• Sonuç bulunamadı

Takrizler ve Gelenek

Belgede Klasik Türk edebiyatında takriz (sayfa 126-139)

Edebiyat Üzerine Düşünceler adlı kitabında “Klâsik sanat anlayışında temel ilke insanın değil, geleneğin önünde eğilmeye dayanır” (“Eleştirinin Görevi” 2007: 43) diyen T.S. Eliot, bir şairin gelişmesini kendi şuurunun sınırları dışına taşabilmesi ve kendisini geleneğin bir parçası haline getirebilmesine bağlar (“Gelenek ve Şair” 2007: 6). Bu ifadeleriyle gelenek ve şair arasındaki bağın önemine vurgu yapan Eliot, “Hiçbir şair, hiçbir sanatçı, kendisinden sonrakilere iletmek istediği bütün bir dünya görüşünü tek başına veremez. Onun bize vereceği dünya görüşü, hayat felsefesi, geçmişteki şair ve sanatçıların görüşleriyle ilişkisi bakımından değerlendirilebilir (“Gelenek ve Şair” 2007: 3) görüşünü savunur. Walter G. Andrews‟ın Osmanlı edebiyatı ve gelenek üzerindeki şu tespitleri ise Klasik edebiyat geleneği düzleminde T. S. Eliot‟un bu düşüncelerinin farklı bir yorumu niteliğindedir:

Osmanlı sanatında örneğini gördüğümüz cemaatçi sanat, neredeyse bütünüyle, kabul edilen hayat anlayışının sınırları içinde işler. Bu tür sanatın amacı, sınırları genişletmek değil, o sınırlar içinde varoluşu oluşturan denetimlerin, birbirine bağlı ve bütünleşmiş olduğunun

giderek daha fazla bilince varılmasını sağlamaktır. [ ] Bir Osmanlı sanatçısı, çok büyük ihtimalle, sürekli yeni simgeler yaratılmasını, garip şeylere duyulan anlamsız bir tutku sayıcak, bunu hiç de bir deha işi olarak görmeyecekti. Ona göre, deha, nesiller boyu sanatçıların yaratıcı bir biçimde işledikleri simgeler arasında yeni ve anlamlı bağlantılar kurmaktan ibaretti. (Andrews, Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı 2000: 225)

Eliot ve Andrews‟un bu önemli tespitleri, klasik Türk edebiyatı şair/yazarlarının sanat üretimlerini anlamak ve değerlendirmek için oldukça önemlidir. Nitekim klasik dönem şair ve yazarları, kendisine sunulan hazır malzemeyi kullandıkları ve geleneğin yapı taşlarıyla yeni bir bina inşa ettikleri sürece anlaşılır olmuş ve kendilerini geleneğe eklemleyebilmişlerdir. Söz konusu geleneğe eklemlenme çabası klasik Türk edebiyatı takriz geleneğinde de gözardı edilmemiştir. Bu bağlamda, klasik tarzda üretilen birçok takriz metninin söz konusu yerleşmiş geleneğin kodlarını kullandığı ve bu gelenek içinden bir söylem ürettiği görülür.

Takriz geleneğinin birtakım kodlar üzerinden gelenekle sağladıkları uyum, takriz yazılan eser, takriz yazılan yazar ve takriz yazarının gelenekteki konumuyla doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, takriz metinlerinde kullanılan şair/yazar ve eser isimleri takrizlerin geleneğe eklemlenmesinde önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim takriz yazarları, takriz yazdıkları eser ve yazarın konumunu dikkate alarak klasik gelenekte kendisine yer edinmiş birtakım isimlere göndermeler yapmışlardır. Takrizlerde karşımıza çıkan söz konusu isimler şu şekildedir186: Ahdî187, A„sa, Âşık Çelebi188, Âhî189

, Ahtal190,‟Ârif, Ârif-i Rûmî, Aristo (Risto)191, Uc bin Unûk192, Azmizâde Hâletî193, Baykara194, Bebgâ, Berhâyâ, Beyti, Cem195,

186 Takrizlerde geçen bu isimlere dair öz bilgiler için Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi‟nin

ilgili maddelerinden faydalanılmıştır (bkz. http://www.islamansiklopedisi.info/index.php).

