• Sonuç bulunamadı

Kültür Medeniyet Tarihi Anlatısı

II. BÖLÜM

3.2 Avrupa Hun Tarihi Anlatısı

3.2.3 Kültür Medeniyet Tarihi Anlatısı

1928-1950 yılları arası Avrupa Hun tarihi yazımının ortaya çıkmasında yardımcı olan üçüncü tema kültür medeniyet tarihi anlatısıdır. Çok sınırlı kaynaklara dayanmasına ve anlatının birkaç argüman etrafında şekillendirilip kurgulanmasına rağmen, özellikle Türk Tarih Tezi içerisinde medeniyet unsurları önemsenmiş ve Avrupa Hunları bu yönleriyle ön plana çıkarılmaya gayret edilmiştir.

Daha öncede işaret edildiği üzere Türk Tarih Tezi Türklerin barbar olmadıkları, aksine yüksek bir medeniyet sahibi oldukları iddiasını üzerine oturduğu sacayaklarından bir tanesi yapmıştır. Bu sebeple incelenen çalışmalar içerisinde en çok tarih tezi ekseninde yazılmış çalışmalar medeniyet tarihi üzerine söz söylemiştir. Bu manada en çok öne çıkartılan husus ise, Hunların yerleşik hayata geçmiş bir düzende ve evlerde yaşıyor olmaları keyfiyetidir.

Yerleşim problemi üzerine bilgi veren ilk çalışma olan tarih ders kitapların Avrupalı yazarların Hunları asırlarca medeniyetsiz ve barbar olarak tanıttıklarından şikâyet ettikten sonra söylenen, Hunlar ahşap evlerde yaşamaktaydılar ifadesidir513.

Aynı söylem ilk tarih kongresinde genişletilerek “Hunlar Avrupa’da göçebe ömür geçirmemiş, toprağa bağlı evlerde, köylerde ve şehirlerde oturmuşlardı” biçimine dönüştürülmüştür514. Böylelikle Hun tarihi anlatısı üzerinden Türklerin batılı

normlara göre medeni olmanın ilk şartı demek olan yerleşik hayata geçmiş ve şehirlerde yaşıyor olma durumunda oldukları gösterilmek istenmiştir515.

513 Tarih II, s. 27.

514 Afet İnan, a.g.t., BTTK, s. 411.

515 Bahsedilen durum, Türk Tarih Tezi’nin en çok eleştirilmesi gereken tutumunu oluşturmaktadır.

Hunlar hakkındaki eski ve yeni çalışmalar onların kesinlikle çadırda yaşadıkları ve taş ya da mermer binalardan müteşekkil bir şehir hayatına sahip olmadıklarını söylemektedir. Buna karşın Türk Tarih Tezi, Avrupa Hunları döneminde ısrarla Türk şehirlerinin kurulmuş olduğunu söyleyerek, Batılı manada medeni sayılmanın ön koşulu olan “şehirli” yaşayış biçimini Hunlara teşmil etmek istemektedir. Batı’nın Tarih Tezlerine karşı çıkan Tarih Tezi iddiasını Hunlar’da Batılı normlara uymak suretiyle medeni sayılmalılardır şeklinde savunmak yerine, medeni olmanın kıstasları nelerdir sorusunu ortaya atıp Hunları bu bağlamda ele almaya çalışsaydı Türk tarihçiliği adına bir meselenin halli noktasında daha yararlı olabilirdi. Türklerde şehirciliğin gelişimi için; Faruk Sümer, Eski

Bu noktadan sonra anlatı bu şehir düzeninin içini dolduracak anekdotlarla süslenerek devam ettirilmişti. Bu anekdotların önde geleni ise Attila’nın ahşaptan yapılmış sarayıydı516. İlerleyen yıllarda bu saray anlatısına, içine yüzlerce adam

alabilecek bir salonu olduğu detayı da eklemlenecekti517. Böylelikle, anlatıda

ihtişamlı bir hava oluşturma isteği karşılanmış olacaktı. Attila’nın sarayına eklemlendirilen bir başka temel anlatı öğesi de, taştan yaptırılmış hamam olmuştur. Attila’nın yaptırıldığı ifade edilen bu hamam pek çok eserde Hunların medeni vasıflarının bir tezahürü olacak şekilde anlatılmaktaydı518. Hamam örneğine ek

olarak, Hunların tahtadan imal edilmiş iskemlelerde oturup, masada yemek yiyor olmaları da Hun sosyal hayatının bir parçası olarak ‘1930’lu yılların şartlarına göre’ medeni vasıflarla mücehhez Hun imajını desteklemekteydi519. Son aşamada “İstanbul

ve Ravenna’da olduğu gibi Etzelburg’ta, Attila’nın şehrinde de büyük bir ziynet ve ihtişam görünüyordu”520 denilerek; Hunların başşehrinin Doğu ve Batı Roma’nın

başşehirlerinden bir eksiği olmadığı, onların dengi olarak düşünülmesi gerektiği ifade ediliyordu.

