• Sonuç bulunamadı

Teşbih Çeşitleri, Kur’ân-ı Kerim’den Örnekler ve Meâllere

2.2. BELÂGATIN ALT DİSİPLİNLERİ

2.2.2. BEYÂN - نايبلا

2.2.2.1. Teşbîh – هيبشتلا

2.2.2.1.2. Teşbih Çeşitleri, Kur’ân-ı Kerim’den Örnekler ve Meâllere

2.2.2.1.2.1. Teşbîh-i Mücmel-لمجلاهيبشتلا

Teşbih-i mücmel, vech-i şebeh yani benzetme yönünün hazfedildiği teşbih çeşididir. 488

1. Yasin36/39

ُِيِدَقْلاُِنو جْر عْلاَكَُداَعُ َّتََّحَُلِزاَنَمُ هَنّْرَّدَقَُرَمَقْلاَو ﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Bu âyetin “ مي دَقْلا نوُج ْرُعْلاَك َداَع” bölümünde teşbih-i mücmel vardır. Zira “incelik, sarı olma, eğrilmeden” mürekkep vech-i şebeh hazfedilmiştir.” 489

Meâl İncelemesi:

DİB: “... Nihâyet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur. ” Elmalılı: “ ... , nihâyet dönmüş eski urcun gibi olmuştur.”

488 Hatîb el-Kazvînî, Telhîsu’l-Miftâh, s. 174-175; Ahmed Matlûb, Mu'cemü'l-Mustalahâti'l-Belâğiyye, 2. cilt, s. 199; Ali el-Cârim – Mustafa Emîn, a.g.e, s. 25; İn’âm Fevvâl Akkâvî, el-Mu’cemu’l-Mufassal fî Ulûmi’l-Belâga, s. 341.

489 Ebu’l-Berekât en-Nesefî, Tefsîru'n-Nesefî, 3. cilt, s. 105; Sâbûnî, a.g.e, 1. cilt, s. 17.

H.B. Çantay: “ ... Nihâyet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir haale dönmüşdür (döner).”

S. Yıldırım: “ ... ; dolaşa dolaşa, nihâyet eski hurma salkımının çöpü gibi kuru, sarı, kavisli bir hâle gelir.”

S. Ateş: “ ... Nihâyet o, eski urcun (hurma salkımının sapın)a benzer bir hâle geldi.”

TDV:“ ... Nihâyet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. ”

Âyette “incelik, sarı olma, eğrilmeden” mürekkep vech-i şebeh hazfedildiğinden ötürü teşbîh-i mücmel bulunduğunu belirtmiştik. Meâllerden beklenen ise bunları tam olarak yansıtmalarıdır. H.B. Çantay ve S. Yıldırım meâlleri bu âyetteki -vech-i şebeh dâhil olmak üzere- teşbihin bütün unsurlarını tam olarak yansıtmışlardır. DİB, Elmalılı, S. Ateş ve TDV meâlleri âyeti vech-i şebeh hazfedilmiş olarak tercüme etmişlerdir.

2. Saffât37/65

ُِينِطاَيَّشلا

ُ

ُ سو ء ر

ُ

ُ هَّنَأَك

ُ

اَه عْلَط ﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

“Bu âyette “korkunç ve iğrenç olma bakımından” şeklinde takdir edilebilecek olan vech-i şebeh hazfedildiği için “teşbih-i mücmel” vardır.” 490

Meâl İncelemesi:

A.F. Yavuz: “Meyveleri, (çirkin) şeytanların başları gibidir DİB: “Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır.”

Elmalılı: “Tomurcukları Şeytanların başları gibidir.”

H.B.Çantay: “Ki tomurcukları şeytanların başları gibidir.”

M. Esed: “ meyvesi şeytanların kellesi gibi (tiksindirici)dir;”

S. Yıldırım: “Meyveleri, sanki şeytanların başları! ” S. Ateş: “Tomurcukları, şeytânların başları gibidir.”

TDV: “Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.”

490 el-Ferrâ ed-Deylemî, Meâni’l-Kur’ân, 2. cilt, s. 387; el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, 5. cilt, s. 41; Ebu’l-Berekât en-Nesefî, Tefsîru'n-Nesefî, 5. cilt, s. 125; es-Sâbûnî, a.g.e, 3. cilt. s.37.

