• Sonuç bulunamadı

Türkiye, Saltanatın ve sonra Hilafetin kaldırılması ile milli egemenlik ilkesini gerçekleştirirken, laik devletin temellerinin atılmasıyla da teokrasiden ayrılıyordu. Buna engel olmak isteyenler, Türk Devrimi’nin temeli olan laik gelişmeyi durdurmak amacıyla çeşitli yollara başvurdular. Devrimin bu yolda kendini koruması için, kendi yasalarını uygulaması da kaçınılmaz oldu.218

4 Mart 1925 tarihinde İsmet Paşa hükümetinin güven oyu almasından sonra saat 18:30’da birinci celse kapandı. Celse kapanmadan önce hükümetin Meclis başkanlığına sunduğu kanun tasarısı incelenmek üzere Adliye encümenine sevk edilmişti. Gece geç vakit ikinci celse açıldığında

217 TBMM., ZC. C.19 D. 2, İ. 69

İsmet Paşa kürsüden hükümetine verilen güvenoyu için teşekkür ettikten sonra bu gece sonuçlandırılması isteğiyle bir kanun teklifi olduğunu söyledi. İsmet Paşanın söz ettiği kanun Adliye encümeni tarafından incelemesi tamamlanarak aynen kabul edilmek üzere genel kurula gönderilen 3 maddeden ibaret Takrir-i Sükun Kanunu idi.

Başvekil İsmet Paşa’nın imzasını taşıyan kanun tasarısının müstacilen görüşülmesi kararı alındı. Kanunu gerekçesi ve teklif edilen kanun şu şekildeydi.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine,

Ahval ve hâdisatı fevkalâde-i ahirenin gösterdiği lüzum ve memleket dahilinde emniyet ve asayiş, huzur ve sükûnu ve nizamı içtimaiye-yi ihlâl edecek irticakârane ve ihtilâkârane harekât ve teşebbüsata ve ifsadata karşı icabeden tedabiri irtihazla Türkiye Cumhuriyetinin nüfuz ve kudretini takviye ve inkılâbın esasatını tarsin ve masum halkı izrar ve izlâl eden mütecasirlerin süratle takib ve tenkili maksadıyla İcra Vekilleri Heyetinin 4 Mart 1341 tarihli içtimaında karar iktiran eden işbu lâyihanın iktisabı kanunisi için “Meclis-i âlinin nazarı tasvip ve tasdikine arzına müsaade buyurulmasını rica ederim.

4 Mart 1341 Başvekil

İsmet Madde 1- İrtica ve isyana219 ve memleketin nizamı içtimaisini ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bais bilumum teşkilat ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle resen ve idareten men’e mezundur. İşbu ef’al erbabını hükümet İstiklal Mahkemesine tevdi edebilir.

Madde 2- İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren iki sene müddetle mer’iyyül icradır.

219 Madde metninde geçen “irtica ve isyan” kelimelerinin adliye encümeninde görüşülürken “irticaa ve

isyana”şeklinde kabul edildiği meclis görüşmelerinin başlangıcında karesi mebusu Süreyya Bey tarafından açıklanmış başkanlıkça ibare düzeltildikten sonra görüşmelere geçilmişti. A.S.Örgeevren a.g.e. 69.

Madde 3- İşbu kanunun tatbikine İcra Vekilleri Heyeti memurdur.220

Vekiller heyeti imzaları Tasarı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası sıralarına sanki bir bomba düşmüş tesiri yarattı. Tartışmalar derhal en şiddetli seviyeye yükseldi. Bir tarafta bir avuç muhalif, diğer yanda koca çoğunluk partisi vardı. Muhalefeti Kazım Karabekir Paşa idare ediyordu. Muhalefetin ağır topları Ali Fuat Paşayla Rauf Beydi. İktidar cenahının başında İsmet Paşa vardı. Radikaller ön sıraları işgal etmişler, muhalifleri konuşturmak istemiyorlar, bağırıyor, çağırıyor, laf atıyorlardı. İsmet Paşanın yanındaki en sert hatip Recep Beydi.

221

Muhalefet milletvekilleri genel olarak tasarının Teşkilatı Esasiye Kanuna aykırı olduğunu ve Cumhuriyeti korumak için özel yasaya gerek olmadığı görüşünü savundular.

