• Sonuç bulunamadı

Başbakanın İsyanla ilgili Mecliste Yaptığı Açıklama

2.3. İsyan Devam Ederken Ankara’nın Tutumu

2.3.2. Başbakanın İsyanla ilgili Mecliste Yaptığı Açıklama

25 Şubat 1925 Çarşamba günü öğleden sonra Meclis Genel kurulu isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan edilmesi ve Hıyaneti Vataniye Kanununa ek madde konması tekliflerini görüşmek üzere toplandı. Bu toplantıda Başvekil Fethi Bey Devlet kuvvetlerine karşı Genç vilayetinde bazı asiler silahla ayaklandıkları için hükümet tarafından anayasaya dayanarak ilan edilen sıkıyönetimin sebepleri hakkında verdiği açıklamada; Şeyh Sait ayaklanmasının nasıl çıktığı ve genişlediği, özellikle

dinin politik emellere araç olarak kullanılıp, bölge halkının istismar edildiği ve Hilafeti geri getirmek, Abdülmecid’in oğullarından birinin saltanatını sağlamak perdesi adı altında Kürtçülük olabileceğini, bölgede iki seneden beri Kürtçülük çalışmaları yapıldığını ve ayaklanmanın gittikçe daha geniş alanlara yayılmakta olduğunu; Hükümetçe alınan sıkıyönetim kararının onaylanmasını, daha önce Meclis’e okunan iller dışında Malatya’da da sıkıyönetim ilan edildiğini ve dini ve mukaddesat-ı diniyeyi araç yaparak halkı ayaklanmaya kışkırtanların sert şekilde cezalandırılmaları için hazırlanan bir kanun maddesinin ve askeri harcamaların kabulünü istedi.

Başvekil Fethi Bey’den sonra söz alan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkanın lideri Kazım Karabekir Paşa “Hükümetimizin Beyanatına nazaran şark vilayetlerimizin bazı yerlerinde mahdut mütegallibenin dış teşviklere kapılarak ve dini alet ittihaz ederek halkı tahrik etmekte oldukları anlaşıl- maktadır. Bunun için hükümetin örfi idare ilan etmesi doğrudur.

Efendiler, dini alet ittihaz ederek milli mevcudiyeti tehlikeye koyanlar lanete şayandır. Bu hareket vatana ihanettir.

Şunu cihan bilsin ki, dışarıda veya içerde herhangi bir tehlike karşısında bu vatanın evlatları her vaki tek vücut halinde tehlikenin karşısına dikileceklerdir. Hükümetimize bütün kuvvetimizle müzahiriz. Bu itibarla hükümetin bu husustaki izahatını ve tedbirlerini muvafık görüyoruz.”

204

Muhalefet liderinin bu demeci uzun uzun alkışlandı ve yapılan oylamada Meclis, sıkıyönetimi oy birliğiyle kabul etti . Terakkiperver Cumhuriyet Fırka aleyhinde söylenenler rahatsızlık veriyor, onları ürkütüyordu. Fethi Beyin hükümetin başında bulunması, Karabekir ve arkadaşları için bir teminattı. Eğer o gider de, İsmet Paşa ve radikalleri iktidara gelirlerse zor durumda kalacaklarını biliyorlardı. Gazi Paşa’nın az

olan tahammülünün de yakında son bulmasından

endişeleniyorlardı.205 Bu nedenle , Fethi Bey’i ellerinden geldiği

204 TBMM, ZC, C.14, s.370 vd.

kadar tutmaya ve desteklemeye karar verdiler. İlk desteği de bu sıkıyönetim kararında gösterdiler.

Muhalefetin hükümete destek vermesi Fethi Bey gibi ılımlı bir kişinin Başvekil olmasından kaynaklanıyordu. Muhalefet de Fethi Bey gibi olayı çok büyük bir hadise olarak değerlendirmiyordu. Bu yüzden alınan tedbirleri yeterli görüyordu. Kazım Karabekir Paşa’nın dini alet ittihaz etmek olarak tanımladığı mesele bir müddet sonra partilerine de isnad edilerek partinin kapatılmasına giden yolu açacaktı.

Daha sonra Adalet Bakanı Esat Bey’in teklifiyle Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun tadili hakkındaki kanuna bir madde eklenmesine dair kanun layihası görüşülerek “Dini veya mukaddesat-ı diniyeyi siyasi gayelere eses veya alet ittihaz maksadıyla cemiyetler teşkili memnudur. Bu kabil cemiyetleri teşkil edenler ve bu cemiyetlere dahil olanlar hain-i vatan addolunur. Dini veya mukaddesat-ı diniyeyi alet ittihaz ederek şekl-i devleti tevdil ve tağyir veya emniyet-i devleti ihlal veya dini ve mukaddesaı diniyeyi alet ittihaz ederek her ne surette olursa olsun gerek müçtemian kavli veya tahriri veyahut fiili bir şekilde veya nutuk iradı veya neşriyat icrası suretiyle harekette bulunanlar, kezalik hain-i vatan addolunur.”206şeklinde bir madde Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na eklenmiştir.

Meclisin bu görüşmeleri yaptığı sıralarda, isyan bölgelerinden gelen haberlere göre bölgede muntazam ordu kuvvetlerinin bulunmaması, hareketin gittikçe genişleyerek tehlikenin büyümesine sebep oluyordu. İsyana civar vilayetlerde ilan edilen seferberliğin temin edeceği kuvvetlerin yığınaklarını tamamlamaları için vakte ihtiyaç vardı. Diyarbakır, Malatya ve Ergani asilerin eline geçmiş ve isyan Dersime de sirayet etmiş, Diyarbakır ve Malatya valileri esir düşmüş şeklinde haberler alınıyordu.

