• Sonuç bulunamadı

Harf kelimesinin çoğulu olan hurûf ile “kesilmiş, ayrılmış” anlamındaki

mukattaa kelimesinden meydana gelen bir tamlamadır. Mukattaa, “kesmek, bir şeyi

bütününden ayırmak” manasına gelen kat’ kökünden türemiş bir sıfat olup söz konusu harfler kelimeyi oluştururken okundukları gibi değil kendi isimleriyle telaffuz edildiklerinden “bağımsız ve ayrı harfler” anlamında “hurûf-ı mukataa” diye anılmıştır. Bu harflere aynı sebeple “hurûf-ı teheccî” adı verildiği gibi sûrelerin ilk harflerini oluşturduğu için “evâilü’s-süver” de denilmiş, ayrıca ne manaya geldikleri veya bu sûrelerin başında hangi amaçla yer aldıkları kesin olarak bilinmediğinden “hurûf-ı mübheme” olarak da adlandırılmıştır.319

Müelliflerin hurûf-ı mukattaa hakkındaki görüşlerine genel olarak Bakara sûresinin ilk âyetinden vâkıf olmaktayız. Burada müellifler, genel olarak bu harflerin müfessirler tarafından nasıl anlaşıldığını ifade etmeye çalışmışlar ve müteşâbihât içerisinde değerlendirildiğini ifade etmişlerdir.

“Çoğu Mekke’de nazil olan yirmi dokuz sûrenin başında ya bir âyet ya da bir âyetin başlangıcı olarak, kelime oluşturmayan bazı harfler yer almakta olup bunlara hurûfu mukattaa (ayrı ayrı harfler) denir. Bunlar Arap alfabesinin on dört harfidir ve bazı sûrelerin başında tek harf olarak, bazılarının başında ise birden fazla harfin yan yana dizilişi şeklinde yer almışlardır. Bu harflerin Kur’an-ı Kerim’den bir âyet veya âyet parçası olduğunda şüphe yoktur. Manaları ve hikmetleri üzerinde ise farklı görüşler ve yorumlar ileri sürülmüştür. Sıradan insanların bilgi vasıtalarıyla manalarını ve kullanılış maksatlarını (hikmet) bilmek ve anlamak mümkün olmayan bu harflere, keza lügat manalarında kullanılmamış olup ne manaya geldikleri de açıklanmamış bulunan bazı kelimelere müteşâbihât adı verilmektedir. Selef denilen ilk devir din bilginleriyle onların yolundan giden sonraki bazı âlimler müteşâbihâtı yorumlamazlar, oldukları gibi benimseyip iman ederler. “Kur’an’da bulunmasının elbette bir hikmeti vardır, Allah ve Rasûlü bunları açıklamadığına göre aklımıza dayanarak açıklamaya kalkışmak bizim işimiz değildir, yetki sınırımızı aşar.” derler. Kelâm, felsefe ve tasavvuf ehli bazı âlimler ise tefekkür veya ilham yoluyla

318 Kur’an Yolu, V/576

müteşâbihâtın manalarının anlaşılabileceğini ileri sürmüş ve her biri için çeşitli yorumlar yapmışlardır.”320

Söz konusu âyetler hakkında müfessirlerin farklı farklı düşündüklerini ancak bu düşünceler arasında üçünün daha tutarlı olduğunu ifade etmişlerdir. O üç görüşü şu şekilde açıklarlar:

“Bakara sûresinin ilk âyetini teşkil eden “elif-lâm-mîm”in manasıyla ilgili olarak yirmiden fazla yorum vardır. Bunlardan şu üçü nispeten daha tutarlı görünmektedir:

a) Bunlar, manaları olmayan alfabe harfleridir, Kur’an-ı Kerim’in vahiy

yoluyla Allah’tan geldiğine inanmayanlara meydan okumak ve âciz olduklarını ortaya çıkartmak için bazı sûrelerin başına konmuştur ve “Bu Kur’an, şu gördüğünüz harflerden yapılan kelime ve cümlelerden oluşmaktadır. Siz harfleri de biliyorsunuz. O halde haydi yapabiliyorsanız siz de böyle kelime ve cümlelerden oluşan ve Kur’an’a benzeyen bir kitap yazın!” denilmek istenmiştir,

b) Başında bulundukları sûrelerin muhtevalarına dikkat çekmek için yemin

olarak gelmiştir,

c) Başlarında bulunan sûrelerin isimleri olarak indirilmiştir.”321

Müellifler bu âyetin tefsirinde değil ama Ra’d ve İbrahim sûresinin ilk âyetinin tefsirinde bu harflerden sonra genellikle kitaptan, âyetlerden ve vahiyden söz edildiğini kendi düşünceleri olarak ifade etmektedirler.322