İlk konuşmayı usule dair diyerek söz alan Zeki Bey (Gümüşhane) yaptı ve teklif edilen kanunla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun mahiyeti asliyesi arasında büyük bir tezat olduğunu, teklifin Teşkilatı esasiye kanuna mugayir olduğunu, 26. Maddenin idam hükümlerinin infazını Meclise bıraktığını, Teşkilat-ı Esasiye’deki hüküm değişmeden kanunun görüşülemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine söz alan Karesi Mebusu ve aynı zamanda adliye encümeni üyesi Ahmet Süreyya Bey, tasarının adliye encümeninde kabul edildiğini, Kanunu Esasiye’ye aykırı olmadığını böyle bir durum varsa dahi bunun kanun görüşmeleri sırasında ileri sürülebileceğini söyledi. Böylece kanununla ilgili görüşmelere başlandı.

Adliye encümeni üyesi olan ve encümende tasarıya muhalif kalan Feridun Fikri Bey, kanunun Teşkilatı Esasiye Kanunun 70. maddesindeki hak ve hürriyetleri sınırladığını ve bu kanun ile bu hukukun doğrudan doğruya hükümetin takdirine bırakıldığını, eğer bu şekilde kabul edilirse bütün faaliyeti

220 TBMM, ZC, D.2, C.15, i.69. s.131-149

memleketi, bütün hürriyetlere taalluk eden faaliyetleri; matbuatın neşriyatını, vatandaşların hürriyeti içtimaiyelerini ve bütün hususatı bu kanunun tahtı murakabesine ithal edileceği tehlikesine dikkat çekti.

Konya mebusu Refik Bey’in “kanunun namuslu kişiler için olmadığını ve siyasi hak takdirinin en güvenilen hükümetlere bile verilemeyeceğini” söylemesi üzerine Feridun Fikri Bey “kanunun hükümetçe çok geniş yorumlanarak bütün olayların isyan ve ihanet gibi gösterilebileceğini, Cumhuriyet rejiminde hakların her şeyin üzerinde olduğunu ve hak ve hürriyetlerin hükümetin idaresine bırakılamayacağını bunun Teşkilatı Esasiye Kanununa aykırı olduğunu ısrarla tekrar ederek kanunun aleyhinde konuştu. Kanuna karşı en şiddetli hücumlar bizzat Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Genel Başkanı Kazım Karabekir Paşa’dan geldi. Kazım Karabekir Paşa yaptığı konuşmada “hadise-i isyan zuhur eden mıntıkada hükümetimizin her türlü kanuni icraatına taraftarız Fakat bu muayyen hadise karşısında milletin hukuku tabiiyesini tazyike matuf olarak icraata katiyen taraftar değiliz. Huzuru alinize getirilen kanun gayrı vazıh ve elastikidir. Eğer bu kabul edilirse, buna istinaden Teşkilatı Esasiyemizin ruhundan doğan siyasi taazzuvlar ve bunların faaliyetini tahdide veyahut matbuatı tazyike teşebbüs edilirse, halk hakimiyeti tenkis edilecek demektir. Çünkü artık milletvekillerinin sadaları dahi bu kubbe altında harice çıkamayacaktır. Bu kanunu kabul etmek, Cumhuriyet tarihi için bir şeref değildir. İstiklal Mahkemelerine gelince: İstiklal Mahkemeleri, isminin medlulü veçhile, istiklal harplerimiz esnasında yapılmış ve yapılması lazım gelen bir mahkeme idi. Binaenaleyh bunların tarihe karıştırılması da meclisi aliniz için tarihi bir şereftir. İsmet Paşa hazretleri eğer istiklal Mahkemelerini ıslahat aleti zannediyorlarsa pek ziyade yanılıyorlar.” 222dedi.

Tartışmaların mecliste bulunan diğer milletvekillerinin de katılımıyla şiddetle ve artarak devam etmesi üzerine Cumhuriyet halk fırkası Konya mebusu Refik Bey “hukuku amme bu kanunla korunacaktır Biz burada

kanunların kelimeleri üzerinde münakaşa ederken, hukukunu siyanet etmek istediğimiz aziz kardeşlerimizden bir çoğunun kanı akmaktadır” diyerek meselenin aciliyetine dikkat çekti.

Rauf Bey’de uzlaştırıcı bir konuşma yaparak olağanüstü bir durumda anlayışlı davranılması gerektiğini ve tasarının gerekli değişiklikler yapılarak yasa durumuna getirilebileceğini söyledi ve şöyle konuştu. “Genç isyanı hadis oldu diye biz, cumhuriyet ve hakimiyeti milliyenin ve idare-i milliyenin temeli olan Kanunu Esasinin ihlal olunacağı kadar müsamahakar bulunamayız. Endişemiz vatani ve millidir. İstiklal muharebatı zamanında en çetin hadisat karşısında Millet Meclisi sükunetini muhafaza ederek, itidalini muhafaza ederek, lazım gelen tedabiri ittihaz etmiş ve etrafı ile düşünmüş ve tatbik etmiş olmak itibariyle muvaffak olmuştur. Bu kanun Başvekil Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi iltibastan beri değildir, iltibas götürür bir ifade ile yazılmış maddesi vardır. Bu mesele üzerinde tetkikatta bulunalım, mahzurları varsa ref edelim ve daha lazım olan fıkralar varsa ilave edelim. Fakat erkan-ı milleti endişenak edecek ve huzur ve sükun tesis edelim derken ve sükunu ihlal edecek şekilde bir madde tedvin etmeyelim.”