A.F. Yavuz ve M. Esed meâlleri hazfedilen vech-i şebehi yansıtmışlardır. DİB, Elmalılı, H. B. Çantay, S. Yıldırım, S. Ateş ve TDV meâllerinin âyeti teşbihin unsurlarından olan vech-i şebehi yansıtmadan çevirdiklerini görmekteyiz.

3. Kâf50/11

ُ جو ر ْلْا

ُ

َُكِلَذَك

ُ

اًتْ يَم

ُ

ًُةَدْلَ ب

ُ

ُِهِب

ُ

اَنْ يَ يْحَأَو

ُ

ُِداَبِعْلِل

ُ

اًقْزِر ﴿

âyetinde hem mürsel hem de mücmel

teşbîh” vardır. Mürsel Teşbîh, teşbîh edatının zikredildiği teşbîh çeşididir491. Yani bu âyetteki teşbîhte teşbîh edatı zikredilip vech-i şebeh hazfedilmiştir. Kıyamet günü ölülerin diriltilmesi, ölmüş yeryüzünden yağmur ile bitkilerin çıkarılmasına benzetilmiştir.492

Meâl İncelemesi:

DİB: “ ... İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. ” Elmalılı: “ … , işte o huruc da böyledir. ”

H.B. Çantay: “ … , işte (kabirden) çıkış da böyledir. ”

M. Esed: “ … ; işte (insanın) ölümden (sonra) yeniden vücuda gelmesi de böyle (olacak)tır.

S. Yıldırım: “ ... İşte ölmüş insanların mezarlarından çıkışı da böyle olacaktır.”

S. Ateş: “... İşte çıkış da öyledir.”

TDV: “ … İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.”

Genelde meâller bu benzetmeyi başarılı bir şekilde yansıtabilmişlerdir. Ancak örnek olarak verdiğimiz meâllerden, Elmalılı ve S. Ateş meâllerini okuyan okuyucunun müşebbeh ve müşebbeh bih'in hangileri olduğu, neyin neye benzetildiğini anlayamayacağı kanaatindeyiz.

491 Ahmed Matlûb, Mu'cemü'l-Mustalahâti'l-Belâğiyye, 2. cilt, s. 199; Ali el-Cârim – Mustafa Emîn, a.g.e, s. 25.

492 Ebû ‘Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ, Mecâzü'l-Kur'ân, 2. cilt, s. 228;ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, 5. cilt, s. 593; el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, 5. cilt, s. 140; es-Sâbûnî, a.g.e, 3. cilt, s. 231.

2.2.2.1.2.2. Teşbîh-i Belîğ-غيلبلاهيبشتلا

Teşbîh-i belîğ, teşbîh edatı ve vech-i şebehi hazfedilmiş olan teşbîhtir.493

1. Yasin36/75

َُنو رَضْ مُ

ُ

ٌُدْن ج

ُ

ُْم َلَ

ُ

ُْم هَو

ُ

ُْم هَرْصَن

ُ

َُنو عيِطَتْسَي

ُ

َُل ﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

İbn-i Cerîr et-Taberî, Katâde’nin “Müşrikler, tanrıları için dünyada başkalarına kızarlar. Hâlbuki tanrıları onlara ne bir iyilik getirir, ne de onlardan bir kötülüğü savar. Onlar sadece putlardır, müşrikler de hizmetçiler gibidir.” dediğini nakletmekte ve bu görüşü tercih ettiğini belirtmektedir.494 Sâbûnî de “İlâh oldukları zannedilen o varlıklar, hiçbir şekilde, ne şefaat ve ne yardım edebilirler, ne de destek olabilirler. İlahları onlara herhangi bir fayda sağlamamasına rağmen, o müşrikler, ilahlarına aşırı bağlılık, onları savunma, mallarını ve canlarını onların uğruna feda etme açısından, onların hizmete âmâde askerleri ve hizmetçileri gibidir.” demek sûretiyle bu görüşü esas almıştır.495

Sâbûnî devamında şöyle demektedir: “ { َنو ُرَضْحُم ٌدْنُج ْمُهَل ْمُه َو ... } cümlesinde teşbîh-i belîğ vardır. Yani, onlara, o putlara hizmet etme ve onları savunma hususunda asker gibidirler. Teşbîh edatı ile teşbih yönü söylenmemiş, böylece teşbîh-i belîğ olmuştur. ”496

