• Sonuç bulunamadı

1.4.2. Tercüme Çeşitleri

1.4.2.1. Geleneksel Düşüncede Tercüme Çeşitleri

Harfî veya lafzî terceme: Nazmında ve tertibinde aslına benzemesi gözetilen veya diğer bir deyimle müradifi müradifinin yerine koymaya benzeyen tercemedir. Harfî terceme yapan kimsenin, terceme yapacağı metindeki her bir kelimeyi ele alıp, her yönden onun yerine geçebilecek diğer dildeki lafızları gözden geçirmesi gerekir ki, ekseriya bu şekildeki terceme, asılda kastedilen mânâyı aksettirmekte güçlük çeker. 28

Harfî tercüme nazmın nazma, tertibin tertibe, hatta kelimelerin birbirine muvafık olması şartıyla bir dildeki lafızları başka bir dildeki lafızlarla ifâde etmektir. Bu şekil tercümede asıl metindeki hiçbir kelime atılamaz ve ona ilave de yapılamaz. 29

Theodore Savory’nin zıt çiftler halinde belirttiği tercüme ilkelerinden bazılarını, Zülfikar Durmuş, harfî tercüme metodunun özellikleri olarak niteleyip şöyle nakletmektedir: “ (ı) Çeviri, aslının kelimelerini karşılamalıdır. (ıı) Çevirisi yapılmış metin, okunurken çeviri olduğu belli olmalıdır. (ııı) Kaynak dilin üslubunu yansıtmalıdır.

(ıv) Kaynak dilin yazıldığı devirde yazılmış gibi okunmalıdır. (v) Kaynak metne hiçbir kelime ilave edilemez ve ondan çıkarmalar yapılamaz. (vı) Nazım, nazım olarak; nesir, nesir olarak çevrilmelidir.” 30

Kur’ân-ı Kerîm açısından bakıldığında harfî tercüme “mütercimin takati ve dilin uygunluğu nispetinde Kur’ân’ın her bir lafzının yerine ona bedel olarak tercüme edildiği dilde o lafzın müradifi olan başka bir lafzın konması”; “Kur’ân’ın kelime yahut nass cihetiyle Arapça’dan başka bir dile nakledilmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tür tercüme hakikatte bazı harf, fiil ve isimlerin manalarını edâ edip etmediğine veya bu edânın cüz’î olup olmadığına bakmaksızın Kur’ânî ibârelerin harfi olarak nakline dayanır.31

28 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 217.

29 Hidâyet Aydar, a.g.e, s. 58.

30 Theodore Savory, Tercüme Sanatı, (çev: Hamit Dereli), İstanbul 1994, s. 57-58; Zülfikâr Durmuş, Kur’ân’ın Türkçe Tercümeleri – “Aziz Kur’ân” ve “İnsanlığa Son Çağrı” Örneği, Rağbet Yayınları, İstanbul 2007, s. 108-109.

31 Hidâyet Aydar, a.g.e, s. 240.

Kur’ân’ın harfî (kelimesi kelimesine) tercüme edilemeyeceğine dair ilim adamları arasında görüş birliği vardır. 32 Halef – selef bütün âlimlerin, Ehl-i Sünnet ve bunun dışındaki bütün âlimlerin Kur’ân’ın harfî tercümesinin mümkün olmadığı ve bunun haram olduğu konusundan icmâ‘ etmişledir.33

Harfî tercüme ya “misli misline” ya da misli dışında yapılır. Kur’ân’ın cümle dizinlerini, üslubunu, edebî sanat ve hükümlerini tüm özellik ve güzelliklerini bir başka dile aktarmaktır. Bu ise Kur’ân-ı Kerîm için mümkün değildir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm lafız ve mânâsıyla insanoğlunun asla benzerini getiremeyeceği özelliğe sahip i‘câzının bütün niteliklerini bünyesinde barından Allah Kelâm’ıdır. Yapılacak harfî tercüme ile Kendisine has tertip özellikleri üslup sırları ve mana incelikleri kaybolacaktır. 34

Tercüme, Kur’ân'ın belağat ve i'caz özelliklerini kaybına neden olacağından, hangi dile yapılırsa yapılsın, Kur’ân'ın bütün özelliklerini yansıtması mümkün değildir.

