• Sonuç bulunamadı

2.2. BELÂGATIN ALT DİSİPLİNLERİ

2.2.1. ME‘ÂNÎ – يناعملا

2.2.1.1. Haber Cümlesi (Bildirme Kipi) – ةيربخلا ةلمجلا

2.2.1.1.2. Talebî Kelâm – يبلطلا ملاكلا

Muhatabın söylenecek söz hakkında şüphe duyduğu durumlarda duruma uygun bir şekilde, muhatabın şüphesini gidermek için bir te’kîd – vurgu edatı kullanılarak söylenen sözdür.314

1. Kasas 28/20

َُنو رَِتََْيَََُلََمْلاَُّنِإُىَسو مَُيََُلاَقُىَعْسَيُِةَنيِدَمْلا ُىَصْقَأُْنِمٌُل جَرَُءاَجَو﴿

﴾َينِحِصاَّنلاَُنِمَُكَلُيِنِِإُْج رْخاَفَُكو ل تْقَ يِلَُكِب

Âyetteki Belâğî Yapı:

İsrâiliyattan bize gelen bu âyetle ilgili haberlere göre şehrin öbür ucundan koşarak gelen, Mü’min-i Âli Fir‘avn yani Firavun Ailesinin Mümini olarak bilinen ve Firavun’un amcasının oğlu olan kişi, Firavun, Hz. Mûsâ’nın yakalanıp öldürülmesini emretttiğinde, Hz. Musa’ya gelip “İleri gelenler seni öldürme konusunda birbirleriyle istişare ediyorlar. Buradan çık, inan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.” şeklinde duyduklarını O’na haber vermiştir.315 Bu kişi Hz. Musa’nın bu sözlerden şüphe edeceğini düşünerek sözünü “ َيِحِصاَّنلا َنِم َكَل ِِّنِِإ” şeklinde “ ا َّن” te’kîd edatını kullanarak vurgulu bir biçimde söylemiştir.316 “ َّنإ” edatının asıl anlamı vurgudur. Te’kîd haricinde birçok anlamları da bulunmaktadır.317

Meâl İncelemesi:

DİB: “… Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi.”

Elmalılı: “ … Ben cidden senin hayırhahlarındanım.”

H.B. Çantay: “ ... Şübhesiz ki ben senin hayırhaahlarındanım». ”

314 es-Sekkâkî, Miftâhu’l-‘Ulûm, s. 170; Sa‘duddîn et-Teftâzânî, Muhtasaru’s-Sa‘d, s. 51-52; C. Eren – V. Uzunoğlu, Belâgat, s. 53.

315 İbn-i Cerîr et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr b. Ğâlib el-Âmülî el-Bağdâdî, (ö. 310/923), Câmi‘u’l-Beyân 'an Te'vîli Âyi'l-Kur'ân, 19. cilt, thk. Mahmud Muhammed Şakir, Müessesetü'r-Risâle, s. 546; ez-Zemahşerî, Cârullah Ebi’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer, (ö. 538/1144), el-Keşşâf ‘an Hakâiki’l-Ğavâmidi’t-Tenzîl ve ‘Uyûni’l-Akâvîl fî Vucûhi't-Te'vîl, 4. cilt, thk: Fethi Abdurrahman Ahmed Hicâzî, ‘Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Ali Muhammed Mu’avvıd, Mektebetü'l-Ubeykân, Riyad 1998, s. 489.

316 C. Eren – V. Uzunoğlu, Belâgat, s. 54.

317 Fadl Hasan Abbâs, el-Belâgatü Funûnuhâ ve Efnânuhâ -1- el-Meânî, s. 114.

S. Yıldırım: “ … Ben, hakikaten senin iyiliğini isteyen biriyim!" ” S. Ateş: “ … , ben sana öğüt verenlerdenim." ”

TDV: “ … İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim, dedi. ”

Bu âyetin “

َيِحِصاَّنلا َنِم َكَل ِِّنِِإ

” bölümünde görüldüğü üzere “ َّنإ” edatı gelerek âyetin anlamı güçlendirilmiştir. İncelediğimiz meâllerin yazarlarından vurgu ifâdesi kullanmayan S. Ateş dışındaki mütercimlerin “şüphesiz”, “cidden”, “hakikaten” ve

“inan ki” ifâdeleriyle bu vurgulu anlamı yansıttıkları görülmektedir.