Kanunun kabulünü isteyenler Türk inkılabının gerçekleşmesini ve Türk milletinin devamının devrim kanunlarıyla başarılacağını düşünürlerken, muhalifler ise sert tedbirler alınmasına karşıydılar.

Muhalefetin eleştirilerine karşın; Milli Savunma Bakanı Recep Bey, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey ile Cumhuriyet Halk Fırkası milletvekilleri tasarının Teşkilatı Esasiye Kanununa aykırı olmadığını, vatandaşın ve ulusun haklarını korumaya yönelik olduğunu savunuyorlardı. Bozak mebusu Avni Bey kanunun kabulüyle milletin hukukuna halel gelmeyeceğini, kanunun adı üstünde Takrir-i Sükun olduğunu, milleti huzura ve sükuna götürmek için yapıldığını söylemişti.

Mecliste yapılan tartışmalarda İsmet Paşa Muhalefete karşı önce Bakanlarını konuşturdu. Bakanlar arasında en sert tepkiyi veren Milli Müdafaa Vekili Recep Beyin hışmı İstanbul Basınına karşıydı. Recep

Bey kürsüden ağır bir şekilde İstanbul gazetelerinde hükümeti güçsüz gösteren yayınlardan yakındı. “Bugünkü zaaf manzarasının asıl sebebi

ve vatan muvacehesinde, vatan tarihinde en muatep223 müessese

olarak İstanbul matbuatı vardır” diyen Recep Bey, ulusal kurtuluşun, bağımsızlığın, mutluluğun “bu zehir yuvaları kurutulmadıkça” tehlikede olduğunu ileri sürüyor ve Takriri Sükun Kanunu, hangisi gerektiriyorsa ona karşı kullanılacağını açıklıyor, sıkıyönetimin uygulamada kimi sıkıntılar, kısıtlamalar getirdiğine dikkat çekerek, getirilmesi mecburiyeti hissedilen kanun tasarısını prensipleri itibariyle beğenmiyor, ama bu mecburiyeti, “İstanbul Basını” yaratmıştır diyordu. Bu sözler, İsmet Paşa Hükümetinin önce basını susturmak niyeti taşıdığının açık deliliydi. 224

Adliye vekili Mahmut Esat Bey ise özgürlüğün sınırsız olmadığını, Teşkilatı Esasiye Kanununda yer alan doğal hakların sınırlarının ancak Özel yasalarla çizilebileceğini belirterek, istenilenin polis görevini genişletmek olduğunu, kanunun Teşkilatı Esasiye Kanununa muhalif olmadığını söyledi.

İktidar Anayasanın saydığı hürriyetlerin mutlak olmadığını, kanunla sınırlı olduğunu, Takrir-i Sükun Kanununda böyle bir sınır

olduğunu, basın hürriyeti olduğunu ama basın kanunu

bulunduğunu, derneklerin ve partilerin kurulduklarını ama bunların

da kanunları bulunduğunu savunuyordu. Hükümetin bu

savunmalarına karşın muhalefet milletvekili Feridun Fikri Bey “O halde, Takrir-i Sükun Kanununa ne hacet vardır?” derken, Rauf Bey “Şarkta bir ihtilal vardır. O halde devletin polisi, mahkemeleri, jandarması, diğer aksamı ifayı vazife edemeyecek bir halde midir ki böyle fevkalade tedbirler ittihazına ihtiyaç gördüler?” diye sormaktaydı.

223 Azarlanmaya layık

Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey bu soruya “ Bütün memleketi ihtilal sarmıştır demedim. Şark ateş içindedir dedim.” diye cevap verince Ali Fuat Paşa:

“O halde Takriri Sükun Kanunu neden tekmil memlekete tatbik edilecek surette teklif edilmiştir?” diyerek hükümeti sıkıştırıyordu.

