• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AZERBAYCAN`IN TÜRKİYE VE RUSYA İLE İLİŞKİLERİ

2.1. Azerbaycan Türkiye İlişkileri

2.1.2. Soğuk Savaş Sonrası Tükiye`nin Kafkasya Politikası

1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve bu süreç sonunda SSCB’nin Aralık 1991’de dağılması dünya politikasında önemli değişimlere neden olmuştur. SSCB’nin dağılması yeni bağımsız devletlerin kurulmasıyla sonuçlanmış ve Avrasya haritası yeniden şekillenmiştir (Cemilli, 2007: 9).

1991 yılında SSCB’nin tarih sahnesinden silinmesinin ardından dünya yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Baltık ve Kafkasya ülkeleri hızlı bir şekilde Rusya`dan koparak bağımsızlık ve Batı yanlısı politikalar izlemeye başlamıştır. Güney Kafkasya`da üç bağımsız devlet Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan

43

Cumhuriyetlerinin Türkiye ile sınırının bulunması Türkiye’nin bu ülkeler yönelik özel politikalar oluşturmasına neden olmuştur. Ayrıca coğrafi konumu, jeopolitik ve jeostratejik özelliklerinin taşıdığı önem Türkiye’yi bölge ile yakından ilgilenmek durumunda bırakmıştır. Türkiye bu bölgede etkisini ilk başlarda Azerbaycan`da hissettirmiştir. Oysa Rusya Güney Kafkasya`yı halen kendi toprağı olarak görmekteydi. Rusya`nın bu tutumu Kafkasya’da olumlu karşılanmıyordu ve artan Rus baskılarını önlemek için bağımsızlık kazanmış yeni devletler ABD ve Avrupa ile işbirliğine gitmek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde Azerbaycan ve Gürcistan Türkiye’nin Güney Kafkasya`da güçlenmesini sağlayacak iki önemli ülke olmuştur. Azerbaycan, Türkiye’yle etnik, dini, kültürel ve ortak tarih bakımından aynı duyguları paylaştığı için Türkiye burada o kadar da zorluklar yaşamamıştır (Cemilli, 2007: 100).

SSCB`nin 1989-1991 yılları arasındaki dağılma sürecinin hemen ertesinde Kafkasya coğrafyası dünyada istikrarsızlık merkezleri arasında ilk sıralarda yer almaktaydı. Kafkasya, Yugoslavya ile birlikte SSCB`nin dağılma sürecine girdiği bu dönemden 2000`li yıllara kadar geçen süre zarfında bu bölgede yaşanan çok sayıda etno-politik çatışmalardan ve savaştan etkilenen bölge olmuştur. Dağlık Karabağ, Güney Osetya, Abhazya ve Çeçenistan gibi bölgelerde yaşanan çatışmalar sonucu 2 600 000 kişi göçmen durumuna gelmiş, 600 000 kişi ise yaşamını kaybetmiştir (Cornell, 2001: 1). SSCB`nin dağılma süreci başladığı zaman Türkiye bu sürece yönelik herhangi bir söylem geliştirmekten kaçınmıştır. Bu politikanın belirlenmesinde özellikle SSCB Başkanı Gorbaçov`un Doğu-Batı ilişkilerinde yumuşak konuşmaları, Ocak 1990`ın ilk günlerinde SSCB`nin bu politikanın çevre ülkelere daha fazla yansıtmak amacıyla Türkiye ile ilişkilerini geliştireceğine yönelik görüşlerinin Türk medyasında gündeme gelmesi önemli etken olmuştur. SSCB Dışişleri Bakanı Eduard Şevarnadze`nin Aralık 1989`da Brüksel`de bulunan NATO Merkezi`ne ziyareti Doğu-Batı ilişkilerini dönüm noktasına getirmiştir. 1989-1990 yıllarından başlayan Güney Kafkasya`daki etnik gerilim, Batı dünyası tarafından SSCB kapsamında iç sorun olarak ele alınmış, Türkiye`nin pozisyonu da bundan farklı olmamıştır. Örneğin, 20 Ocak 1990 tarihinde SSCB merkezi yönetiminin Azerbaycan SSC`ye müdahelesi hakkında dönemin ABD yönetimi tarafından “kendi vatandaşlarının hayatını korumak ve düzeni sağlamak tabi ki her hükümetin sorumluluğudur” şeklindeki söylem merkezi yönetimin Bakü müdahelesine destek verilmiştir. 19 Ocak 1990 tarihli ABD ziyaretinde Özal, “Her

44

şeyden önce Azerbaycan bir Sovyet cumhuriyetidir...” ifadesini kullanmıştır. Bu nedenledir ki, Türkiye Dağlık Karabağ savaşında Azerbaycan yönetimin yardım isteklerine sessiz kalmış ve bu sorunun Rusya`nın etki alanı ile ilgili olduğunu düşünmüştür (Yapıcı, 2015: 429-443).

