• Sonuç bulunamadı

5. OSMANLI DEVLETĐ TOPRAK REJĐMĐ

5.6.1. Osmanlı toprak rejimi ve Feodalite mukayesesi

Osmanlı toplum düzenini, Batı feodalitesinden farksız merkezi bir feodalite olarak kabul edenlere (Hüsrev 1932, 1934, Şanda 1975) göre, tımarlı toprağı yöneten sipahi ile feodal bey, tımarda toprağı işleyen reaya ile feodalitede toprağı işleyen serf ile arasında herhangi bir fark yoktur. Ortaçağa özgü sosyal ve siyasal bir düzen şekli olan feodalitede, fief veya ülkelere göre değişen bazı isimler alan topraklara sahip senyörler ve bu topraklar üzerinde senyör hesabına araziyi işleyen toprağa bağlı “serf” denilen köylüler vardır.

47 Yaya ve Yörük; başlangıçta Osmanlı Ordusunda yeniçerilerden önce görev yapan yaya askerleridir. Yeniçerilerden sonra geri hizmetine alınmışlardır. Anadolu’da bazı sancaklarda görev yapmışlardır. Altı ay nöbetle görev yaparlar. Savaş zamanında yol açmak, siper kazmak, top çekmek ordunun ağırlıklarını taşımak yayaların görevleri arasındadır. Yörük, Rumeli’de yani Balkanlarda yayaların görevlerini yapanların adıdır. Yörükler bulundukları bölgenin adıyla anılırlar.Örneğin Tanrı Dağı Yörükleri, Kocacık Yörükleri gibi. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Bey, Debre tarafında mukim olan Kocacık Yörüklerindendir.

48 Müsellem; Yayalar gibi ilk kurulan süvari birliklerinin adıdır. Anadolu’da sadece müslümanlardan oluşmasına rağmen, Rumeli’de (Balkanlarda) hem müslümanlar hem de hıristiyanlar tarafından oluşturulmuştur. Harp zamanında ordudan önce yola çıkmak ve ordunun yolunu açmak gibi görevleri vardır.

Bu düzende, üretim aracı olan toprak, senyöre ve daha üst dereceli asillere aittir. Köylü ise ancak ailesinin ve kendisinin geçinmesi için zaruri olan miktarı alır. Bunun üstünde kalan kısım, kendisi için peşinen tayin ettiği kısımla birlikte senyöre aittir. Köylü, kişisel, hukuki ve idari bakımdan tamamen senyöre bağlıdır. Ayrıca köylü senyörün özel işlerini yapmak manasına gelen angaryaya tabidir. Toprağın işlenmesinde kullanılan alet ve edevat da feodal beye aittir.

Ekinci (1991)’ye göre, feodal ekonominin, doğal, kapalı ve hemen hemen tecrit edilmiş bir niteliği vardır. Avrupa’da, IX. ve X. yüzyıllarda, zorunlu vassallık esası kabul edilmiştir. Vassalık esasında, köylü, kralın uyruğundan çıkar ve derebeyinin (toprağın gerçek sahibi) korumasına girerek toprağın ömür boyu kullanma hakkına sahip olur. Toprağın mülkiyeti derebeyine aittir. Derebeyinin koruması altına giren köylüye “Vassal” ya da “Fidel” denilir. Koruyucusuna da “Senyör” ismi verilir. Bütün toprak sahipleri, daha güçlü bir senyöre bağımlılığını kabul etmek ve kendisini onun vassalı ilan etmek zorundadır. Vassal, senyörlerden bir fief, yani işleyeceği bir parça toprak alır ve onun hizmetine girer. IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren krallar zorunlu vassallık esasını hukuken de kabul etmişlerdir (Cin 1985).

Osmanlı toprak düzeninde ise, tımar topraklarının rakabesi devlete ve bu toprakların işlenmesi, yani tasarruf hakkı da reaya denilen köylüye aittir. Köylü toprağın sahibi değil, toprağın tasarruf hakkının sahibidir. Toprağın sahibi devlettir. Sipahi aracılığıyla, devlet, toprağı reayaya yani köylüye işletir. Reayanın işlediği tımarın, hukuki yöneticisi sayılan sipahinin de, bu toprağın üzerinde mülkiyet veya tasarruf hakkı yoktur. Tımarlı sipahi, toprağı kendisi işleyip, ürününü almak hakkına sahip değildir. O ancak devlete ait olan toprağı, devlet adına reayaya işlemek üzere verir ve bu toprağın işlenip işlenmediğini kontrol ederek topraktan çıkan üründen yasal vergiyi toplar. Topladığı bu vergi ile de devlet adına cebelü adı verilen atlı asker besler. Bazı tımar dâhilinde, hassa çiftliklerine rastlanması bu durumu değiştirmez.

