• Sonuç bulunamadı

1.2 Erken Dönem Cumhuriyet Tarihçiliği (1923-1928)

1.2.2 Türkiyat Enstitüsü

Türk Bilgi Cemiyeti ve ardılı Encümen-i Tetkik'in misyonlarını tamamlamalarından sonra, Darülfünun çevrelerinin desteği ve Fuad Köprülü'nün çabalarıyla Darülfünun bünyesinde olmak kaydıyla bir Türkiyat Enstitüsü

126Mustafa Oral, a.g.e., s. 178-182.

127Suavi Aydın, “20. Yüzyılın Başlarında Türkçülük, Türkoloji Çalışmaları ve Fuat Köprülü”,

Mehmed Fuat Köprülü, Ankara 2012, s. 149.

128Mustafa Oral, a.g.e., s. 183-184. 129Ahmet Özcan, a.g.e., s. 117.

kurulmuştur. Enstitünün çizgisi yukarıda saydığımız kurumların devamı niteliğinde olup ilk müdürü de Fuad Köprülü olarak tayin edilmiştir.

Köprülü uzun zamanlar düşlediği böylesi bir enstitüye şevkle sarılmış, yüksek ihtimal daha verimli çalışabilmek adına, Maarif Müsteşarlığı gibi hatırı sayılır bir görevden 12 Kasım 1924 tarihinde yani Enstitünün kurulduğu ve Köprülü'nün müdür tayin edildiği gün istifa etmiştir. Enstitünün kurulmasından evvel, kuruluş adına verilen takrirde Türkiyat sahasında yapılacak çalışmalara merkez olacak bir kurumun gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Bu takrire imza koyanlardan biri olan Türkolog- tarihçi Necib Asım İkdam'da çıkan "Türkiyat Müessesesi" başlıklı yazısında şunları söyleyerek duygularını açığa vurmuştur:

"Rabbim! Tam kırk yıl uğruna her şeyi feda ettiğim şu milli mefkûremin tahakkukunu gördüğüm an ölmemek için bana kuvvet ve metanet ihsan et."131

Enstitünün kurulabilmesinde cumhuriyet yönetiminin bilimsel düşünceyi desteklemeye istekli tavrı kadar, Maarif Vekâleti bünyesinde İstanbul'da uluslararası bir Türkoloji Kongresi düzenleme isteği de yer almaktadır132. Bilimsel düşüncenin

desteklenmesi düşüncesinin ardında, ümmetten millete geçişin sancılarının bir yansıması da bulunmaktadır. Nitekim Tarih-i Osmani Encümeni de vücuda getirilirken akademik çalışmaların yetersizliği başat etken olarak sunulmuşken asıl olan düşünce saray çevrelerinin ideolojisin tarih metnine yansıtmaktı. Kongre fikriyle ise yeni cumhuriyet, batıya ve hatta tüm dünyaya tanıtılıp, benimsetilmiş olacaktı. Cumhuriyet bilimsel bir kongreyle adını duyururken, Türkiye ve Mustafa Kemal isimleri de Türk dünyası tarafından iyice tanınacak, Türkoloji'nin hâkimi ve merkezi aynı zamanda da Türkçe konuşan dünyanın entelektüel başkenti İstanbul olmalıdır mesajı verilmeye çalışılacaktı. Ancak meselenin stratejik önemini hisseden Sovyetler, bu şansı genç cumhuriyete tanımamış ve tasarlanan kongreyi 1926 yılında kendi sınırları dâhilinde kalan Bakü'de yaparak bu rekabette önde kalan taraf olmuştur.

131Ahmet Özcan, a.g.e., s. 126. 132Mustafa Oral, a.g.e., s. 192.

1926 Bakü Kongresi’ni bir kenara koyarsak, Türkiyat Enstitüsü uluslararası alanda gayet başarılı işler yapmıştır. Bunlardan bir tanesi Barthold, Thomsen gibi önemli Türkologların yazılarına resmi yayın organı olan Türkiyat Mecmuası’nda düzenli olarak yer vermekle kalmayıp ek olarak, Barthold'un İstanbul'a getirilerek Darülfünun ‘da bir dizi seminer dersleri yapmasına aracılık etmektir. 1 Haziran 1926'da başlayan dersler tam 3 ay devam etmiştir. Ders notları 1927 yılında Orta

Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler adıyla yayımlanmıştır133.