2. Yusuf12/2

﴾َنو لِقْعَ ت

ُ

ُْم كَّلَعَل

ُ

اًّيِبَرَع

ُ

ًُنّآْر ق

ُ

ُ هاَنْلَزْ نَأ

ُ

َُّنِّإ

ُُ

﴿

Meâl İncelemesi:

A. Bulaç: “Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”

DİB: “ Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”

Elmalılı: “Biz onu bir Kur’ân olmak üzere Arabî olarak indirdik, gerek ki akıl irdiresiniz.”

H. B. Çantay: “Hakıykat biz onu, (manâsına) akıl erdiresiniz diye, Arabca bir Kur’ân olarak indirdik.”

M. Esed: “Gerçekten Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki...”

S. Yıldırım: “Düşünüp mânâsını anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”

S. Ateş: “ Biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız. ” TDV: “Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”

Ele aldığımız meâllerde, “gerçekten” ve “hakıykat” kelimeleriyle anlamı vurgulayan A. Bulaç, H. B. Çantay ve M. Esed’in meâlleri dışında “ َّن إ” nin anlamı yansıtılmadığı görülmektedir.

3. Yâsîn,36/12-

ُ

...

ُ

ىَتْوَمْلا

ُ

يِيْ نَ

ُ

ُ نَْنَ

ُ

َُّنِّإ

ُ

﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Tek vurgu edatı kullanıldığı için bu ayette “talebî haber” vardır.

Meâl İncelemesi:

DİB: “Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. ... ”

Elmalılı: “Hakikat biz… Biziz, ölüleri diriltiriz ve takdim ettikleri şeyleri ve bıraktıkları eserleri kitaba geçiririz ve... ”

H.B. Çantay: “Hakıykat, ölüleri biz diriltiriz biz. Önden gönderdikleri şeyleri ve (bırakdıkları) eserleri de biz yazarız. ...”

S. Yıldırım: “Ölüleri diriltecek Biz’iz. Yaptıkları her şeyi ve bütün izlerini bir bir kaydeden Biz’iz. ... “

S. Ateş: “ Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. …”

TDV: “ Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. …”

DİB, Elmalılı ve H.B. Çantay meâllerinde zamirlere yapılan vurgular ve kullanılan vurgu ifâdeleriyle şiirsel bir anlatımla “ َّن إ” edatının anlamının yansıtıldığı görülmektedir. S. Yıldırım ve S. Ateş meâllerinde ise “şüphesiz, gerçekten” gibi vurgu ifâdesi kullanılmadan, cümlenin yüklemi, zamirden vurgulu bir anlam kazanmıştır.

4. Yusuf,12/8

﴾ ينِب ُ م

ُ

ُ لَلاَض

ُ

يِفَل

ُ

َُنَّبََأ

ُ

َُّنِإ

ُ

ٌُةَبْص ع

ُ

ُ نَْنََو

ُ

اَّنِم

ُ

اَنيِبَأ

ُ

َُلِإ

ُ

ُُّبَحَأ

ُ

ُ هو خَأَو

ُ

ُ ف سو يَل

ُ

او لاَق

ُ

ُْذِإ

ُ

﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Ayette cümlenin başında “Lâm-ı İbtidâ - ل” edatı bulunmaktadır. Bu edat bildirme kipini vurgulayan ögelerden biridir. 318 Ayetin

اَنيِبَأ َلىِإ ُّبَحَأ خهوخخَأَو خفخسوخيَل اوخلاَق ْذِإ ﴿

ٌةَبْصخع خنَْنََو اَّنِم ...

bölümünde tek vurgu edatı bulunduğundan bu âyet talebî kelâmdır.

318 Fadl Hasan Abbâs, el-Belâgatü Funûnuhâ ve Efnânuhâ -1- el-Meânî, s. 116.

Âyetin

ُ

ٍيِبخم ٍلَلاَض يِفَل َنَباَأ َّنِإ ...

