• Sonuç bulunamadı

Tarih-i Osmani Encümeni Çevresinde Tarihçilik

1.1 Osmanlı Tarih Yazımı

1.1.2 Tanzimat Sonrası Osmanlı Tarihçiliği

1.1.2.2 II Meşrutiyet Devri Osmanlı Tarihçiliği

1.1.2.2.1 Tarih-i Osmani Encümeni Çevresinde Tarihçilik

Modern ve tam manasıyla bilimsel bir çerçeve içerisinde olan bir tarih yazımı ihtiyacı henüz karşılanamamışken, II. Meşrutiyet ile beraber doğan bir kurum, Tarih- i Osmani Encümeni bu alanda ortaya çıkan ve akademik kıstaslar içerisinde tarih inşa etmeye çalışacak olan ilk kurum olmuştur. 27 Kasım 1909 tarihli padişah iradesi ve 12 kişilik kurucu kadrosuyla Tarih-i Osmani Encümeni faaliyete başlamıştır. Encümenin 12 asil üyesi; Abdurrahman Şeref, Ahmet Tevhit, Ahmet Refik, Ahmet Mithat, İskender Hoci, Eftalettin, Diron Kilikyan, Zühdi, Ali Seydi, Karolidi, Mehmet Arif, Necip Asım Efendilerden müteşekkil iken, yedek üyeler Ali Emiri, Tevfik Paşa, Halil Ethem, Safvet, Süleyman Nazif, Arifi Paşa, Osman Ferit, Faik Reşat, Mehmet Galip, Musa Kazım, Mistadikidis Efendilerden oluşmaktaydı90.

Encümenin kuruluş sebeplerine geçmeden önce, bilinmesi gereken önemli bir husus, Encümenin kurulduğu vakit kendisini nasıl bir ortamın içinde bulduğudur. Köprülü, bu sorumuza ışık tutup cevap olabilecek birkaç satır yazmıştır:

"Memleketimizde asırlardan beri en çok rağbet ve itinaya mazhar olan iki uğraş hiç şüphe yok ki şairlik ve tarihçiliktir.(...) Meşrutiyetin ilanından sonra, eski iradenin şiddetle men ettiği tarihçilik merakı memlekette adeta aşırı bir surette hüküm ferma olmaya başladı. Hergün bir tarih eseri meydana çıkıyor, bilhassa ‘Seignobos’* heyecan ve tapınılarak muhtelif kalemlerce tercüme olunuyor, Tarih-i

Siyasi, Şark Meselesi, Tarih-i İslam gibi unvanlara kitapçı camekânlarında sık sık

tesadüf ediliyordu.(...) Asıl garip cihet, bu esnada milli tarihimize ait ve şahsi hiçbir

90Halil İnalcık, a.g.m., s. 230.

*Charles Seignobos; Osmanlı tarihçiliğini II. Meşrutiyet yıllarında yoğun şekilde etkilemiş Fransız Tarihçi.

eser-i ilmiyenin meydana çıkmamış olmasıdır. Memlekette müverrih ve âlim yokluğunun en aşikâr misallerinden birini de bu teşkil ediyordu."91

İşte bu eleştirilerin de bize gösterdiği Tarihi akademik kıstaslar içinde ele alacak, batı tarzı bir kurumun olmayışı Encümenin kuruluşunun temel nedeni olmuştur. İkinci olarak, Meşrutiyet dönemi başlarında hâkim görüş olan Osmanlıcılığın; bir Osmanlı Milleti yaratma girişiminde tarihsel temeller araması, Encümene yüklenen bir Osmanlı tarihi yazma vazifesinin ardında yatan nedendi92.

Encümen üyeliklerine dâhil edilen Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı Diron Kilikyan ve Rum asıllı Mistadikidis Efendi de pratikte Osmanlıcılık ideolojisinin saraya yakın bu tarih kuruluşunun vizyonunda yerini koruduğu sonucu çıkartılabilir. Encümen, sarayın bu arzusu doğrultusunda mufassal bir Osmanlı tarihi yazmayı temel amacı edinecekti.

