• Sonuç bulunamadı

Takrizler Edebi Eserin Neresinde Yer Alır?

Klâsik edebiyatta “bir [eserin] nasıl bir tertiple [oluşturulacağı], şiirlerin onda hangi grup ve sıralar içinde yer alacağı gelenekçe önceden tayin edilmiş bir protokole tâbi[dir]” (Akün “Divan Edebiyatı”, Türkiye Diyânet Vakfı İslam Ansiklopedisi 2010: 397). Bu klasik disiplin çerçevesinde takriz metinleri de

kendilerine bu protokolün içinde bir yer bulur. Birtakım istisnalar dışında175 bu metinler takriz yazılan eserlerde genellikle başta ya da sonda -bazen tarih manzumeleri arasında- yer alır. “El yazmaları kültürü[nün] tıpkı sözel kültürde olduğu gibi [ ] dışarıdan müdahaleye açık” (Kalpaklı, “Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi ve Osmanlı Kültürünün Sözelliği/İşitselliği” 2012: 86) oluşu bazen takriz metinlerinin yazmaların zahriyelerine yahut da derkenarlarına kaydedilmesine de olanak sağlamıştır176. Bazen de bu metinlerin nerede yer alacaklarına doğrudan takriz yazılan kişilerin kendileri karar verir. Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş Şu’arâ)‟sına yazılan takrizleri gönderiliş tarihlerine göre eserine alan İbnülemin Mahmud Kemal İnal‟ın söz konusu takrizlere dair düştüğü aşağıdaki not bu tercihi güzel bir şekilde örnekler:

Nâçiz şahsım ve eserim hakkında teveccüh ibrâz eden kıymetli şairlerimizden bazı zevatın lûtfen yazdıkları manzumeler ve tarihler - istihkakımın fevkinde- takdir ve tebcîli mutazammın bulunduğu içün neşretmekten sıkıldım. Fekat bu nefis eserlerin ziyâına râzı olmadığım gibi -hürmet ettiğim- bazı erbab-ı mâ‟rifetin ısrarlarına da mukavemet edemiyerek hüsn-i hatime olmak üzere- eserin sonuna koymaya mecbûr oldum. (1988: 2258)

Bazı takriz örneklerinin hem takriz yazan hem de takriz yazılan kişilerin eserlerinde yer aldıkları görülmektedir. Örneğin, Vahîd Mahtûmî Divanına takriz yazan Arpaeminizâde Sâmî ve Seyyid Vehbî‟nin takrizleri hem Mahtûmî Divanında

175

Bu çalışma kapsamında derlediğimiz 200‟e yakın takrîz örnekleri içerisinde yalnızca Keçecizâde İzzet Molla‟nın Mihnetkeşân‟ına yazılan Farsça takrîzin bu kaideyi bozduğu görülmektedir. Şairin Keşan sürgününde tanıştığı ve mesnevisinin tamamlanmasında kendisine destek olan Talât adlı bir şahıs tarafından yazılan bu takrîz alışılmışın dışında mesnevi kurgusu içerisinde yer alır. Elbette bu durum, kaideyi bozmaktan ziyade İzzet Molla‟nın kendi sıradışılığı bağlamında bir anlam bulmaktadır. İzzet Molla ve Talat arasındaki dostluğun somut bir şekilde yansıdığı bu bölümlerde, söz konusu takrîz taraflar arasındaki hatır-gönül ilişkisi ve sanatsal alışverişin bir temsili olarak karşımıza çıkmaktadır. Talat‟ın takrizinin mesnevi kurgusun içinde yer alması, söz konusu takrizin arasında yer aldığı hikâyeyle eş zamanlı olarak kaleme alındığını düşündürmektedir. İzzet Molla‟nın özgünlük arayışlarının bilinçli bir tercihi olarak görebileceğimiz bu tasarruf, aynı zamanda mesnevide Talat‟la ilgili anlatıların daha realist bir düzlemde okunmasına da olanak sağlamaktadır. Mihnetkeşân‟ın sıradışı kurgusunda kendisine yer bulmuş olan bu Farsça manzume, takriz geleneği içerisinde sıradışı bir örnek olma özelliğiyle varlık gösterir.

