• Sonuç bulunamadı

Arap ve Fars Edebiyatlarında Takriz Geleneği

Asırlarca farklı kaynaktan beslenen ve her yüzyılda kendine özgü bir olgunlaşma süreci geçiren klasik edebiyat geleneği birçok edebi türü bünyesinde barındırmıştır. Osmanlı coğrafyasında vücuda getirilen hemen her türden sanat üretiminin kaynağını sorgulamanın birincil yolu Arap ve Fars geleneğine yönelmekten geçer. İslâmiyetin etkisiyle toplumsal ve siyasi açıdan etkileşime geçen Arap, Fars ve Osmanlı medeniyetleri sanat ve kültür alanında müşterek bir estetik vücuda getirmişlerdir. Bu müşterek üretimlerin içerisinde takriz geleneğinin dikkate değer bir yeri vardır. Nitekim Türk edebiyatında varlık göstermeden önce Arap ve İran edebiyatlarında da bir takriz geleneğinin varlığı söz konusudur.

Arapça sözlüklerde takrize karşılık verilen en temel anlamlar borç alıp-verme faaliyeti düzleminde tanımlanmıştır. el-Müncid fi’l-Luga adlı Arapça sözlükte “Bir insanın başka bir insandan borç alırken onu övmesi” (1986: 620) şeklinde tanımlanan takriz kavramı Lisânü’l-Arap‟da yine bu anlamı pekiştirici tarzda şu şekilde tanımlanır: “Hasan‟ın dediği gibi: Peygamberin ashabı şaka yoluyla aralarında borcu konuşuyorlardı. Hasan şöyle dedi: Evet, Peygamberin ashabı da borç alıyor ve buna karşılık övgü şiirleri söylüyorlardı.” (2005: 72)

Arapça sözlüklerde takrizin “borç” düzleminde tanımlanması, Osmanlı Türkçesi sözlüklerinde bu kavramı karşılayan “ödünç verme, borç” gibi karşılıklarla da ilişkilendirilebilir niteliktedir. Bu tanımlarda dikkati çeken husus, borç ve ödünç verme faaliyeti karşılığında takrizlerin bir tür alışveriş aracı olarak kullanılışına işaret edilmesidir. Bu durum, aynı zamanda takriz geleneğinin bir tür alış-veriş aracı olarak yorumlanabileceği algısını da meşrulaştırmaktadır 160

.

Sözlük anlamların yanı sıra takriz geleneğinin Arap edebiyatında ne kadar eskiye uzandığına dair birtakım görüşler bulunmaktadır. Encylopedia of Islam‟da yer alan takriz maddesinde bu geleneğin Arap edebiyatındaki seyri şu şekilde ortaya konulur:

Orta dönem Arap edebiyatının bir türü olan övme faaliyetinin bir kısmı yazarın ölümünden sonra yazılırken, genellikle büyük bir kısmı eserin yazıldığı dönemde, yazarı övmek amacıyla yazılır ve böylece onun reklamını yapar. Bu tarz ifadeler yazar tarafından meslektaşları ve arkadaşlarından rica edilmelidir”. (2004: 781)

Aynı zamanda Arap edebiyatında “şerh ve hâşiyelerin mukaddimelerinde eser ve müellif hakkında yer alan övücü ifadeler[in] takriz geleneğinin başlangıcı sayıl[abileceği]” (Uzun-Arslan “Takriz”, DİA, 2010: 472) düşünülmektedir.