Bu konuya tefsirinde özel yer ayıran Esed’in de bu görüşte olduğunu görmekteyiz. Esed bu harflerle başlayan tüm sûrelerin ya doğrudan ya da dolaylı olarak vahye atıfla başladığını ifade etmektedir. İlk bakışta vahye atıf yokmuş gibi göründüğü, gerçekte ise bu âyetlerde de vahye atfın olduğunu şu şekilde izah etmektedir:

“Bu harf-semboller ile başlayan bütün sûreler, doğrudan veya dolaylı olarak, ya genel anlamda yahut özel bir tezahürü olarak Kur’an anlamında vahye atıfla başlayan sûrelerdir. Üç sûre (29, 30 ve 68), ilk bakışta bu kuralın istisnaları olarak görülebilir; ancak bu varsayım yanıltıcıdır. 29. sûrenin (Ankebut) ilk âyetinde, “Biz

iman ettik.” (amenna) -yani, Allah’a ve onun mesajlarına- ifadesinde vahye açık bir

320 Kur’an Yolu, I/69 321 Kur’an Yolu, I/69 322 Kur’an Yolu, III/270, 302

imada bulunulmaktadır. 30. sûrede (Rum), 2-4. âyetlerdeki Bizans’ın zaferiyle ilgili haberlerde de şüphesiz ilahı vahiy vurgulanmaktadır. 68. sûrenin (Kalem) 1. âyetinde, “kalem”in çağrışım yaptırıcı şekilde anılmasıyla açıkça vahiy olgusuna işaret edilmektedir. O halde, bir veya daha fazla mukatta’âtile başlayan sûrelerde hiçbir “istisna” yoktur, hepsi de ilahi vahye bir atıfta başlarlar.”323

Müellifler buradaki -Bakara sûresinin ilk âyetinde- konu ile alakalı açıklamalara İmâm-ı Rabbani’nin ve Şah Veliyyullah’ın görüşlerine yer vererek sona erdirmektedirler.324

20. ve 36. sûrelerin ilk âyetlerinde geçen “Tâhâ” ve “Yâsîn” ifadelerinin mahiyeti hakkında ise iki görüşün olduğunu ifade etmişlerdir:

a) Bunlar bazı sûrelerin başında yer alan ve teker teker okunduğu için “hurûf-

i mukataa” diye adlandırılan harflerdendir.

b) Bunlar ayrı iki harf değil, anlamı olan bir kelimedir. Bu eğilim içinde

kuvvetli bulunan görüşe göre bu kelime Arapça’nın bazı lehçelerinde “ey kişi, ey insan!” manasına gelmektedir. Bu görüşün sahipleri, İslam öncesi Arap şiirinden bu anlamdaki kullanımı gösteren örnekleri zikrederler. Ayrıca bu kelimenin

Allah’ın isimlerinden biri olduğu ve bu âyette o isme yemin edildiği görüşü de

ileri sürülmüştür.325

Zuhruf sûresinin ilk âyetinde yer alan “Hâ-mîm” ifadesini izah ederken de sûreye bu şekilde bir girişin şu şekilde bir hikmetinin olabileceğini ifade etmektedirler:

“Kur’an Arapça’dır, sizin konuştuğunuz Arapça nasıl hâ, mîm gibi harflerden oluşuyorsa bu da o harflerden oluşturulmuştur. Onu anlamanız ve üzerinde düşünerek, aynı harflerden benzerini yapmayı deneyerek eşsizliğini kabul etmeniz için hiçbir engel yoktur.”326

Müelliflerin bu ayetin tefsirindeki izahlarından ve hurûf-u mukattaa harfleri ile alakalı tanımların üçünün daha makul olduğunu ifade etmelerinden, müelliflerin daha çok bu harflerin, manaları olmayan alfabe harfleri olduğu, Kur’an-ı Kerim’in vahiy yoluyla Allah’tan geldiğine inanmayanlara meydan okumak ve âciz olduklarını ortaya çıkartmak için bazı sûrelerin başına konduğu ve “Bu Kur’an, şu

323 Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, (trc. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk), İşaret Yay. 2000 s.1062 324 Kur’an Yolu, I/69

325 Kur’an Yolu, III/624; IV/475 326 Kur’an Yolu, IV/765

gördüğünüz harflerden yapılan kelime ve cümlelerden oluşmaktadır. Siz harfleri de biliyorsunuz. O halde haydi yapabiliyorsanız siz de böyle kelime ve cümlelerden oluşan ve Kur’an’a benzeyen bir kitap yazın!” denilmek istendiği, düşüncesinde olanlardan oldukları anlaşılmaktadır.

Bu şekilde bir anlamın, hikmetin söz konusu olabileceğini daha önceleri dillendiren başka müfessirlerinde var olduğunu görmekteyiz.327

Huruf-ı Mukattaa ile başlayan diğer sûrelerde ise ayrı bir izaha gerek görülmeyerek Bakara sûresinin birinci âyetindeki açıklamalara gönderme yapmakla yetiniliyor.328