• Sonuç bulunamadı

Hiçbir İtikadî Mezheb Belirtmeden Âyeti İzah

B. KELAM YÖNÜ

1. Hiçbir İtikadî Mezheb Belirtmeden Âyeti İzah

Mugayyebât-I Hams (Beş Bilinmeyen)

"

ﻟا ُﻢْﻠِﻋ ُﻩَﺪﻨِﻋ َﻪﱠﻠﻟا ﱠنِإ

ﺎَﻣَو ًاﺪَﻏ ُﺐِﺴْﻜَﺗ اَذﺎﱠﻣ ٌﺲْﻔَﻧ يِرْﺪَﺗ ﺎَﻣَو ِمﺎَﺣْرَﺄْﻟا ﻲِﻓ ﺎَﻣ ُﻢَﻠْﻌَﻳَو َﺚْﻴَﻐْﻟا ُلﱢﺰَﻨُﻳَو ِﺔَﻋﺎﱠﺴ

ٌﺮﻴِﺒَﺧ ٌﻢﻴِﻠَﻋ َﻪﱠﻠﻟا ﱠنِإ ُتﻮُﻤَﺗ ٍضْرَأ ﱢيَﺄِﺑ ٌﺲْﻔَﻧ يِرْﺪَﺗ

"

“Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır; O, yağmuru yağdırmakta; rahimlerdekini bilmektedir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.”518

Lokman sûresi 34. âyete dayanarak âyette söz konusu olan hususların

Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği gayb bilgileri olarak ifade edilmesini Kur’an Yolu müellifleri kabul etmemiş ve şu şekilde itiraz etmişlerdir:

“Âyette kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin sadece Allah’a ait olduğu, keza hiç kimsenin yarın ne elde edeceğini ve nerede öleceğini bilemeyeceği, dolayısıyla bu bilgilerin de sadece Allah’a ait olduğu belirtilmekte; fakat yağmurun yağma zamanı ve rahimdeki bebek hakkında “Bunları da yalnız Allah bilir” gibi bir sınırlama bulunmamakta; sadece yağmuru Allah’ın yağdırdığı, dolayısıyla zamanını da bildiği; keza O’nun rahimlerdekini de bildiği ifade edilmektedir. Bu ifadeden kesinlikle bu iki konuda Allah’tan başkasının önceden bilgi sahibi olamayacağı anlamı çıkmaz; diğer bir ifadeyle âyette diğer üç konudaki bilginin yalnız Allah’a mahsus olduğu açıkça belirtilirken yağmurun vakti ve henüz doğmamış olan bebeğin cinsiyeti ve özellikleri hakkında böyle bir sınırlamaya yer verilmemiştir; bu da -eski tefsircilerin iddiasının aksine- belirtilen iki konuda insanların önceden bilgi sahibi olabileceklerini gösterir. Nitekim çağımızda bilim bu noktaya gelmiştir.”519

518 Lokman 31/34 519 Kur’an Yolu, IV/345

Örnek 2:

Ehl-İ Kitabın Durumu

"

َﻓ ًﺎﺤِﻟﺎَﺻ َﻞِﻤَﻋَو ِﺮِﺧﻵا ِمْﻮَﻴْﻟاَو ِﻪﱠﻠﻟﺎِﺑ َﻦَﻣﺁ ْﻦَﻣ َﻦﻴِﺌِﺑﺎﱠﺼﻟاَو ىَرﺎَﺼﱠﻨﻟاَو ْاوُدﺎَه َﻦﻳِﺬﱠﻟاَو ْاﻮُﻨَﻣﺁ َﻦﻳِﺬﱠﻟا ﱠنِإ

ْﻢُﻬَﻠ

َنﻮُﻧَﺰْﺤَﻳ ْﻢُه َﻻَو ْﻢِﻬْﻴَﻠَﻋ ٌفْﻮَﺧ َﻻَو ْﻢِﻬﱢﺑَر َﺪﻨِﻋ ْﻢُهُﺮْﺟَأ

"

“Şüphesiz, iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabi-îler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.”520

Âyette geçen “Şüphesiz, iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve

Sâbiîlerden de Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için rableri katında mükafatlar vardır.” kısma istinâden ayette zikredilen dine mensup

insanların da cennete girebileceği düşüncesinde olan müfessirler vardır.

Kur’an Yolu müellifleri tefsirin I. baskısında bu görüşleri zikrettikten sonra Nisâ sûresi 123-124 âyetlerin bu görüşü destekler mahiyette olduğunu dile getirmişlerdir.521 Ancak II. baskıda bu düşüncede olan şahısların düşüncelerine yer verilmemiş, sadece bu konuda farklı düşüncelerin olduğunu belirttikten sonra I. baskıda da yer vermiş oldukları şu sözleri dile getirmişlerdir:

“Uhrevî kurtuluş konusunda Kur’an-ı Ker’im’in ısrarla üzerinde durup vazgeçilmez gördüğü şartlar, Allah’ın varlık ve birliği ile âhirete inanmak, Hz.

Muhammed’in peygamberliğini ve öğretisini tanımak, Allah’ın razı olduğu güzel

işler yapmaktır. Geçmişteki peygamberlerin tebliğ ettiği bütün ilâhî dinler gibi İslamiyet’in de özü budur.”522

Hem buradaki izahlarından hem konu ile alakalı diğer âyetlerin izahından,523 müelliflerin “Allah’a, âhirete, Hz. Peygambere ve Kur’an’a imanın” kurtuluş için şart olduğu düşüncesinde oldukları anlaşılmaktadır.