Arap edebiyatında takrizlere dair sunulan bu tanım ve değerlendirmeler bu geleneğin Arap edebiyatında kazandığı “övme” vasfını öncelemesi açısından da dikkate değerdir. Ancak takrizlerin Arap edebiyatında içerdikleri bu övme vasıflarının dışında bir değerlendirme ve tenkit aracı olarak kullanıldıkları da görülmektedir. Rudolf Vesely, “Das Takriz in der Arabischen Literatur” başlıklı makalesinde takrizlerin bu özelliğine şu şekilde dikkat çeker:

Yazarların, eserlerine olumlu eleştiriler gelmesi için gayret göstermeleri doğaldı; eleştirmenler de takriz yazmaya can atıyorlardı. Takriz yazma ve takriz talebinde bulunma her iki taraf için de özlemle arzu edilen bir prestij anlamına gelmekteydi. [Ayrıca takrizlerin] [ .] rakiplerin ya da rekabet eden grupların [birbirleriyle mücadelelerinde]

160

Takrizlerin bir tür alışveriş aracı olarak algılanışına dair tespit ve değerlendirmeler bu çalışmanın, “Takrizler Niçin Yaz[dır]ılır?” başlıklı alt bölümünde tartışılmaktadır.

bir silah olarak kullanılmış olması da muhtemeldir. al-„Ayni‟nin durumunda gördüğümüz gibi. (2003: 384)

Rudolf Vesely‟in söz konusu makalesinde yer alan aşağıdaki ifadeler de yine takrizlerin Arap edebiyatında eleştiri açısından taşıdıkları değere işaret etmesi açısından önemlidir:

el-„Aynî, -muhtemelen İbn Nâhid‟in Sîre Şeyhîye adlı eserinin Sultan Mü‟eyyed Şeyh tarafından lütufkar kabulünün etkisiyle- Sultan‟ın hayat hikayesini anlatan el-Cevhere adında bir kaside kaleme aldı. Bu kasideyi muhtemelen Sultan‟ın edip ve alimlerle düzenli olarak yaptığı toplantılardan birinde sundu. Sultan, el-„Aynî‟yi el-Cevhere kasidesi için oldukça yüklü bir para ödülüyle mükafatlandırdı. Daha sonra gerçekleştirilen benzer bir diğer toplantıda el-„Aynî‟nin bu eserinden söz açıldı; mecliste bulunan edipler kasideyi ağır bir dille tenkit etmeye başladılar. Sonunda Sultan bu yüklü ödülü vermekte acele ettiğinin farkına vardı ve el-„Aynî‟nin rakibi olan İbn Hacer yönetiminde bir komisyon kurulmasını emretti. İbn Hacer, İbn Hicce ve el-Beştekî‟den oluşan iki komisyon üyesini takriz formunda bir bilirkişi raporu hazırlamakla görevlendirdi. [Böylelikle takriz formunda] bir rapor hazırlandı. İbn Hicce derlemesinde el-Aynî‟yi yerden yere vuran bu eleştirilere (takrizlere) özenle yer verdi. (2003: 381)

Takrizler aracılığıyla sunulan birtakım eleştirilerin “değerlendirme” niteliği taşımak suretiyle yaz[dır]ılmasına işaret eden bu ifadeler, takriz geleneğinin Arap edebiyatında kazandığı eleştirel işleve dikkat çekmesi açısından oldukça önemlidir. Nitekim takriz kavramının sözlüklerde “övme-yerme” şeklinde yüklendiği ikili karşıt anlam, bir dönem bu metinlerin birer eleştiri aracı olarak da işlev kazandıklarını düşündürmektedir.

Burada dikkat yöneltmemiz gereken önemli bir husus ise, meclis ortamının takriz üretimine imkân sunmasıdır. Rudolf Vesely‟in aktardığı bu örnek, takriz metinlerini yalnızca yazılı kültürün bir malzemesi olarak görmememizi, bu geleneğin meclis kültüründen de beslenerek sözel üretim ve aktarımda belirli bir işleve sahip