Bu nedenle Kur’ân'ın harfi tercümesinin yapılamayacağı belirtilmiştir. Çünkü harfi tercümede asıl söz ile yeni söz birbirinin aynı olmalıdır. Yani asıl sözün içerdiği bütün özellikleri, yeni söz içine almalıdır. İşte bu durum Kur’ân için söz konusu olamaz. Eğer Kur’ân bütün özellikleriyle tercüme edilebilseydi, bu tercüme Kur’ân'ın aynı olmuş olacaktır. Oysaki Yüce Allah bunun mümkün olmadığını en açık bir şekilde ortaya koymuştur. 35

Çeviri kuramcısı J. P. Vinay, kelimesi kelimesine çevirilerin sakıncalarını şöyle sıralar: (ı) Sözcüğü sözcüğüne çeviri amaç dilde bir başka anlama yol açabilir; (ıı) sözcüğü sözcüğüne çeviri hedef dilde hiçbir anlam taşımayabilir; (ııı) sözcüğü sözcüğüne çeviri yapısal nedenlerden ötürü olanaksız olabilir; (ıv) sözcüğü sözcüğüne çeviri amaç dilin kültüründe hiçbir gerçekliğe denk düşmeyebilir; (v) sözcüğü sözcüğüne çeviri, amaç dilde, kaynak dildekiyle aynı düzeyde yer almayan bir bildiri meydana getirebilir.36

32 Ali Eroğlu, Tarihte Tefsir Hareketi ve Tefsir Anlayışları, Erzurum, 2002, s. 7. (Durmuş, Zülfikâr, Kur’ân’ın Türkçe Tercümeleri – “Aziz Kur’ân” ve “İnsanlığa Son Çağrı” Örneği, Rağbet Yayınları, İstanbul 2007, s. 112’den naklen)

33 Hidâyet Aydar, a.g.e, s. 329.

34 Şevki Saka, “Türkçe Kur’ân mı?”, AÜİFD, sayı: XXXIX, Ankara, 1999, s. 88-89; Zülfikâr Durmuş, a.g.e, s. 112.

35 Şevki Saka, a.g.m, s. 88-89;

36 Mehmet Rifat, Gösterge Eleştirisi, İstanbul 1999, s. 57 (Zülfikâr Durmuş, a.g.e, s. 109’dan naklen).

1.4.2.1.2. Misli Misline Tercüme

Misli misline tercüme, harfî tercümenin bir bölümü olarak kabul edilmesi mümkünse de, “harfî tercüme” kısmen mümkün olmasına rağmen “misli misline”

tercümenin tamamen imkânsız olması açısından farklılık arz eder. Misli misline tercüme aslın tıpatıp aynısıdır. Bir lafzın ihtiva ettiği bütün manaları ve işâretleri hiç eksik bırakmaksızın aynen başka bir dildeki lafızlarla ifâde etmektir. Böyle bir tercüme ne Kur’ân ne de alelade bir eser için mümkün değildir.37

1.4.2.1.3. Tanzîrî Tercüme

Daha çok şiir tercümelerinde kullanılan tanzîrî tercüme yönteminde, asıl (yani kaynak) metnin tam tercümesi yapılmayıp bunun naziri – benzeri, tamamen metinden kopmadan erek dilde ortaya koymaya çalışılır. Ancak amaç kaynak metnin tercümesi değil onu benzerini yapmaktır. Elmalılı tefsirinde “hem akla, hem kalbe yahut yalnız zevk ü hissiyata hitâb eden ve lisan nokta-i nazarından edebi kıymeti ve zevk-i san'atı haiz bulunan canlı ve bediî eserlerin tercemelerinde muvaffakiyet görüldüğü nadirdir” demek suretiyle bu tercüme metodunun bu yönüyle kolay olduğuna işaret etmektedir. Meseleye meâller açısında bakacak olursak Kur’ân-ı Kerim’e nazîre - benzer getirilemediği ve asla getirilemeyeceği tarihen sabittir. Kur’ân-ı Kerîm on dört asırdır bir benzerini getirme konusunda insanlara ve cinlere meydan okumaktadır.38