Encümenin Osmanlı tarihini yazmakta ne derece muvaffak olduğuna gelmeden evvel temas edilmesi gereken bazı ilkler vardır. Şöyle ki, Encümen kaynak taramasına verdiği öneme binaen Anadolu'da ki önemli merkezlerde kütüphane taraması yaptırmış, Bursa ve Konya'da çok olumlu sonuçlar almakla kalmayıp; bu iki vilayette birer şube açılması gündeme gelmiştir. Bu durum Osmanlı'da yerel tarihçiliğin başlaması adına kaydedilen ilk gelişmedir93. Bahsi geçen tarama

faaliyetinin bize gösterdiği en önemli şey, Encümen’in batılı manada modern tarihçilik yapma düşüncesine yaklaştığıdır. Tarih ilk defa resmi kurumla eliyle payitaht dışına çıkmış ve taşradan gelecek bilgilerin de –tabii işine yaradığı ölçüde- peşine düşmüştür.

Abdurrahman Şeref Bey nezaretinde Ahmed Refik ve Mehmed Arif Bey'ler ve onlara bağlı bir ekip de Osmanlı arşivine ilk kez girerek tasnif ve neşriyat faaliyetlerinde bulunmuştur. Belge kullanımının başlaması ve encümenin belgeye dayanan yayınlar yapmayı vazife olarak görüp, fiiliyata geçirmesi modern tarih anlayışının Osmanlılarca yakalanmaya çalışıldığının bir göstergesi olarak

91Fuat Köprülü, “Bizde Tarihçilik ve Müverrihler Hakkında”, Milli Tarihin İnşası, İstanbul 2011, s.

33.

92Ahmet Özcan, Türkiye'de Popüler Tarihçilik, Ankara 2011, s. 113. 93Mustafa Oral, a.g.e., s. 94.

düşünülmelidir. 1909-1914 yılları arasında bu faaliyet devam ettirilmiştir. Encümen arşive dayalı, tasnif ve tanzimden geçirilen belgelerle neşriyat yapmanın öncüsü konumuna gelmiştir. Ahmet Refik arşive dayalı yayınlarıyla İsveç Bilimler Akademisi ve Macar Ulusal Arşivi tarafından takdir ve taltif edilmiştir94.

Mufassal bir Osmanlı tarihi yazımına yönelik girişim ise başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Mayıs 1917'de basılan birinci cildi hiçbir zaman ikinci cilt takip etmemiştir95. Bunda savaş döneminin getirdiği ağır şartlar kadar Encümene

yöneltilen sert eleştirilerin de payı vardır. Köprülü: "Umumi kütüphanelerin birinden herkesin malumu olan gayri matbu bir metni kopya ederek aralarına vak'anüvis tarihlerinden bazı fırkalar karıştırmakla kıymetdar bir eser-i tarih vücuda getirdikleri zannına düşenler Garb müverrihlerinin eserlerini hiç olmazsa fihristlerinden okusalar, Avrupa'daki müteaddit tarih encümenlerinin nasıl ve ne kıymette makaleler içermek olduğunu görseler, fena bir üslupla Selaniki tarzında vak'ayiname yazmaktan sıkılırlardı"96 sözleriyle Encümene yüklenmektedir.

Köprülü’nün yer yer yıkıcı denilebilecek eleştirileri temel gayesi Osmanlı tarihi ile çağdaş metodolojiyi birleştirmek olan kurumun çalışmasını boşa çıkarmaktadır. Yazılan eserin batılı tarzda olma kaygısına karşılık “Batılı bir eserin fihristine bile bakılsa sonuç böyle olmazdı” mealinde ki eleştiri, aynı zamanda ortaya konulan eseri 17. yüzyılın kronikleri ile denk görmesiyle eseri değersizleştirmiştir. Eserle birlikte, Encümen ve yürüttüğü faaliyetlerin niteliği de tartışmaya açık hale getirmiştir.