Meâl İncelemesi:

DİB: “ Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler. ”

Elmalılı: “ Onların onlara yardıma güçleri yetmez, onlar ise onlar için hazırlanan askerler. ”

H.B.Çantay: “ Ki bunlar onlara asla yardım edemezler (Bil'akis) kendileri bunlar için hazırlanmış (bir sürü) avenedir. ”

493 Ali el-Cârim – Mustafa Emîn, a.g.e, s. 25; Ahmed Matlûb, Mu'cemü'l-Mustalahâti'l-Belâğiyye, 2.

cilt, s. 199; İn’âm Fevvâl Akkâvî, el-Mu’cemu’l-Mufassal fî Ulûmi’l-Belâga, s. 341.

494 İbn-i Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân 'an Te'vîli Âyi'l-Kur'ân, 20. cilt, s. 552-553.

495 es-Sâbûnî, a.g.e, 3. cilt, s. 21.

496 es-Sâbûnî, a.g.e, 3. cilt, s. 23.

S.Yıldırım: “ O putlar kendilerine yardım edemezler, nasıl olur? Zaten bunlar, onlar için hazırlanmış askerler! ”

S.Ateş: “ (O tanrılar) Kendilerine yardım edemezler. Tersine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir (Onları korumaktadırlar). ”

TDV: “ Halbuki ilâhların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir. ”

Meâllerde kimin kime “ َنو ُرَضْحُم ٌدْنُج” olduğu konusunda bir uyuşmazlık vardır.

DİB, S. Ateş ve TDV meâllerinde “putperestlerin ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları” belirtilmektedir. S. Yıldırım ise “ilâhların putperestler için hazırlanmış askerler” olduğunu ileri sürmektedir. Elmalılı ve H.B.Çantay meâllerinde ise “kimin kime hizmete âmâde olduğu” anlaşılmamaktadır. İçerisinde teşbîh-i belîğ bulunan bu âyetin, ele aldığımız meâllerde, içerisinde teşbîh olduğu anlaşılmayacak bir şekilde tercüme edildiği görülmektedir. Buradaki teşbîhin bütün unsurlarıyla birlikte meâle yansıtılması gerekmektedir.

Meâl Önerisi: … O müşrikler, ilahlarına aşırı bağlılık, onları savunma, mallarını ve canlarını onların uğruna feda etmelri bakımından, onların hizmete âmâde askerleri ve hizmetçileri gibidirler. (Sâbûnî)

2.

Zuhruf43/10

﴾َنو دَتْهَ تُْم كَّلَعَلُ ًلا ب سُاَهيِفُْم كَلَُلَعَجَو

ُ

اًدْهَم

ُ

َُضْرَلأا

ُ

ُ م كَل

ُ

َُلَعَج

ُ

يِذَّلا ُ﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

“Bu âyette teşbîh-i belîğ vardır.“beşik ve yatak gibi kıldı” demektir. Burada benzetme edatı ile benzetme yönü (vech-i-şebeh) hazfedilmiş, böylece teşbîh-i belîğ olmuştur.”497

Meâl İncelemesi:

DİB: “O, yeryüzünü size beşik yapan ve... ”

Elmalılı: “ O ki Arzı sizin için bir beşik yaptı ve… .”

H.B. Çantay: “ (O Allah ki) yeri sizin için bir beşik yapmış, …”

497 es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, 3. cilt, s. 156.

S. Yıldırım: “ O Yaratıcıdır ki yeryüzünü sizin için beşik gibi yapmış ve…”

S. Ateş: “ O yeri sizin için beşik kıldı ve… .”

TDV: “O, size yeri beşik kılmış ve… .”

Bu âyette teşbîh-i belîğ bulunduğunu belirtmiştik. S. Yıldırım meâli hariç diğer meâllerin bu âyetteki teşbîhi yansıtmadıkları görülmektedir.

Meâl Önerisi:O, yeryüzünü sizin için tıpkı yerleştiğiniz, çalışıp uyuduğunuz beşik ve yatak gibi kılmış, … .