520 el-Bakara 2/62

521 Kur’an Yolu, I. baskı, I/67-70 522 Kur’an Yolu,I/136

Örnek 3: Mi’rac Hâdisesi

"

ْﻦِﻣ ُﻪَﻳِﺮُﻨِﻟ ُﻪَﻟْﻮَﺣ ﺎَﻨْآَرﺎَﺑ يِﺬﱠﻟا ﻰَﺼْﻗَﻷا ِﺪِﺠْﺴَﻤْﻟا ﻰَﻟِإ ِماَﺮَﺤْﻟا ِﺪِﺠْﺴَﻤْﻟا َﻦﱢﻣ ًﻼْﻴَﻟ ِﻩِﺪْﺒَﻌِﺑ ىَﺮْﺳَأ يِﺬﱠﻟا َنﺎَﺤْﺒُﺳ

ُﺮﻴِﺼَﺒﻟا ُﻊﻴِﻤﱠﺴﻟا َﻮُه ُﻪﱠﻧِإ ﺎَﻨِﺗﺎَﻳﺁ

"

“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.”524

İsrâ sûresinin 1. âyetine istinaden “isrâ” ve “mi’rac” hâdisesinin nasıllığı, müfessirler arasında ihtilafa neden olmuş, tartışılmış bir konudur. Müfessirlerin bir kısmı mi’rac hâdisesinin rûhen gerçekleştiğini savunurken, bir kısmı da bu hâdisenin hem rûhen hem de bedenen gerçekleştiğini savunmuştur.

Kur’an Yolu müellifleri de konuyla alakalı hadisleri, görüşleri verdikten sonra

kendi düşüncelerini şu şekilde açıklamışlardır:

“Müfessirlerin çoğunluğu mi’racı Hz. Peygamber’in hem bedeniyle hem de ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak kabul etmişlerdir. Miracın uykudayken veya uyanık iken ruhen vuku bulduğunu söyleyenler olmuştur. Doğru olsa bile bu iddia miraç mucizesinin değerini ve önemini azaltmaz. Çünkü genel bir ilke olarak vahiy yollarından birinin de rüya olduğu kabul edilir. Nitekim bu sûrenin 60. âyetinde mi’rac olayı kastedilerek “sana gösterdiğimiz rüya ...” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Buradaki rüya kelimesinin uyanıkken görme anlamına gelebileceği gibi bundan uykuda görülen rüyanın kastedilmiş olabileceği de belirtilmektedir.

Ancak, mi’rac Hz. Peygamber’in tamamen mucizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır.

Taberî’ye göre Allah, kulunun ruhunu değil, mutlak bir ifadeyle kulunu geceleyin

götürdüğünü ifade buyurduğuna göre “Peygamber sadece ruhuyla mi’raca çıkmıştır” diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız yoktur.”525

Görüldüğü gibi müfessirlerin, mi’rac hâdisesinin nasıl gerçekleştiği ile alakalı kesin bir görüşleri yoktur. Söylemlerinden olayın her iki şekilde de gerçekleşmiş

524 el-İsrâ 17/1

olabileceği anlaşılmaktadır.

Örnek 4:

Musibetlerin Allah’tan Olmasının Manası

"

ٌﻢﻴِﻠَﻋ ٍءْﻲَﺷ ﱢﻞُﻜِﺑ ُﻪﱠﻠﻟاَو ُﻪَﺒْﻠَﻗ ِﺪْﻬَﻳ ِﻪﱠﻠﻟﺎِﺑ ﻦِﻣْﺆُﻳ ﻦَﻣَو ِﻪﱠﻠﻟا ِنْذِﺈِﺑ ﺎﱠﻟِإ ٍﺔَﺒﻴِﺼﱡﻣ ﻦِﻣ َبﺎَﺻَأ ﺎَﻣ

"

“Allah’ın izni olmadan başa gelen bir musibet yoktur. Kim Allah’a iman ederse Allah onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilmektedir.”526

İnsanların başlarına gelen müsibetlerin Allah’ın izniyle olması hususu müellifler tarafından şu şekilde izah edilmektedir:

“Genel olarak hayrın ve şerrin var edilmesinin hikmetleri konusu bir yana, başa gelen her musibetin Allah’ın izniyle olması ifadesini Kur’an ve sünnetteki ilke ve bilgilere göre şöyle açıklamak uygun olur: Cenâb-ı Hak kullarına zulmetmez; dolayısıyla “kulların kendi fiilleri sebebiyle hak ettikleri bir karşılık” anlamındaki musibetin bu açıdan izahında zorluk bulunmamaktadır. Kusuru ve günahı olmadığı halde bazı kullara verilen sıkıntı ve felâketler ise kişinin ebedî mutluluğuna zarar veren yani gerçek manada kötü ve insanın kendi fiili yüzünden başına gelen musibet olarak değerlendirilmez.”527

“Doğru ve sağlam İslam inancına göre bütün varlık ve olayların yegâne yaratıcısı Allah Teâlâ’dır; Allah, irade gücü verdiği, hem iyilik hem kötülük işlemeye müsait yarattığı şuurlu varlıklara kötüyü tercih etmemelerini buyurmuş ama -dünya hayatının imtihan alanı olması sebebiyle- kötülüğü istediklerinde ve işlemeye koyulduklarında bu eylemlerin yine kendisinin yaratma düzeni içinde varlık kazanacağını, sorumluluğunun da onlara ait olacağını bildirmiştir. Bu düzen içinde şeytanın kötülüğü teşvik görevini üstlendiği ama asla ona fiillerin yaratıcısı olarak bakılmaması gerektiği de hatırlatılmıştır.”528

526 et-Tegâbün 64/11 527 Kur’an Yolu, V/374 528 Kur’an Yolu, V/375

2. Ehl-i Sünnetin Görüşü İle Âyeti İzah