• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.1 Türk Tarih Tezi

2.1.4 Türk Tarih Tezinin Ortaya Konulduğu Alanlar ve İslam Öncesi Dönem

2.1.4.1 Türk Tarihinin Ana Hatları

Türk tarih tezinin temel söylemlerinin ilk kez görücüye çıktığı kitap Türk

Tarihinin Ana Hatları adlı çalışmadır. Çalışma bir komisyon tarafından hazırlamış

185 Mehmet Tezcan, a.g.m., s. 77. 186 Mehmet Tezcan, a.g.m., s. 79.

olup, bu komisyonda Afet Hanım, Mehmet Tevfik, Samih Rıfat, Yusuf Akçura, Reşit Galip, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemsettin, Vasıf ve Yusuf Ziya Beyler yer almıştır. Eser ortaya çıkartılırken tercüme ve telif yollarına müşterek olarak başvurulmuştur187. 1931 yılında sadece 100 adet bastırılıp alanında yetkin kişilere

okuyup değerlendirilmesi için gönderilmiştir. Eserin böyle az sayıda bastırılıp dar bir kesime gönderilmesi geniş ölçüde yayılmasının henüz istenmediği, bununla birlikte ana fikrinde bir an önce tanıtılmasının düşünüldüğünü gösterir denilebilmektedir188.

Tanıtılmak istenen bu tarih kurgusu içerisinde, İslamiyet öncesi tarihi de ihmal edilmemiştir. Ana Hatlarda, İslam öncesi dönem iki ana temel üzerine inşa edilmiştir. Bunlarda ilki ve en önemlisi medeniyet tarihi üzerine yazılanlardır. Günümüzde ki tarih anlatımı şablonunda siyasi tarih öne konulup, kültür ve medeniyet başlıkları geri planda bırakılırken, tarih tezinde ve dolayısıyla Türk Tarihinin Ana Hatlarında bunun tam tersi bir yıl izlenmiştir. Türk’ün uygarlık kuran, Batı’dan hiçbir eksiği olmayan, medeni yanı siyasi başarılarından, savaşlardan ve büyük devlet teşekküllerinden daha önemli tutulmuştur. Anlatı ancak ikinci planda siyasi tarihten bilgilendirmelerle devam etmiştir.

İslamiyet öncesi Türklerin medeniyeti tasvir edilirken iki temel esas üzerinde durulmuştur. Bunlar “Türkler ziraatla meşgul olmuşlar” ve “Türkler’de ileri bir madencilik sanatı mevcuttur” düşünceleridir189. Tezin buradaki maksadı, yerleşik bir

Türk toplumuna vurgu yapmak olmalıdır. Batılı düşünceye göre medeniyetin sadece yerleşik hayata geçmiş toplumlarda gelişebileceği fikri, tezi ortaya koyanları da etkilemiş, bu şekilde bir söylem geliştirmelerine neden olmuştur. Düşünülebilir ki tezin en eleştiriye açık noktası kendi ve özgün kurgusu içerisinde bile Batı’nın hareket noktasıyla başlangıç noktasını belirlemek olmuş, İslam öncesi Türklerin Batıya benzerlikleri üzerinden medeniliklerini savunmak yerine daha özgün bir medeniyet kuramı geliştirememesi bu eleştiriye imkân vermiştir. Teze göre göçebelik ve hayvancılık bir seçim değil, değişen coğrafyanın ve doğa şartlarının zorlamasıyla

187 TTAH, s. 5.

188Semavi Eyice, “Türk Tarihinin Ana Hatları”, Belleten, C. XXXII, S. 128, s. 514. 189TTAH, s. 325-328.

gelişmiştir190. Bu ifade de, tezin yukarıda söylenilen yanının etkisiyle, gelişmiş gibi

görünmektedir.

Bilinen Türk devletlerini ele almaya başladığında Hunlarla alakalı yüksek bir medeniyet sahip oldukları vurgusunun peşi sıra “Her Türk bir arazi parçasına sahipti”191 denilerek özel mülkiyet vurgusu yapılır. “Türk İmparatorluğu” (Göktürk

Kağanlığı) bahsinde ise öne çıkartılan husus Orhun Yazıtları ve tezde anlatıldığı haliyle ‘koyu milli şuur ve bütün Türkleri birleştirmek gibi yüksek bir gaye’ olmuştur. Yapılan bu yorumlar, aynı dönemde Avrupa’da ne milli şuur ne yüksek bir lisan mevcuttu sözleriyle desteklenmiştir192.

Medeniyet kurmanın Türk’ün mayasında bulunan bir ihtiyaç olduğunu söyleyen tez zaman zaman kronolojiden taşarak farklı zaman dilimlerinden örnekler getirmiştir. Uluğ Bey Rasathanesine de aynen bu şekilde ulaşan yazarlar, Rasathanenin Türklük gururunu okşadığını söylemişlerdir. Takip eden cümlede gelen “taassup ve cehalet kurbanı olmadığı zaman Türklerin neler yapabileceğine bu rasathane delildir”193 cümlesi ise doğrudan Cumhuriyet dönemi ile Osmanlı dönemi

arasında ki zihniyet farkına ve Cumhuriyetin yüksek ideallerine gönderme yapmaktadır.