ُ

﴿

bölümünde ise birden fazla vurgu edâtı ( “ َّن إ”

ve “ َل”) bulunduğundan dolayı bu kısım inkârî kelâmdır.

Meâl İncelemesi:

DİB: “ Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.”

Elmalılı: “ Zira dediler ki her halde Yûsuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise müteassıb bir kuvvetiz, doğrusu babamız belli ki yanılıyor.”

H.B. Çantay: “Hani onlar (o kardeşler) şöyle demişlerdi: Yuusufla biraderi babasının yanında muhakkak bizden daha sevgilidir. Halbuki biz. (birbirimizi destekleyen kuvvetli) bir cemâatiz. Babamız her halde açık bir yanlışlık içindedir. ”

S. Yıldırım: “ Hani onlar, (aralarında şöyle konuşmuşlardı): "Yusuf ile öz kardeşi, babamıza daha sevimli geliyor. Oysa biz daha güçlü bir grubuz. Pek belli ki babamız bu işte yanılıyor. ”

S. Ateş: “ (Kardeşleri) demişlerdi ki: "Yûsuf ve (öz) kardeşi (Bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz bir cemaatiz. Babamız açık bir yanlışlık içindedir!" ”

TDV: “ (Kardeşleri) dediler ki: Yusuf'la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir. ”

Âyetin ﴾... ٌةَبْصُع ُنْحَن َو اَّن م اَني بَأ ىَل إ ُّبَح َأ ُهوُخَأ َو ُفُسوُيَل اوُلاَق ْذ إ ﴿ bölümünde, Elmalılı meâlinde “and olsun ki”, “elbette” ve “her halde” vurgu ifâdeleri ile lâm-ı ibtidâ’nın anlamı verilmiştir. Ama verilen diğer meâllerde bu göz ardı edilmiştir.

Âyetin “

ٍيِبخم ٍلَلاَض يِفَل َنَباَأ َّنِإ

” kısmına gelince, mütercimler “ َّن إ” ve “ َل” te’kîd edatlarının anlamlarını vurgu ifâdeleri kullanarak başarılı bir şekilde çevirmişlerdir.

5. Bakara2/26

ُ

...

ُ

ُْمِِيبَّر

ُ

ُْنِم

ُ

ُُّقَْلْا

ُ

ُ هَّنَأ

ُ

َُنو مَلْعَ يَ ف

ُ

او نَمآ

ُ

َُنيِذَّلا

ُ

اَّمَأَف

ُ

...﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Bu âyette “emmâ eş-şartiyye” bulunmaktadır.319 “اَّمَأ”, bildirme kipini vurgulayan edatlardan biridir. Örneğin arkadaşına “داهجلا ىلع مزاع انا – Ben cihad etmek istiyorum” dersin. Ama senin bu sözüne karşı O’ndan bir tereddüt sezersen “ مزاع انا داهجلا ىلعاَّمأ– Ben gerçekten de cihat etmek istiyorum” şeklinde “اَّمأ” ile sözünü te’kîd edersin.320 Âyetin bu bölümünde tek vurgu edatı bulunduğundan talebî bir haber-bildirme kipidir.

Meâl İncelemesi:

DİB: “ … İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler.…”

Elmalılı: “ …iman edenler bilirler ki o şüphesiz hakdır, rablarındandır, …”

H.B. Çantay: “... Artık îman edenler onun Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. …”

S. Yıldırım: “… İman edenler onun Rab’lerinden gelen gerçek olduğunu bilirler. …”

S. Ateş: “... İnananlar onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler.…”

TDV: “ …İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. …”

Mütercimlerin bu âyette “emmâ eş-şartiyye”nin te’kîd ifâde ettiğine dikkat etmeden âyetleri tercüme ettikleri, herhangi vurgu ifâdesi kullanmadıkları görülmektedir.

Meâl Önerisi: İnananlar ise onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu elbette bilirler.

319 Fadl Hasan Abbâs, el-Belâgatü Funûnuhâ ve Efnânuhâ -1- el-Meânî, s. 117.

320 Fadl Hasan Abbâs, el-Belâgatü Funûnuhâ ve Efnânuhâ -1- el-Meânî, s. 117.

6. Tevbe9/71

ُ

...