Bu noktaya kadar anlatılan kültür medeniyet unsurlarını, 1930’lu yıllara taşıyan yegâne kaynak Priskos’un gözlemleriydi. Priskus, tarihi metninde ahşap ve süslü bir saraydan bahsetmesine karşın, Etzelburg için ancak köy denilebileceğini ifade etmiştir521. Yine tarihi anlatıda büyük bir değer atfedilen hamam için de, yaptıranının

ve sahibinin Attila’nın veziri* olan Onegesius olduğunu söylemiştir522. Bu yargıyı

daha önce Resimli Tarih Dergisine yazdığı yazıda hamamın Attila’ya ait olduğunu söylediği bilinen Hüseyin Namık’ın da Attila ve Oğulları’nda aynen bu şekilde

516 Tarih II, s. 27.

517 Hüseyin Namık Orkun, “Attila’nın Sarayı”, s. 431.

518 Tarih II, s. 27; Afet İnan, a.g.t., BTTK, s. 411; Hüseyin Namık Orkun, a.g.m., s. 431; Mustafa

Baydar, a.g.e., s. 27.

519 Tarih II, s. 27.

520 Reşat Ekrem, a.g.e., s. 46.

521 Ali Ahmetbeyoğlu, Grek Seyyahı…, s. 53.

* Unvanı en iyi karşılayan ifade vezir olduğundan, anakronik bir yazım şekli olsa da, vezir terimi kullanılmıştır.

söylüyor oluşu523, tarihi bilginin ikinci yazıda neden değiştirilmiş olduğu noktasında

araştırmacıları düşünmeye sevk etmektedir.

Bu durumun anlaşılabilmesi için, bir başka Batı kroniği olan Ammianus Marcellinus’un yazdıklarına ve Hunları nasıl tasvir ettiğine bakmak gerekmektedir. Ammianus’un Res Gestae* adlı tarihinde, Hunların; tüm vahşiliklerin üzerinde oldukları, dağlarda ve ormanlarda amaçsızca dolaştıkları, etlerini yarı çiğ yedikleri, muazzam katliamlar yapabildikleri, bütün savaşçıların en vahşisi oldukları, tıpkı hayvanlar gibi doğru ve yanlışı ayırt edemedikleri, hiçbir dine inanmadıklarını söylemektedir524. Hunlara yönelik dördüncü asra ait bu kronikle başlayan bakış

açısının pek değişmeden yirminci asra kadar gelmesi525, kendilerini Hunların

torunları olarak gören ve Hunlarla aralarında bir özdeşlik bağı kuran kimseler için, meseleyi bir geçmişini doğru ifade edip, yanlı ve ırkçı söylemlere cevap verebilme kavgasına dönüştürmüştür. Denilebilir ki, tarihi bilgideki bu saptırma Batı’nın önyargılı tavır ve tutumunun zorlamasının bir sonucu olmuştur.

Avrupa Hunlarının kültür medeniyet tarihini anlatan diğer ifadeler, medeniyet tarihi anlatısı içindeki yan unsurları oluşturan anekdotlardır. Bunlarında önemli kısmı Priskos’un gözlemlerinden damıtılmış bilgi huzmeleri olmakla birlikte dönem içerisinde zihinlerde canlanması arzu edilen Hun imgesine yardımcı olduğu için zikredilmeye değerdir. Örneğin Geza Feher, Attila’nın sarayı hakkında yaptığı bir yorumda tahtadan yüksek surlarla çevrili oluşunu korunma hissinden ziyade mahremiyet isteğine bağlamıştır526. Buna benzer bir diğer misal de, Kamil

Kepecioğlu’nun, Hun başkentinde bir sahanın cirit oynamak için Attila tarafından yaptırıldığını söylemesidir527. Bir başka örnekte ise Sadri Maksudi Arsal, Attila

523 Hüseyin Namık Orkun, a.g.e., s. 43.

* Latince ’de yaşanmış, olup bitmiş olaylar anlamında ki deyim.