187 Gülşen-i Şuarâ adlı tezkirenin müellifi ve şairi Ahmed Ahdî b. Şemsî-i Bağdâdî (öl. 1593). 188 Meşâirü’ş-şuarâ adlı tezkirenin yazarı ve şair Âşık Çelebi (öl. 1572).

189 Divan şairi ve Hüsn ü Dil adlı mesnevinin yazarı Âhî (Benli Hasan) (öl. 1517). 190

Emevî devri Hıristiyan Arap şairlerinden Ebû Mâlik Gıyâs b. Gavs b. es-Salt el-Ahtal (öl. 710-11).

191

İslâm felsefesi üzerinde önemli etkileri olan İlkçağ Yunan filozofu Aristo (m. ö. 322).



192 Efsanevi ve uydurma bir kişiliktir. Ad Kavminin hükümdarı Şeddad‟ın adamlarındanmış. O kadar

uzun ve iri cüsseliymiş ki denizin dibinden balıkları tutar, güneşte kızartır ve yermiş (Pala, ADŞS, 2003: 477).

193 Rubâîleriyle tanınan divan şairi Azmîzâde Mustafa Hâletî (öl. 1631).

 194 Sanatçı yönüyle tanınan Timurlu hükümdarı Hüseyin Baykara (öl. 1506).



Cemâl, Cerîr196

, Devletşâh197, Eflâtun198, Enverî199, Fehîm-i Kadîm200, Ferezdâk201, Fıtnat, Firdevsî202, Hâfız203, Hassân b. Sâbit204

, Hâtem-i Tayy205, Herem bin Hayyân206

, Hüsrev-i Dehlevî207, İbn-i Abbâd208, İbn-i Hâcib209, İbn Yemîn210, İmreü‟l-Kays211, Kelîm-i Kâşânî212, Kınalızâde Hasan Çelebi213, Lâmiî214, Latîfî215

, Leylâ Hanım216, Mâdih, Mani217, Mehmed Emin Tokâdî (öl. 1745), Molla Câmî218

, Muhteşem-i Kâşânî219, Nâbî220, Nâdî, Nazîm221, Nedîm222

, Nef‟î223, Nevâî224,

195 Pişdâdiyan sülalesinin dördüncü hükümdarı olup İran mitolojisine göre yedi yüz yahut bin yıl

yaşamıştır (Pala, ADŞS, 20003: 96).

196

Emevîler devrinde eski üslûbu devam ettiren üç büyük hiciv şairinden Cerîr b. Atıyye b. el-Hatafâ (Huzeyfe) et-Temîmî (öl. 728 [?]).

197 İran şairleri hakkındaki tezkiresiyle meşhur olan Türk asıllı müellif Devletşâh b. Bahtişâh-ı

Semerkandî (öl. 1494-95 [?]).

198

İslâm felsefesi üzerinde önemli etkileri olan İlkçağ Yunan filozofu Eflatun (ö. m.ö. 427-347).

199 İran edebiyatının en büyük kaside şairi Evhadüddin Muhammed b. Muhammed b. Alî-yi Ebîverdî

(öl. 1189 [?]).



200

Kendine has bir üslûp sahibi olan Mustafa Fehîm (öl. 1647).

201 Emevîler devrinde eski üslûbu devam ettiren üç büyük hiciv şairinden biri Ebû Firâs Hemmâm b.

Gâlib b. Sa‟saa et-Temîmî (Ferezdak) (öl. 732)

.

202

İran‟ın millî destanı Şâhnâme‟nin müellifi Firdevsi (ö.411/1020 [?]).

203 İran‟ın önde gelen lirik şairlerinden Hâce Şemseddin Muhammed (öl. 1390 [?]).



204 Hz. Peygamber‟in şairi olarak tanınan sahâbî Ebü‟l-Velîd (Ebû Abdirrahmân) Hassân b. Sâbit b. el-

Münzir el-Hazrecî el-Ensârî (öl. 680[?]).



205 Câhiliye döneminin cömertliğiyle ünlü şairi Ebû Seffâne (Ebû Adî) Hâtim b. Abdillâh b. Sa„d et-

Tâî el-Kahtânî (Hâtim et-Tâî) (öl. 578 [?]).