Türk tarih tezinde, İslam öncesi Türklerin yaşayışları hakkında öne çıkartılan bir diğer husus hukuk kavramı olmuştur. Han dâhil herkesin töreye uymak zorunda olduğu, kadın ve erkeklerin eşit ve hür bireyler olarak tasvir edildiği, törenin; örf, Han buyruklarının halkça kabul edilen kısımları ve halk toplantılarından alınan kararlardan müteşekkil olduğu önermeleri hukuk bahsinde dikkat çeken ifadelerdir194. Bu noktada kullanılan ifadelere ve seçilip kavramlaştırılan kelimelere

dikkatle bakmak zaruridir. Özellikle han “bir hükümdar olarak değil yüksek bir memur olarak” nitelendirilirken burada asıl söylenmek istenen İslam öncesinde bile Mete gibi, Attila gibi, Bilge gibi Kağanlar, 30’lu yılların zihinlerinde padişah

190TTAH, s. 331. 191TTAH, s. 334. 192TTAH, s. 335. 193TTAH, s. 358. 194TTAH, s. 347-348.

imgesiyle değil, cumhurbaşkanı imgesiyle özdeşleşsin ve tasavvur edilsin istenilmesidir. Bundan hemen sonra törenin amilleri ortaya konulurken han buyruklarıyla ilgili kısımda kullanılan ‘halkça kabul edilen’ ve daha sonra gelen ‘halk toplantısı’ kavramları da henüz yakın bir dönemde rejimini değiştirmiş bir ülkenin yönetiminin, rejime zihinlerde ve tarihi zeminde meşruiyet kazandırmak için kullanmayı tercih ettiği ifadeler olmuştur.

Tarih tezinde, Türklerin dini meselesi de ele alınmıştır. Türk dini pozitivist bir bakış açısıyla irdelenirken ilk inanç olarak söylenen totemcilikten, sosyal gelişime paralel olarak geçilen animizm, arzi natüralizm ve semavi natüralizm rotası Türk inancının tarihi seyri olarak sunulmuştur195. İnanç bahsinin ortaya konuşunda, tarih

metinini şekillendiren en önemli unsur Türk inancı ve hariçten gelen inançlar ayrımı olmuştur. Bir anlamda Türklerin kendi cevherlerinden doğan milli bir inanç ortaya konulurken, İslam dini dâhil, Budizm, Mani dini, Mazdeizm ile İsa ve Musa dinleri kaynakları ister bir insan isterse tek Tanrı olarak görülmüş olsun hep dışarıdan alınmış gayrı milli sistemler olarak işlenmiştir196.

Tezin İslam öncesi Türk tarihi devirleri anlatısını dayandırdığı ikinci temel olan siyasi tarih kısmı ise “Türklerin kurdukları ilk devlet Asya Hun Devleti’dir” ifadesiyle başlar. İsmen sadece Mete Han’a temas edip, Çin entrikaları neticesinde yıkıldığını ihtiva eden kısa bir özetle konu aktarılır197. Onlarca siyasi münasebet

içerisinde Çin entrikalarının öne çıkartılması aslında yine tarihçilerin dün üzerinden bugünü anlamlandırmaya çalışmalarına bir örnektir. Böylece cumhuriyetin, gençlere işaret ettiği “dâhili ve harici bedhahlara” karşı Türk gençliği Hunların maruz kaldığı entrikalar ve çöküş üzerinden uyanık olmaya çağırılmaktadır.

Kitapta, Asya Hunları ile Avrupa Hunları arasında M.S. 100 ile 376 yılları arası Batı Türkistan’da var olmuş, kuzey hunlarından neşet etmiş bir Batı Hun Devletinden bir paragraf ile bahsedilir198. Asya ile Avrupa Hunlar arasında tarihsel

195TTAH, s. 350-353. 196TTAH, s. 362-366. 197TTAH, s. 372 vd. 198TTAH, s. 375.

bir bağ kurma ve boşluk bırakmama adına böyle bir anlatı tercih edilmiş olmalıdır. Takiben, Avrupa Hunları, Avarlar ve Akhunlar dört sayfalık bir özetle sunulur199.

Türk Kağanlığı ele alınan bir sonra ki Türk Devletidir. Metnin bu kısmında koyu bir bağımsızlık vurgusu yapılmış, Bilge Kağan’ın sözlerinden alıntılara yer verilmiştir200. Devam eden kısımda Oğuz, Uygur, Dokuz Oğuz, Çini Türkistan

Uygurları, Kırgızlar, Türkeşler, Karluklar, Hazar Devleti, Bulgarlar, Peçenekler ve Kumanlar hakkında özet bilgi verilmiştir201. Bu boylara ve devletlere kısaca

değindikten sonra İslam öncesi Türk tarihi devirleri anlatısı son bulmaktadır. Türk tarih tezinin temel maksadı bir medeniyet tarihi ortaya koymak olduğundan siyasi tarih ve hatta öne çıkan önemli tarihi şahsiyetlerin pek çoğu anlatıda kendisine yer bulamamıştır. Bununla birlikte Osmanlı döneminin genel karakterine baktığımızda görülen dışlayıcı anlatım tarzı karşısında Türkiye Cumhuriyeti tarihçileri benimseyip sahiplenen ve kendi geçmişini doğrudan bu tarihle bağlayan bir anlatım gerçekleştirmiştir.