28 Şubat’ta Ergani mebusu İhsan Hamit Bey, 26 Şubat 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yanlış bir haber hakkında Dahiliye Vekili

206 TBMM, ZC, C.14, s.306 vd.

Kanunun sadeleştirilmiş metni:

Dini veya dini mukaddesatı siyasi gayelere esas veya alet ittihaz etmek maksadıyla cemiyetler kurulması yasaktır. Bu gibi cemiyetler kuranlar veya bu cemiyetlere girenler vatan haini sayılır. Dini veya dini mukaddesatı alet ederek devlet şeklini değiştirmeğe veya devlet emniyetini bozmağa veya dini veya dini mukaddesatı alet ederek her ne su-

Cemil Bey’den şifahen hemen cevap vermesine dair bir takrir vermişti. Cemil Beyi İstanbul basınında Ergani. Malatya ve Diyarbekir’in sükut ettiği, valilerin esir olduğuna dair yayınlanan haberlerin hemen tekzib edildiğini söylemiştir. Ayrıca böyle efkarı bulandıracak yalan yanlış haber veren matbuatın takibat-ı kanuniyeye uğrayacağını ifade etmiştir.207 Bu aynı zamanda Takrir-i Sükun Kanunu ile basının denetim altına alınacağının ilk işareti sayılabilir.

Asilerin halka dağıttıkları Beyannamelerde: “Halife sizi bekliyor. Hilafetsiz Müslümanlık olmaz. Hiçbir Halife memleketten çıkarılmaz. Şiarınız

dindir. Şeriat isteyiniz. Şimdiki hükümet mütemadiyen dinsizlik

neşretmektedir. Kadınlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik ilerliyor.” gibi hezeyanlarla halk tahrik edilmekteydi.

Bu Beyannamelerin, Şeyh Sait’in elinde olamayacak vasıtalarla basılmış olmaları ve dağıtılış şekilleri, asiler üzerinde yabancı askerlerinkine benzer üniformalar bulunması, silahlarının yabancı menşeli ve Türk ordusunda kullanılmayan tiplerden olmaları, esirlerin cebinden yabancı paraların çıkması, bu hareketin önceden tertiplenen, yabancı bir devletten yardım gören, siyasi bir karşı ihtilal mahiyetinde olduğunu açıkça belirtiyordu. Bu arada muhalefet partisinin taşra teşkilatında karşı ihtilali destekleyici faaliyetin gittikçe arttığı görülüyordu. Başbakan Fethi Bey, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi liderlerinin bu hususta dikkatlerini çekmek için bir görüşme yapmıştı.

Başbakan Fethi Bey, 25 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Şükrü Bey’i(Kaya) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına göndererek Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşaları Rauf Bey ile Başbakanlığa davet etti. Ali Fuat Paşa, parti teşkilatıyla temaslarda bulunmak için İstanbul’da bulunduğundan Karabekir Paşa ve Rauf Bey, yanlarına Dr. Adnan Beyi de alarak davete icabet ettiler.

Fethi Beyin biraz üzgün, oldukça da perişan bir hali vardı. Ne söyleyeceğini, lafa nasıl başlayacağını pek bilemiyordu. Nihayet, Karabekir Paşaya hitaben;

retle olursa olsun, halk arasına fesat ve ayrılık sokmak için, gerek tek başına ve gerek toplu bir halde niyetli veya yazılı veya fiili şekilde veya nutuk vermek veya neşriyat yapmak suretiyle harekette bulunanlar vatan haini sayılır."

“Size, fırkanızı kendi kendinize dağıtmanızı tebliğe beni memur ettiler. Dağıtmazsanız istikbali çok karanlık görüyorum. Mutlaka kan dökülecektir.” dedi.

Kazım Karabekir Paşa kesin bir vaziyet alarak

“Kanun dairesinde fırka teşkil etmek elimizdedir. Ama bunu dağıtmak elimizde olmayan bir şeydir. Hükümetsiniz. Her nevi kuvvetiniz, türlü vasıtalarınız vardır. Fırkamızı behemehal dağıtmak arzu ediyorsanız, onu yapmak elinizdedir.” diye cevap verdi.

Fethi Bey bu sert çıkış karşısında daha da bozuldu. Oldukça mahcup bir tavır takınarak

“Sizinle bu suretle konuştuğuma çok müteessirim. Bilirsiniz ki ben her türlü örfi muamelelerin aleyhindeyim. Fakat ekalliyette kalacağımdan korkuyorum” dedi.

Karabekir Paşa, Başbakanın azınlıkta kalmak korkusunu yersiz bulduğunu belirtti. Kendilerinin parti olarak, Doğudaki isyanı bastırmak için Hükümetin isteyeceği her şeyi memnuniyetle yapacaklarını söyledi. Meclisteki bir oylamada Halk fırkasının mutedilleriyle, Terakkiperver Fırkanın milletvekilleri pek ala çoğunluk sağlayabilirlerdi. Fethi Bey tekrar, bu talebin şahsen kendisi

tarafından yapılmadığını, bunun kendisinden istenildiğini

tekrarladı.208