• Sonuç bulunamadı

Tımar sisteminin bozulması ve önlem çalışmaları

5. OSMANLI DEVLETĐ TOPRAK REJĐMĐ

5.4.4. Tımar sisteminin bozulması ve önlem çalışmaları

Kanuni Sultan Süleyman devrinde gelişiminin zirvesine erişen tımar sistemi, Kanuni’nin ölümünden sonra bozulma belirtileri göstermeye başlamıştır. Bu bozulmalar “iltizam” usulünü gündeme getirmiştir. Tımarlar, ilk defa, Kanuni döneminde ve onun veziri Rüstem Paşa tarafından iltizama, yani devlet adına vergi toplama memurlarına verilmiştir. Bunlara “mültezim” denilir (Pakalın 1993).43

Đltizam usulü, Osmanlı toprak rejimini bozan ve imparatorluğun yıkılmasında büyük rol oynayan sebeplerden biri olmuştur (Mardin 1947). Devlet, merkeze uzak olan ve dirlik sisteminin uygulanmadığı eyaletlerde vergiyi iltizam usulü ile toplamıştır. Bu uygulamada, vergisi toplanacak olan mirî arazinin, vergisinin toplanması içi mültezimler tayin edilmiştir. Mültezimler, kendilerine gösterilen bölgenin vergisini peşin olarak devlete ödemek ve daha sonra devlet adına o bölgenin vergisini toplamakla yükümlü ve yetkilidir.44 Sistemin bozulması ve bir zulüm mekanizması45 haline gelmesi iltizam usulu ile gerçekleşmiştir.

43 Đltizam: Devlete ait emvalden bazılarının tahsili kefil gösterilmek ve bedeli muayyen taksitlerde ödenmek üzere alınması yerinde kullanılan bir tabirdir. Bu tür taahüde girişmiş olanlara “mültezim” denilirdi. 18 Şubat 1856 tarihli hatt-ı hümayun ile iltizam usulünün kaldırılarak vergilerin doğrudan doğruya tahsili kararlaştırılmış ise de bu hatt-ı humayuna rağmen iltizam usulü tamamen kaldırılamamış, âşar ve bir kısım rusumun iltizam suretiyle idaresine devam olunmuştur.

44 Osmanlı Đmparatorluğu’nda XVII. yüzyılda yaşanan Celali Đsyanlarında, halkın, isyan eden Celalileri desteklemesinde mültezimlerin halka yaptıkları kanunsuz uygulamaların etkisi çok büyük olmuştur.

45 Đltizam Sistemi, Osmanlı Devleti’nde uygulanan bir vergi tahsil şeklidir. Bu Sistemin özünü; vergilerin tahsil yetkisinin, belirli ve götürü bir bedel karşılığında ve anlaşma ile üçüncü bir şahsa verilmesi oluşturmaktadır. Bu şahıslara “mültezim” denmektedir.

Đltizam sisteminde, iltizama verilecek vergiler, bölgelere göre açık arttırmaya çıkarılır. Açık arttırmada, bu iş, en yüksek bedeli teklif eden şahıs veya şirketlere bırakılır. Mültezim’in kazancını, bu açık arttırma sonucu devlete ödediği bedel ile topladığı vergiler arasındaki fark oluşturmaktadır. Đşte bu farkı büyütmek isteyen her mültezim, bunu gerçekleştirmek için halk üzerinde baskı ve şiddet uygulamıştır.

II. Selim (Sarı Selim)’in padişahlığı döneminde, devrin ünlü devlet adamı Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, iltizam uygulamasında ortaya çıkan bu bozulmaların önüne geçmek konusunda bir takım tedbirler almak zorunda kalmıştır (Üçok 1943).