ُ

ُ الل

ُ

ُ م ه َحَْرَ يَس

ُ

َُكِئَلو أ

ُ

...﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Bu âyette bildirme kipini vurgulayan edatlardan biri olan “ َس” bulunmaktadır.

“ َس” ve “فوس” harfleri muzârî fiilin başına gelirler ve gelecek zamanı gösterirler.

Ancak bazı Nahiv âlimlerinin dedikleri gibi “ َس”, yakın gelecek zamana işaret eder.

Âlimler bu edatı “tenfîs – açığa çıkarma” diye isimlendirmişlerdir. “فوس” yakın gelecek zamana işaret eder. Âlimler bu edatı da “tesvîf – erteleme” diye isimlendirmişlerdir. Vaad veya tehdit bulunan, yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delâlet eden bir muzârî fiilin başına geldiklerinde te’kîd - vurgu olurlar.321

Meâl İncelemesi:

A. F. Yavuz: “ … İşte bunları, muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. … ”

DİB: “... İşte Allah bunlara rahmet edecektir. ...”

Elmalılı: “… İşte bunları Allah yarın rahmetiyle yargılayacak, …”

H. B. Çantay: “ … İşte bunlar. Allah onları rahmetiyle yarlığayacakdır. …”

Ö.N.Bilmen: “ … İşte bunları elbette ki, Allah Teâlâ rahmetine nâil buyuracaktır. ... ”

S. Yıldırım: “… İşte onları Allah geniş rahmetine mazhar edecektir. ...”

S. Ateş: “ … İşte onlara Allah rahmet edecektir. …”

TDV: “ … İşte onlara Allah rahmet edecektir. ... ”

Bir fiilin gelecekte gerçekleşeceğini bildiren “س” harfinin anlamı güçlendirici bir rolü vardır. Ama meâllerde genelde bu anlamı görebilmemiz mümkün olmamaktadır. A. Fikri Yavuz ve Ö. Nasuhi Bilmen’in meâllerinde te’kîd ifâde eden س’nin anlamı “muhakkak surette” ve “elbette ki” ifâdeleriyle verildiği dikkat çekerken bu durum diğerlerinde ise göz ardı edilmiştir.

321 Fadl Hasan Abbâs, el-Belâgatü Funûnuhâ ve Efnânuhâ -1- el-Meânî, s. 120.

7. Târık86/1-

﴾ ِقِراَّطلاَو

ُ

ُِءاَمَّسلاَو﴿

Âyetteki Belâğî Yapı:

Yemin ifâde etmek amacıyla “و”, “ب” veya “ت” harflerinden birinin kullanılması ile yapılır. Sadece isim cümlesinin başına gelmez. Enbiya 21/57 “

ِِّللَّتََو َنيرِبْدخم اوُّلَوخ ت ْنَا َدْعَ ب ْمخكَماَنْصَا َّنَديكََلا

” âyetinde olduğu gibi fiil cümlesinin de başına gelebilir.322 Bu âyette de “و” harfi ile yapılan kasem ifâde si vardır.

Meâl İncelemesi:

DİB: “Göğe ve târıka andolsun.”

Elmalılı: “Kasem olsun o Semâya ve Târıka.”

H. B. Çantay: “ Andolsun o göğe ve Taarıka.. “ M. Esed: “ Düşün gökleri ve gece vakti geleni! ” S. Yıldırım: “ Göğe ve "Tarık’a" kasem ederim. ” S. Ateş: “ Göğe ve târık'a andolsun. ”

TDV: “Gökyüzüne ve târıka (sabahyıldızına) yemin ederim. ”

Ele aldığımız meâllerde, yemin harfi olan “ َو”, “andolsun, yemin olsun, kasem ederim, kasem olsun” gibi ifâdeleri kullanarak çevrilmiştir. M. Esed ise “Düşün gökleri ve gece vakti geleni!” ifâdesiyle yemin ifâdesinde örtük bir biçimde yer alan düşünmeye davet olgusuna işaret etmiştir.