3. Nebe' 78/10

اًساَبِل

ُ

َُلْيَّللا

ُ

اَنْلَعَجَو ﴿

ُ

Âyetteki Belâğî Yapı:

İbn Cüzey, bu âyetin tefsirinde "Allahü Te'âlâ geceyi, gözlerden sakladığı için giyilen elbiseye benzetmiştir." demektedir. 498 Benzetme edatı (teşbih edatı) ile benzetme yönü (vech-i şebeh) zikredilmeyerek teşbîh-i belîğ olmuştur. 499

Meâl İncelemesi:

DİB: “ Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.”

Elmalılı: “ Ve geceyi bir libas yaptık. ” H.B. Çantay:“ Geceyi örtü kıldık. ”

S. Yıldırım:“ (10-11) Geceyi bir örtü, gündüzü geçiminiz için çalışma zamanı kıldık. ”

S. Ateş: “ Geceyi (sizi sarıp örten) bir giysi yaptık. ” TDV: “ Geceyi bir örtü yaptık. ”

Verdiğimiz meâller bu âyetteki teşbihi yansıtmamışlardır. Meâlleri okuyan bir kimsenin burada bir teşbih sanatının olduğunu anlaması mümkün değildir.

498 İbn Cüzey, Muhammed b. Ahmed el-Kelbî el-Gırnâtî, (ö.741/1340), et-Teshîl li ‘Ulûmi’t-Tenzîl, 2.

cilt, thk. Dr. Abdullah el-Hâlidî, Şirketü Dâru'l-Erkâm b. Ebî Erkâm, Beyrut, 1426, s. 445.

499 es-Sâbûnî, a.g.e, 3. cilt, s. 486

Meâl Önerisi:Elbisenin giyeni örtmesi gibi, gecenin karanlığını da sizi örten bir giysi olarak yarattık.

2.2.2.1.2.3. Müekked Teşbîh- دكؤملاهيبشتلا

Teşbîh edatı hazfedilmiş olan teşbîhtir500. Bu çeşit teşbîhe “teşbîhü’l-kinâye”501 ve “teşbîh-i belîğ”502 de denir.

1. Neml27/88

...

ُ

ُِباَحَّسلا

ُ

َُّرَم

ُ

ُُّر َتَ

ُ

َُيِهَو

ُ

ًُةَدِماَج

ُ

اَه بَسَْتَ

ُ

َُلاَبِْلْا

ُ

ىَرَ تَو ﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Dağlara doğru bakan kişi onu bir yerde sabit durduğunu zanneder. Dağlar bulutların hareket etmesi gibi seri bir şekilde hareket ederler. 503 Burada teşbîh-i belîğ vardır. Bu cümlede benzetme edatı ile benzetme yönü hazfedilmiş ve böylece teşbîh-i belîğ olmuştur. Bu "Muhammed aydır" teşbihine benzer.504

Meâl İncelemesi:

DİB: “Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. ...”

Elmalılı: “Bir de o dağları görür câmid sanırsın, hâlbuki onlar bulut geçer gibi geçer, ...”

H.B. Çantay: “ Sen dağları görür, onları yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulut geçer gibi geçer gider. ...”

S. Yıldırım: “ Bir de o dağları görür, donuk ve hareketsiz sanırsın; Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler. ...”

S. Ateş: “Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir....”

500 Ali el-Cârim – Mustafa Emîn, a.g.e, s. 25; Ahmed Matlûb, Mu'cemü'l-Mustalahâti'l-Belâğiyye, c.

II, s. 197; İn’âm Fevvâl Akkâvî, el-Mu’cemu’l-Mufassal fî Ulûmi’l-Belâga, s. 341.

501 Ahmed Matlûb, Mu'cemü'l-Mustalahâti'l-Belâğiyye, 2. cilt, s. 197.

502 C. Eren – V. Uzunoğlu, Belâgat, s. 144.

503 ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, 4. cilt, s. 476;Ebu’l-Berekât en-Nesefî, Tefsîru'n-Nesefî, 2. cilt, s. 623;

504 M. Ali es-Sâbûnî, a.g.e, 3. cilt, s. 387.

TDV:“ Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. ...”

Meâller teşbîh-i belîğ bulunan bu âyeti teşbih-i mücmel olarak, yani vech-i şebehi zikretmeden çevirmişlerdir. Ama âyetteki bütün manaların aksettirilmesi adına âyetin, teşbîhin bütün unsurlarını katarak çevrilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Meâl Önerisi: Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yavaş yavaş yürümektedirler. (S. Yıldırım'ın meâlinden hareketle)