Türkiyat Mecmuası'nda çıkan yazıları ilgiyle takip edilen Fuat Köprülü,

bakanlar kurulu kararıyla 26 Şubat- 6 Mart 1926 tarihleri arasında gerçekleştirilen Bakü Kongresi’nde Türkiye'yi dolayısıyla Türkiyat Enstitüsünü temsil etmiştir. Kongrenin açılışında Alman Türkoloğu Theodore Menzel'in kongrenin Rus kökenli Alman Türkoloğu Wilhelm Radloff adına düzenlenmesini talep etmesi; buna karşın Türk delegelerinde kongrenin Gaspıralı İsmail Bey adına düzenlenmesini istemeleri kongrenin arka planında nasıl bir mücadelenin olduğunu bizlere işaret etmektedir. Sonuçta kongre her iki âlim ve mütefekkir adına birden düzenlenmiştir134. Bakü

Türkoloji Kongresi ile birlikte hedeflenen, bu kenti Türkolojinin ve Türkçe konuşulan dünyanın entelektüel başkenti haline getirmekti. Böylelikle bizim temas ettiğimiz gibi Ankara ile Moskova arasında var olan çekişme ve İstanbul ile Bakü arasında gidip gelen Kongre şehri olma iddiası üzerinden aynı hedefe ulaşılmaya çalışıldığını da bir kez daha teyit edilmiştir. Bu çekişmede Mustafa Kemal’in Stalin'in gölgesinde kaldığı, aynı zamanda Türk-Tatar göçmenlerin İstanbul'da sağladığı moral ve politik üstünlüğünde Sovyetler tarafından kendi yönüne doğru kaydırıldığı iddia edilmiştir.135.

Kongre sonrasında Türkiye ve Sovyetler arasında Köprülü ve Barthold'un gayretlerinden beslenen akademik bir işbirliği havası oluşsa da, 1926 tarihli kongreden kaynaklanan olumsuz düşünceler ve Türkiyat Enstitüsü temsilcilerinin başarılı bulunmaması bahsi geçen işbirliğinin kısa sürmesine neden oldu. Sovyetler

133Vasily Vladimiroviç Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara 2013, Önsöz

kısmı, s. VI.

134Mustafa Oral, a.g.e., s. 220.

ile etkileşimden kısa sürede vaz geçilmesi ve tarihçiliğin kendi içine dönüşü 30'lu yıllardaki tarih hareketinin gelişimini hızlandırmıştır.136

Türkiyat Enstitüsü müdürü Fuad Köprülü'nün, Türk Tarih Encümeni'ne müdür yapıldığına daha önce değinilmişti. İşte bu değişiklik ve Ankara'da tarih yazıcılığına dair bir çeşit rahatsızlığın meydana gelmekte olduğunun gözlenmesi, kendi tarih tezlerinin137 de ortaya atılacağı ve savunulmasını bekleyeceği bir ortam içinde,

mevcut kurumları performanslarından memnun olunmadığı ve tarih yazıcılığımızı kökten değiştirip yenileyecek bir üst kurumun gelmekte olduğunun da habercisi sayılmalıdır. Tabii ki tüm bunlar olurken Türkiyat Enstitüsü çalışmalarını sürdürecek, etkinliğini yitirse de günümüze kadar faaliyetlerini sürdürebilme şansına sahip olacaktır.

Enstitünün ve Darülfünun'un tarihçilik anlamında geleceğini çokça etkileyecek unsurlardan biride Rusya'dan baskıdan dolayı kaçan Türk gençlerine Türk akademiyasında ve entelektüel çevrelerinde bir yer sunmuş olması ve onların Türkiye şartlarına adapte olmalarına, Köprülü'nün de bireysel anlamda olağanüstü çabalarıyla imkân yaratmış olmasıdır138. Zeki Velidi Togan, Yusuf Akçura, Ahmed

Ağaoğlu, Ahmed Caferoğlu, Abdülkadir İnan, Reşit Rahmeti Arat bunlardan en önemlileridir.

Türkiyat Enstitüsü; 1930’lardaki tarih hareketinin ve tezlerinin dışında kalsa da Türkiye’de akademik tarihçiliğin yapıldığı ve 1950’lerden sonra güçlenerek Türk tarih yazıcılığında hakim paradigma olacak Türk-İslam sentezi düşüncesinin, Enstitünün bağlı bulunduğu İstanbul Üniversitesi ile birlikte en güçlü şekilde temsil edildiği kurum haline gelecektir.

136Mustafa Oral, a.g.e., s. 237.

137Her ne kadar, yazıldığı yıl içinde, doğrudan iktidar ile bağlantılı olmasa da 1928 yılında Yusuf Ziya

(Özer) tarafından “Yunan’dan Evvel Türk Medeniyeti” adlı kitapta Yunan öncesi Anadolu uygarlıklarının Türkler tarafından meydana getirildiği tezi savunulmuştur. Bu Türk Tarih Tezinde ortaya atılacak görüşlerin ilk kez karşımıza çıkışıdır. Dolayısıyla tezimizi sınırlandırmamızda da bize yardımcı olmuştur. Mete Tunçay, “Etik Açıdan Fuat Köprülü”, Mehmed Fuad Köprülü, Ankara 2012, s. 27.