1991’in sonuna gelindiğinde Türkiye, bölgedeki yeni devletleri tanıyan ilk devlet olma özelliğini kullanarak, özellikle Türk cumhuriyetleriyle sıkı diplomatik ilişki içerisine girmiştir. 1990’ların ilk yarısında Türkiye, yeni siyasal, ekonomik ve sosyal model arayışı içinde olan ve batıyla yakınlaşmak isteyen Türk cumhuriyetleri için çekici bir model olarak görülmüş, bu ülkeler de aynı zamanda Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmışlardır. Zira SSCB’nin dağılmasından sonra birlik içerisinde bulunan ülkelerin ekonomi, siyaset, askeri ve eğitim alanları başta olmak üzere hem kendi aralarında hem de uluslararası sistem ile işbirliğinde bulunmaları ve mevcut işbirliklerini geliştirmeleri en önemli ihtiyaçlardan olmuştur Türkiye’nin bu ülkelere yakınlaşması, bölgenin İran kontrolüne girmesini ve Rusya’nın bölgeye tekrar nüfuz etmesini istemeyen ABD ve AB tarafından da desteklenmiştir (Aydın, 2006: 376).

Özellikle Dışişleri Bakanlığı himayesinde 1992 yılında kurulan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) gibi kurumlar vasıtasıyla bölge ülkeleriyle siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır (Babayeva, 2013: 25).

SSCB`nin dağılmasından sonra Türkiye`nin dış politikasında Azerbaycan önemli konuma gelmiştir. Bu ilişki çoğu zaman kimlik ve akrabalık vurgusu üzerinden şekillendirilmiştir. Bu tutumu Güney Kafkasya`nın diğer ülkeleri olan Ermenistan ve Gürcistan`la etkinliklerini sınırlandırmıştır. Özellikle Ermenistan`la arasında sınır sorunu ve soykırım meselesi gibi önemli ihtilaflar bulunurken, Türkiye`nin Azerbaycan`la kapsamlı işbirliği geliştirmesi ve Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan`ın pozisyonunu desteklediğini ifade etmesi Ermenistan-Türkiye ilişkilerini anlaşmazlık noktasına getirmiştir. Günümüze kadar bu iki ülke arasında sınırlar açılmamış olarak kalmaktadır. 2000`lerin başında ise Türkiye, Güney Kafkasya`da yapıcı ve geniş kapsamlı bir dış politika stratejisi uygulamaya başlamıştır. Bu durum ilk başta Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye üzerinden geçen enerji projelerinin geliştirilmesi ile paralel şekilde gelişmeye başlamıştır. 2008-2009 yıllarında Ermenistan`la ilişkilerin yumuşaması ve sınırların açılması konuları gündeme gelse de,

45

Azerbaycan`ın karşı çıkmasıyla konu kapanmıştır. Günümüzde Türkiye, Kafkasya ülkelerinden en çok Azerbaycan`la, özellikle enerji alanında işbirliği geliştirmiş ve bu ilişkiler en yüksek düzeye çıkarılmıştır. Günümüzde Türkiye Azerbaycan`da, Azerbaycan da Türkiye`deki en büyük yatırımcılardandır (Görgülü ve Krikorian, 2012, ss. 1-2).

2018 yılında Türkiye-Güney Kafkasya ilişkilerinin 27. yılına girilmiştir. Bir ülke hariç (Ermenistan), diğer iki ülke ile (Azerbaycan ve Gürcistan) ilişkiler yüksek düzeyde geliştirilmeye devam etmektedir. Özellikle Azerbaycan`la 2010 yılında Cumhurbaşkanları düzeyinde oluşturulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi`nin Ankarada 15 Mart 2016 tarihinde 5. toplantısı gerçekleştirilmiştir. Toplantıda TANAP projesi ile ilgili önemli adımlar atılmış, ayrıca 2015 Uçak Krizi`nden sonra sertleşen Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi amacıyla Türkiye-Azerbaycan-Rusya Federasyonu üçlü toplantı meka nizmasının tesis edilmesi kararı alınmıştır. Gürcistan`la ilişkiler de Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan üzerinden geçen projeler kapsamında (BTC, BTE, BTK, GGK) geliştirilmiştir (Tüfekçi, 2017: 390-392).