• Sonuç bulunamadı

3. JAPON SİNEMASINDA KORKU

3.2. Japon Korku sinemasının Tarihçesi ve Alt Türleri

3.2.6. Öne Çıkan Diğer Örnekler

Japon sinemasında saydığımız türler dışında ele alabileceklerimiz arasında Edogawa Rampo uyarlamalarına değinmemiz gerekir.

Edogawa Rampo ise korku romanları konusunda popülerliğini hep korumuştur. İlk kez 1927’de kitapları sinemaya uyarlanmaya başlayan Rampo, savaş döneminde geleneksel öykülerin ele alınmasının yasaklanması üzerine güncel öyküleriyle stüdyoların ilgisini çekmiştir. 1950’lerdeki uyarlamalar genellikle dedektif öyküleri ile harmanladığı korku gerilim öyküleri oldu. Daha rahatsız edici ve korkutucu öyküleri ise 1960’lı yılların buna imkan vermesi ile uyarlanabilmiştir.

Yasuzo Matsumura’nun “Moju” (Kör Canavar) (1969) adlı filmi de bir Rampo uyarlamasıdır. Röntgencilik, takıntılı kişilik gibi öykülerinde sık yer alan temaları işlemektedir bu film. Filmde, dokunarak tanıyabilen kör bir heykeltraşla takıntılı biçimde bağlı olduğu modelinin öyküsü anlatılır. Kaçırdığı kızı zorlayarak bedenini keşfeder ve heykelini yapar. Zamanla çift kapalı mekanda dengelerini yitirirler ve gerçeklikten koparlar, erotik şiddet oyunlarına başlarlar. Bu oyunlar, adamın kızın bacaklarını kesmesine kadar varır. Yine bir Rampo uyarlaması olan ve Teruo Ishii’nin yönettiği “Kyofu Kikei Ningen” (Sakatlanmış Adamların Dehşeti) ise kendi çirkinliği nedeniyle kendinden daha çirkin canavarlardan oluşan bir ırk yaratmayı amaçlayan bir çılgın bilim adamının öyküsüdür. Pete Tombs’a göre, Bu iki uyarlama da, 1970’lerde tatsızlaşan ekonomik mucize, karamsarlık ve yalıtılmışlık duygusu ile dönemin de belirsizliğinin ifadesi olmuştur. 329

Hemen her ülkenin korku sinemasında olduğu gibi, Japon korku sinemasında vampirlere de yer verilmiştir.

1960’ların sonunda türler arası geçişliliğin artmasıyla, samuray filmlerinde korku filmlerine ait öğeler kullanılmış, bilimkurgu filmleri korku türüne yaklaştırılmıştır. Hajime Sato’nun “Kyuketsuki Gokemidoro” (Goke- Cehennemden Gelen Ceset Hırsızı) (1968) adlı filmi de dönemin oldukça karamsar filmlerindendir. Gokemidoro gezegeninden gelen vampir yaratıklar, insanların zaten bir cehenneme

328http://www.mandiapple.com/snowblood/anotherheaven.htm 329 Tombs, a.g.e., 293 s.

çevirdikleri dünyaya gelmeyi seçmiştir. İşgal için dünyanın ilk olarak seçilmiş olmasının suçunu insanlara yüklerler. Japon vampirleri, klasik vampir filmlerinin dünyada etkilerini kaybettikleri bir dönemde ortaya çıkmaları bakımından çok başarı kazanan filmler olmadılar. Zenci, lezbiyen, eşcinsel vampirler çıkarılarak bu akım sürdürülmeye çalışılsa da devamı gelmemiştir.330

1970 ile 1975 arası yapılan ve üçü de Michio Yamamoto’ya ait olan “Chi O Suu” (Blood Thirsty – Kana Susamış) Serisi filmleri de vampir filmlerine örnek gösterilebilir. 1970 yapımı “Chi O Suu Ningyo” (Blood Thirsty Doll – Kana Susamıi Bebek), kayıp erkek kardeşini arayan Keiko’nun macerasını anlatır. Arayışları onu kardeşinin nişanlısının evine götürür. Keiko geceyi bu gizemli evde erkek arkadaşıyla geçirmeye karar verir. Korku filmlerine ait tüm klişeleri kullanan filmde, nişanlısının bir vampir olduğu ve erkek kardeşini öldürdüğü ortaya çıkar. İkinci film olan “Chi O Suu Me” (Blood Thirsty Eyes – Kana Susamış Gözler) (1971) görsel açıdan çok başarılı bulunmuştur. İngiliz Hammer şirketinin filmleriyle de büyük benzerlikler kurulmuştur. Filmde, şehir merkezine bir tabutun gelmesi üzerine vampirlik şüpheleri baş gösterir. Eş zamanlı olarak filmin kahramanı Akiko, eski bir şatodaki vampirle ilgili rüyalar görmeye başlar. Serinin son filmi olan “Chi O Suu Bara” (Blood Thirsty Rose – Kana Susamış Gül) (1975) filminde ise, yerel bir kız okulunun vampir soyundan gelen müdürü ve onun eşinin okulu kendi av mekânları gibi kullanışları konu edilmektedir.331 Bu filmler, dünya sinemasındaki vampir

filmlerinin izinden gitmişlerdir ve ekledikleri pek bir yenilik olmamıştır.