olabileceğini de açıkça göstermektedir. Bu durum, aynı zamanda, takriz kavramının içinin doldurulmasında bu geleneğin üretildiği bağlamın dikkate alınması gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Arap edebiyatında yazarlar arası atışmalarda bir tür “silah” olarak görülen ve bu özelliğiyle eleştirel nitelikte ikincil bir anlam kazanan takrizlerin Fars edebiyatında daha çok övücü ve tanıtıcı işlevleriyle ön plana çıktığı görülmektedir. İlmü‟t-takriz veya ilmü‟l-karz şeklinde adlandırmalarla edebi ilimlerden sayıl[an] (“Takrîz” Dairatü’l Meârif-i Bozorg-i İslâmî 1972: 33) takrizlerin Fars edebiyatında da köklü bir geleneği olduğunu söylemek mümkündür. Başlangıcı Sâsânî Dönemine kadar götürülen bu geleneğin ilk örneğinin Kelile ve Dimne‟de yer aldığına dair görüşler mevcuttur. “Kelile ve Dimne‟nin Sâsânî Hükümdarı I. Enûşirvan zamanında (531-579) Sanskiritçe[den] Farsça[ya] yapılan tercümesine eklenen mukaddime[nin] eserin güzelliklerini ve yararlarını anlatması bakımından [Fars edebiyatının] en eski takriz örneği” (Uzun-Arslan “Takriz”, DİA, 2010: 472) olduğu düşünülmektedir.

Fars edebiyatında, övücü niteliği ve sanat erbabı arasında kurulan ikili ilişkiler düzleminde tanımlanan takdim geleneğinin “takrîz” olarak adlandırılması modern döneme ait bir kullanımdır. Bu düşünceye Diyanet İslâm Ansiklopedisi‟nin “Takrîz” maddesinde şu şekilde yer verilmiştir:

Fars edebiyatında takriz başlığı altında tanıtıcı ve övücü yazıların yazılması yeni bir olgudur. Ancak “Dibâce” ismiyle takrize benzeyen bir bölümün eserlere eklenmesi geleneği eski dönemlere kadar gider. XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görülmeye başlanan dîbâcelerde edebi bir üslûpla kitap ve müellifi tanıtılıp övülür, eser zamanının sultanına veya ileri gelenlerinden birine ithaf edilir. Gerçekte dîbâce yazanlar (dîbâce-nüvîs) saray ve hükümet divanındaki münşiler olup da bu onların bir göreviydi. Eserlerin başındaki “mukaddime” ve “pîş-güftâr” adlı yazıları da takriz niteliğinde saymak gerekir. (Uzun-Arslan 2010: 473)

Elimizdeki kaynaklar üzerinden bu ifadelerin sıhhatini sorgulamak ve Fars edebiyatında takriz teriminin hangi dönemden itibaren kullanılmaya başlandığına dair kesin bir şey söylememiz malesef mümkün değildir. Ancak Fars edebiyatında başkaları tarafından yazılan dibacelerin -takriz başlığı taşımadıkları halde- takriz

olarak algılanışları takriz adlandırmasının daha sonraki dönemlere ait olabileceğini düşündürmektedir. Bu durumu, Ferhengname-i Edebi-i Farsî‟nin “Takrîz” maddesinde yer alan şu değerlendirmelerle desteklemek mümkündür:

Sözlüklerde övmek anlamına gelen ve bir edebiyat terimi olarak kullanılan takrîz, bir kimsenin diğer bir kişiyi övmesidir. Takrizler genellikle övgüyü yapacak kişilerin meslektaşları ya da dostlarının eserlerine dair yaptıkları tetkik ve değerlendirilmeler şeklinde tanımlanmıştır. Geçmiş zamanlarda takrîz, Kelile ve Dimne‟de olduğu gibi, eserin kâtibi veya mütercimi tarafından eserin mukaddimesinde kitabı yazan kişiyi ya da eserini övmek suretiyle tertip edilirdi. (1381 [1965]: 396)

Bu ifadelerde başkaları tarafından yazılan dibacelerin takriz olarak değerlendirilmesi, aynı zamanda bu geleneğin Fars edebiyatındaki eskiliğine işaret etmesi açısından dikkate değerdir. Peki Fars edebiyatında takriz ve dibaceler arasında nasıl bir ilişki kurulmaktadır? Bu soruya bir cevap bulmak için Dairatü‟l-Meârif-i Bozorg-i İslâmî adlı kaynağın “Takriz” maddesine dikkat yönelmek uygun olacaktır:

