• Sonuç bulunamadı

Asırlarca devam eden yıpratıcı ve hep yenilgiyle sonuçlanan savaşlar sonucunda çok zayıflayan Osmanlı Devleti son günlerinde ekonomik yönden çökmüş bir ülke konumunda idi. Hammadde ihraç eden ve dış borçları sürekli artan Osmanlı Devleti’nin

133 Kadri Kemal, “Cumhuriyetten Önce ve Sonra Köylerimiz”, Ülkü, C.2, S.10, İkinci Teşrin 1933, s.

340-342.

134 Türkan Çetin, a.g.t. s. 31.

son dönemindeki ekonomi hayatı, Duyun-u Umumiye İdaresi ile sürekli tavizlerin verildiği bir yapı şeklini almıştır.135 Devlet ekonomisi tarım, sanayi, ticaret yönünden

kötü durumda idi. Yıllarca süren savaşlar, üretim yapan erkek nüfusun savaşlarda şehit olması, kaybedilen topraklardan gelen göçmen akınları ile ekonominin mevcut kaynaklarının devlet emrine verilmesi ve savaşlarda tükenmesi ekonomiyi sıfıra indirmiştir. Böyle bir ekonomik yapı devralan Cumhuriyet Hükümetinin 1920-1922 yılları arasında yani Milli Mücadele yıllarında ekonomik politikalar üretmesi ve kalkınmaya yönelik adımlar atması imkânsız gibi bir şeydir.136

Ekonomik kalkınma için tarım sektöründe tarımsal nüfus yoğunluğuna paralel olarak yüksek oranda üretim gerçekleştirebilmesi gerekli koşuldur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde GSMH’nin yaklaşık % 50’sini tarım sektöründe çalışan nüfus teşkil etmektedir. 137 Bundan dolayı yapılacak tarım politikaları ülkenin ekonomik gidişatını etkileyecekti.

Osmanlı Devleti bir tarım devletiydi ve Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devletinden her bakımdan kötü durumda bir tarım ekonomisi devraldı. Osmanlı Devleti yöneticileri, vergi ve askerlik işlemleri dışında, Türk köylüsü ile ilgilenmemiş çoğu kere köylü fakirliğin kucağına atılmıştır. Köylüye yönelik politikalarının belirlenmesinde büyük pay sahibi olan Mustafa Kemal Atatürk, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Türk çiftçi ve köylüsünün tarım, ekonomi ve sosyal hayatı düzenlenmeden köylü yani ülke kalkınmasının gerçekleşmeyeceğini bilen bir liderdir. Atatürk, “Türkiye’nin sahibi hakikisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür, o halde herkesten çok refah, saadet ve servete müstahak ve elyak olan köylüdür…”138 diyerek köylü politikasının yol haritasını çizmiştir.

Atatürk, Anadolu ve Rumeli Müdafi-i Hukuk Cemiyeti Reisi sıfatıyla 8 Nisan 1923 tarihinde yayınlanan dokuz maddelik beyannamenin 5. maddesinde köyle alakalı yapılması gerekenler sıralanmıştır. Tarımsal hayatla alakalı olarak aşar vergisinin yeniden düzenlenmesi, kredi konusunda köylülere kolaylık sağlanması, tarımda

135 Korkut Boratov, Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul 1989, s.11-13. 136 Ali Coşkun, “Cumhuriyetin ilk Yıllarında Türkiye Ekonomisi”, Atatürk Düşünce Dergisi, S.4, Kasım

2003, s. 72.

137 İbrahim İnci, “Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Toprak Mülkiyeti Dağıtımı İle İlgili Bazı

Düzenlemeler”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.44, Erzurum, 2010, s. 346.

138 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, TKK Yayınları, C.1, Ankara, 1997, s. 219.

makineleşme hareketi, tarıma yönelik okullar ve tarımda genel asayişin sağlanması139

konularından bahsedilmiştir.

