• Sonuç bulunamadı

6. OSMANLI ESNAF KURUMU OLARAK AHĐLĐK VE LONCA TEŞKĐLATI

6.1.2. Ahiliğin kaynakları

Ahiliğin, Osmanlı uygulamasından önce farklı isimler altında Bizans ve Mısır’da uygulandığı bilinmektedir. Osmanlı uygulaması, Bizans loncalarının bir devamı olmadığı gibi, Mısır’daki fütüvvet teşkilatının da bir kopyası değildir. Bununla beraber bu kurumların, ahi birliklerinin kurulmasına hiçbir etkisi olmadığını söylemek de doğru değildir (Güllülü 1977). Ahi birlikleri kurulurken elbette daha önce kurulmuş bulunan ve Türklerin yakından bildikleri benzer teşkilatlardan yararlanmışlardır.

Ahiliğin kaynağı konusunda, Türk tarihçiler arasında değişik görüşler olsa da bilinen, ahiliğin Anadolu’da Ahi Evran ismiyle meşhur Şeyh Nasıruddin Mahmut tarafından kurulup geliştirildiğidir. Ahi Evran, Đran’ın Hoy şehrinde doğmuş ve daha sonra Anadolu’ya göç etmiştir.

Çağatay (1952) ve Ocak (1996), Köprülü ve Gölpınarlı’nın, ahiliğin, kaynağının Mısır’a kadar uzanan fütüvvet teşkilatının Anadolu’daki uygulamasından başka bir şey olmadığını ifade ettiğini, buna karşılık karşılık bazı tarihçilerin, ahiliğin fütüvvet kurumuyla ilgisi olmadığını ve hatta Anadolu Türklerinin ortaya koyduğu bir düzen olduğunu iddia ettiğini yazmaktadır. Sosyolojik bir olgu olarak, farklı ve benzer yanlarıyla, ahiliğin

kaynaklarını, hem Bizans loncalarında hem fütüvvet teşkilatında hem de Selçuklu ahi teşkilatı uygulamasında aramak gerekmektedir.

a-) Ahilik ve Bizans loncaları

Ahi örgütünün Bizans loncaları ile en önemli farkı kuruluş şeklindedir; Bizans loncalarının devlet tarafından bazı kamu görevlerini yerine getirmek için kurulmuş mesleki teşkilatlar olmalarına karşılık, ahi birlikleri, devletin otoritesi dışında kurulup gelişmiş mesleki kuruluşlardır.

Bizans loncalarında devletin sıkı denetimi vardır. Herhangi bir loncaya üye olabilmek için imparator ya da imparatorun görevlendirmiş olduğu kişilerden birinin onayını almak gerekir. Bizans loncalarına giren bir daha ayrılamaz, çıkış yasağı vardır (Güllülü 1977). Ahi örgütünde ise, doğrudan bir devlet denetimi yoktur. Kuruluş yıllarında devlet, ahi birliklerinin yönetimine karışmamıştır. Daha sonraki dönemde ise birlik yönetimine seçilen bazı görevlilerin, hükümet yetkililerinin onayından sonra görevlerine başlaması prensibi getirilerek dolaylı bir denetim sağlanmıştır. Ahi birliklerine üyelik serbesttir. Üyeliğe kabul işlemleri, örgüt yetkililerince yapılır ve devlet buna müdahale etmez, üyeler de istedikleri zaman teşkilattan ayrılma hakkına sahiptir. Bizans loncalarında sadece tüccar ve sanatkârlar üye olabilir. Ahi örgütünde ise ahilik prensiplerini kabul eden ve işi olan herkes üye olma hakkına sahiptir.

Bizans loncaları tarafından üyelerin uyulması için konulacak kurallar siyasi otorite tarafından tespit edilir. Ahi birliklerinde ise, bu kurallar genel ahilik kurallarından seçilerek teşkilat yöneticileri tarafından ortaya konulur.

