• Sonuç bulunamadı

Tarihsel Süreçte Sivil Toplum Üzerine Teorik Tartışmalar

1. SİVİL TOPLUMDAN KÜRESEL SİVİL TOPLUMA

1.2. Tarihsel Süreçte Sivil Toplum Üzerine Teorik Tartışmalar

Sivil toplum kavramı çerçevesindeki tartışmaların tarihi Antik Yunan’la başlatılmaktadır. Kavram ilk kez Aristoteles tarafından siyasal toplum olarak çevrilebilecek “politike koinonia” olarak kullanılmıştır; insanlar için en uygun gördüğü yönetim biçimi olan poliste, yasalarla belirlenmiş kurallar sistemi içinde özgür ve eşit yurttaşların oluşturduğu kamusal etik-siyasal topluluk anlamındadır.50 Bu kavram daha sonra Latinceye “societas civilis” olarak aktarılmıştır.51 Devlet ya da siyasal toplumdan

ayrımının henüz olmadığı bu anlayışta sivil toplumun devlet ve siyasal toplumla eş anlamlı olarak kullanılması önemlidir. Çünkü sivil toplumun kavramsal oluşumunda ilk tartışma sivil toplum ve devlet ilişkisi boyutunda yapılmıştır. Klasik düşüncede sivil toplum ile devleti ayrılmayan her ikisini de politik toplum şeklinde gören anlayış, Aristoteles’in polisteki politik hayatın düzenlenmesinde vatandaşların hak ve

50 Jean L. Cohen, Andrew Arato, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, Elif Yayınevi, Ankara 2013, s. 77-78.

sorumluluklarını anlatan başka bir deyişle iyi vatandaşlığı içeren bir kavram olarak kullanılmasıyla başlamıştır.52

Sivil toplum kavramının çıkışının ilk demokrasi uygulaması olarak görülen Antik Yunan medeniyetinde başlatılması, kavramın köken itibariyle de özgür haklara sahip vatandaşlıkla ilgisini göstermektedir. Bu bağlamda Aydınlanma Çağı’na kadar toplum içindeki kimi zümreler sivil toplum olarak değerlendirilse de sivil toplum kavramının politik düşünce içerisinde yeniden tartışılmaya başlamasının klasik liberal anlayışın temsilcileriyle canlanması daha anlamlı hale gelmektedir.

Klasik liberalizmin kurucusu olan John Locke, insanların sahip olduğu yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarının korunması için birlikte oluşturdukları sosyal sözleşme ile devletin kurulması gerektiğini ileri sürer. Hükümet insanların bu haklarını koruduğu sürece varlığını sürdürecektir. Locke, 1690 tarihli “Hükümet Üzerine İkinci İnceleme” adlı kitabının bölümlerinden birini “Politik ya da Sivil Toplum” olarak adlandırılmasından anlaşılacağı üzere doğa halindeki insanların aşırılıklarının kontrol altına alındığı ve genel refahın bir üyesi olmak şeklinde açıkladığı politik toplumu (bir anlamda devleti) ve sivil toplumu aynı anlamda tanımlamaktadır. Kendi doğa halinin sağladığı edim gücünü kamuya bırakan insanların oluşturduğu tek toplumun politik ya da sivil toplum olduğunu belirterek Locke,53 kendi özgürlükçü politik düzen önerisinin gerçekleştiği alanın sivil

toplum olduğunu ifade etmektedir.

Bu noktada hatırlatılmalıdır ki Locke’n böylesine bir politik felsefe oluşturmasının nedenleri toplumda yaşanan ekonomik ve sosyal değişimlerdir. Locke, kapitalizmin hakim sınıfı olacak burjuva sınıfının ekonomik ve siyasi taleplerinin karşılanmasına zemin oluşturacak olan bireysel hak ve özgürlüklerin artırılması ve otoriter devlet gücünün sınırlandırılması gibi konulara değinmiş ve böylece despotik devlete karşı sivil toplum alanını genişletmeye çalışmıştır. Bu bağlamda sivil toplum kavramı, kökeni

52 Funda Onbaşı, a.g.e., s. 13.

Aristoteles’e kadar geri giden bir tarihsel süreçte açıklanmaya başlansa da günümüzde sivil toplum örgütlenmeleri ve hareketlerinde somutlaşan haliyle kavramın görünürlük kazanması kapitalizmin ve burjuva sınıfının ortaya çıkmasıyla gelişen sosyo ekonomik ve siyasal yapıdaki değişimlerle anlaşılır olmaktadır. Özellikle kavramın politik toplumla bir tutulmadan ayrı bir kavram olarak tartışılmaya başlanmasında; pazar ekonomisinin yükselişi, farklı çıkarları olan insanların bir arada yaşamaya başlaması,54 Fransız ve

Amerikan Devrimlerinin bir sonucu olarak geleneksel otoritelik paradigmalarının yıkılması55 gibi nedenlerin gösterilmesinin yanında Sanayi Devrimi ve bu devrimle

birlikte sınıflı toplum yapısının belirginleşmesinin etkileri de belirtilmelidir.