1.4.2.1.4. Manzum Tercüme

Manzum tercüme, bir şiir ya da nesrin şiir halinde hedef dile aktarılmasıdır. Bu tercüme çeşidi de Kur’ân meâllerinde uygulanmıştır. Manzum tercüme yöntemi ile yapılan meâllerde her zaman aslî - kaynak metne sadık kalınamamış ve çoğu zaman bağımsız hareket edilmiştir.39

37 Hidâyet Aydar, a.g.e, s. 237.

38 Hidâyet Aydar, a.g.e, s. 237-239.

39 Hidâyet Aydar, a.g.e, s. 239.

1.4.2.1.5. Tefsîrî veya Manevî Tercüme

Zehebî, tefsîrî veya manevî tercümenin, “bir sözün, kaynak dilin nazmını, tertibini ve ayrıca kendisinden kastedilen bütün mânâları korumaksızın başka bir dilde açıklanması ve mânâlarını açıklanması”ndan ibâret olduğunu belirtmekte ve bu tercüme metodunun, kaynak dildeki ifâdeden kastedilen mânâyı anlama ve sonra kastedilen amaçlara (anlama) uygun olarak mütercimin dilinde ifâde etmek suretiyle uygulandığını ifâde etmektedir.40

Tefsîrî tercüme, nazmında ve terkibinde aslına benzetilmesi gözetilmeyen tercemedir. Bu tercemedeki gaye, metindeki mana ve gayelerin güzel bir şekilde ifâde edilmesidir. Bu tercemeyi yapan kimse, cümlenin delalet ettiği mânâyı diğer dilde de aynı şekilde ifâde edecek bir şekilde anlatımda bulunur. Görüldüğü gibi, tefsirî terceme, harfî terceme gibi zor değildir ve ondaki ağır şartları ihtiva etmemektedir. Zamanımızdaki tercemelerde kullanılışındaki kolaylık sebebiyle daha ziyade tefsirî tercemeye itimad edilmiş ve bu terceme şekli daha fazla kullanılır olmuştur. “Kur’ân'ın tercemesi yapılabilir mi?” sorusu ortaya çıkmaktadır. İslâm âlimleri arasında bu hususta çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Kur’ân-ı Kerîm’in terceme edilebileceğini söyleyenlerin maksadı, onun tefsirî tercemeleridir. Çünkü tercemedeki noksan ve eksiklikler Kur'ân'ın metnine değil, mütercimlerinin müsamaha ve noksanlıklarına hamledilir. Bu sebebten tercemenin yanına metnin aslı da konulur. Yoksa Kur'ân terceme edilebilir diyenler, asla harfî tercemeyi kastetmemişlerdir. Kur'ân’ın harfî tercemesinin yapılamayacağında İslâm âlimleri icma ile ittifak halindedirler. Çünkü harfî terceme bir ibdalden ibarettir. Asıl ile bedel birbirinin aynı olmalıdır. Bedel, aslın kapsadığı şeyleri aynen içine almalıdır. Böyle bir şey, İlâhî vahy olan Kur'ân için bahis konusu olamaz. Eğer Kur'ân lafzî terceme edilebilseydi - âyette insanlar ve cinler bir araya gelse onun benzerini meydana getiremezler, buyurulduğundan dolayı bu muhaldir - Kur'ân'ın belagat hususiyetleri ve i'câzı kaybolurdu. 41

40 Muhammed Huseyn Zehebî, (1915-1977), et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, 1. cilt, Mektebetü vehbe, Kahire 2000, s. 22.

41 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 217.

Manevî tercüme, kaynak dildeki kelimelerin tertibine ve nazmına bakılmaksızın herhangi bir sözün manasını hedef dilde beyan ve izah etmektir. Manevî tercümeden kasıt Kur’ân’ın tefsire edilirken tercüme edilmesi değildir. Bu tefsîrî tercümenin konusudur.

Manevî tercümeyle Kur’ân ibârelerinin harfî tercümenin dar kalıplarından sıyrılmış olarak daha serbest bir şekilde okuyucu tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek bir tarzda hedef dilde ifâde edilmesi kastedilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı lafızların ihtiva ettikleri mânâlara işâret etmede daha etkin olduğundan dolayı, “tefsîrî tercüme” mânevî tercümeden daha kapsamlıdır. Burada sözünü ettiğimiz mânevî tercümeyi “mefhûmî tercüme” veya “kavramsal tercüme” diye isimlendirmek de mümkündür.42