TBMM’nin 2. dönem 4. yasama yılı açılışında Atatürk; tarım hakkında özetle şöyle demiştir: “tarım çalışmalarımızı, kurumlarımızı ve okullarımızı modern yöntemler ışığında tekrar düzenlemeliyiz. Biz ki kuvvetimizi topraktan alan bir milletiz bu değişimi ve dönüşümü yapacak bilgi, birikim ve yeteneğe sahibiz. Bir tarım ülkesi olduğumuzu asla unutmamalıyız.” 140

Köylülerin % 20’si tarım makinelerinden yoksun bir şekilde ilkel olarak tarım yapmakta, bazı köylüler tarım yapacak karasaban bile bulmakta zorluk çekmekte idi. Ülkenin sadece Ege ve Akdeniz’in belirli yerlerinde tarımda makine kullanılmaktadır.141 Türkiye genelinde 1927 yılında 1.187.007 saban, 210.794 pulluk,

15.711 ziraat makinası vardır. Bu yıldaki köylü sayısı 1.751.239’dur.142 Ege bölgesine

baktığımızda 1927 yılında Denizli ve çevresinde 14.160 tane saban, 220 tane harman makinesi ve sadece 28 tane traktör bulunmaktaydı.143 Tarım alanlarını işleyecek tarım

aletleri çok yetersizdi. Tarımın makineleşmesi için Birinci Tarımsal Makineleşme Hareketi başlatılarak tarımda makineleşme yolunda köylülere kredi konusunda kolaylık sağlanmıştır. Köylünün geleneksel ilkel yöntemlerle tarım yapmaktan kurtarılması ve tarımda makineleşmenin teşviki için devlet, tarım alet ve makinelerin ucuz yolla gönderilmelerini sağlamıştır.144 Her ne kadar makineleşme işi hükümet tarafından

Amerikalı bir şirketin tekeline bırakıldığından uygulamada sıkıntılar yaşansa da 1924’te 220 olan traktör sayısı 1929’da 2000’e yükselmiştir.145 Ayrıca devlet, 1926 yılından

sonra tarımda makine kullanan köylülere Mevad-ı Rusümü Tazminatı ile makinelerin akaryakıtı için tazminat ödemeye başlamıştır.146 1923-1932 yılları arasında devlet,

tarımda üretim ve verimin artması adına makineleşme yöntemlerini geliştirecek yasalar

139 Haydar Kazgan, “Atatürk Döneminde Tarım Politikası”, Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi

Semineri, Yapı Kredi Bankasının Atatürk Yılı Armağanı, İstanbul 1982, s. 133-135.

140https://www.tbmm.gov.tr/tarihçe/atatürk_konuşma/atatürk.htm.

141 Oya Silier, Türkiye’de Tarımsal Yapının Gelişimi (1923-1938), Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari

Bilimler Fakültesi Yayınları, İstanbul 1981, s. 19

142İsmail Hüsrev Tökin, Köy İktisadiyatı, İletişim Yayınları, İstanbul 1990, s. 32-33. 143 Tahir Kodal, a.g.e. s.179.

144 “Alat-ı Ziraiyenin Ucuza Nakli” Tanin, 8.1.1924. Ziraatın gelişmesi için çeşitli bölgelere yollanacak

ziraat aletleri Şark Demiryolları şirketince %60 ve diğer şirketlerce %50 indirimle taşınacaktı.

145İbrahim Onur Kocaşlı, a.g.m. s.145.

146 Ziraat Gazetesi, Yıl:3, Sayı:3-27, Ankara, Yeni Gün Matbaası Mart 1932 s. 88-94.

ve yönetmelikler çıkartmıştır. 147 1926 tarihinde Eskişehir’e bağlı Sazova’da ıslah

istasyonu ihdas edilmiştir. Akabinde Edirne, Adana, Adapazarı ve Ankara’da da istasyonlar kurulmuştur. Makineleşme yönünde atılımlar yapılsa da üretimin kalitesinin arttırılması yolunda adımlar atılamamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Buğday üretimi bir milyon tonun altında iken, 1928- 1929 yıllarında 2 milyon ton civarına yükselmiştir. 1924-1929 yılları arasında tarımsal hasılatın yıllık büyüme hızları ortalaması, % 8,9’u bulmuştur. Bu oran aynı dönemdeki milli gelir büyüme hızını da (%8,6) aşmıştır. Savaş yıllarından sonra halkın toprağına ve köyüne dönmesi, yapılan tarımsal reformlar etkili olmuştur. O dönemlerde milli hasılanın % 46’sını tarımsal ürünler oluşturuyordu.148