206 İslâmi zühd hareketinin ilk temsilcilerinden biri. 207

Hindistan‟da yaşamış Türk asıllı şair, tarihçi ve mutasavvıf Ebü‟l-Hasen Emîr Hüsrev b. Emîr Seyfiddîn Mahmûd-ı Dihlevî (öl. 1325).



208 Hz. Peygamber‟in zekât memurlarından, yiğitliğiyle meşhur sahâbî Ebü‟r-Rebî„ (Ebû Bişr) Abbâd

b. Bişr b. Vakş el-Ensârî (öl. 634).

209 Arap gramerine dair el-Kâfiye ve eş-Şâfiye adlı eserleriyle tanınan dil âlimi ve Mâlikî fakihi Ebû

Amr Cemâlüddîn Osmân b. Ömer b. Ebî Bekr b. Yûnus (öl. 1249)

.

210

Kıtaları ile meşhur İranlı şair Emîr Fahrüddîn (Kutbüddîn) Mahmûd b. Emîr Yemînüddîn-i Tuğrâî (öl. 1368)

.

211 İslam öncesi Arap şairi olarak İmruü‟l-Kays (öl. 545). 212

Meliküşşuarâ Mirza Ebû Tâlib, Tâlibâ-yi Kelîm ve Hallâku‟l-meânî-i Sânî unvanlarıyla anılan İranlı şair Kelîm-i Kâşânî (öl. 1651).

213 Tezkiretü‟ş-şuarâ adlı eseriyle tanınan Osmanlı müellifi, şair Kınalızâde Hasan Çelebi (öl. 1604). 214 Daha çok Molla Câmî‟den yaptığı çevirilerle tanınan divan şairi ve Nakşibendî şeyhi Lâmiî Çelebi

(öl. 1532).

215 Tezkire yazarı ve şair Abdüllatîf Çelebi (öl. 1582).

216Lirik aşk şiirleriyle tanınan divan şairi Leylâ Hanım (öl. 1847).

217 Meşhur Çinli bir nakkaş ve ressamın adıdır. Sasanîler zamanında Şâpur devrinde İran‟a gelmiştir

(Pala, ADŞS, 2003: 309).

218 Nakşibendî tarikatına mensup İranlı âlim ve şair Nûrüddîn Abdurrahmân b. Nizâmiddîn Ahmed b.

Muhammed el-Câmî (öl. 1492).

219 İranlı şair Şemsü‟ş-şuarâ Kemâlüddîn Alî b. Ahmed Kâşânî (öl. 1588). 220

Hikemî şiirin divan edebiyatındaki en önemli temsilcisi, şair Nâbî (öl. 1712).

221 Na„tlarıyla tanınan divan şairi, mûsikişinas Nazîm (öl. 1727).

222 Divan şiirinde kendi adıyla anılan bir tarz ortaya koyan şair Nedîm (öl. 1730). 223 Hiciv ve kasideleriyle ünlü divan şairi Nef‟î (öl. 1635).

224

Klasik Çağatay edebiyatının tesirleri Osmanlı edebiyatı sahasında da devam etmiş en büyük şairi; devlet adamı Ali Şir Nevâî (öl. 1501).

Nizâmî225, Örfî226, Riyâzî227, Rüstem228, Sahbân229, Sâlim230

, Selim, Selmân231, Senîh, Süleyman Çelebi232, Şems-i Sivâsi233, Şevket234, Şifâyî, Tâlîb, Vahîd-i İranî,

Vâkıf235, Vâsıf, Vassâf236, Vehbî, Yağma237

, Ya‟kut-ı Müstahsımî238, Yûnus Emre239, Zeynep Hanım240

.

