• Sonuç bulunamadı

5. OSMANLI DEVLETĐ TOPRAK REJĐMĐ

5.4.2. Tımar türleri

Osmanlı Devleti’nin kuruluş devirlerinde arazi, has, zeamet ve tımar adıyla üçe ayrılmaktadır. Örneğin üç yüz köye sahip bir sancağın, iki yüz köyü ikişer veya üçer köy olarak seksen-doksan tımara ayrılmış ve bunlar hak kazanan sipahilere dağıtılmıştır. Kalan yüz köy, has adıyla vezirlere, beylerbeylerine, sancakbeylerine ve diğer komutanlara verilmiş çok az bir kısmı da “Hass-ı Hümayun” adıyla devlete bırakılmıştır (Pakalın 1993). Kuruluş dönemlerinde sipahiye verilen yerlerden yirmi bin akçeye kadar hâsılatı olan araziye “tımar”, fazlasına da miktarına göre “zeamet” ve “has” denilmiştir. Tımarlar sonradan ikiye ayrılarak küçük kısmına “tımar”, daha büyük kısmına “zeamet” adı verilmiştir.

Tımarlar çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Tımarların türlerine göre, tımar sahibinin devlete karşı olan sorumlulukları da değişmektedir. Tımarları beş grup altında tasnif etmek mümkündür. Bunlar;

I- Tımar arazisinin mülk olarak verilip verilmediğine göre a-) Mülk tımarlar

Mülk tımarlar Anadolu’nun, bazı vilayetlerinde mevcuttur. Mülk tımar sahibi kendisi sefere gitmek zorunda olmamasına karşılık, sefer sırasında belirli miktarda cebelü göndermek zorundadır. Tımar sahibinin bu sorumluluğunu yerine getirmemesi durumunda, tımarın bir yıllık geliri hazine tarafından müsadere edilir.40 Fakat o tımar, sahibinden alınıp bir başkasına verilmez. Bu tımarlar mülk olarak verildiği sürece, sahibinin ölümü halinde önce oğluna, oğlu yoksa diğer mirasçılarına intikal eder. Bu mirasçılar da ister erkek ister kadın olsun sefer sırasında mutlaka cebelü göndermek zorundadırlar (Üçok 1943, Aynî Ali Efendi Çev. Tunçer 1964). Bu tür tımarlar sayıca azdır.

b) Mülk olmayan tımarlar

Mülk olmayan tımarlar ise hizmet karşılığı gelirinin bir kısmının tahsisi suretiyle verilen tımarlardır ki, Osmanlı tımarlarının çoğu bu sınıf içine giren tımarlardır (Üçok 1943). Bu tımarlar istendiğinde savaşa hem bizzat katılmak hem de asker göndermek zorundadır.

40 Müsadere; devlet tarafından el koyma.

II-Tımar arazisinin gelirine göre

Arazinin gelirine göre tımar (dirlik), “has”, “zeamet” ve “tımar” olmak üzere üç kısma ayrılır. Haslar, has sahibi kimselerin görevlerine bağlıdır. Görevleri devam ettiği sürece devam eder. Zeamet ve tımarlar ise sahiplerinin ölümü halinde, ölenin oğullarına verilir. Tımarlara müştereken veya müstakilen tasarruf olunabilir. Müşterek tımar, genellikle ölen tımarlı sipahinin çocuklarına, tımarı parçalamak imkânı olmadığı için toptan verilmek suretiyle ortaya çıkar (Đnalcık 1993).

a-) Has

Yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklere “Has” denir. Tımarı üçe ayıran Osmanlılar “has”ı hükümdar, şehzade, vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, defterdar, nişancı gibi yüksek dereceli devlet adamlarına vermişlerdir. Bu devlet adamlarının memuriyetleri devam ettiği sürece bundan faydalanırlar. Has sahibi olan kimse, senelik gelirinin her beş bin akçesi için bir cebelü beslemek ve onun teçhizatlarını temin etmek zorundadır. Ayrıca has sahibi olan kişi sefer zamanı emrindeki cebelülerle birlikte orduya katılmak zorundadır (Köprülü 1931, Üçok 1943).