Bizans loncalarının kast yapısı taşımalarına ve kan grupları haline dönüşmelerine karşılık, ahi birlikleri hiçbir zaman kan grupları haline dönüşmemiş, aksine kastlaşma eğilimine karşı çıkılmıştır. Bizans loncalarının kastlaşmasını sağlayan önemli bir özellik olarak gözüken, farklı loncalar arasındaki evlilik yasağı ise ahi birliklerinde söz konusu bile değildir (Güllülü 1977).

Ahi birliklerinde çıraklar, bugünkü tabiriyle tam bir öğrenci muamelesi görürler. Usta- çırak arasındaki ilişki, öğretmen-öğrenci arasındaki ilişki gibidir. Usta, bütün gücüyle mesleğini çırağına öğretmek ve aynı zamanda onu iyi bir insan ve iyi bir vatandaş olarak

yetiştirmek gayreti içinde olmak durumundadır. Çırağın mesleğini iyi öğrenememesinden veya kusurlu davranışlarından usta sorumlu tutulur ve bu ustaya iyi gözle bakılmaz.

Çizelge 6.1. Ahi birliklerinin Bizans loncaları ile mukayesesi

Bizans Loncaları Ahi Birlikleri

Sadece tüccar ve sanatkârlar üye olabilir. Ahilik kurallarını kabul eden herkes, bu kuruma üye olabilir.

Devletin gözetimi ve sıkı denetimi altında çalışırlar,

lonca kurallarını da siyasi otoriterler belirler. Kurallar, genel ahilik kurallarından seçilerek teşkilat yöneticileri, tarafından ortaya konulur. Devlet denetimi yoktur.

Ekonomi bu kurumun temel amacıdır. Tek amaç ekonomi değildir, dayanışma ve yardımlaşma da önemlidir.

Sınıflı toplum yapısını benimsemişlerdir. Sınıflı toplum yapısına karşı çıkarak, kişide mesleki bilgi ve ahlâk ararlar.

Askeri ve güvenlik yönü yoktur Askeri ve güvenlik yönü vardır.

Kazanç ortaklığı yoktur Kazanç ortaklığı vardır

b-) Ahilik ve fütüvvet teşkilatı

Ahi birlikleri, aynı zamanda fütüvvet birlikleri adını almaları, genç ahilere “feta” denilmesi, örgüte giriş şartlarını, uyulması gereken kuralları ve törenleri kapsayan ahi yönetmeliği niteliğindeki eserlere “Fütüvvetname” adının verilmesi bakımından fütüvvet teşkilatı ile şekli benzerlikler taşımaktadır. Ahilik, ahlâki ve terbiyevi prensiplerini, fütüvvetnamelerden almıştır (Çağatay 1952). Ancak, bu benzerliklere bakılarak ahiliğin, fütüvvet teşkilatının tıpatıp bir örneği olduğu düşünülmemelidir (Ekinci 1991).

Ahi, Arapça bir kelime olarak “kardeş”, “kardeşim” anlamına gelmektedir. Bu adın, Türkçe’deki, cömert, eli açık anlamında olan “akı”dan geldiği, dolayısıyla ahiliğin Türklere özgü bir kuruluş olduğu öne sürülmekte ise de, bu yoldaki kanıtlar henüz doyurucu olmaktan uzaktır (Kaşgarlı Mahmut 1995). Ahi örgütünün, Đslam dünyasında görülen fütüvveti andırması, kullanılan terimlerin aynı oluşu ve sistemin işleyişindeki benzerlik, ahiliğin fütüvve teşkilatından etkilendiğini ortaya koymaktadır (Turan 1990). Genelde, örgüte girmiş olanlar “kardeş” sayıldığı için “ahi” diye anılmıştır. Nitekim XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinde, Orhan Gazi döneminde Anadolu’yu gezmiş olan Đbni Batuta (Çev. Şerif 1978), ahi örgütüne mensup olanları “Ahiyanü’l- Fıtyan” (kardeş yiğitler) olarak göstermektedir.

Ahiliğin kurallarını içeren nizamnamesine “Fütüvvetname” denilmektedir (TDVĐA 1988). Fütüvvetnamelerde, ahiliğin kuralları sayılmış ve bu kurallara uymada azami gayret gösterilmesi istenmiştir. Bunların bazıları; “elini açık tut, kapını açık tut, sofranı açık tut; elini bağlı tut, dilini bağlı tut, belini bağlı tut” şeklindedir.

