• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AZERBAYCAN`IN TÜRKİYE VE RUSYA İLE İLİŞKİLERİ

2.1. Azerbaycan Türkiye İlişkileri

2.1.1. Tarihsel Süreçte Azerbaycan-Türkiye İlişkileri

Azerbaycan- Türkiye ilişkileri çok boyutlu bir kapsama sahiptir. “Azerbaycan`ın sevinci sevincimiz, kederi ise kederimizdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün ve “Biz bir millet, iki devletiz” diyen Haydar Aliyev`in sözleri iki ülke arasındaki ilişkilerin temel karakterini yansıtmaktadır. Burada tarihsel, kültürel, toplumsal ve diğer faktörler ön plandadır. Günümüz itibariyle Azerbaycan ve Türkiye arasında stratejik işbirliği söz konusudur. 18 Ekim 1991`de bağımsızlık kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti ilk olarak 9 Kasım 1991`de Türkiye tarafından tanınmıştır. Ardından ise karşılıklı açılan konsolosluklar ve büyükelçilikler aracılığıyla ilişkiler daha da pekiştirilmiştir (Yılmaz, 2011: 124). Tarihin belli dönemlerinde aynı çatılar altında yaşama, belli dönemlerde iyi ilişkilere sahip devletler olma, ortak kültürel özellikleri taşıma günümüzdeki ikili ilişkilere de yansımaktadır. Türkiye Azerbaycan ilişkilerinde tarihsellik açısından beş aşama özellikle vurgulanabilir. İlk dikkat çeken olgu ortak tarih olgusudur.

1. Ortak tarih

2. Osmanlı-Safevi ilişkileri

3. 1918–1920 Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti dönemi 4. SSCB dönemi

5. 1991 Azerbaycan’ın bağımsızlığına tekrar kavuşması sonrası dönem (Kalafat ve Aslanlı, 2004: 409).

Azerbaycan bir Türk yurdu olup, ilk Türk akınlarının bu bölgeye MÖ 7. yüzyılda geldiği düşünülmektedir. Önce İstikler, daha sonra 120`de Sabir Türkleri, 4-6. yüzyıllarda ise Hunlar bu topraklarda bulunmuşladır. Sabirlerin torunları olan Hazarlar 700`lü yıllarda bu bölgeye yerleşmiş, devlet kurmuş, Kalmuk Sahrası`ndan Muğan Çölü`ne kadar yayılmışlardır (Güngör, 1999: 46). Hazarları takiben birçok Türk kabileleri bölgeye Derbend kapısından geçiş yapmışlardır. Bu nedenledir ki, Derbend kapısı “Türk Kapısı” olarak anılmaktadır (Bilgili, 2002: 26). Tüm bunların yanısıra

38

bölgenin tam bir Türk yurdu olması 10-11. yüzyılda Selçuklular zamanına denk gelmektedir. Bölgenin Selçuk Türkleri tarafından fethinden sonra Oğuz (Türkmen) toplulukları çoğunlukla bölgeye yerleşmişler. Moğol istilalarından sonra bir süre İlhanlılar ve Altın Orda hakimiyeti altında kalan bölgede 1146`da (1225 yılına kadar) Azerbaycan Atabeyleri hüküm sürmüştür. 1400`lü yıllarda Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk sülaleleri Azerbaycan topraklarına hükmetmişlerdir. 16. yüzyılda ise Şiiliği yayan Safeviler (Türk sülalesi) bölgeye hakim olmuştur (Nuriyeva, 2015: 99, 106, 116).

Osmanlı Devleti 1475`de K ırım`ı işgal ederek Kafkasya ile komşu olmuştur. K ırım`dan Kafkasya`ya gönderilen ordu, propaganda ve bazı Kuzey Kafkas beyleriyle kurulan ilişkilerle bölgede Sünnilik mezhebinin yayılması amaçlanmıştır. Fakat kimi zaman bu Osmanlı yayılmacılığına karşı direnenler de olmuştur. Bunun nedeni o larak Osmanlı nüfuzu doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir zaman Kafkasya`da egemen olmamasıdır. Osmanlıların Azerbaycan`la ilişkilerinin 16. yüzyıldan itibaren başladığı söylenebilir. Bu dönemde Azerbaycan topraklarında Safevi İmparatorluğu hakim idi (Süleymanov, 1997: 18). Uzun yıllar Osmanlı ve Safevi devletleri arasında toprak ve yönetim uğruna mücadeleler yaşanmış, sonuç olarak 17 Mayıs 1639`da Kasr-ı Şirin antlaşması imzalanmış ve iki devlet arasındaki sınır belirlenmiştir.4 17. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti`nin zayıflama sürecine girmesi ve 1747`de Nadir Şah`ın öldürülmesiyle Azerbaycan topraklarının küçük hanlıklara5 bölünmesi sonucu olarak İran ve Rusya bölgede otorite kurmaya başlamıştır. 18. yüzyılda bölgeye egemen olma uğruna mücadele Osmanlı Devleti, Rusya ve İran arasında geçse de, 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Transkafkasya`da güçlenen Rusya, 1804-1813 ve 1826-1828 yılları arasında yaşanan savaşlarda İran`la karşı karşıya gelerek Azerbaycan topraklarını istila etmiş ve Kuzey Azerbaycan`ı (burada oluşan hanlıkları) tamamen kendi egemenliği altına almıştır. Güney Azerbaycan ise İran'ın egemenliği altında kalmıştır.6 Fakat Rus Çarlığı`nın sonunu getiren 1917 Bolşevik İhtilali bölgede Osmanlı`nın ye niden aktif politika izlemesine neden olmuştur (Yılmaz, 2011, s. 95).