Kürsüye gelerek eleştirilere karşılık veren Başbakan İsmet Paşa, “Muhalefetin bütün azasına fikirlerini son kelimeye kadar ifade ettiren millet kürsüleri bütün dünyada nadir” dedikten sonra Teşkilatı Esasiye Kanunu sınırları içinde hareket edeceklerini, düzenlemeleri de güven ve asayiş temeline dayanarak yapacaklarını söyledikten sonra Kazım Karabekir Paşanın “Islahatı İstiklal Mahkemelerine dayanarak mı yapacaksınız?” sorusuna karşı “Islahatı, emniyet ve asayiş temeline istinaden yapabiliriz. Benim kanaatim budur. Emniyet ve asayiş temelini muhafaza etmek, tarsin etmek, daima tarsin etmek için bütün kanunlar gibi, İstiklal Mahkemesi de bir vasıtadan ibarettir. Emniyet ve asayişin ve huzur ve sükunetin muhafazası, milletin her türlü kanunlardan beklediği ilk ve başlıca bir vazifedir ki, bu hususta hiçbir tedbiri ihmal etmemek mecburiyeti katiyesi karşısındayız. Cumhuriyeti tehlikede görmüyorum ve onun için bu kanun lazım değildir,vaziyeti mütalaa eden ve vaziyete göre tedbir bulan bir Cumhuriyet hiç tehlikede olur mu? Bu kanunun lüzumunu idrak eden, bugünkü vaziyete göre bu kanunun lüzumunu takdir eden ve bunu Meclisi Aliye izah eden ve kabule iktiranını talep eden bu Cumhuriyet evlatları, Cumhuriyeti tehlikede bırakırlar mı? Cumhuriyet evlatları, yakında yeni tedabire ihtiyaç hasıl olursa ve vaziyet tebeddül ederse, cümlesini derpiş edecektir. Bunda tereddüde mahal yoktur. Binaenaleyh ittihaz ettiğimiz tedabir doğrudur ve vaziyete göre daima tedabir ittihaz edecek seviyede bulunan Meclisi Ali, Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin memlekete vaad ettiği terakkiyat ve ıslahatı behamehal temin edecektir. Zannederim ki, bu mesele üzerinde gerek siyasi ve ge- rekse kanuni noktai nazardan hükümet kafi derecede izahat arz edebilmiştir.” dedi.

Bu açıklamalar sonrasında Karabekir Paşa İsmet Paşa’yı hedef alarak “Bu kanunun kabulü ile matbuat memleketimizde tamamıyla tahdit edilmiş olacaktır. Her hangi bir yerde siyasi taazzuvlara karşı zan ve vehimlerle İcraata kalkışılacaktır. Yirminci asırda zan ve vehimle millet idare edilemez.” dedi.

Yeniden söz alan Recep Bey ise matbuata karşı tavrını biraz daha sertleştirerek matbuatın öteden beri Kazım Karabekir ve rüfekası ile hemfikir olduğunu, Matbuatın yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu çok nazik ve intikal devresinde bilerek veya bilmeyerek yıkmak vazifesinde ısrarlı ihtirasla devam

etmekte olduğunu, söz hürriyetinin vatanın hiçbir köşesinde

sınırlandırılmadığını, Cumhuriyet binasını yıkmak için veyahut uzakta ve yakında içi bu hararetle yanan hainleri teşvik ve teşci yolunda, ilk vasıta olarak İstanbul basınının görüleceğini iddia etmişti.

Yapılan bu şiddetli tartışmalardan sonra kanun tasarısı 4 Mart 1925 tarihinde 144 azanın iştirak ettiği oylamada 22’ye karşı 122 oyla yasalaştı .

Takrir-i Sükun Kanunu’nun çıkarılması Türkiye’de bir dönüm noktasıdır. Kanun iki yıl süreyle hükümetin memlekette sıkı bir denetim mekanizması ve siyasal muhalefet ile basının istenilen düzeye getirilerek yeni inkılapların yapılabileceği zeminin oluşmasını sağlamıştır. Mustafa Kemal Paşa siyasal inkılaplardan belki daha önemli olan ve büyük ölçüde siyasal inkılapların yerleşmesini sağlayan toplumsal inkılapları bu dönemde gerçekleştirmiştir. Daha da önemlisi kanun Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasına giden yolu açmakla Türkiye’de tek parti yönetiminin yerleşmesini sağlamıştır. Mustafa Kemal Paşa, Nutukta, alınan tedbirleri hiçbir zaman kanunun üstüne çıkmak için kullanmadıklarını, aksine memlekette huzur ve güvenliği sağlamak için uyguladıklarını, önceden birtakım reformları yapmayı planladığını söylemiştir.225 Takrir-i Sükun dönemi bunları uygulamada kolaylık sağlamıştır .