Yukarıda sıraladığımız bu isimlerin takriz geleneğinde nasıl temsil edildiğini ortaya koymaya çalışalım. Arpaeminizâde Sâmî‟nin Vahîd Mahtûmî‟ye yazdığı takrizi bu açıdan anılmaya değerdir. Arpaeminizâde Sâmî divanında yer alan bazı şiirlerinin fahriyye kısımlarında ve nazirelerinde çağdaşı ya da kendisinden önce yaşamış Türk, İran ve Arap şairlerine dair birtakım göndermelerde bulunmuştur. Bu bağlamda, Ârif, „Attar, Aynî, Bâkî, Bebgâ, Câmî, Enverî, Firdevsî, Hakânî (Hassan-ı Acem), Hassan-ı Arab, Hayâlî, Hüsrev, Kelîm, Kemâl-i Isfahânî, Lebîb, Mevlânâ, Nâbî, Nâmî, Nazîm, Nef‟î, Örfî, Râgıb Paşa, Râşid, Sâib-i Tebrizî, Şâhidî, Şevket, Vahîd-i İrânî, Vahîd Mahtûmî, Vassâf (Kutlar, Arpaeminizade Sâmi Divanı 2004: 36) gibi şairler onun şiirlerinde kendisini kıyasladığı ve sanat gücünü karşılaştırdığı şairler olarak yer almıştır. Sâmî, Vahîd Mahtûmî‟ye yazdığı takrizde de bu şairlerden Bebgâ ve Vahîd-i Îrânî‟ye gönderme yapmıştır. Söz konusu takrizinde yer alan,

[ .]

Enderûnî hazîne ağası

Şâh-i dehrün kafesde Bebgâsı

225

Fars edebiyatında hamse türünün kurucusu sayılan şair Ebû Muhammed Cemâlüddîn İlyâs b. Yûsuf b. Zekî Müeyyed (Nizâmî-i Gencevî) (öl. 1214 [?]).

226 İranlı şair Örfî-i Şirâzî (öl. 1591).

227 Divan şairi ve tezkire müellifi Riyâzî (Mehmed) (öl. 1644). 228

İran‟ın ünlü kahramanı. Adı Şehnâme‟de övgüyle anılır (Pala, ADŞS 2003: 395).

229 Vâil kabilesinin hatip ve şairi Sahbân b. Züfer b. İyâs el-Vâilî el-Bâhilî (öl. VIII. yüzyılın başları). 230 Tezkire yazarı, divan şairi ve hattat Mirzazâde Sâlim (öl. 1743).

231 Melikü‟ş-şuarâ Hâce Cemâlüddîn Selmân b. Hâce Alâiddîn Muhammed Sâvecî, (Selmân-ı Sâvecî)

(öl. 1376).

232 Türkçe kaleme alınmış mevlidlerin ilki ve en meşhuru olan Vesîletü’n-necât‟ın müellifi Süleyman

Çelebi Dede (öl. 1422).

233 Halvetiyye tarikatının Şemsiyye kolunun kurucusu, âlim ve şair Şemseddin Sivâsî (öl. 1597). 234

İranlı Sebk-i Hindî şairi Şevket-i Buhârî (öl. 1695).

235 Âzerî şairi Molla Penâh Vâkıf (öl. 1797).

236 İlhanlı devri tarihçisi, bürokrat ve edip Şerefüddîn Abdullāh b. İzziddîn Fazlillâh b. Ebî Naîm-i

Yezdî (Vassâf) (öl. 1329-30).

237

Hicivleriyle tanınan İranlı şair Mîrzâ Ebü‟l-Hasen Rahîm b. Hacı İbrâhîm Kulî Yağmâ-i Cendakī (öl. 1859).

238 Aklâm-ı sittenin klasik ölçülerini belirleyerek hat sanatında çok önemli yenilikler gerçekleştiren

hattat Ebü‟l-Mecd Cemâlüddîn Yâkūt b. Abdillâh el-Müsta„sımî (öl. 1299).

239

Mutasavvıf Türk şairi Yûnus Emre (öl. 1320 [?]).

[ .]

Hâmesinün Vahîd-i Îrânî „Acemî bende-i sebak-hânı [ .]

(SK Esad Efendi 2644, 43b)

şeklindeki ifadelerle Vahîd Mahtûmî‟yi söz konusu şairlerle karşılaştıran Sâmî, bu övücü söylemiyle Mahtûmî‟nin sanatını yüceltmiştir.