b-) Zeamet

Yıllık geliri yirmi bin akçeden doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz akçeye kadar olan dirliklere zeamet denir. Bunlar, subaşı gibi memurlara, eyalet merkezlerindeki defterdarlara ve sancaklarda alay beylerine verilir(Üçok, 1943). Zeamet sahipleri de gelirlerinin yirmi bin akçesi hariç, her beş bin akçesi için bir cebelü besler ve sefer esnasında çağrıldıkları zaman emrindeki cebelülerle birlikte orduya katılmak durumundadırlar. Tımarın büyüğü demek olan “zeamet”, Osmanlı toprak rejimi içerisinde çok fazla yer tutmaz (Pakalın 1993).

c-) Tımar

Senelik geliri, on dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz akçeye kadar olan dirliklere tımar denir. Tımarlar, hizmet karşılığı “Sipahi”, “Tımarlı Sipahi” veya “ Sahib-i Arz” denilen askerlere verilmektedir. Tımar sahipleri “kılıç” adı verilen belirli bir kısmın ayrılmasından sonra, geriye kalan gelirin her üç bin akçesi için bir cebelü beslemek ve onun bütün teçhizatını sağlamakla yükümlüdürler. Tımar sahipleri, sefer zamanı bakmakla yükümlü oldukları cebelülerle birlikte orduya katılırlar. Kılıç bedeli, tımarlı sipahinin devletten alacağı kendi aylığına karşılıktır. Tımarın üç bin akçesi “kılıç”, üst tarafı “terakki”dir. Bununla

beraber bu oran bütün tımarlarda aynı değildir. Nitekim Rumeli’deki tımarlarda kılıç hakkının altı bin akçeye kadar olduğu yerler mevcuttur. Kılıç hakkı, illere göre ve tımarların tezkereli41 veya tezkeresiz olmasına (gelirinin küçük ya da büyük olmasına) göre, iki bin, üç bin, veya altı bin akçe arasında değişmektedir (Üçok 1943, Aynî Ali Efendi Çev. Tunçer 1964). Basra, Diyarbakır, Erzurum, Şam, Halep ve Bağdat eyaletlerinde de kılıç hakkı üç bin ile altı bin akçe arasında değişen miktarlardan oluşmuştur (Pakalın 1993).

III-Tımar sahiplerinin gördükleri işlere göre

a) Eşkinci tımarları

Bunların sahipleri, alay beylerinin bayrağı altında savaş sırasında cebelüleri ile birlikte cepheye giderler. Zaten eşkin; eşen, çabuk yürüyüşlü anlamına gelmektedir (Pakalın 1993). Osmanlı tımarlarının çoğunluğunu bu tımarlar oluşturur.

b) Mustahfız (koruma) tımarları

Bu tımarların sahipleri ülke içinde veya sınır boylarında bulunan belirli kaleleri korumakla görevlidirler (Pakalın 1993).

c) Hademe (hizmet) tımarları

Hademe tımarlarının sahipleri, serhadlerdeki camilerde imamet ve hitabette bulunurlar. Bunlar esasında asker değildir (Pakalın 1993). Fakat sınır boylarında bulunmaları ve hassas bölgelerde görev yapmaları dolayısıyla asker kabul edilirler. Bu tımar sahipleri, saraya ve dinî kurumlara belli hizmetlerde bulunmakla sorumludurlar. Bu tımarların sayısı azdır. Gördükleri hizmetler arasında, saraya lale soğanı ve şahin yetiştirmek vs. vardır (Üçok 1943).

41 Beylerbeylerin doğrudan doğruya beratlarını (yetki belgesini) düzenlemeye yetkili oldukları dirliklere tezkiresiz tımar denir. Bunların yetkisini aşacak derecede geliri çok olan tımarların bu tezkiresiz miktarını aşan kısmı için Beylerbeylerin bir tezkire vermeleri ve dirlik almak isteyenin, beratını Đstanbul’da düzenletmesi gerekirdi. Bu şekilde verilen dirliklere de tezkireli tımar denilir.