Nitekim 1767 yılında Adam Ferguson yazdığı “Sivil Toplumun Tarihi Üzerine Bir Deneme”56 adlı kitabında iş bölümü ile ekonomik ilişkilerin hukuksal bir düzenle gelişmesi ve pazar ekonomisinde bireylerin kendi çıkarlarını şiddet kullanmadan gerçekleştirmesi gibi ölçütlerle medenileşmeyi (civilization)57 açıklayıp böyle bir

medeniliğin yaşandığı alan olarak sivil toplumu analiz etmiştir.

Sivil toplum konusunda başvurulan düşünürlerden biri olan Alexis de Tocqueville ise “Amerika’da Demokrasi” adlı kitabında özellikle uygulamadaki demokrasiye olan hayranlığını belirtirken vatandaşların kendi içinde örgütlenmelerinin demokrasi için önemini anlatıp sivil toplum kavramının örgütsel yapılar olarak ortaya çıkışına belirgin bir şekilde değinen ilk düşünür olduğu söylenebilir.58 Tocqueville

demokrasi analizinde politik olandan bağımsız olarak bir araya gelen insanların oluşturduğu sivil örgütlenmeleri, demokrasinin çoğunluğun despotizmine dönüşme tehlikesine karşı alınabilecek önlemlerden biri olarak gösterir. Yöneticilerin baskısını, idarenin ve siyasal partilerin keyfiliğini önlemek için derneklerin varlığı gereklidir diye açıklayan düşünür, çeşitli derneklerin devlet iktidarını sınırlayacağını, yurttaşların

54 Jean L. Cohen; Andrew Arato, a.g.e., s. 82.

55 Micheal Edward, Civil Society, Polity Press, Cambridge 2014, s. 6.

56 Adam Ferguson, An Essay on the History of Civil Society, Cambridge University Press,Cambridge 1996.

57 Bruce Buchan, “Englighted Histories: Civilization, War and The Scottish Enlightenment” The European

Legacy, Vol. 10, No. 2, 2005.

davranışlarını yönlendirebilmesinin yanı sıra kişinin eğilimlerine uygun bir dernekte çalışması, ona yeni ufuklar açıp gelişmesini sağladığını belirtmiştir.59

Politik düşünce tarihinin önemli isimleri kendi düşüncelerini açıklarken 19. yüzyıl ile başlayan yeni Avrupa’nın kurulması olarak adlandırılabilecek süreçte, politik alandan bağımsız olarak boş vakitleri değerlendirme, iş hayatı, etnik ve sınıfsal topluluklar gibi toplumdaki çeşitli gruplar tarafından kendi özel amaçları için kurulmuş örgütlenmeler ortaya çıkmıştır.60 Modern anlamıyla kullanılan sivil toplum kuruluşlularının ilk

örneklerinin bunlar olduğu anlaşılmaktadır.

Sivil toplumun kavramsal tarihinde önemli duraklardan biri de Hegel olup aile ile devlet arasında konumlandırdığı sivil toplum kavramlaştırmasıyla devlet ile sivil toplumu ayırarak kavramın tarihsel olarak ele alış biçiminde önemli bir değişimi sağlamıştır.61 Liberal anlayışın temsilcileri sivil toplumu özgür insan doğası ve bunun

sürdürülmesini sağlayacak insan hakları ile kavramın günümüzde demokrasiyle birlikte tartışılmasını sağlamış ise Hegel62 de politik toplumdan ayrı bir birim olarak sivil toplumu

değerlendirmesiyle devletten özerk bir alan olarak sivil toplumun betimlenmesinin kavramsal zeminini oluşturmuştur.

Modern dünyanın başarısı şeklinde tarihsel olarak tanımladığı sivil toplumu Hegel, ekonomik özgürlüğün bir gereği olarak görmektedir.63 Sivil toplumu hakların ve

ahlakın alanı olarak tanımladığı “etik hayatın” gerçekleştiği alan olarak değerlendirir.64

Ona göre etik’in temelinde özgürlük vardır65 ve bireyler aile kurma, ekonomik özgürlük gibi hangi zümreden ya da dinden olursa olsun toplum içerisinde bu hakları kullanarak

59 Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Yayınları, İstanbul 2011, s. 275-276.

60 Stefan-Ludwig Hoffmann, Civil Society 1750-1914, Palgrave Macmillan, Hampshire 2006.

61 G.F.W. Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri (1821), Sosyal Yayınlar, Birinci Basım, İstanbul 1991.

62 Jean L. Cohen ve Andrew Arato, Hegel’in sivil toplum düşüncesinde evrenselcilik ve çoğulculuğu

sentezleyip özellikle sivilleşmiş ve ekonomik toplum kavramlarını sivil toplum içine katarak ilk modern sivil toplum kuramı olduğunu savlar. Bkz.: Jean L. Cohen, Andrew Arato, a.g.e., s. 84.