176Bu durum Ahmet Nâmî Divanında karşımıza çıkmaktadır. Eserin zahriyesine sonradan eklendiği

anlaşılan bu şiirin bir takriz olduğunu içeriğine bakarak anlamaktayız. Nitekim üçüncü şahıs ağzından yazılan, esere ve şaire dair değerlendirmeler içeren bu şiir genel takriz söylemiyle de uyum göstermektedir. Bu bağlamda söz konusu şiir -her ne kadar takriz başlığı taşımıyor olsa da- tezin Ek 1 Bölümüne alınmaya değer görülmüştür.

hem de kendi divanlarında yer almaktadır. Benzer şekilde, Sahaflar Şeyhizâde Es„ad Efendi‟nin Aynî‟nin Sâkînâme‟sine yazdığı takriz hem Sakinâme‟de hem de kendi divanında bulunmaktadır. Birtakım takriz örneklerinin ise -bazen yazılmış oldukları eserlerden bağımsız olarak- takriz yazarlarının bizzat kendi eserlerinde yer aldıkları da görülmektedir. Özellikle birtakım manzum takrizler -nazım şekilleri esas alınarak- divan tertiplerinde kendilerine yer bulmuşlardır. Başkalarına yazılan takrizlerin yer aldığı eserler şu şekildedir:

BaĢkalarına Yazılan Takrizlerin Yer Aldığı Eserler

17. yy 18.yy 19. yy 20.yy

*Tâlib-i Burûsevi Divanı *Neylî Divanı

*Edirneli Kâmi Divanı *Nâbî Divanı * Ganizâde Nâdirî Divanı *Osmanzâde Tâ’ib Divanı (?) *Sermed Divanı *Seyyid Vehbî *Nazîr İbrâhim Divanı *Şeyh Gâlib Divanı *Arpaeminizâde Sâmî Divanı

*Edîb Harâbî Divanı *Enderunlu Halîm Divanı *Sahaflar Şeyhizâde Es‘ad Efendi Divanı

*Merzifonlu Mehmed Hilmî Dedezâde Külliyâtı (Divan Kısmı)

*Hüseyin Vassâf Divanı

Bu takriz örnekleri Neylî Divanında sonda, Nazîr İbrâhim ve Şeyh Gâlip Divanlarında kasideler arasında, Osmanzâde Tâ‟ib‟in derlenen şiirlerinde, Şeyh Gâlib ve Sermed Divanında mesneviler arasında, Sahaflar Şeyhizâde Es„ad Efendi Divanında “Takrîzât” şeklinde müstakil bir başlıkda, Arpaeminizâde Sâmî Divanında -manzum takrizin- mesnevi tertibinde ve -mensur takrizin- son kısımda, Nâbî Divanında rubâi, kaside ve mesneviler arasında, Nazîr İbrâhim Divanında kasideler arasında, Seyyid Vehbî Divanında mesnevi tertibinde, Hüseyin Vassâf, Edirneli Kâmî, Edîb Harâbî ve Enderunlu Halîm Divanında gazel tertibinde, Arayıcızâde Ferdî‟nin Şâpurnâme‟sinde lügazlerin başında, Tâlib-i Burûsevî Divanı‟nda rubâi tertibinde, Ganizâde Nâdirî Divanında kıt‟alar arasında ve Mehmed Hilmî Dedezâde‟nin Külliyât‟ının Divan kısmında “Medâyih” başlığı altında rastlamaktayız.

Bu örneklerin yanı sıra bazı takrizlerin takriz yazarlarının eserlerinde farklı bir şekilde yer aldıkları da gözlemlenmektedir. Örneğin, Vahîd Mahtûmî Divanına takriz yazan Seyyid Vehbî ve Arpaeminizâde Sâmî‟nin takrizleri kendi divanlarında beyitlerin yerleri değiştirilmiş ya da bazı beyitlere yer verilmemiş şekliyle yer

almaktadır. Bu durum müstensihin tasarrufu olabileceği gibi tarafların bu metinlere sonradan yaptıkları müdahaleler olarak da yorumlanabilir.

