• Sonuç bulunamadı

KUR’AN’IN TABİÛN SÖZÜYLE TEFSİRİ

Gerek Hz. Peygamber gerekse dört halife devrinden itibaren yeni fetihlerle İslam devletinin sınırları Arap yarımadasını aşmıştı. Fethedilen her beldeye İslam’ı öğretmek için muallimler, asayişi temin etmek için de valiler görevlendiriliyordu. Rasûlullah zamanında Muaz b. Cebel’in Yemen’e, Hz. Ömer döneminde de

Abdullah b. Mesud’un Irak’a muallim olarak gönderilişini burada misal olarak

zikredebiliriz. Bu şekilde muhtelif şehirlere dağıtılan sahâbe, oralarda ilmî hareketlere başlamıştı.449

Sahâbe tefsirinin, kendilerine manası kapalı gelen âyetlerle sınırlı kalmışken, tabiin döneminde Kur’an’ın tümü tefsir edilmeye başlanmıştır. Yine sahâbenin yaptığının aksine, âyetlerin toplu manalarıyla yetinilmeyip gerektiğinde kelimelerin de tefsiri yapılmıştır. Kur’an’daki garip lafızlar, baştan sonuna kadar âyet âyet tefsir

447 İbrahim 14/9 448 Kur’an Yolu, III/307

edilirken, istinbat ve istidlal yoluyla âyetlerden hükümler çıkartılması sebebiyle, âyetlerde geçen bazı kelime ve tabirlerin açıklanmasına geniş yer verilmiştir. Lügat müfredatının yanında tarihi bilgiler, fıkhî şerhler ve gayp âlemini tasvir mahiyetinde açıklamaların yapılması da sahâbe döneminde fazlaca görülmeyen, tabiine ait tefsirin özelliklerindendir. Tabiûn arasındaki anlayış farklılığının çokluğuna bağlı olarak tefsirdeki ihtilafları da çok olmuştur. Bu ihtilaflar neticesinde mezhebi ihtilafların tohumları da bu dönemde atılmış olmaktadır.450

Tabiûn döneminde tefsir faaliyetlerinin bazı özelliklerini şöyle sıralamamız mümkündür;

a. Ehli kitaptan Müslüman olanların İslam’a girmesiyle birçok isrâilî rivâyet tefsire bulaşmıştır.

b. Bu dönemde tefsir daha çok telakki ve rivâyet yoluyla aktarılmıştır.

c. Mezhebi ihtilaflar ortaya çıkmaya başlamış ve bunlar tefsiri olumsuz yönde etkilemiştir.

d. Bunun sonucunda tabiiler arasında ortaya çıkan tefsir farklılıkları, sahâbe arasındaki farklılıklardan daha çok olmuştur.451

Kur’an Yolu müellifleri tabiin tefsirine çok fazla yer vermemişlerdir.452 Yer verilen yerlerde de daha çok âyette geçen kelimelerin anlamları ile alakalı rivâyetlere verilmiştir. Örnek 1:

"

ِءﻮﱡﺴﻟا ِﻦَﻋ َنْﻮَﻬْﻨَﻳ َﻦﻳِﺬﱠﻟا ﺎَﻨْﻴَﺠﻧَأ ِﻪِﺑ ْاوُﺮﱢآُذ ﺎَﻣ ْاﻮُﺴَﻧ ﺎﱠﻤَﻠَﻓ

ْاﻮُﻧﺎَآ ﺎَﻤِﺑ ٍﺲﻴِﺌَﺑ ٍباَﺬَﻌِﺑ ْاﻮُﻤَﻠَﻇ َﻦﻳِﺬﱠﻟا ﺎَﻧْﺬَﺧَأَو

َنﻮُﻘُﺴْﻔَﻳ

"

“İşte böylece onlar kendilerine yapılan uyarıları göz ardı edince biz de kötülüğü önlemeye çalışanları kurtardık, haksızlığa sapanları da yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü dehşetli bir azap ile cezalandırdık.”453

Hasan-ı Basrî’nin de katıldığı söylenen ve bize göre daha mâkul olan diğer bir

görüşe göre, “Allah’ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı

450 Aydüz, a.g.e. s.22

451 Enver Arpa, İbn Teymiyye’nin Kuran Anlayışı, Fecr Yay. Ank. 2002, s. 197 452 Kur’an Yolu, III/505, 727-728; IV/300, 344, 623; V/506

kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki!” diyerek diğerlerinin işlediklerinin

kötülük olduğuna inandıkları için onlar da kurtuluşa ereceklerdir.454

Örnek 2:

"

ْﻢُهَو ْﻢُﻬُﺴُﻔﻧَأ َﻖَهْﺰَﺗَو ﺎَﻴْﻧﱡﺪﻟا ِةﺎَﻴَﺤْﻟا ﻲِﻓ ﺎَﻬِﺑ ﻢُﻬَﺑﱢﺬَﻌُﻴِﻟ ُﻪّﻠﻟا ُﺪﻳِﺮُﻳ ﺎَﻤﱠﻧِإ ْﻢُهُدَﻻْوَأ َﻻَو ْﻢُﻬُﻟاَﻮْﻣَأ َﻚْﺒِﺠْﻌُﺗ َﻼَﻓ

َنوُﺮِﻓﺎَآ

"

“O halde onların malları da evlâtları da seni imrendirmesin; çünkü Allah onlara dünya hayatında bunlarla eziyet çektirmeyi ve canlarının da kâfir olarak çıkmasını murat ediyor.”455