Japon korku sinemasında bir başka moda da liseli filmleri olmuştur. Bu filmler batı çağrışımlı olsa da Japonya’da okul ve eğitime yüklenen anlam batıdakinden farklıdır. Üniformalarından bile disiplinin farkı ortaya çıkmaktadır. 1950’lerde ve 1960’larda eğitim sistemini sorgulayan filmler ortaya çıkmıştır. “Kenka Eriji” (Şiddete Ağıt) (1966) adlı filmde katı disiplin altındaki erkek çocuklarında baş gösteren şiddet ele alınmıştır. 1980’lerde Japon eğitim sistemindeki sorunların artması ve çökmeye başlayan disiplin, sert önlemler ve şiddetin yaygınlaşması ile ölümlerin gerçekleşmesi gibi olaylarla okul korku filmleri, yetişkinlerin güvenilir olmayışlarına ve gençlerin tek başına yapacakları savaşa değiniyordu. “Eko Eko Azaraku” (Karanlığın Büyücüsü) bir lisede gerçekleşen gizemli olaylarla ve bol kanlı lezbiyenlik göndermeleriyle bu alana girer. Bir diğer gençlik korku filmi ise Shinya Tsukamoto’ya ait olan “Yokai Hanta- Hiruko” (Hiruko İblis Avcısı) (1991) adlı filmdir.

330 y.a.g.e., 295-296 s.

Cehennemin bir kapısı üzerine yapılan okulda şeytanlardan kaçıp kurtulma çabasını anlatır. Mitsel ebeveynler olan İzanami ve İzanagi’nin öyküsünü de barındırır.332

İkisi de 1995 tarihli “Eko Eko Azaraku” 1 ve 2 serisi bir manga uyarlamasıdır. Haritaya bir pentagram çizilerek uçlarındaki kimselerin öldürülmesi prensibi ile ilerler. Pentagramın ortasında ise Seika Lisesi bulunmaktadır. Bu sayede şeytanın çağırılabilmesi mümkün olacaktır. Burada, genç bir cadı olan Kuroi Misa kötü güçlerle savaşır. 333

İkinci filmde ise 19. yüzyılda yardımsever büyücüler olan Saiga ailesi kara büyü yapan Kiria adlı bir cadı tarafından yok edilir. Günümüze dönüldüğünde mekânın yıkıntılarında mumyası bulunur ve ilk filmdeki genç cadı Misa’nın peşine düşer. 334

Lise korku filmleri denince 1995 ve 1996 tarihli iki “Gakko No Kaidan” (Elementary School Ghost Story – İlkokul Hayalet Hikayesi) filmlerinden de sözetmek gereklidir. Hideyuki Hirayama filmleri olan bu iki korku örneği, öğrenciler tarafından yazılmış okulda geçen hayalet hikâyelerine dayanır. Bu efsaneler, Japonya’da pek çok okulda geçmiş gerçek hikâyeler olarak kabul edilmiştir.335

Tekinsiz evin ele alındığı önemli filmlere de değinecek olursak; Nobuhiko Obayashi’ye ait “Ie” (Ev) (1977) adlı filmde bu tema ile birlikte, anneye yüklenen rol ve kadının cinsiyet rollerinden de bahsedilmekte olduğu göze çarpar. Çocukların yetiştirilmesinde kadınlar zaten geleneksel olarak tam kontrole ve sorumluluğa sahiptir. Bu filmde annenin ölümünün ardından babasının başka bir kadınla evlenmesini kabul edemeyen kız, arkadaşlarıyla birlikte yaşlı teyzesinin evine gider. Evin tekinsiz ve şeytani bir etkisi vardır ve kızlar birer birer çeşitli şekillerde evin kurbanı olur. Obayashi’nin İtalyan gerilimlerinin atmosferi ile perili ev unsurunu birleştirdiği belirtilen bu filmde, evdeki kızların ölmemek için cinsel ilişki deneyimlerine sahip olmaları gerekmektedir. Filme göre, söz konusu evdeki mobilyalar, evlenecek yaşa gelen bakireleri yok etmeye çalışmaktadır.336