Ahilik, fütüvve teşkilatından büyük oranda etkilenmiş olmakla beraber, fütüvveden mesleki açıdan farklılıklar gösterir. Ahi birliklerinde, mesleki örgütlenme ve meslek sahibi olma esastır (Ekinci 1991). Aynı mesleğe mensup kişiler ahi teşkilatının en küçük birimini oluşturur, örneğin saraç, debbağ, terzi, kuyumcu vb. Oysa fütüvvet teşkilatında, üyeler, kavli (sanatkârlar), seyfi (askerler) ve şurubi (sanatkâr ve askerler dışındaki üyeler) olmak üzere üç gruba ayrılır (Çağatay 1952).

Çizelge 6.2. Ahiliğin fütüvve teşkilatıyla mukayesesi

Ahi Birlikleri Fütüvve Teşkilatı

Mesleki örgütlenme esastır. Bunun yanında mesleği öğrenmeyi kabul etmek üye olmak için yeterlidir.

Üyelik şartı olarak hem aynı meslekten olma şartı bağlayıcı değildir. Meslek mensubu olmayanlar da üye olabilir.

Nizamnamelerinin adı “fütüvve”dir. Birliğin

çalışma esaslarını içerir. Uyulması zorunludur. Nizamnamelerinin adı “fütüvve”dir. Teşkilatın çalışma esaslarını içerir. Uyulması zorunludur. Birlik mensuplarına “kardeşim”* denilir. Fütüvve teşkilatı mensuplarına “kardeşim” denilir.

Ahlâk prensipleri esastır. Ahlâk prensipleri esastır.

*Arapça kökenli olan "Ahi" kelimesi Ahiyye'nin tekili olan "ah" kelimesine birinci tekil "ya" sı ilave olunarak "ahi" şeklinde telaffuz olunmuş halidir (Şeker 1993). Buna göre “Kardeşim” demektir.

c-) Selçuklularda Ahilik

XI. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar Anadolu’ya göç eden Türkler, Selçukluların iskân politikasına uygun olarak, yerleştikleri bölgelerde hıristiyan tebaanın meşgul olduğu, sanayi, ticaret ve tarım iş ve uygulamalarından çok şey öğrendiler. Akdağ (1995)’a göre: “Dokumacılık, maden işçiliği, madenî eşya yapımı ve inşaat sahalarında yerli hıristiyan ustalar, Türkler geldikten sonra da sanatlarını işlemekte devam etmişler ve Türkler onlara bir müddet çırak olmuşlardır.”

Selçukluların ilk zamanlarında, gayrimüslim halk, ticaret ve sanayi ile uğraşırken Türklerin daha ziyade hayvancılık ve tarımla uğraştıkları bilinmektedir. Ancak 1220’lerde Moğolların, Maveraünnehir ve Türkistan’daki Türk şehirlerine yaptığı kıyımlar ve sonunda Harzemşahlar Türk Devleti’ni ortadan kaldırması ile bu bölgedeki tüccar ve sanatkâr Türkler, Anadolu topraklarına sığınmaya başlamışlardır. Bu şehirli Türkler, Asya’nın ticaret hayatında etkin rol oynamış, kimileri çeşitli ortaklıklar kurmuş usta kişilerden oluşmaktadır. Anadolu’ya gelen bu Türkler, yerli Bizans halkına karşı örgütlenmek zorunda kalmışlardır. Bunu, yaptıkları işlere bir düzen getirerek ve ahlâki, dini anlamda topluma birer örnek olarak başarmışlardır. Đşte Anadolu’ya gelen bu tüccar ve sanatkâr grup, 1240’lı yıllarda, yeni

yurtlarında ahi örgütünü kurmuşlardır. Ahilik ilk olarak Orta Anadolu’da (Kayseri) XIII. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış ve bu asır içinde bütün Anadolu’ya yayılmıştır.