55. âyet bu noktayla ilgili bir ikaz içermektedir. Âyetin sonundaki “çünkü

Allah onlara dünya hayatında bunlarla eziyet çektirmeyi (...) murad ediyor”

ifadesi ise değişik şekillerde açıklanmıştır. Tabiîn müfessirlerinden Katâde’ye göre burada şöyle bir mana kastedilmektedir: “O halde dünya hayatında onların malları

da evlâtları da seni imrendirmesin; çünkü Allah onlara âhîrette bunlar sebebiyle eziyet çektirmeyi murat ediyor.”456

Örnek 3:

"

َﻦﻳِﺮِﺳﺎَﺨْﻟا ْﻦﱢﻣ ﻢُﺘْﺤَﺒْﺻَﺄَﻓ ْﻢُآاَدْرَأ ْﻢُﻜﱢﺑَﺮِﺑ ﻢُﺘﻨَﻨَﻇ يِﺬﱠﻟا ُﻢُﻜﱡﻨَﻇ ْﻢُﻜِﻟَذَو

"

“İşte rabbiniz hakkında taşıdığınız bu kanaatiniz sizi mahvetti, sonunda kaybedenlerden oldunuz.”457

Hasan-ı Basrî, “İşte Rabbiniz hakkında taşıdığınız bu kanaatiniz sizi

mahvetti, sonunda kaybedenlerden oldunuz.” mealindeki 23. âyeti açıklarken

şöyle demiştir: “İnsanların amellerinin değeri Allah hakkındaki kanaatlerine

bağlıdır. Mümin, Allah hakkında hüsnü zanda bulunur, bu sayede işini de güzelleştirir. İnkarcı ve münafık ise Allah hakkında sûizanna sahip olduğu için ameli

454 Kur’an Yolu, II/614 455 et-Tevbe 9/55 456 Kur’an Yolu, III/20 457 Fussilet 41/23

de kötü olur.” Aynı âyet dolayısıyla Katâde, Kur’an’da biri “kurtarıcı zan”, diğeri

“mahvedici zan” olmak üzere iki çeşit zandan söz edildiğini belirtmiştir.458

IV. KUR’AN YOLU’NUN DİRÂYET YÖNÜ

Bu metot ile yazılmış olan tefsir çeşidine “rey” tefsiri veya “akli” tefsir de denir.459 Lügatte “dirâyet” ilim manasındadır. Kur’an-ı Kerim’de de bu kelime bu manada kullanılmaktadır. “Vemâ edrâke melhutameh”460 âyeti “vemâ eğlemuke

melhutameh” demektir.461 Rey ise lügatte görmek, bilmek, itikat, ictihad ve kıyas anlamlarına gelir. 462

Dirâyet tefsirini rivâyet tefsirinden ayıran en belirgin özellik, müfessirin herhangi bir meselede kendi görüşüne yer vermesidir. Ancak bu, onun rivâyet tefsir kaynaklarını hiç kullanmayacağı anlamına gelmez. Burada takip edilecek en sağlıklı yöntem öncelikle rivâyet tefsiri için söz konusu edilen kaynaklara başvurmak ve o kaynaklardan elde edilen bilgileri akıl süzgecinden geçirmektir. İşte bu da ictihatta bulunmak demektir. Ancak bu, müfessirin tefsir ettiği nass hakkında söz konusu kaynaklarda bilgi bulamadığı, ya da kendisine ulaşan rivâyetlerdeki ihtilaf veya tutarsızlıkları ortadan kaldırmak istediği zaman müracaat edeceği bir yoldur. Bu da demektir ki, herhangi bir âyetin tefsiri esnasında yorum yapacak müfessirin bir taraftan rivâyet tefsir kaynaklarını kullanabilecek bir alt yapıya, diğer taraftan da bu kaynaklardaki çelişki ve tutarsızlıkları Kur’an ve sahih sünnetin ruhuna uygun bir sonuca kavuşturma hususunda ictihad edebilecek bir bilgi birikimine, sentez kabiliyetine ve yorum gücüne sahip olması gerekmektedir. Ancak böyle bir yeteneğe ve güce sahip olup, Kur’an’ı söz konusu tarzda tefsir edecek müfessirin yapacağı yorum da, bir taraftan lafızların zahiri manalarına, Kur’an ve sahih sünnete ters düşmemeli, diğer taraftan da yapılacak o yorumu destekleyici nitelikte bir nass bulunmalıdır. Aksi takdirde ortaya konulan görüş salt reye dayanacağı için reddedilmiş ve haram sayılmıştır.463

458 Kur’an Yolu, IV/701

459 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/210 460 el-Hümeze 104/5

461 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIX/254 462 İbn Manzûr, a.g.e. XIV/291

Kur’an Yolu müellifleri, tefsirlerinin dirâyet yöntemine bakış açılarını, dirâyet

yönteminin tefsirlerinde ne şekilde yer bulduğunu:

“Bizi tatmin eden bilgileri ve yorumları tefsir literatüründe bulduğumuz durumlarda bu birikimden yararlanmanın hem ilmin gereği hem de kültürümüze karşı borcumuz olduğunu düşünerek bu bilgi ve yorumları tefsirimize yansıtmaya çalıştık. Bizi tatmin eden veya hedef kitlemiz için uygun ve doğru bulduğumuz anlayış ve yorumu çoğunlukla birden fazla tefsirin ihtiva etmesi yanında, bazen de bunun hiçbir tefsirde bulunmadığına şahit olduk. Böyle durumlarda Kur’an’ın ruhunu ve bu ruha uygun genel İslamî ölçüleri, ilmin gereklerini ve çağın ihtiyaçlarını birlikte göz önüne alarak kendi yorumumuzu ortaya koymaya çalıştık.”464 cümleleriyle ifade etmektedirler.