63 Bruce Bukhan, a.g.e., s. 168.

64 Gillian Rose, Hegel Contra Sociology, Verso, Londra 2009, s. 96.

65Bünyamin Bezci, “Hegel’in Felsefesinde Etik, Politik olan ve Özgürlük”,

buluşabilmelidir. İşte bu özgür katılımın gerçekleştiği alan sivil toplum iken Hegel sivil toplumun ekonomik sistemin ihtiyaçlarının karşılandığı alan, meşru yönetimin işlediği alan ve kamusal iş birliğinin yapıldığı alan olmak üzere üç bölüme ayrıldığını belirtir.66

Bu üç işlevin gerçekleştiği sivil toplumu düzenleyen ve garantiye alan hukuku hayata geçiren güç devlettir. Bu bağlamda Hegel klasik liberal anlayışı eleştirerek67 devlet sivil

toplum birliğini, devleti sivil toplumun üzerinde olduğunu açıklayarak reddeder. Sivil toplum, aileden devlete diyalektik gelişmede bir aşamayı temsil etmektedir. Ailenin etik hayatından tamamen farklıdır sivil toplum, aynı zamanda devletin kamusal hayatından da benzer şekilde tamamen farklıdır. Modern politik toplumun rasyonelliğinin bir gereği olarak şekillenmiş bir momenttir.68 Ancak Hegel tikelciliğin tehlikesine karşı devleti üstün

tutar; sivil toplum bencil çıkarların, çekişme ve çatışmaların alanıdır; devlet ise toplumsal ortak değerlerin yani konsensüs ve evrenselliğin alanıdır.69 Devleti böylesine üst konuma

getirmesi ve sivil toplumu devlet organları ile denetlenebilirliği Hegel’i liberal anlayıştan farklı kılmaktadır. Sonuçta liberallerin belirttiği gibi sivil toplum devletten bağımsız bir alan olmadığı gibi özgür vatandaşların her türlü toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirdikleri politik toplumla aynıdır.

Devlet ve sivil toplum ayrımını eleştirel bakış açısıyla yorumlayıp, açımlayan Marx, Hegel’in devletinin sivil topluma olan üstünlüğünü eleştirerek başlar. Öncelikle Marx sivil toplumun kapitalist ilişkilerle ortaya çıktığını belirler.70 Modern sivil toplum denilen alan burjuva sınıfından özerk bir alan değildir. Sivil toplumun anlaşılması için ekonomi politiğin araştırılması gerektiğini belirten Marx,71 devlet ve hukuki ilişkiler

alanını kavrayabilmek için de sivil toplumun incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.

66 Micheal Inwood, A Hegel Dictionary, Blackwell Publish, Oxford 1992, s. 55.

67 Işıl Bayar Bravo, “Hegel ve Liberalizm”, http://www.flsfdergisi.com/sayi2/111-121.pdf, (01.03.2015).

68 Zbigniew A. Pelczynski, “Introduction: The Significance Of Hegel’s Separation Of The State And Civil

Society”,The State and Civil Society: Studies in Hegel's Political Philosophy. Ed.: Zbigniew A. Pelczynski,

Cambridge University, Cambridge 1984, s. 1.

69 Gülnur Acar Savran, a.g.e., s. 221.

70 Marx’ın sivil toplum üzerine yazıları için bkz.: Karl Marx, Yahudi Sorunu, Sol Yayınları, Ankara 1997.

Marx’a göre sivil toplum, sınıf ile politik güç ilişki ve çelişkilerinin gerçekleştiği alan olmasının yanı sıra çelişkilerin diyalektik olarak aşılmasına sağlayacak süreç ve öznelerin açığa çıktığı toplumsal ilişkilerin örüntüsüdür.72 Kısaca nasıl bir devlet olmalı

sorusuna kuramsal açıklamalarıyla yanıt vermeye çalışan Marx, bireysel çıkarlar ve bencilik alanı olarak tanımladığı sivil toplumun aşılacağı uğrağın devlet olduğunu vurgulayan Hegel’in aksine sivil toplumun ancak kendi içinde gelişecek olan dinamikler tarafından aşılabileceğini düşünmektedir.73

Bu bağlamda Marx’ın sivil toplumu yeni politik, sosyal, ekonomik kısaca yeni bir yaşam biçiminin geliştirilebileceği bir alan olarak görmesi Gramsci’nin sivil toplum açıklamalarında önemli bir yer tutmaktadır. Gramsci, sivil toplumu kapitalist düzenin aşılabileceği yeni yaşam biçimi için mücadele alanı, karşı devrim olasılığını gerçekleşeceği alan olarak görmektedir. Marx’ın sivil toplum açıklamalarını praksis alanı olarak teorize eden Gramsci tezin teorik çerçevesini oluşturan düşünürlerden biri olduğu ve küresel sivil toplumu açıklarken kullanılan hegemonya kavramının sivil toplumla bağlantısını kuran yaklaşımın kurucusu olduğu için ayrıca açıklanmaya çalışılacaktır.