Sâmî‟nin takrizinde olduğu gibi Suyolcuzâde Mehmed Necîb Efendi‟nin Vahîd Mahtûmî Divanına yazdığı manzum takrizde de -geleneğin bu değişmez kadrosu içinde kendisine yer bulmuş- birtakım şairlere göndermeler yapılmıştır. Divanın bu çalışma kapsamında dikkate alınan Millet Yazma Eser Kütüphanesi AEMNZ 491 numaralı nüshasında üstleri kırmızı mürekkeple çizili olan bu şairler arasında Vassâf, Agâh, Aynî, Sâ‟ib, Fehîm, Selîm, Kâmî, Kelâmî, Ârif, Sencî, Sâbît, Rûhî, Urfî, Kelîm, Nazîm, Nazmî, Vâkıf, Nâdî, Nizâmî, Câmî, Nergisî, Beyti, Vâsıf, Mâdih, Nâbî gibi şairler bulunmaktadır. Bu isimlerin geçtiği bazı beyitler şöyledir:

[ .]

Nazarı sahn-ı bâğ-ı ma„nâda „Aynî inşâda Nergisî-zâde

Fikreti Sâ„ibâne nükte Fehîm Oldı şâyeste ana tab„-ı selîm Kâmı hep sohbet-i ma„ârifdür İntihâ-yı kelâmı „ârifdür

Bezle-senci hüner-veri hakkâ Sâbit oldı ana be-lutf-ı Hudâ Rûhı âsâr-ı „Urfî ile Kelîm N‟ola nazmı olursa dürr-i Nazîm [ .]

Sühanı feyz-yâb-ı Câmî‟dür (MYK AEMNZ 491, 4b)

Görüldüğü üzere söz konusu şairlerin isimlerini sanatlı bir şekilde takrizine yerleştiren Necîb Efendi, bu şekilde Vahîd Mahtûmî‟nin sanatını yüceltmiş ve şairin gelenekte durduğu yeri bu söylemiyle ortaya koymaya çalışmıştır.

Ayıntablı Aynî‟nin Sâkînâmesi‟ne Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey tarafından yazılan takriz bu bağlamda değerlendirebileceğimiz bir diğer örnektir. Söz konusu takrizde yer alan,

Hâce „Aynî pîr iken „ahd-i şebâbı yâd idüp Köhne bezm-i ünse Nüvâs-ı safâ tarh eylemiş (1843: 374)

beyitinde Ebû Nüvâs‟ın adının anılması, söz konusu takrizin bir sâkînâmeye yazılmış olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Arap şiirine yeni bir üslup getirdiği ileri sürülen Ebû Nüvâs (öl. 813?) şarap ve mücûn şairi (DİA, 10. Cilt, 206) olarak şöhret bulmuştur. Nüvâs, klasik Türk edebiyatı üretimlerinde şairlerin boy ölçüştükleri önemli isimler arasında yerini alır. Bu bağlamda, Arif Hikmet Bey‟in Aynî‟nin sanatını ve Sâkînâmesi‟ni överken Ebû Nüvâs‟a gönderme yapması olağan bir durumdur. Bu karşılaştırma, aynı zamanda Aynî‟nin Sâkînâme‟sinin sakînâme geleneğinde nasıl bir yerde durduğunu ortaya koyma amacı da taşımaktadır. Bu örnek aynı zamanda, takrizler eser dikkate alınmadan yalnızca yazara dair değerlendirmeler içerir şeklindeki genel kabullerin de sorgulanmasını imkanlı kılar. Öyle ki bu örnek takrizlerin yazıldıkları eserden bağımsız üretilmediklerini açıkça göstermektedir.

Sâkînâme bağlamında değerlendirebileceğimiz bir diğer takriz Sahaflar Şeyhizâde Es„ad Efendi‟nin Aynî‟nin bu eserine yazdığı takrizdir. Es„ad Efendi‟nin takrizinde yer alan,

241

اٌت ش ke‟s-i hamrından açup bâb

242اًش ص sırrın itmiş tab„a işrâb

241

Şarap içtik.