Azerbaycan`da Çarlık Rusyası`nın takiplerinden kaçan aydınlar İstanbul`da özgür ve serbest faaliyet göstermişler. 1918 yılında kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin

4 Günümüzdeki İran-Türkiye sınırı.

5 Ba kü (Şirvan), Derbent, Kuba, Lenke ran (Ta lış), Şeki, Gence, Karabağ, Nahçivan, Revan (İrevan), Tebriz, Urmiye ve Erdil hanlıkları.

39

ideologları da bu aydınlar olmuştur. Osmanlı`nın Batı ülkelerine karşı yürüttüğü Balkan savaşlarında Azerbaycanlılar Osmanlı ordusu tarafında birlikte savaşmışlardır ve böylece ilişkiler daha da derinleşmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında Çarlık Rusyası`na esir düşen Osmanlı askerleri Gence üzerinde Sibirya ve Hazar denizinde yerleşen Nargin adasına gönderilmiştir. Bu dönemde Azerbaycan Türkleri Osmanlı askerlerine karşı soğuk davranmamış, maddi ve manevi yardım etmiştir (Veliyev, 2017: 99-100).

Büyük Rus İhtilali ardından Şubat 1917`de Kafkaslar`da Geçici Hükümet kurulmuş, Kasım 1917`de ise Kafkas Komiserliği ilan edilmiştir. Şubat 1918`de ise Kafkasya Seymi (Mavera- i Kafkasya) oluşturulmuştur. Osmanlı Hükümeti defalarca Kafkasta Seymi bağımsızlığını ilan etmeye çağırsa da, Seym bu adımı atmamıştır. I. Dünya Savaşı sonrası 3 Mart 1918`de Rusya Almanya ile Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalamış ve Kars, Erdahan ve Batum`u Osmanlı`ya bırakmıştır. Bundan bir hafta sonra Osmanlı Hükümeti, Kafkasya Hükümetine telgraf yollayarak bölgeyi boşaltmasını talep etmiştir. Kafkas Seymi ise, Müslümanların karşı çıkmasına rağmen Osmanlı`ya savaş ilan etmiştir. Müslümanlar ve diğerleri arasındaki fikir ayrılıkları bölgede iç çatışmanın yaşanmasına neden olmuştur. 31 Mart 1918 tarihinde Bakü`de Müslümanlara karşı yaşanan katliamdan sonra 7 Mavera- i Kafkasya hükümetinin birliği daha da zayıflamıştır. Savaşı kaybeden Kafkas Seymi, 22 Nisan 1918`de Osmanlı talebi üzerine kendi bağımsızlığını ilan etmiş, fakat fazla yaşayamamış ve 26 Mayıs 1918 tarihinde kendini fesh etmiştir. Aynı gün, yani 26 Mayıs`ta Ermenistan ve Gürcistan, 28 Mayıs`ta ise Azerbaycan kendi bağımsızlıklarını ilan etmişler (Bayraktar, 1994: 56-69; Yılmaz, 2011, s. 97).

Tiflis Gürcistan`ın, Erivan Ermenistan`ın, Gence (Yelizavetpol) ise geçici olarak Azerbaycan`ın başkenti ilan edilmiştir. 4 Haziran 1918`de Osmanlı Devleti ile Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan arasında imzalanan Batum Antlaşması ile Azerbaycan hükümetinin isteği üzerine Osmanlı`dan gönderilen 8500 silahlı kuvvetin yardımıyla zafer kazanılmış ve 15 Eylül 1918`de Bakü düşmanlardan kurtarılarak Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin başkenti statüsünü kazanmıştır (Kılıç, 2011: 59). 28 Mayıs 1918`de bağımsızlık kazanan Azerbaycan iç ve dış düşmanlarla karşı karşı olduğu ve kendini savunmak için güçlü askeri kuvvetinin olmadığı bir zamanda Kafkas