Üçok (1943): “Tezkiresiz tımarların büyüklüğü muhtelif eyaletlere göre değişirdi: Rumeli, Budin, Bosna, ve Temeşvar'da 5999 akçeye kadar tezkiresiz fazlası tezkireli; Karaman, Meraş ve Rum beyliklerinde 2999 akçeye kadar tezkiresiz fazlası tezkireli; Anadolu'da 4999 akçeye kadar tezkiresiz fazlası tezkireli; Diyarbekir, Erzurum, Şam, Halep, Bağdat ve Şehrizor eyaletlerinde 5999 akçeye kadar tezkiresiz fazlası tezkireli; Kıbrıs adasında 4999 akçeye kadar tezkiresiz fazlası tezkireli, CezayiriBahrisefit eyaletinde de 4999 akçeye kadar tezkiresiz ve fazlası tezkireli tımar olarak kabul edilmişti.” demek suretiyle sözü edilen tımarların büyüklüklerini ortaya koymuştur.

IV-Tımar’ın veriliş şekillerine göre

Kanuni devrine gelinceye kadar, ölmüş olan tımar sahiplerinin oğluna beylerbeyi tarafından tımar verilmekte iken 1530 yılından sonra bu usul değiştirilmiştir. Yeni uygulamada, beylerbeyinin ancak düşük kıymetli tımarları verebileceği ve diğerlerinin ise, beylerbeyinin tezkiresi üzerine, Đstanbul’dan fermanla verilebileceği esası kabul edilmiştir. Bu uygulama tezkireli ve tezkiresiz tımar ayrımının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tezkireli ve tezkiresiz tımarlar şu şekildedir:

a) Tezkireli tımarlar

Beylerbeyinin doğrudan doğruya vermeye yetkili olmadığı tımarlardır. Bunlar başkent Đstanbul’dan verilir. Beylerbeyliklerin arazileri aynı büyüklükte olmadığından, tezkireli ve tezkiresiz tımarlar her beylerbeyliğine göre değişmektedir. Örneğin Rumeli, Budin, Bosna Temeşvar beyliğinde, geliri 6.000 akçeden fazla olan tımarlar tezkirelidir. Buna karşılık Kıbrıs adasında ve Kocaeli, Biga sancaklarında 5.000 akçelik tımar tezkireli (Üçok 1943, Aynî Ali Efendi Çev. Tunçer 1964) bundan aşağı olanlar ise tezkiresizdir.

b) Tezkiresiz tımarlar

Beylerbeyinin doğrudan vermek yetkisine sahip olduğu tımarlardır. Bunlar genellikle kıymeti düşük olan tımarlardır.

V-Tımarın mali durumuna göre a) Serbest tımarlar

Tımar sahibinin, gerdek, tapu, kışlak ve yaylak, cürüm ve cinayet resimleri gibi miktarı önceden belli olmayan ve “bad-ı heva” denilen bu vergileri almak hakkına sahip olduğu tımarlardır. Subaşı, çeribaşı ve benzeri bir takım vazife sahiplerinin tımarları ve büyük devlet memurlarının görev sürelerince devam eden has ve zeametleri serbest tımarlardır.

b-) Serbest olmayan tımarlar

Sahibinin badiheva denilen vergileri almak hakkına sahip olmadığı tımarlardır (Üçok 1943, Aynî Ali Efendi Çev. Tunçer 1964). Sancakbeyi ve subaşıları bu tür tımarların ba’di hevasına müdahale edemezler (Đnalcık 1993).

Bu tasnif dışında, Osmanlı Devleti’nde, “Yurtluk” ve “Ocaklık” diye tabir edilen tımarlar da vardır.42 Bunlar, tersane masraflarını veya bir kalenin muhafızlarının veya bir kasaba veya şehir memurlarının aylıklarını karşılamak için verilen tımarlardır. Ocaklık tevcihi, tımar sahibine, öşürden başka, ayrıca gümrük vergisi gibi bazı vergilerin toplanması yetkisini de verir. Yurtluk ve ocaklık tımarları, ölen kimsenin oğullarına geçer.