünün benzeri bir anlayışta

305 Morean, a.g.e., 131 s. 306 McRoy, a.g.e., 6 s.

gerçekleştiğini ve filmin ilk gerçek Japon korku filmi sayılabileceğini ileri sürmektedir.307

Kadın hayaletlerden hayalet kedilere, bedensel dönüşüm Japon fantastiğinin temelini oluşturmaktadır. Bedensel dönüşümün en doğrudan örneklerinden biri Shinya Tsukamoto’nun “Tetsuo: The Iron Man” (Tetsuo: Demir Adam) filmidir. Bu filmde yaşadığımız dünya ve teknolojik gelişmelerle beden arasındaki çatışmalar odağa alınmıştır.

Shinya Tsukamoto’nun 16 mm. Siyah beyaz çekilen “Tetsuo: The Iron Man” (1989) adlı filmi, perdeye çıkar çıkmaz büyük ilgiyle karşılandı. Dönemine göre oldukça alışılmadık tarzda bir filmdi ve pek az yönetmenin izlediği bir yoldan gitmekteydi. Shozin Fukui’nin “Pinocchio v964”ü(1992) ve “Rubber’s Lover”ı (Kauçuk Aşık) (1996) diğer iki örnektir. Çocukların kaiju televizyonundan 1960’ların Japon yeni dalgasından ve metamorfozdan etkilenmiştir. Korkuyu metafor olarak kullanmıştır. Tokyo’nun kalbinde doğup büyümüş biri olarak binalar ve endüstrileşmiş toplumun atıkları içerisinde etrafındaki dünyayı anlatmış ve ilgi çekmiştir. 308

Shinya Tsukamoto’nun 1990 yapımı “Tetsuo: The Iron Man” adlı filmi, David Lynch’in “Eraserhead”inden ve David Cronenberg’in “Videodrome”undan etkilenmiş önemli bir çıkış filmidir. Tetsuo bir gün tıraş olurken yanağındaki metal parçasını fark eder ve bu küçük parçacığın yüzeysel değil, bağlantılı olduğunu keşfeder. Kısa bir süre içerisinde de adamın bedeni yarı et yarı metal, başka bir yaratığa dönüşmeye başlar. Çok az diyalog ve açıklama içeren filmde bu metamorfozun doğrudan bir sebebi verilmemektedir ve her şey bir kabus görünümünde ilerlemeye devam eder.309

Ian Conrich, Tsukamoto’nun “Tetsuo” filmlerinde kabus gibi bir siber-punk görüşü söz konusu olduğunu belirtir. Makine çağı süper kahraman mitolojileri, şehir yenileme çalışmaları üretim işlemi sırasında bedenin kendinin de makineleşmesi, erotizmin de değişerek tekno-erotizm ve fetişist eğilimlere kayarak bilinen cinsiyet kavramının değişmesi durumlarına vurgu yapmaktadır. Conrich, “Tetsuo” filmlerinin yeni dalga Japon korku sineması içerisindeki yerini, disütopyaya, manga ve animelerde sıkça rastlanan istila tehditlerine, Toho ve Daiei stüdyolarının ürettiği canavar ve mutasyon filmlerine, Nikkatsu stüdyolarının pinku eiga filmlerinin sapkınlığı, takıntıları, sadist işkencelerine dek geri götürmenin mümkün olduğunu

307 Tombs, a.g.e., 286- 287-288 s.

308 Rucka, a.g.e., http://www.midnighteye.com/features/death-of-j-horror.shtml 309 Weisser, a.g.e., 238- 239 s.

dile getirir. Endüstri ve teknolojinin etkisinin arttığı bir ülkede gelişme ve güç fantezilerinin mekanik dönüşüm ve birleşmeye odaklanması şaşırtıcı değildir ve Tetsuo filmleri de makine çağının hatırlatıcılarıdır. 310

Dönüşüm ve beden tehditleri içeren bir diğer film de Izumiya Shigeru’nun “Desu Pawuda” (Death Powder- Ölüm Tozu) (1986) adlı filmidir. Beden üzerinde sözü edilen tüm tehditleri ve yüzyıl dönümünde insan sonrası duruma ilişkin endişeleri içeren bir filmdir.311