40

İslam Ordusunun Komutanı Nuri Killigil Paşa komutasında sevk edilen Osmanlı askeri birlikleri ile yeni kurulmakta olan Azerbaycan askeri kıtalarından oluşan “Kafkas İslam Ordusu” Azerbaycan`ın 2 sene içerisinde varlığını sürdürmesini sağlamıştır. Fakat kendisini Osmanlı Devleti`nin kardeşi adlandırmasına rağmen, Azerbaycan hiçbir zaman İstanbul`dan yönetilmeyi arzu etmemiş, Osmanlı yardımlarına başvurmasına rağmen milli demokratik tutumundan uzaklaşmayarak gerçekçi bir yaklaşım sergileyerek, Türk birliğini salt kültürel alan üzerinde oturtmayı başarmıştır (Ağayev, 2008: 14-17).

I. Dünya Savaşı`nı kaybetmesi ve 30 Ekim 1918`de Mondros Mütarekesinin imzalanması nedeniyle, Müttefik ordusu kumandanı General Tomson, Osmanlı Ordusunun bir haftaya Bakü`yü ve tüm Kafkasya`yı boşaltmasını talep etmiştir. Osmanlı ordusu Azerbaycan`ı terk ettikten sonra Azerbaycan Hükümeti üyeleri General Tomson`la görüşmek isterken, Tomson “Bizim bildiğimiz Azerbaycan halkının iradesinden doğan bir cumhuriyet yok, yalnız Türk kumandanlığının entrikası ile teşekkül etmiş bir hükümet vardır” demiştir. Bunun üzerine “Madem ki aksini iddia ediyorsunuz, o zaman gelip mahallinde inceleme yapınız” diyen Azerbaycan heyetinin sözlerini temel alan İngiliz ordusu 17 Kasım 1918`de Bakü`ye yeniden girmiştir (Bayraktar, 1994: 113-114). Mustafa Kemal Paşa Osmanlı`nın Batılı güçlerle savaşında ve İmparatorluğun yıkılarak Cumhuriyet ilan edilmesi için verdiği savaşta daha önce İttihat ve Terakki Fırkası döneminde izlenilen politikalarını reddederek, “Önce Türkiye” fikrine istinad etmiş ve milliyetçiliği benimsemiştir. 1919 yılının sonları, 1920 yılı başlarında Bolşeviklerle ilk temaslar kurulmuş ve Bolşevik yardımının sağlanmasında İttihatçı Halil Paşa görevlendirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Azerbaycan`ın er-geç Bolşevikler tarafından işgal edileceği düşüncesiyle Bolşeviklerle ilişkiyi Azerbaycan`la ilişkiye tercih etmişlerdir (Bayraktar, 1994: 141-146). Anton Denikin ordusunun Bolşevikler tarafından dağıtılmasından sonra Bakü`de bulunan Türkiyeli şahıslar, en önemlisi ise Halil Paşa, Azerbaycanlıları Kızıl Ordu`dan korkmamaları ve gelen bu ordunun Türkiye`ye yardım için ülkeye gireceğini söylüyordu. Nihayetinde 27 Nisan 1920 tarihinde Bolşevikler Azerbaycan`a girererek Hükümetin fesh edilmesini talep ettiklerinde, Osmanlı subaylarının büyük bir kısmı Bolşeviklerin tarafında yer almakta idi (Bayraktar, 1994: 179-180). 1920`de Bolşeviklerin Azerbaycan`ı işgali ardından Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti`nin tesis edilmesi, 1922 yılında ise SSCB`nin

41

kurulması ve Azerbaycan SSC`nin Birlik üyeliğine girmesi ile dış politikada bağımsızlığını tamamen kaybetmiştir.