524 Turhan Kaçar, “Eskiçağ Tarih Yazıcılığında Barbarların Görünüşü: Ammianus Marcellinus’ta

Hunlar”, XIV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, C. 1, Ankara, 2005, s. 94-95; Abdullah Üstün, Geç

Roma Tarih Yazımında Hunlar –Batı Avrasya’da Erken Türk Varlığı-, Yayımlanmamış Doktora Tezi,

Ankara 2013, 47-48.

525 Hun tarihi üzerine çalışmış olan İngiliz tarihçi Thompson, Ammianus’un kroniğini olduğu gibi

kabul etmiş olup, kendi anlatısında da bu kroniğe dayanarak Hunları barbarların en alt seviyesine yerleştirmiştir. E. A. Thompson, a.g.e., s. 22; Turhan Kaçar, a.g.m., 83.

526 Geza Feher, a.g.te., İTTK, s. 298. 527 Kamil Kepecioğlu, a.g.te., İTTK, s. 940.

devrinde Hun ülkesinin bir adalet diyarı olduğunu söylemektedir528. Değinilen bu

ifadelerin ortak noktası, Avrupa Hun kültür-medeniyetine dair bir şeyler söylüyorken aynı zamanda, spor ya da hukuk asıl odaklandıkları meseleler üzerine Hun tarihinden emsal getirme arayışı içinde olmalarıdır.

Priskos’un Attila’nın ziyafetindeki gözlemlerinden çekip çıkartıldığı529

anlaşılan bir başka anekdota göre, Hunlar harp ve zafer şiirlerine dayanan sözlü edebiyatta oldukça ileridir. Aynı şekilde, orta oyunu benzeri temsil ve tiyatro da Hun sosyal hayatının bir parçasıdır. Bu eğlencelerde Hunlar bal şerbeti, şarap ve kımız içerlerdi530. Eski bir tarihte Theotim adlı bir rahibin, Hunlar arasına girip onları

Hristiyanlaştırmaya çalıştığı ama ‘eski dinlerine sadık Hunların’ bunu kabul etmeyerek, başarısız rahibin, bir müddet sonra canını zor kurtararak kaçmak zorunda kaldığı da, Hun medeniyeti anlatısını güçlendiren az sayıdaki örnekten birisi olmuştur531.

Avrupa Hun imajını tamamlayacak son anlatı öğesi ise Hunların askerlikle ilgili vasıflarının ortaya konulduğu kısımlardır. Özellikle tarih tezi etkisinde kalan çalışmalarda bu alandaki üstünlüğün vurgulanmasına gayret edilmiştir. Hunlarda askerliğin her erkeğin milli vazifesi olduğundan bahsedilmiştir532. Özellikle çocuklar

ve gençler için yazılan kitaplarda bu ifadenin kullanılması, içinden geçilmiş ve geçilmekte olan süreçte* ordunun hep ön planda olduğu ve olacağı için, günün ihtiyaçlarının bu tarz ifadeleri gerekli kılıyor oluşuna bağlı olmalıdır.

Avrupa Hunlarının savaş sanatındaki becerileri ele alınırken, süvari birliklerinin ok atmadaki marifetleri, sahte ricat usulünü mahirane bir mahiyette uyguladıkları ve şehirleri fenni usullerle muhasara ettikleri de anlatıyı zenginleştiren

528 Sadri Maksudi Arsal, a.g.te., İTTK, s. 1072. 529 Ali Ahmetbeyoğlu, a.g.e., s. 49.

530 Tarih II, s. 27.

531 Hüseyin Namık Orkun, a.g.e., s. 19.

532 Reşat Ekrem, a.g.e., s. 47; Mustafa Baydar, a.g.e., s. 28.

* Balkan Savaşıyla başlayıp, İkinci Dünya Savaşıyla son bulan süreçte, Türkler doğrudan ya da dolaylı olarak savaş kavramından etkilenmişlerdir. Savaş, Türk milletinin en büyük gerçeği haline gelip kendi kaderini çizmesinin de yegâne aracı olarak rol oynamıştır. Bu durum da tarih yazımına görüldüğü şekliyle yansımıştır.

diğer ifadeler olmuştur533. Hunların özellikle fenni usullere sahip olduklarının ifade

edilmesi de tarih tezi kapsamında tasarlanıp ortaya konulmak istenen Hun algısının içini doldurmaya yarayacak bir ifade olarak diğer anlatı öğelerinden ayrı bir yere konmalıdır. Böylelikle Avrupa Hunları tarihine dair kültür-medeniyet teması da ortaya konulmuştur.