Feodalite’de, köylünün miras hakkı olmamasına karşılık, Osmanlı Devleti’nde köylünün tasarruf hakkı, öldükten sonra mirasçılarına geçer. Burada mirasçılara geçen hak, mülkiyet hakkı değil tasarruf hakkıdır.

Ortaçağ Avrupa’sının feodal yapısında, köylü, toprağa bağlı serftir. Serfin bazı kişisel hakları sınırlandırılmıştır. Örneğin istediği zaman istediği ile evlenmesi bile yasaklanmıştır, üzerinde yaşadığı toprağı hiçbir şekilde terk edemez. Senyör, toprağını sattığı zaman o toprak üzerinde yaşayan köylü de toprakla birlikte yeni sahibine satılmış olur. Avrupa’da senyörlerin serf üzerinde idari ve hukuki bir takım imtiyazları vardır. Oysa tımarlar, sadece askeri ve mali bakımdan bir hiyerarşi içerisinde olup, idari bakımdan herhangi bir hiyerarşiye tabi değildir (Üçok 1943). Bu yüzden Osmanlı Devleti’nde toprağa bağlı bir asalet sınıfı oluşmamıştır.

Avrupa’da, senyörün, serf üzerindeki hukuki ve siyasi egemenliğinden başka, para bastırmak, memur tayin etmek ve memuru görevinden almak gibi aslında merkezi otoriteye ait olması gereken idari ve siyasi yetkileri de bulunmaktadır (Abdurrahman 1935, Cevdet Paşa 1979). Osmanlı toprak rejiminde, reayanın, tımarlı sipahinin hassa çiftliğinde senede üç gün çalışmaktan ve sipahinin senede bir kez tahsil ettiği öşür vergisini ambara veya pazara taşımaktan başka bir angarya mükellefiyeti bulunmamaktadır. Osmanlı toplumunda, tımarlı sipahinin yönettiği toprakta çalışan reayanın görev ve sorumuluğu, sadece üzerinde yaşadığı toprağı işlemekle sınırlıdır. Reaya, işlediği toprağı, üç sene boyunca arka arkaya işlemediği takdirde toprak elinden alınabileceği gibi, kendisinden “çift bozan resmi” adı altında bir tazminat da alınır. Ancak bu verginin reayadan tahsil edilebilmesi için, devletin doğrudan doğruya zarar görmesi gerekmektedir. Örneğin toprak, reaya tarafından bir başkasına kiralanmış ise, uygulamada, o toprak boş bırakılmış kabul edilmemiş ve devlet herhangi bir zarara uğramadığı düşüncesiyle, kiraya verenden çift bozan vergisi alınmamıştır (Barkan 1943, 1948).

Osmanlı Devleti’nde, devletin sahibi olduğu toprağı yöneten tımarlı sipahinin, reayadan almak hakkına sahip olduğu vergiler, devlet tarafından bu toprağı yönetmesi için kendilerine verilen beratlarında miktar ve cinsi itibarıyla belirtilmiştir. Tımar sahibi, kendisine bildirilen vergi oranlarından asla daha az veya daha çok vergi toplayamaz. Osmanlı Devleti’nde yaşayan reayanın, tımarlı sipahiye bağlığını gösteren bütün hususlar, devlet tarafından ortaya konmuş olan ve dirlik sistemini korumak ve oluşabilecek feodal yapının önüne geçmek amacını güden sosyo-ekonomik nitelikli idari tedbirlerdir (Barkan 1943).

Timur (1979)’a göre, Osmanlı toprak rejimi, feodalleşmeyi ve bununla birlikte toplum içerisinde çeşitli şekillerde sınıflaşmayı önlediği için, Marksist görüş açısından, tarihe ters düşen tutucu bir sistemdir.