• Sonuç bulunamadı

Rusya`nın Avrasyacılık Politikası ve Azerbaycan ile İlişkilerinde Türkiye

BÖLÜM 2: AZERBAYCAN`IN TÜRKİYE VE RUSYA İLE İLİŞKİLERİ

2.3. Azerbaycan- Türkiye-Rusya Üçlü İlişkiler

2.3.2. Rusya`nın Avrasyacılık Politikası ve Azerbaycan ile İlişkilerinde Türkiye

Alman dilbilimci Aleksander con Humboldt tarafından ilk kez ortaya atılan Avrasyacılık fikri 1917 Bolşevik Devrimi ardından ülkeden kaçan, XX. yüzyılın başlarında felsefe, tarih ve teoloji gibi çeşitli alanlarda uzmanlık yapan genç göçmen Rus entelektüelleri tarafından gündeme getirilmiş ve zamanla bilimsel bir değer kazanmış, ayrıca değişik zamanlarda pratikte de uygulanmaya çalışılmıştır. Fakat

84

teoriden pratiğe dönüşüm daha çok 1991-1993 yıllarında klasik Avrasyacılık düşüncesine Dugin`in katkılarıyla oluşan Neo (Yeni) Avrasyacılarla ilişkilendirilmektedir (Karabağ, 2009). SSCB`nin dağılması ile Doğu-Batı bloklaşması sonlandırılmadığı için eski Sovyet coğrafyasının yeniden tanımlanması zarureti doğmuştur. Bu bağlamda “Avrasya” terimi eski Sovyet coğrafyasını d a içerecek şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Türkiye`de de Avrasyacılık fikri gündeme gelmeye başlamıştır (Atambek, 2011: 163).

Bir coğrafi tanım olarak Avrasya kavramını ele alırsak Türkiye ve Osmanlı sınırları içinde bulunan devletleri haklı olarak bir Avrasya ülkesi olarak tanımlayabiliriz. Bununla birlikte hem Rusya hem de Türkiye için “Avrasyacılık” bu ülkelerin dış politikasında baskın bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Türkiye hakkında “Avrasya ülkesi” kavramı nadiren kullanılmaktadır. Bu daha çok 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulması sonrasında Kemalistler ve onların devamcılarının "Doğu ve Asya yerine Batı ve Avrupa lehine bir seçim" politikasından kaynaklanıyordu. Mustafa Kemal Atatürk`ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” slo ganından kaynaklanan Batı odaklı politika ile Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya Türklerinden doğal yoldan uzaklaşma yolunu tutmaya başladı. Türk dünyasının Türkiye'den yabancılaşma eğilimi II. Dünya Savaşı sonrasında yeni bir ivme kazanmıştır. Türkiye SSCB'nin jeopolitik rakiplerlerinden olan NATO üyesi olmuştur. Sadece SSCB'nin ve iki kutuplu dünyanın bir jeopolitik kavram olarak yıkılmasından sonra Avrasyacılık Türkiye'de geliştirilmiştir Nüfusu etnik ve dil bakımdan Türkiye'ye çok yakın olan (Azerbaycan, Ka zakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan) beş bağımsız Orta Asya ve Kafkas devleti 1991'de dünyanın siyasi haritası üzerinde görünmeye başlamıştır. Ankara ve Brüksel arasındaki ilişkilerde yaşanan kriz (1989'da Ankara'nın Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katılım başvurusunun neredeyse durması) ardından Türkiye “Avrasyacılık” jeopolitik konseptine ilgi duymaya başlamıştır (Laruelle, 2015: 146). “Avrasyacılık” konseptine ilgi yeni dünya düzenine cevap verme ve Türkiye için yeni dış politika kurallarını ve hedeflerini belirlemek açısından önemli olmuştur. Türkiye sadece eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olarak değil, aynı zamanda bu devletlerin siyasi ve ekonomik ortağı olmak için çaba harcamıştır. Sadece 1991-1994 yıllarında Türkiye Cumhuriyeti üst düzey yöneticileri tarafından Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyyetlerine 1170 resmi ziyaret yaparak 140'dan fazla ortaklık anlaşması imzalamıştır. Dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel “ağırlıklı olarak

