• Sonuç bulunamadı

Türk Tarih Tezinin Ortaya Çıktığı Şartlar

II. BÖLÜM

2.1 Türk Tarih Tezi

2.1.1 Türk Tarih Tezinin Ortaya Çıktığı Şartlar

Türk tarih tezi; genç Türkiye Cumhuriyeti’nin milletleşme sürecini tamamlarken buna yardımcı olması amacıyla geliştirdiği, Türk ve Türk milleti

140 Hasan Albayrak, Osmanlı’dan Cumhuriyete Tarih Yazımı, İstanbul 2012, s. 373-374. 141 Coşkun Türkan, a.g.m., s. 137.

kavramının ön plana çıkarmayı hedefleyen, cumhuriyet rejiminin geleceğe ulaşabilmesi adına ihtiyaç duyulan şekilde tarihi kurgusunu ortaya koyacak olan ve belki de en önemlisi Batı’nın tarih tezlerine karşı, kemdi tezini ileri sürmeye çalışan tarih yazım projesinin adıdır.

Bir zihniyetin yansıması olan tezin içine doğduğu koşulları bilmek anlama yolunda atılacak ilk önemli adımdır. Tez’in filizlendiği dönem koşullarını, Türk Devleti’nin dış ilişkileri neticesinde ortaya çıkan koşullar, siyasal anlamda iç ilişkilerdeki mevcut durum, tarih yazıcılığı noktasında gelinen nokta şeklinde üç ana hatta ayırmak mümkündür.

Bilinmelidir ki kişiler ve toplumlar içinde bulundukları şartların eserleridir. Aynı şekilde tarihi yazan kimselerde bu toplumun bir parçası olarak içinden geçtikleri sürecin ve eser verdikleri günün koşullarının etkisiyle metin verecekler yahut tezimizde görüldüğü üzere daha geniş kapsamlı bir işe kalkışacaklardır.

Bahsedilen dinamiklerden ilki Türklerin 1928 yılına gelinceye kadar, kabaca son 15-20 yıl süresince yabancı devletler ile yaşadıkları hasmane münasebetlerdir. Bu durumun başlangıcı sayabileceğimiz olay 1911 Trablusgarb Savaşı’dır. Hemen arkasından, 1912-1913 yılları arasında cereyan eden Balkan Savaşlarıyla ise bu süreç bir tramvaya dönüşmüştür. Osmanlı Devleti, dolayısıyla Türkler bu savaşta büyük bir yenilgi almış ve milletçe ciddi bir sarsıntı geçirmiştir. Bu sarsıntının yansıması Türkçülük fikrinin güçlenmesi ve tarih yazıcılığında milliyetçi bir yaklaşımın da buna paralel olarak güçlenmesi şeklinde kendini göstermiştir.142 Tarih-i Osmani

Encümenine karşı yönelen eleştirilerin ve Encümen-i Tetkik ’in ağırlığının arttığı dönem, işte bu yenilgi ve sonrasında takip eden süreçtir.

1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı ve dört yıllık umumi harp hali 30 Ekim 1918 yılında imzalanan Mondros Barış Antlaşması ile geçici olarak son bulmuştur143. Devam eden süreçte özellikle 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali

ile ikinci bir sarsıntı daha yaşayan Türk milleti, önce Kuva-yı Milliye ile ilk tepkisini ortaya koymuş, daha sonra da 4 Eylül 1919’da açılan Sivas Kongresi’nde Mustafa

142Hasan Albayrak, a.g.e., s. 17.

Kemal Paşa’nın liderliğinde işgallere karşı tek yumruk halinde bir araya gelmiştir144.

Özellikle İngiliz destekli Yunan işgaline karşı sürdürülen mücadelede, 20 Nisan 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması ile savaşın galiplerinin Türk Milleti üzerinde ki emelleri ortaya konsa da145, cephede kazanılan başarılar ile Lozan Antlaşmasına gelinmiş (24 Temmuz 1923) ve 29 Ekim 1923’de Ankara’daki Millet Meclisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni resmen ilan etmiştir.146

Bahsi geçen süreç içerisinde özellikle işgal olgusu üzerinde durulmalıdır. Türk tarih tezini ortaya koyacak insanlar işgali yaşamış, buna karşı çıkmış ve fiilen mücadele etmiş kimselerdir. Belleklerinde ki işgal ve işgalciyle savaş kavramlarının bıraktığı akisler yok sayılarak onların ortaya attıkları tezi anlamlandırmak veya anlamsızlaştırmak doğru olmayacak, bugünün bizlerini hakikatin uzağına götürecektir.147Aynı doğrultuda Sevr Antlaşmasının ağır hükümlerinin Türk tarafının

zihninde ki Batı imgesini nasıl etkilemiş olabileceği de, tezin yaratıldığı dönem düşünülürken göz önünde bulundurulması gereken bir olgudur.