SSCB döneminde Azerbaycan- Türkiye ilişkilerini anlamak için o dönemde çıkan dergiler ve kitaplara bakabiliriz. Ö zellikle Azerbaycan Komünist gazetesi, bunun yanısıra ülkede çıkan Pravda ve İzvestiya gazeteleri incelendiğinde o dönemde yaşanan olaylar daha iyi anlaşılabilir. Bu gazeteler haberleri yayınlarken SSCB`nin resmi ajansı olan TASS`a dayanarak bilgi veriyorlardı. SSCB ile Türkiye arasındaki ilişkiler bu devletin kurulduğu zamanlara dayanıyor. Her iki devletin mirasçıları yıkıcı I. Dünya Savaşı`na katılmış ve bu savaşta yenik düşmüştür. I. Dünya Savaşı`ndan sonra Çarlık Rusya`nın 300 yıllık genişleme ve sıcak denizlere inme politikasından vazgeçen Sovyet Rusyası, emperyalistlere karşı savaş yaptığı için Türkiye`ye ilk yardım eli uzatan ülke olmuştur. Şubat 1920`de Sovyet Rusyası ile TBMM arasında Moskova`da ilk resmi temas gerçekleştirilmiş, 16 Mart 1921`de ise iki ülke arasında Dostluk ve Kardeşlik hakkında anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Artvin, Kars ve Ardahan Türkiye`ye verilmiş, Batum Gürcistan içerisinde, Nahçıvan ise Azerbaycan içerisinde özerk bir bölge statüsü taşımaya başlamıştır. Türkiye`ye Kurtuluş savaşı sırasında yardım eden SSCB ve Sovyet Azerbaycan`ı olmuştur. Azerbaycan Türkiye`ye bu savaşta büyük miktarda benzin, silah ve diğer malzemeler vermiştir. SSCB de Türkiye`ye 200,6 kg altınla beraber çok sayıda silah yardımı yapmış ve bu yardımlar çoğunlukla Azerbaycan`dan Türkiye`ye taşınmıştır. Bu yardımlar Ankara Hükümetinin Yunanlar üzerinde büyük zaferinin kazanmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye Cumhuriyeti`ni resmen tanıyan ilk devlet de SSCB olmuş, 1923-1924 yıllarında Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti`nden Türkiye`ye 16,391 ton yakıt gönderilmiştir. Fakat Türkiye`de SSCB`yle ilişkilerin kurulmasını istemeyenler de vardı. 1922`de SSCB Büyükelçiliğinin yakılması ve aynı yılda Türk-Sovyet ticari anlaşmasının gerçekleşmemesi bu insanları bir nevi amaçlarına yaklaştırmıştır. İki ülke arasında ilk ticari anlaşma 1927`de imzalanmıştır. Fakat 1937`de SSCB karşıtı politika izleyen Celal Bayar`ın Başbakan olması iki ülke arasında ilişkileri dönüm noktasına getirdi. Bu konuda Türkiye`nin Montreaux anlaşmasından sonra İngiltere`yle yaklaşması da önemli rol oynamıştır. Bundan sonra Türkiye bir çok SSCB şehirlerinde, aynı zamanda Azerbaycan`ın başkenti Bakü`deki konsolosluğunu kapatmıştır (Hasangarayev, 2017: 1-5).

42

SSCB döneminde Türkiye ile ilişkileri anlamak için o dönemde yayınlanan kitaplara örnek olarak Mihail Pavloviç Veltman, Revolyuchionnaya Turçiya (Devrimci Türkiye) (Moskova, 1921); Oreshkova S.F., Potshveriya B.M., Problemi İstoriyiy Turtsiyi (Türkiye Tarihi Sorunları) (Moskova, 1978); Ludwig Moyzisch, Çiçero Operasyonu, (Bakü, 1981); Gasratyan M.A., Şamsutdinov A.M., Moiseyev P.P., Noveyshaya İstoriya Turchii (Türkiye`nin En Yeni Tarihi) (Moskova, 1968); Gasratyan M.A., Oreshkova S.F., Petrosyan Y.A., Otçerki İstoriyi Turtsiyi (Türkiye Tarihi Hakkında Yazılar) (Moskova, 1983); Bazna Elyas, Çiçero Bendim (Bakü, 1981); Bağırov, Y.A., Türkiye Lozan Konferansında (Bakü, 1957); Potsheveriya B.M., Vneşnyaya Politika Turtsiyi Posle Vtoroy Mirovoy Voynı (II. Dünya Savaşından Sonra Türkiye`nin Dış Politikası) (Moskova, 1976); Yeremeyev D.E., Na Stıke Azii i Evropı: Oçerki o Turtsiyi i Turkax (Asya ve Avrupa Arasında: Türkiye ve Türkler Hakkında Yazılar) (Moskova, 1980) ve diğerleri gösterilebilir.

II. Dünya Savaşı`ndan sonra SSCB ve NATO arasında Soğuk Savaş yaşandığı ve Türkiye de NATO üyesi olduğu için SSCB ve Türkiye karşı taraflarda yer almaktaydı. Bu nedenle Türkiye, Azerbaycan`la fazla ilişkiler geliştiremezdi. Fakat buna rağmen, Azerbaycan- Türkiye arasında kültürel ilişkiler devam etmiş, Türkiye`de Azerbaycan dilinde bağımsız dergiler ve radyo programları hazırlanmıştır. Türkiye`de Azerbaycanca faaliyet gösteren radyo ve çıkarılan dergiler Batı propagandası yapmıştır. Bir daha Türkiye ile bağımsız ilişkiler 1991 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edildikte n sonra kurulmaya başlanmış ve Azerbaycan`ın bağımsızlığı yine ilk olarak Türkiye tarafından tanınmıştır (Veliyev, 2017: 97-99).