85

Türklerin yaşadığı ve Adriyatik Denizi'nden Çin Seddi'ne uzanan bir bölge” olarak tanımladığı Avrasya ve Avrasyacılık konseptini aktif olarak desteklemiştir. (Talbot, 2018: 21). Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal XXI. yüzyılı Türklerin yüzyılı ilan etti ve böylece Türkiye'nin Orta Asya ve Kafkasya cumhuriyetlerine beslediği umutlarını dile getirmiştir. Turgut Özal'ın kaderi dış politika kapsamında "Avrasya" bağlamında dikkat çekici olmuştur. Özal Orta Asya ve Azerbaycan’a yaptığı yorucu bir turun hemen ardından hayatını kaybetmiştir. Türkiye’de “Avrasyacılık” politikası kendini en çok AB'ne entegrasyonun başarısızlığı ve “Avrupa projesi”nde hayal kırıklığı yaşandığı zaman ortaya çıkmıştır. 1999 yılında Brüksel Türkiye'ye aday ülke statüsü vermiştir. Buna rağmen AB'ye uzun süreli adaylık sürecinde Türkiye ve AB arasında Kürt meselesi ve Kıbrıs sorunu nedeniyle anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Brüksel’in siyasi talepleri Ankara’da kabul edilemezdi. Daha sonra Türkiye Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri General Tuncer K ılınç, "kabul edilemez AB gereklilikleri"nin aleyhine Rusya, Türkiye ve İran'ın "stratejik eksenini" oluşturmaya yönelik bir öneride bulunmuştur (Sengupta: 2014: 86). Hem hükümet hem de Türkiye Genelkurmay Başkanlığı bu tür girişimleri reddetmesine rağmen Tuncer Kılınçın açıklaması Türkiye'nin askeri elitleri arasında güçlü bir “Avrasya lobisinin” varlığını göstermiştir. Neo-Avrasyacılık fikrinin popülaritesi Türkiye'de 2000'lerin ortasında yayılmaya başlamıştır. 2003 yılında Aleksandr Dugin'in "Jeopolitiğin Temelleri" kitabı Türkçe'ye çevrilmiştir. Önemli ilgi gören Dugin'in bu kitabı bugüne kadar Türkiye'de sekiz defa basılmıştır. Özellikle son yıllarda Türkiye’de Avrasyacılığa ilgi artmaya başlamıştır. Bunun nedenlerden biri Avrasyacılıkla ilgili yeni kitapların okuyucuya ulaşması ve Aleksandr Dugin’in Doğu Perinçekle görüşmesi sonrasında Türkiye’de popularitesinin artışı olmuştur (Polat, 2016: 131). Dugin Perinçek`le görüşmesinde Türk milliyetçilerine desteğini ifade ederek Batının 2004 Irak siyaseti ve Kıbrıs sorununu eleştirmesi Türkiye’de Avrasyacılığa ilgiyi artırmıştır. 2000'lerde Aleksandr Dugin, üst düzey Türk yetkililer, diplomatlar, askeri ve politikacıların katılımı ile sayısız bilimsel konferansın düzenli konuğu olmuştur. Hatta 2004 yılında KKTC'ne bir ziyarette bulunmuş ve tanınmayan cumhuriyetin liderleri ile Rusya'nın resmi temsilcisi sıfatıyla hareket ediyormuş gibi toplantılar düzenlemiştir (Ismayilov ve Graham, 2016: 63). Türkiye'de Avrasyacılık konusuna artan ilgi bir dizi araştırmacının "Türk Avrasyacılığı" hakkında Rus Neo-Avrasyacılık'tan farklı yeni bir jeopolitik söylem oluşturmasına olanak sağlamıştır. Gerçekten de, Avrasya söyleminin Rusya ve Türkiye'deki dikkatli

86

bir analizi “Avrasya projesi”nin okunmasında bariz tutarsızlıkların varlığını açıkça göstermektedir. Dugin Avrasyacılıktan bahsederken sürekli Rusya'nın yönettiği "Avrasya İmparatorluğu"nu kastetmektedir. Türk milliyetçiliğinin söyleminde Avrasyacılık ana hedefi Türk “ulusal devletinin” korunması olan Batı karşıtı bir proje niteliği taşımaktadır. Türkiye'deki “gerçek Avrasyacılık”ın siyasi olarak doldurulmasına yönelik yaklaşımlarda bariz farklılıklar vardır. Doğu Perinçek başkanlığındaki aşırı milliyetçiler Batı karşıtı bir “jeopolitik blok” kurmak için Rusya'nın yeni Avrasyacılarıyla ittifak kurma fikrine daha yakın durmaktadırlar. Sağcı milliyetçiler ise pan-türkist Avrasyacılığın savunması ile ortaya çıkarak Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya'daki tarihi etkisini yeniden tesis etmeyi ama çlamaktadır. (Tüfekçi vd., 2017: 34). Türk milliyetçilerinin liderlerinden biri olan Devlet Bahçeli Rus neo-Avrasya projelerinden bahsederken Dugin'in Avrasyacılığını "Avrorus" gibi nitelendirmekte ve eleştirmektedir (Laruelle, 2015: 146).

Azerbaycan'ın Avrasya ekonomik entegrasyon süreçlerine karşı tutumu büyük ölçüde uluslararası sahnede oldukça karmaşık bir konuma göre belirlenmektedir. Dağlık Karabağ çevresindeki çatışmayı çözme meselesi ülkenin başlıca sorunu olarak kalmaktadır. Bu konuda AGİT Minsk Grubu'nun eş başkanlarından Rusya'nın konumu önemlidir. Aynı zamanda Bakü, ekonomisini ve dünya sahnesindeki durumu güçlendirmek için enerji ve transit potansiyelini kullanmayı amaçlamaktadır. Bu açıdan Azerbaycan, Türkiye, AB ve ABD ile daha yakın bir işbirliğiyle ilgilenmektedir. Azerbaycan eski SSCB devletlerinin oluşturduğu BDT üyesi olsa bile, Avrasya Gümrük Birliği, Avrasya Ekonomi Topluluğu, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'ne üye değildir. Avrasyacılık ülkenin entellektüel, uzman topluluğuna tanıdık olmasına rağmen Azerbaycan`ın BDT üyesi olarak kendi yolunu uygulmaktadır. Avrasya Birliği ile ilgili olarak Azerbaycan'daki yetkililer, ülkenin dış politika yönelimlerinde belli bir dengeyi korumaya çalışarak tarafsız bir konumda bulunmaktadırlar. Şu anda, ülkenin uzman topluluğu arasında bile Avrasya entegrasyonu süreçleri hakkında ortak bir görüş bulunmamaktadır. Sadece Batı yanlısı ve liberal düşünen Azerbaycan muhalefeti değil, aynı zamanda mevcut hükümetin destekçileri arasında yer alan pek çok politikacı, Rusya ile yakın uzlaşma için endişelerini dile getirmektedir. Günümüzde Azerbaycan politikacılarının büyük çoğunluğu Avrasya entegrasyonu projesini, Rusya'nın emperyal emelleri ve komşu ülkeleri kendi çıkarlarına tabi kılma arzusu olarak görmektedir.

87