Yukarıda sıraladığımız örnekler takrizlerin divan tertibinde gazel, kaside, mesnevi ve diğer nazım şekilleriyle yazılan her türden şiirle boy ölçüşebilecek değerde görüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Öyle ki Nâbî, Şeyh Gâlib, Osmanzâde Tâ‟ib, Arpaeminizâde Sâmî, Seyyid Vehbî gibi bu geleneğin hatırı sayılır kimliklerinin söz konusu metinleri eserlerine almaya değer görmeleri takrizlerin yalnızca “ıstılâh paralamak” için üretilmediğini kanıtlamaktadır. Bu örnekler, aynı zamanda, takriz metinlerinin izlerinin yalnızca takriz yazılan eserler üzerinden sürülmemesi gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Bazı örneklerde ise takrizlerin takriz yazarlarının eserinde yer alıp takriz yazılan kişilerin eserlerinde bulunmadığını da gözlemekteyiz. Örneğin Hüseyin Vassâf Divanında, “Urefâ-yı Şa‟baniye‟den Merhûm Cabbârzâde „Ârif Begin Hazret-i Sünbül‟ün Nutk-ı Şerîfine Yazdığı Şerhe Takriz Makâmında Söylenmiştir” başlığıyla yer alan takriz Cabbarzâde Ârif Beg‟in müellif hattı olan Sünbül Sinan Şerhinde yer almamaktadır177

. Bu durum, Hüseyin Vassâf‟ın takrizini müellif hattı bu nüsha tamamlandıktan sonra kaleme alındığını göstermektedir. Burada dikkati çeken husus, söz konusu takrizin yazıldığı eserden bağımsız olarak takriz yazarının üretimleri arasında kendisine yer bulmasıdır.

Takriz yazarları ve kendisine takriz yazılan kişilerin eserleri dışında birtakım mecmualarda da takriz metinlerinin müstakil olarak yer aldığı görülmektedir. “Takrizât” başlığıyla kaydedilen Süleymaniye Kütüphanesi Aşir Efendi 417 ve “Takrîz ve Mekâtib” başlığıyla kaydedilen Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa 2831 numaralı mecmualarda takriz örneklerine rastlanmaktadır178

. Birçoğu takriz başlığını taşıyan bu örnekler arasında, “imza” şeklinde adlandırılmış metinlerin yer

177

Cabbarzâde‟nin Sünbül Sinan Şerhinin başında “Edîb-i Necîb Hâce Hicrî Merhûmun Takrîz-i Belîğânesidir” başlıklı Arapça, Farsça, Türkçe yazılmış manzum mülemmâ bir takriz bulunmaktadır.

178 Süleymaniye Kütüphanesi Aşir Efendi 417 numaralı yazmada bulunan takrizlerin başlıkları şu

şekildedir: Takrîz-i Şeyhülislâm Es‟âd Efendi (v. 190a); İmzâ-ı el-Musûlî Yahyâ Efendi ibn Seyhülislâm Zekeriyyâ Efendi el-merhûm (v. 190b); İmzâ-ı Sadrü‟l-ulemâ Abdül„azîz Efendi ibn el- Musûlî Sa„deddin mu„allimü‟s-sultân (v. 190b-191b); Takrîz-i Şerîf Efendi (v. 191b); Takrîz-i Hüseyin Efendi (v. 191b-192a); Takrîz-i Nakîbü‟l-eşrâf Şeyhî Efendi (v. 192a-194a); Takrîz-i Mevcî (v. 194a-196b); Takrîz-i „Atâkî (v. 196b-199b); Şârih-i Mesnevî Yegâne-i zamâne Sarı „Abdullah Efendi Merhûmun Te‟lîf İtdügi Nasihâtü’l-mülûk Kitabına Merhûm Bahâyî Efendinin Eyledügi Takrîzdür (v. 199b-200a); Muslihiddin Efendinin Müellif-i Eşbâh-ı Nezâyire Takrizidür (v. 200a- 200b).

Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa 2831 numaralı yazmada mektupların içinde bulunan takrizlerin başlıkları şu şekildedir: Şirvân Defterdârı İken Kızılbaş Olan Nagzi Beg Kaside-i Masnu„a- i Selmâna İtdügi tatabbu„a Bu Fakîrün „İcâleten Yazdugı Takrîz-i Perişân-edâdur (v. 60b-61a).

aldığı da görülmektedir. “Takriz ve Mekâtib” adlı yazmada takrizlerin mektuplar arasında sıralanmış olması, mensur takriz metinlerinin inşa geleneğinde bir yazım türü olarak değer gördüğünü ve işlevselleştirildiğini de düşündürmektedir.

Takrizlerin eserlerde yer alışına bir diğer örnek Derviş Abdülkâdir‟in Sultân-ı Galebe-i Aşk adlı şerh metninde karşımıza çıkmaktadır. Bu eserde yer alan ilk takriz tek beyitten oluşmakta ve adeta bir epigraf özelliği göstermektedir. Nitekim söz konusu takrizin “Şu„arâ-yı benâmdan esbâk İzmir nâibi Rizeli semahâtlu İbrahim Ferîd Efendi hazretlerinin âsâr-ı dervişâneme takrîz olarak söylemiş oldukları ebyâtdan şu bir beyti teberrüken bu makama yazıverdik” şeklindeki başlığı da bu beyti bir epigraf olarak değerlendirmemize olanak sağlar. Takrize, Derviş Abdülkâdir tarafından eklendiği anlaşılan bu başlık, aynı zamanda İbrahim Ferîd Efendi‟nin yazara dair kaleme aldığı müstakil bi takrizinin olduğunu haber verir. Ayrıca bu örnek takrizlerin eserlere alınışlarında eser sahiplerinin birtakım müdahalelerinin olabileceğini somut bir şekilde göstermektedir.

Eserlerde yer alışlarında farklı özellikler gösteren takriz metinlerinin kendi içinde bir protokole sahip olduğukları gözlemlenir. Turan Karataş incelediği Tanzimat dönemi örneklerinden hareketle bu duruma dair şöyle bir tespitte bulunur:

Söz konusu takrizler kitapta yer alırken yazdıran kişiye ve tabii zamana göre, en meşhur edebiyatçının kaleminden çıkandan başlıyarak şöhreti en az olanın yazdığına doğru sıralanıyor. Mesela Bedros Zeki‟nin Ermenice-Türkçe Lügat‟i (1907) için yazılan takrizler kitaba konurken şu not düşürülmüştür: Üdebâ ve şuarâ-yı meşhûre-yi Osmaniyyenin eser-i âcizi hakkında lutfen ihdâ buyurdukları takârîz-i dakâyık-âmizin suretleri alâ-merâtibihim (rütbelerine göre) derc-i sahife-i ibtihac kılınarak kesb-i şeref ve mübâhet olundu. (Takriz Edebiyatı 2000: 50)

Karataş‟ın vermiş olduğu örnek, takriz metinlerinin belirli bir hiyerarşiye göre sıralanabileceğine işaret etmesi açısından önemlidir. Bu çalışma kapsamında incelenen takriz metinlerinde bu tarz belirgin bir protokolün varlığını bütün örnekler üzerinden tespit etmemiz elbette mümkün değildir. Ancak takriz yazarlarının mesleklerinin ve otoritelerinin açıkça belirtildiği birtakım takriz örneklerinde böyle bir hiyerarşinin varlığını gözlemleyebilmekteyiz. Örneğin Haşmet‟in Senedü’ş-