Tezin ortaya konulmasında bir diğer etken genç Türkiye’nin iç politikalarında sakin bir döneme giriliyor oluşudur. Rejim değişikliğinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan muhalif sesler Terakkiperver Cumhuriyet fırkası çatısı altında birleşmişse de Şeyh Sait İsyanı ve İzmir Suikastı Vakaları sonrasında susmak zorunda kalacaklardı.148Meclis’te planlanan yenilikleri gerçekleştirecek uyumun

sağlanması ve tarih tezine giden yolda Cumhuriyetin laik ve Osmanlı-İslam geleneğinden kopuşunu da temsil eden149 en keskin dönemeç olarak nitelendirilebilecek Harf İnkılabının çok kısa zaman zarfında başarılabilmiş oluşu150

iç dinamiklerin teze etkisinde öne çıkarılabilecek etkenlerdir.

144Durmuş Yalçın, a.g.e., s.174.

145Detaylı bilgi için bakınız: Nihat Erim, “Sevr Antlaşması”, Devletler Arası Hukuku ve siyasi Tarih

Metinleri I, Ankara 1953, s. 525-545.

146 Durmuş Yalçın, a.g.e., s. 426 vd. 147Ahmet Şimşek, a.g.m., s. 96-98.

148 Durmuş Yalçın, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, , Ankara 2005, s. 42 vd. 149Hasan Albayrak, a.g.e., s. 237.

Yapılan inkılaplara uygun bir tarih yazımının gelişeceği yolunda önemli bir işaret de 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası programına Türk tarihi ile alakalı bir maddenin eklenmesidir. Burada, “Fırkamız, vatandaşların, Türkün derin tarihinin bilmesine fevkalade ehemmiyet verir. Bu bilgi Türkün kabiliyet ve kudretini, nefsine itimat hislerini ve milli varlık için zarar verecek her cereyan önünde yıkılmaz mukavemetini besleyen mukaddes bir cevherdir.” denilmektedir151. Burada Türk

idealizmi, inkılapları sürükleyecek dinamizmin kaynağı Türk insanı, tarihten gelen kabiliyet ve kudret kavramlarıyla kutsanmıştır. İkinci ve daha önemli olarak ise tarih bilmenin, dolayısıyla tarih tezinin, milli varlığa kastedecek zararlı cereyanlar önünde bir set olarak düşünülmüş olmasıdır152. Bu düşüncede daha önce bahsedilen işgal ve

düşman kavramlarının belleklerde bıraktığı izler tekrar görülebilmektedir.

Türk tarih tezinin ortaya çıktığı şartları doğrudan etkileyen üçüncü unsur ise tarih yazınının içinde bulunduğu durumun kendisidir. Dönem tarihçileri 1908 yılından 1930’lu yılların başına kadar geçen sürede kurum çatısı altında çalışabilme noktasında epeyce deneyim kazanmışlardır.

Kurumsal yapılar bünyesinde tarihi metinlerin üretimi tecrübe edilirken, yeni ihtiyaçlara uygun yapıların kurulması da izlenen yollardan biri olmuştu. Tarih-i Osmanî Encümeninin devamı niteliğinde olan Türk Tarih Encümeni ve Türkiyat Enstitüsü’nün varlığına rağmen, Ankara’da önce Türk Ocakları bünyesinde daha sonra da müstakil olmak kaydıyla faaliyette bulunan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin çalışmalarına başlaması, Ankara ve Mustafa Kemal merkezli tarihçiliğin hızla yükselmesi ve Türk tarih tezinin ortaya konuşu ile neticelenecekti153.

151 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), Ankara

1981, s. 451-452.

152 Ekrem Akurgal, “Tarih İlmi ve Atatürk”, Belleten, C. XX, S. 80, Ekim 1956, s. 583; Çankaya

Köşkünün kütüphanecisi olan Nuri Ulusu anılarında “Atatürk, …şu an ismini şu anda hatırlayamadığım yabancı bir yazarın tarih kitabını okumuş ve bırakmıştı. Ben kaldığı yerleri aynen işaretler ve ferdası gün sunardım. O gün kitabın bıraktığı yerin birkaç sayfa öncesinde bu sayfaların kenarına bütün dünya Türklerin karşısında diye bir not düştüğünü gördüm” diye yazmaktadır. Nuri Ulusu, Atatürk’ün Yanı Başında, Der. Mustafa Kemal Ulusu, İstanbul 2008, s. 64.