Takriz iki anlamı olan bir terimdir: Mukaddime tarzında takrizler, ünlü biri tarafından bir eser hakkında övücü nitelikte yazılır ve üç türlüdür:

Övücü Nitelikteki Mukaddimeler: Bu tarz takrizler bir yazarın kitabına yahut da yazdığı edebi ürüne övücü nitelikte yazılır ve kitabın içinde yer alır, onun meziyetlerine ve güzellikerine işaret eder. [ ] Kitabın konuları ve onun övgüsü üzerine yazılan takrizlerde, yazar övgü ve onayını sağlamlaştırır, ortaya koyar. Takriz yazarı [takriz yazılan] eserin müellifine oranla daha bilgili ve meşhurdur. [ ] [Bu kimselerin] onay ve övücü ifadeleri eserin öneminin artmasına katkı sağlar ve onu okuyanların gözünde değerli kılar.

Yazarın Mukaddimesi: Yazarlar tarafından kaleme alınan mukaddimelerde de yazarlar kendi eserlerine takriz yazabilirler. Kendi eseri hakkında yazarının yazdığı bir mukaddimede çoğunlukla şu türdeki konulara işaret edilir: Araştırmanın öncesi, telif sebebi, eserin

meydana gelmesinde karşılaşılan problem ve konulardan edinilen tecrübeler. Eskilerin eserlerinde bu tarz mukaddimeler tevhitle başlar, peygambere naatla devam eder ve sonra kitabın konusuyla ilgili konulardan bahsedilir. (Mahzenü’l Esrâr (Nizâmî), Bostân ve Gülistân‟da olduğu gibi). Eseri Temize Çeken ve Mütercimin Mukaddimesi: Kitapları çevirenler ya da yazıya çekenler, tercüme edilmiş ya da yeniden yazılmış bir kitaba mukaddime yazarlar. Bu mukaddime bir takriz türü sayılır. Övücü nitelikte olan bu mukaddimelerde, kâtip ya da mütercim, yazarı ve onun eserini övücü ifadelerle süsler ve bununla birlikte yazarın yüksek mertebesi ve onun eserinin erdemini okurların dikkatine sunar.

Kitabın Tanıtıcısı (Sunan Kişi): Bu tarz takrizler, kitabı tanıtan kişi için olumlu bir bakış açısıyla ve övücü nitelikte meydana gelmiştir. Bu çeşit takriz -günümüzde tanıtım ve tebliğ türüne işaret eden- ya kitabın sonunda, ya arka kapağında ya da basılı cildinin başına yazılmıştır. (1972: 31-32)

Bu ifadeler, -bugün modern Fars edebiyatında en dar anlamıyla kitapların arka sayfalarına eklenen tanıtıcı yazılar olarak tanımlanan- takriz kavramının, bu edebiyatın oluşum ve gelişim seyrinde mukaddime, dîbâce, sebeb-i telif ve yayımcının notu gibi çok farklı alt başlıkları kuşatacak şekilde tanımlandığını göstermektedir. Fars edebiyatında esere eklenen her türden değerlendirme ve tanıtıcı nitelikteki yazıları takriz geleneğine eklemleyen bu ifadeler ucu açık bir takriz kavramıyla bizleri karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum, aynı zamanda bizleri, takriz başlığı taşımayan ve eserlere eklenen her türden metnin bu gelenek çerçevesinde değerlendirilip değerlendiremeyeceğini sorgulamaya sevkeder.

Nihayetinde takrizlere dair yukarıda aktarılan bu tanım ve tasnifler Arap ve Fars edebiyatlarında yerleşmiş bir takriz geleneğinin varlığını somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu durum, aynı zamanda Türk edebiyatında varlık gösteren takriz geleneğini bu ekole eklemlemeye de imkan sağlamaktadır.