Şu‘arâ‟sında Koca Râgıp Paşa‟nın takrizi, rütbeleri gereğince, Şeyhülislam Çelebizâde Âsım‟ın takrizlerinden önce yer almıştır. Yenipazarlı Vâlî‟ye yazılan takrizlerde ise Şeyhülislâm Zekeriyyâ Efendi‟nin takriziyle başlayan bu protokolde Vâlî‟nin sosyal ağında yer alan şairlerin de kendi otoritelerine göre hiyerarşik bir düzende sıralandığı görülür. Öyle ki bu hiyerarşik düzen şeyhülislamın takrizinin ardından şüphesiz, döneminin “melikü‟ş-şua‟ra”sı olan Bâkî‟nin takrizinin gelmesini ve diğer şairlerin konumunun Bâkî‟ye göre belirlenmesini gerektirmiştir. Yine bu hiyerarşiyi yansıtması açısından Ahmet Şâkir Paşa Divanına yazılan takrizlerin sıralanışı önem taşımaktadır. Bu takrizler de yine divanda takriz yazarlarının kariyerleriyle ilişkili olarak şu şekilde sıralanmıştır: Takrîz-i Hazret-i „İsmet Beg Efendi Sadr-ı Rûm-ı Sâbık, Takrîz-i Mehmed „Ata‟ullâh Efendi Nakîbü‟l-Eşrâf Bâ- pâye-i Sâdaret-i Rûm İli, Takrîz Es-Seyyid Mehmed Münîb Efendi el-Kazı Be- Mekketü‟l-Mükerreme, Takrîz-i Muhammed Hafîd Efendi el-Kazı Be-„Asker-i Anatolu Sâbıkâ, Takrîz-i „Âsım Efendi. Aynı zamanda takriz yazarlarının kariyer basamaklarını takip etmemize imkan sağlayan bu başlıklar söz konusu hiyerarşinin bilinçli bir şekilde işletildiğini göstermesi açısından önemlidir. Diğer yandan bu hiyerarşi takriz yazılan kişilerin sosyal ağlarını ve bu sosyal ağda yer alan takriz yazarlarının birbirlerine olan konumlarını yansıtması açısından dikkate değerdir.

Bazen aynı tarikate mensup olan ve kendilerini ortak bir hayat felsefesi içinde konumlandırmış kişilerin ilişkileri de takriz geleneğine yansıyan bu protokolün belirleyicisi olur. Hüseyin Vassâf‟ın Sefine-i Evliyâ‟sına yazılan takrizlerin sıralanışı bu durumu örneklemektedir. Söz konusu takrizler eserde şöyle sıralanmıştır: Urefâ-yı Meşâyıhtan Erzurûmî merhum Abdurrezzâk-ı İlmî Efendi‟nindir, Bağdâd Ulemâ-yı Kirâmından ve Meşâyıh-ı Fihâmından Merhûm Muhammed Sa‟îd Efendi Tarafından Yazılan Takrîz, Urefâ-yı Üdebâdan Muhammed Besîm Bey Efendi‟nindir, Üsküdar Mevlevihânesi Şeyhi Urefâ-yı Asrdan Ahmed Remzi Dede Efendi Hazretlerinin, Muharrir-ı Âcizi Taltîfen İrsâl Buyurdukları Mektûb ve Takrîz Olup Ma‟aş-şükrân Derc Olundu. Takrîz yazarlarının mesleklerinden öte tasavvufi kimliklerinin ön plana çıktığı bu başlıklar yine takrizlerin bir tür statü hiyerarşisine göre sıralandığını gözlemlememize imkan sağlar.

Takrîz yazarlarının devlet protokolünde olmadığı veyahut yalnızca şair olduğu örneklerde ise bu hiyerarşinin ayrımını yapmak oldukça güçtür. Mesela Vahîd Mahtûmî‟ye takriz yazan ve birçoğu dönemininin tanınmış isimleri olan şairlerin sıralanışında ayırtedici bir tercih tespit edilememektedir. Sırasıyla Es‟âd

Efendi, Râşid Efendi, Seyyid Vehbî Efendi, Arpaeminizâde Sâmî Efendî ve Necîb Efendi tarafından yazılan bu takrizlerin eserdeki düzenlerinde hüner hiyerarşisinin gözetilmesi, takriz yazarlarının şaire olan yakınlıkları, müstensihin müdahalesi, takrizlerin yazılış tarihleri gibi birçok sebebe bağlanabilir.