Encümene yönelik bir diğer eleştiri Fransa'daki eğitim hayatı sürecinde önemli tarihçilerden dersler alıp tarih felsefesi ve metodolojisine düşkün olduğunu bildiğimiz Yusuf Akçura'dan* gelmiştir. Akçura, encümene yönelik eleştirilerini üç ana maddede toplayarak neşretmiştir. Bunlardan birincisi; Osmanlı tarihinin genel

94Mustafa Oral, a.g.e., s. 95-96.

95Hasan Albayrak, “Tarih-i Osmani Cemiyetinin Osmanlı Tarihi Yazma Serüveni”, Tarih ve Toplum,

S. 52,, Nisan 1988 İstanbul, s. 41.

96Fuat Köprülü, a.g.m., s. 36.

*Türkçülük düşüncesinin ideologlarından birisi olan Akçura, 2 Aralık 1876’da Ulyanovsk’da doğmuş, 12 Mart 1935 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. 1904 yılında yayımladığı Üç Tarz-ı Siyaset adlı eseri Türkçülük akımının manifestosu niteliğindedir. Bkz: Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, TTK Yayınları, “Enver Ziya Karal’ın Önsözü”, Ankara 2014, s. XVII.

Türk tarihinin bir aşaması olarak ele alınmamasıdır. İkinci olarak, tarihi yapan halkın tarih yazımında unutulmuş olmasıdır. Üçüncü ve son olarak da, Encümenin programında iktisadi ve sosyal durumun yer almayışıdır97. Bunlara ek olarak

Köprülü, Akçura'nın ikinci maddesine paralel şekilde "askeri ve siyasi hadiselerden başka hiçbir şeyi tarihin saha-i tetkikine kabul etmiyorlardı"98 diyerek bu durumun

yanlışlığına ve tarihi metinlerde yarattığı boşluğu dikkat çekmek istemiştir.

Encümenin, tarih yazıcılığı tarihine kazandırdığı bir diğer argüman ise Tarih-i

Osmani Encümeni Mecmuası adı altında çıkardıkları, Osmanlının ilk ilmi tarih

dergisidir. Dergi 14 Nisan 1913 tarihinde ilk sayısıyla yayım hayatına girmiş, ilk makalesi Osmanlı Arşivi üzerine Abdurrahman Şeref Bey tarafından yazılmıştır. Dergi ilk sekiz yılında, iki ayda bir sayı olmak üzere yayınlanarak 1 Şubat 1918 tarihine kadar 48 sayı çıkmıştır. Mütareke döneminde yaşanılan sıkıntılar sebebiyle 49-62. sayılar birleşik olarak 1 Haziran 1921'de, 62-77 numaralı sayılar ise yine bir ciltte 1 Kasım 1923'de yayınlanmıştır99. Encümene yönelik sert eleştirilerini naklettiğimiz Köprülü bile "...itiraf etmeliyiz ki, Tarih-i Osmani Encümeni, bilhassa neşrettiği mecmua ile araştırmacılara çok hizmet ediyor... Keşke tarih Encümeni Mecmuasına mümasil birkaç mecmuamız olsa..."100 diyerek övgüsünü

gizleyememiştir.

Encümen saltanatın kaldırılmasında sonra değiştirilerek Türk Tarih Encümeni adını alacak, 1928 yılında ise dergisiyle birlikte kapatılmasıyla son bulacaktır. Bu değişiklik genç cumhuriyetin Türk adını ön plana çıkartmak ve milli kimliğe vurgu yapmak refleksinin tarihçiliğimiz de kendisini gösteren bir işaretidir. Türk Tarih Encümenine ilerleyen sayfalarda bilhassa değinilecektir.

II. Meşrutiyet devrinde Osmanlıcılık, Tarih-i Osmanî Encümeni içerisinde temsil edilirken, hızla gelişmekte olan Türk milliyetçiliği, Meşrutiyet devrinde ki bir diğer ana akım, başka kurumların çatısı altında temsil edilmiştir.

97François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Akçura (1876-1935), İstanbul 1999, s.

75.

98Fuat Köprülü, a.g.m., s. 36. 99Ahmet Özcan, a.g.e., s. 115-117. 100Fuat Köprülü, a.g.m., s. 37.