(SK Esad Efendi 1749, 7a)

beyitte karşımıza çıkan اٌت ش ve اًش ص kavramlarının İbnü‟l Fâriz‟in meşhur Kaside-i Hamriyyesi‟nden iktibas olduğu görülmektedir243 (Abdel-Maksoud, “İbnü‟l Fâriz ve İsmail Ankaravî ” 2000: 42). Bir Sâkînâme metnine yazılacak övgüde İbnü‟l Fâriz‟ın ilahi aşkı terennüm ettiği bu meşhur kasidesinin anılması dikkate değerdir. Bu göndermelerle şairin sanatını yücelten ve gelenekteki konumunu ortaya koyan Es„ad Efendi, aynı zamanda, takrizinde yer verdiği bu iktibaslarla geleneğe ne ölçüde hakim olduğunu da ortaya koymuştur.

Ferîde Hanım Divanının takrizleri de yine bu başlık altında anılmaya değerdir. Ferîde Hanım Divanına yazdığı takrizde şairenin sanatını değerlendiren Râif Efendi,

Eğer bâkî olaydı Fıtnat ü Zeynep bu asr içre İderler idi meşk-i şi„ri zâtından bu esnâda [ .]

Bu devr içre o rütbe şâire mu„ciz-beyândur kim Çü olsaydı ki zinde gıbta eyler idi Leylâ da

(ANMK 06 Mil Yz FB 436, ön kısım ikinci ek varakta)

ifadeleriyle Ferîde Hanım‟ı klasik Türk edebiyatının öne çıkmış kadın şairleriyle kıyaslar. Râif Bey‟in söz konusu takrizinde Fıtnat, Zeynep ve Leylâ Hanım‟ın isimlerinin anılması, şüphesiz takriz yazılan şairin kadın oluşuyla doğrudan ilişkilidir. Bu durum, yine takrizlerin içeriği ve kurgularındaki göndermelerin yazıldığı kişi ve eserle somut bir bağlantısı olduğunu açıkça göstermektedir. Tüm bunlarla birlikte Ferîde Hanım‟ı söz konusu şairlerle kıyaslayan Râif Bey‟in bu tasarrufu, şaireyi klasik Türk edebiyatı kadın şairler geleneğinde konumlandırma çabalarının da bir yansıması olarak görülebilir.

243

Bu beyitteki iktibaslar, İbnü‟l Fâriz‟in (öl. 1235) Kaside-i Hamriyye‟sinden iktibastır: “el-İʿrâb: “Şeribnâ” ve “sekirnâ” nefs-i mütekellim meʿal-gayrdur. Ve bu sîgaların nefs-i mütekellim vahdeh üzre ihtiyar olunmasında nükte şürbün ceâʿatle olan lezzetini müşʿirdür ve ervâh u aʿyânun ve efrâd u aktâb ve sâir kâmilânun ol şürb ü sekrde müşâreketlerini mezkûdur (Belal Abdel-Maksoud, “İbnü‟l Fâriz ve İsmail Ankaravî‟nin Kasîde-i Hamriyye Şerhi” İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2000, 42).

Bu bağlamda değerlendirebileceğimiz son örnek, Merzifonlu Mehmed Hilmî Dedezâde‟nin Leblebici Şeyh Şemseddin‟in Divanına yazıldığı gazel formundaki takrizdir. Leblebici lakabıyla meşhur olan şairin mahalli şairlerden olduğu ve okumuş olmayıp tabiat-ı feyzle ve şifahi kültürle yetiştiği bilinmektedir (Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi 1970: 622). Merzifonlu Mehmed Hilmî Dedezâde de söz konusu takrizinde şairin bu özelliğine birtakım göndermeler yapar. Bu durumu söz konusu takrizin,

Muhakkak cümlenin indinde kim bir zât-ı ümmîdir Hakikât ilminin bahsinde bülbüller gibi gûyâ Ne var kim tumturâk-ı lafz ile olmasa zîynet-dâr Ne hâsıldır sedeften maksat andan dürr-i bî-hemtâ Bu da bir Yûnus-ı vakt olduğunda iştibâh olmaz Halâvet bahşedüp nutku eder mürde dili ihyâ (Külliyât/Divan Kısmı 1984: 35)

şeklindeki beyitlerinde gözlemlemek mümkündür. Burada dikkati çeken en önemli husus, “Bu da bir Yûnus-ı vakt olduğunda iştibâh olmaz” ifadeleriyle ümmî şairin kendisi gibi ümmî olduğuna inanılan Yûnus Emre ile kıyaslanmasıdır. Bu örnek de yine, takriz yazılan eser ve kişilerin edebi gelenekteki konumları, sanatları ve dahi kişiliklerinin takrizlerin üslûp ve kurgusunda belirleyici bir etken olduklarını ortaya koymaktadır.