Beden korkusu filmlerine farklı bir açıdan verilebilecek örnek de, Sato Hiyasasu’nun “Megyaku” (Naked Blood - Çıplak Kan) (1995) adlı bir filmdir. Film, insan bedeninin değişkenliği, modern Japon kültürünün kurduğu kodların tutarsızlığının bir ifadesi olarak görmüştür. Hiyasasu’nun Korku, bilim kurgu, Japon soft porno türlerini birleştirerek splatter- punk, siber-punk ve erotik flm motiflerini bedeni bilinçle birlikte inşasını konumlandırmak için kullandığını dile getirir McRoy. Bu da onu “beden korkusu” gibi kapsamlı ve melez bir türe yerleştirmektedir. 312

Filmde 17 yaşındaki dahi Eiji, ölen bilim adamı babasının izinden giderek bir ilaç geliştirir. Adını Myson koyduğu ilaç, bedensel acının yerine zevk getirmektedir. Her biri ayrı takıntılara sahip üç kadın deneği üzerinde bu ilacın deneylerini gerçekleştirirken kontrolden çıkan deney, hepsine türlü işkenceler ve felaket getirir. Bir deneğin kendi uzuvlarını kesip yemesi gibi uç sahneleri ile tepki toplayan film, ne gösterilebileceğinin sınırlarını zorlamış, gösterilmesi yasaklı cinsel organları ve parçalanmalarını göstererek izleyiciyi şok etmiştir. 313

Susan Napier, varlığın dönüşebilir ya da canavarlaşabilir olmasının, ekonomik, askeri başarısızlığın altındaki güvensizliğe bağlanması gerektiğini savunur ve özellikle savaş sonrası dönemde yenilgi sonucu, dönüşümün Japon toplumundaki yerini erkekliğin sorgulanışına bağlar. Ona göre, Japon korku sineması sosyal, politik ve kültürel dönüşümle bağlantılıdır. Yakın Japon tarihinde bendenle teknoloji arasındaki sorunlu ilişki canavarlar ve cyborglar şeklinde ifadesini bulur. Japon korku filmlerinde sıklıkla teknolojik ilerleme ve insanlarda yarattığı kaygılara yönelmiştir. 314

310 McRoy, a.g.e., s: 92 ; Ian Conrich, “Metal Morphosis: Post Industrial Crisis and The Tormented

Body in the Tetsuo Films”, Japanese Horror Cinema, ed. Jay McRoy, Edinburgh University Press Ltd., Great Britain, 2005, 95, 100 s.

311 Graham Lewis, “Pinnochio 964, Death Powder and The Post -Human Condition”, Japanese Horror

Cinema, ed. Jay McRoy, Edinburgh University Press Ltd., Great Britain, 2005, 124 s.

312 Jay McRoy, “Cultural Transformation, Corporeal Prohibitions and Body Horror in Sato Hisayashu’s

Naked Blood”, Japanese Horror Cinema, ed. Jay McRoy, Edinburgh University Press Ltd., Great Britain, 2005, 107-108 s.

313 y.a.g.e., 109- 113 s. ; Weisser, a.g.e., 223 s. 314 Tombs, a.g.e., 304 s.

Barbara Creed de bedensel dönüşümün korku türünün temelinde yer aldığını dile getirerek bedensel metamorfoz olasılığının sembolik düzenin kurallarına ve gerçekliğe bir saldırı olarak tanımlar. Japonlar ulus-devlet anlayışlarıyla batılı etkinin karşısında durup Japon kültürü olarak dışarıdan modern görünecek bir imaj yaratma ihtiyacı duymuşlardır. 20. yüzyıl Japon akademisyenleri ve kültür kuramcıları, batılı güçlerin Japonya’ya girişinin bu tamlık ve bütünlük duygusunu zedelediğini dile getirmişler, Jay McRoy’un aktarımına göre buradan da “baskılananın geri dönüşü” anlatıları ile homojen Japonya arzusu doğmuştur.315