1988 yılında “Tatlı Evim” adlı filmde ise tekinsiz ev bir rahim sembolü olarak ele alınmıştır. Bu filmde geleneksel Japon hayaletleri güncelleştirilmiştir. Ünlü bir aktristin evindeki değerli duvar resminin restorasyonu filme alınacaktır. Ancak

332 Tombs, a.g.e., 304-305 s. 333http://www.fjmovie.com/horror/useframe.html 334 Weisser, a.g.e., 267 s. 335 y.a.g.e., 71- 72 s. 336 Tombs, a.g.e., 135- 299 s.

resmin ardında yatan bir bebekle annenin hayalet öyküsünün öğrenilmesi olayların akışını değiştirir. 337

1990’ların sonundan günümüze oldukça genel bir tablo çizecek olursak; ele alınan konuların yine çok çeşitli olduğunu görürüz.

Masayuki Ochiai’nin 1997 tarihli “Parasaito Ivu” (Parasite Eve), bir kazada ölen karısını yeniden diriltmek için mitokondri araştırmaları yapan bir biyolog olan Toshiaki Nagashima’nın onun karaciğerini çalması ancak sonuç olarak dünyayı tehdit eden yeni bir tür oluşturmasını konu alır. Bir roman, manga ve bilgisayar oyunundan uyarlanmıştır.

Ataru Oikawa’nın 1999’da serinin ilk filmini yapması ile başlayıp farklı yönetmenlerle süren “Tomie” serisi, sıklıkla rastlandığı gibi bir manga uyarlaması olup, öldürüldükten sonra kendisini herhangi bir parçasından yeniden büyütüp geliştirebilen ölümsüz şeytani kız Tomie’nin şiddet ve intikama dayalı gizemli eylemlerini ele almaktadır. Devam serisi filmleri 2000- 2005 yılları arasında farklı yönetmenlerle sürmüştür.

1998 tarihli Hideo Nakata imzalı “Ringu”(Halka) filmi ise Japon korku sinemasında yeni bir dönem başlatmış ve genel olarak tüm hayaletli filmlere olan ilgiyi canlandırmıştır. Filmde, lanetini, izleyeni bir hafta içinde öldüren bir videokaset aracılığıyla bulaştıran haksızlığa uğramış hayalet çocuk Sadako’nun ve kurbanlarının öyküsü anlatılmaktadır.”Ringu 2”(1999) –Hideo Nakata ve “Ringu 0: Basudei” (Halka 0: Doğum Günü) (2000)- Tsuruta Norio seri filmleriyle devam eden “Ringu”, Koji Suzuki’nin popüler bir romanından adaptedir.

Takashi Shimizu’nun “Ju-On”(Garez) (2002) adlı filmi ve onun 2003 yapımı devam filmi de hayaletli ev teması ile intikamcı ruh temasını birleştiren, epizotlu anlatım biçimini izleyen karmaşık ve ürkütücü bir seridir. Aynı serinin 1 ve 2 olmak üzere video versiyonları da vardır.

Teknolojiyi odağına oturtan ve ilk filminin Takashi Miike tarafından 2003’te çekilmiş olduğu “Chakushin Ari” (One Missed Call - Cevapsız Arama) serisi de telefonla yayılan dehşet ve lanetli ölümü ele alır. Her bir filminde aynı temel konunun farklı arka planlarda işlendiği film, “Chakushin Ari 2” (2005) Tsukamoto Renpei, “Chakushin Ari: Final” (2006)- Asou Manobu olmak üzere üç filmlik bir seridir. Ayrıca televizyon dizisi de mevcuttur.

Bu dönem korku filmlerinin hem dışında kalıp hem de sıklıkla içine dâhil edilen ve aslında herhangi bir türe sokulmaları hayli zor olan Takashi Miike filmleri,

dönemin özgün örnekleri arasındadır. Miike’nin doğaüstü korkudan çok şiddeti ve modern toplum nihilizmini kullandığı filmlerine örnek olarak 1999 yapımı “Odishon” (Audition – Ölüm Provası) filmini verebiliriz. Filmde arkadaşının filmi için oyuncu seçmesi adı altında kendine eş adayı beğenen Aoyama’nın içlerinden seçtiği kızla başından geçenleri anlatır. Çok narin ve zarif görünen kız, aslında sevdiği herkesi işkence ile öldüren bir psikopattır. Oldukça sert ve rahatsız edici işkence sahneleriyle filmin şiddet dozu oldukça yüksektir. 338