Yukarıda değindiğimiz bu önemli isimlerin yanı sıra, gelenekte şöhret bulmuş birçok eserin de takriz metinlerinde yer aldığı görülür. Bu eserler içerisinde, Bahâristân (Molla Câmî), Nâz u Niyâz, Nahlistân, Gülşen-i Râz (Mahmûd Şebüsterî244

), Mantıku’t-Tayr (Feridüddin-i „Attar 245 )246 , Makâmât-ı Harîrî,

244 İranlı mutasavvıf ve şair Şeyh Sa„düddîn Mahmûd b. Emîniddîn Abdilkerîm b. Yahyâ Şebüsterî

Tebrîzî (öl. 1320).

245

İranlı meşhur şair ve mutasavvıf Ebû Hâmid Ferîdüddîn Muhammed b. Ebî Bekr İbrâhîm-i Nîsâbûrî (öl. 1221).

246 Bahâristân (Molla Câmî), Nâz u Niyâz, Nahlistân adlı eserler Birrî Mehmed Dede Bülbüliyye ‟sine

Vehbî tarafından yazılan manzum-mensur takrizde bir arada yer almaktadır. Söz konusu eser adları takrizde tevriyeli bir şekilde kullanılmıştır. Gülşen-i Râz, Mantıku’t-Tayr da aynı mesneviye Ahmed Efendi tarafından yazılan takrizde yer almaktadır.

Mustazref247, Matlau’l-Envâr (Emir Hüsrev Dehlevî)248, Mesnevi (Mevlânâ249)250, Reşehât (Muhyî-i Gülşenî251

)252, Şehnâme (Firdevsî), Vesiletü’n-Necât (Süleyman Çelebi)253

gibi önemli eserler bulunmaktadır. Çeşitli göndermeler çerçevesinde takriz metinlerinde yer alan bu eserler, takrizlerin yazıldıkları eserin konusuyla da uyum içerisindedir. Örneğin, Birrî Mehmed Dede‟nin Bülbüliyye mesnevisine Ahmed Efendi tarafından yazılan takrizde Gülşen-i Râz ve Mantıku’t-Tayr‟dan söz edilmesi söz konusu alegorik mesnevinin içeriğiyle doğrudan ilişkilidir. Bu eserler, aynı zamanda, Birrî Mehmed Dede‟nin gelenekte hangi ekolün temsilcisi olduğuna da işaret etmektedir. Takriz yazarının “Gülşen”-i Râz ve Mantıku’t-“Tayr”ı zikretmesinin bir diğer sebebi de eserin isminin “Bülbül”iyye olmasıyla ve takriz yazarının gülşen, tayr ve bülbül kelimeleriyle bir tenasüb yapma çabasıyla da doğrudan ilişkilidir.

Takriz metinlerinde yer alan eser isimlerinin arasında tezkirelerin de önemli bir yeri vardır. Bu bağlamda Safâyî Tezkiresi‟ne yazılan takriz örnekleri anılmaya değerdir. Safâyî‟nin tezkiresini Devletşâh, Latîfî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Ahdî, Riyâzî tezkireleriyle kıyaslayan Nahifî, tezkire yazarının yeterliliğini şu şekilde ortaya koymuştur:

İbrahim Pâşâ, hazretlerinin nâm-ı nâmîleri ve ism-i sâmîleri ile müzeyyen ü muvaşşah ve müşâ‟ u musarrah eylediği gıbta-bahş-ı Tezkire-i Devletşâhı ve hüsn-i kabûl-i mekârim-şümûl ile mefâhir ü mübâhî olmuşdur. Letâfetine Latîfî „âşık ve hüsn-i sıyâgatine Hasan Çelebi tahsîn-i sâdık eyleyip bu nüzhetgâh-ı nev-sâha-i safâ-penâhın hıyâz-ı Riyâzi mesâbesinde olan selâset-i makâl ve nefâset-i mihekkiyât-ı me‟âl „ahd-i civânî gibi mütekeffil-i übbehet ü revâ ve müştemil-i meziyyet-i eda olmagile merdüm-i çeşm-i nuzzârı irvâ ve

247 Makâmât-ı Harîrî, Mustazref adlı eserler Nazîr İbrahim Divanında Daniş‟in Feresnâme‟sine

yazılan takrizde karşımıza çıkmaktadır.