III. Murat döneminde, tımar sistemindeki bozukluk daha da artmış; bir takım tımar sahipleri sadrazamlara rüşvet vererek görevlerini yapmaktan kaçınmışlar; beylerbeyi, tımarları ehline değil, en çok rüşvet veren kimselere vermiş ve saray, hediye yarışına giren kişilerle dolup taşmıştır (Yücekök 1967). Rüşvetle vezirleri ve beylerbeylerini avuçlarının içine alan dirlik sahipleri, tımarlarının vergilerini iltizama vermişler, mültezimler de reayayı sıkıştırarak zor duruma düşürmüşler, vergisini ödeyemeyen reayanın ürününe veya toprağına el koymuşlardır (Yücekök 1967). 1584 yılında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın üç yüz akçe karşılığında yabancılara tımar vermesiyle, tımar sistemindeki bozukluk, en üst safhaya ulaşmıştır. III. Mehmet zamanında, artık tımar kanunlarına uyulmaz hale gelinmiştir (Üçok 1943).

Sultan I. Ahmet devrinde, Sadrazam Kuyucu Murat Paşa, bozulan ve iyice rayından çıkmış olan tımar sistemini düzeltmeye karar vermiş ve Aynî Ali Efendi’yi Defter-i Hâkanî Eminliği’ne tayin etmiştir. Aynî Ali Efendi, Osmanlı Devleti’nde: “Yüksek rütbeli ve iktidarda bulunan kimselerin, askerlerin, ne kadar tımarları olduğunu; sancak beylerinin, zeamet ve tımar sahiplerinin verecekleri resim ve vergilerin miktarını ve her sancakta ne kadar kılıç, tımar ve zeamet bulunduğunu” (Aynî Ali Efendi Çev. Tunçer 1964) tespit etmiştir. Fakat Aynî Ali Efendi’nin dirlikleri yeniden düzeltme çabaları da bir sonuç vermemiştir.

1623 yılına gelindiğinde, IV. Murat, dönemin önemli devlet adamlarından olan Koçi Bey’i, devletin aksayan yönlerini tespit ederek, ortaya çıkan problemlerin nasıl halledilebileceği konusunda bir rapor hazırlamakla görevlendirmiştir. IV. Murat, Koçi Bey risalesinden aldığı ilhamla, tımar sistemini ıslah etmek istemiştir. Koçi Bey, eski ve yanlış uygulamalarla ilgili olarak: “Tımarlar beylerbeyi tarafından verilirken, beylerbeyinin haksız bir muamelesine maruz kalanların vezir-i azam’a şikayette bulunduklarını; halbuki büyük tımarların padişah tarafından verilmesiyle bu imkanın ortadan kalktığını” söylemiştir (Koçi Bey Haz. Aksüt 1997).

IV. Murat’ın başlattığı bu ıslahat hareketini, I. Đbrahim’in sadrazamı Kemankeş Kara Mustafa Paşa devam ettirmek istemiş, fakat idam edilmesi sebebiyle başladığı çalışmalar yarım kalmıştır (Üçok 1943).

IV. Mehmet zamanında, iyice artan ekonomik sıkıntıyı ortadan kaldırmak için tımar gelirlerinin % 50’si müsadere edilmiştir. 1656 yılında, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa, tımarlardan haksız gelir temin edenlerin tespit edilmesi ve bunların ellerinden tımarlarının alınarak hak edenlere verilmesini sağlamak amacıyla bütün tımar ve zeamet sahiplerinin beratlarını yenilemelerini emreden bir kanun yayınlamıştır. Bu suretle, aslında devletin malı sayılması gereken mirî topraklar, dirlik sahibi sipahiler tarafından, fiilen, özel mülk haline getirilmiştir. Bu yeni ortaya çıkan durumda zamanla tımar sahibinin toprak üzerindeki zilyetliği, yani kullanım hakkı, dolaysız mutlak bir hâkimiyet yani mülkiyet haline geçmiştir. Eskiden beri topraktaki köylüye bağlı olan tımar sahibi, şartların değişmesi ve devletin tımarlar üzerindeki otoritesinin kaybolmaya başlaması ile birlikte köylüyü bir kiracı veya yarıcı gibi çalıştırmaya başlamıştır. Bu şekilde Osmanlı tımar sistemi, bir nevi derebeylik haline dönüşmüştür (Cin 1985).