Tarımsal üretime yönelik sanayiler kurma hamleleri de milli ekonomi için atılmış önemli adımlardır. Bu hamlelerden biri olarak 1926 yılında Uşak ve Alpullu Şeker Fabrikaları kurulmuştur. Devlet tarafından köylülerin yakınında yeterli miktarda şeker pancarı yetiştirilmesi için Sarımsaklı ve Alpullu çiftlikleri de kurulmuştur.149

Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım kesiminde yani köylerde ihtiyaç tüketimden fazla ve kapalı bir ekonomik karakter gözlenmektedir. Köylülerin pazarla olan ilişkisi sadece bireysel ihtiyaçları ile sınırlı kalmış, bir de aşar vergisinin ayni toplanması, köylünün ekonomik hayatın içine girişine engel olmuştur.

Devletin tarıma ayırdığı kaynak 1925 yılında 40.000 lira iken, 1928’de 60.000 lira, 1929’da 148.000 lira, 1930’da 180.000 lira, 1931’de 110.000 lira, 1932’de 70.000 lira, 1934’te 215.000 lira, 1935’te 204.000 liradır. On yıllık zaman zarfında tarıma toplam 1.307.000 lira kaynak harcanmıştır.150 1923-1932 tarihleri arasında devlet, tarıma ciddi ilgi göstermekle birlikte, bu dönem içinde tarıma ayrılan kaynak çokta fazla değildir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım kesimini yani köylüyü ilgilendiren bir diğer önemli konu ise toprak reformu meselesi idi. 1858 Arazi kanunu ile başlayan toprak reformu tartışmaları, Cumhuriyet döneminde yasal düzenlemeler ile hızlanmıştır. 1926

147Ziraat Gazetesi, Yıl:2, Sayı:1, Ankara Yeni Gün Matbaası, Ocak 1930, s. 2-7. 148 İbrahim Onur Kocaşlı, a.g.m. s. 145.

149 Oktay Güvenli-Mehmet Karayaman, “Uşak Şeker Fabrikasının Kuruluşu ve Gelişmesi”, Muhasebe ve

Finans Tarihi Araştırmaları Dergisi, S.13, Temmuz 2017, s. 8-11.

150Şevket Raşit Hatipoğlu, Türkiye’de Zirai Buhran, Yüksek Ziraat Enstitüsü Yayınları, Ankara 1936, s.

14.

yılında çıkartılan Medeni Kanun ile mülkiyet hakları güvence altına alınmış, toprağı olmayan köylüye toprak dağıtılması tekrar gündeme gelmiştir. Barkan’a göre; “Toprak meselesi aslına bakarsanız tarımda meydana gelen soysuzlaşmalarla geri toprak ilişkilerinin huzursuzluklarından alan milli bir sorundur”. 151 Ancak bu konu yıllarca

süre giden bir konu olmuş ancak 1945 tarihinde kanunlaşmıştır.

Tarıma yönelik düşünce ve politikalar, 1923-1938 dönemindeki tarımsal yapıyı ve gelişimi etkileyen aktörlerin başında gelmektedir.152 Devletin tarıma olan ilgisi

1929’a kadar yoğun şekilde devam etmiş, ancak 1929’dan sonra bu ilgi azalmıştır. Bu ilginin azalmasında 1929 Dünya Büyük Bunalımının etkisi büyüktür. Türkiye Cumhuriyeti 1930’lardan itibaren Devletçilik politikası uygulamaya başlamıştır.153

Artık 1930 yıllar Cumhuriyetin ilk on yılından farklı bir ekonomik yapıya bürünmüştür.