248

Matlau’l-Envâr adlı eser Ahmet Şâkir Divanına Mehmed ʿAta‟ullâh Efendi tarafından yazılan takrizde karşımıza çıkmaktadır.

249 Mevleviyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf, âlim ve şair Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (öl. 1273). 250 Mesnevi, Hüseyin Vassâf Divanında Muhammed Esʿad‟ül-Mevlevî‟nin Mesnevî-i Şerif Şerhine

yazılan takrizde yer almaktadır.

251 Halvetî-Gülşenî şeyhi, Bâlibîlen adlı yapma bir dil icat eden âlim ve şair Muhyî-i Gülşenî (öl.

1608‟den sonra).

252 Reşehât Nergîsi‟nin Münşeât‟ına Allâme Efendi tarafından yazılan takrizde yer almaktadır. 253

Vesiletü’n-Necât, Hüseyin Vassâf Gülzâr-ı Aşk‟ına İbnülemîn Mahmûd Kemâl tarafından yazılan takrizde yer almaktadır.

basâ‟ir-i ûlü‟l-ebsâra îrâs-ı safâ etdigi nümâyende ve rûşenâdır. Tezkire-i Latîfî Hasan Çelebi‟den ahsen ve „Âşık ve „Ahdî ve Riyâzî‟den müstahsen olmak iddi‟âsında ihbât-ı hukûk-ı eslâf ve isbât-ı „ukûk-ı ahlâf mülâhazası „akdü‟l-lisân-ı cesâret olmasa kat‟an takdîm ü tercîh ve cezmen tenbîh ü tasrîh emrinde tereddüd olunmayıp tasdîki lîsân-ı kalem-i sadâkat-rakamda ma‟kûd u tahkîki rakam-ı hakîkat-ı „âlemde ma‟hûd idi. (BDK Veliyüddin Efendi 2585, 5b-6a)

Bu örnek, takrizlerde yer alan eser isimlerinin takriz yazılan eserlerin içeriğiyle doğrudan ilişkili olduğunu birkez daha ortaya koymaktadır. Nahifî‟nin söz konusu tezkireyi Anadolu sahası Türk tezkireciliğinin bu önemli eserleriyle kıyaslaması, gerek tezkire yazarının gerekse tezkiresinin gelenekte konumlandırılma çabalarının da bir yansımasıdır.

Takriz metinlerinde bazı eser isimlerin tevriyeli bir kullanımla yer aldığı da görülür. Bu bağlamda, Üsküdarlı Hakkı Divanına Yenişehirli Avnî Bey tarafından yazılmış olan takriz anılmaya değerdir. Avnî Bey‟in adeta bir sühan kasidesi niteliği gösteren söz konusu takrizinde yer alan,

Maksûd ma„ânî ise güftâr u sadâdan Bi‟l-cümle lisânlar sebeb-i fazl u fülândır (Üsküdarli Hakkı Bey Divanı 1875: 52)

beyitte Maksûd ve Ma’ânî adlı Arapça gramer kitaplarına gönderme yapılmıştır. Takrizinde, şaire dair sergilediği övücü söylemin yanı sıra “söz”ün değerini ortaya koymaya çalışan Avnî Bey‟in söz konusu meşhur gramer kitaplarına gönderme yapması elbette olağan bir durumdur.

Bu bağlamda değerlendireceğimiz son örnek, Sermed Divanında karşımıza çıkmaktadır. Hattat ve şair olan Şekerzâde Feyzullâh Sermed, aynı zamanda matematik ve astronomi alanındaki çalışmalarıyla şöhret bulmuştur. Sermed Divanında, şairin başkalarına yazdığı iki manzum takriz yer almaktadır. Bu takrizlerden, “Takriz-i Diğer” başlığını taşıyan manzumenin,

Fenn-i cebr içre olub cilve-nümâ

Belgede Klasik Türk edebiyatında takriz (sayfa 126-139)