• Sonuç bulunamadı

Türkmen Milliyetçi Hareketi Başkanı Hüsamettin Türkmen

28 Eylül 2010

ORSAM: Bize kendinizle ilgili bilgi verebi-lir misiniz?

Hüsamettin Türkmen: 1953 Kerkük doğum-luyum. İlk ve ortaokulu Kerkük’te okudum.

Gençlik hayatımda sporla ilgilendim. Irak birinci lig takımlarından olan Kerkük Takı-mında oynadım. Siyasi hayatla tanışmam ve Türkmen davasıyla ilgilenmem de bu günlere dayanıyor. 1969 senesinde iki defa emniyetle tanıştım. Kerkük’te gençleri toparlayıp emni-yete götürüyorlardı.

ORSAM: Emniyete alınmanızdaki sebep nedir?

Hüsamettin Türkmen: Gençliğimin geçtiği mahallede Baas Partisi teşkilatlanmıştı. Biz de Türkmen davası savunucuları olarak Baas teş-kilatlanmasına karşıydık. Sonuçta Baas reji-minin Türkmen lehinde bir sonucu düşünüle-mezdi. Adı üstünde Arap-Baas Partisiydi. Biz 14 Temmuz 1959 katliamını yaşayan kuşaktık.

Ben o zamanlar6 yaşındaydım. Eski köprüba-şında krallık rejimine son veren 14 Temmuz

1958 Irak ihtilalının birinci yıl dönümü kut-lamaları için Türkmenler olarak yürüyüş ya-pılıyordu. Ortalık bir anda karışmıştı. Biz ise saklandığımız herhangi bir evin bahçesinden yapılan katliamı seyrediyorduk.

ORSAM: Tanık olduğunuz katliamda neler yapıldı? Bize biraz bahsedebilir misiniz?

Hüsamettin Türkmen: Bulunduğum bölge-den baktığımda ilk olarak İmam Kasım Polis Merkezine ateş açıldı. Ateşin etkisiyle yürü-yüş yapan topluluk dağılmaya başladı. Biz Es-kiköprü üzerinde ne olduğunu anlamaya çalı-şırken, kortejin bir kısmı Atlas Caddesi istika-metine ulaşmıştı. O nedenle Osman Hıdır’ın hunharca katledilmesi noktasında biz yoktuk.

Kortej uzundu ve her noktadan ateş açılıyor-du. Biz evlerin bahçelerine saklanmıştık ve katliamı seyrediyorduk.

ORSAM: Neler yapıldı katliamda, nelere şahit oldunuz?

Hüsamettin Türkmen: Komünist Kürtçü gruplar ellerinde halat, zincir, satır ve bıçak-larla sağa sola saldırıyorlardı. Kargaşa da elle-rine düşen Türkmenler hırpalanıyor ve öldü-rülüyordu. Böyle zulüm görülmemiştir. Müs-lümanlarda kurban kesiminde dahi bir adap vardır. Kurbanının başı kıbleye döndürülür ve kesim işlemi yapılır. Ama burada hayvana duyulan saygıyı bırakın insanlık adına yüz kı-zartan manzaralara şahit oluyorduk. 6-7 saat sonra biz evlerimize ulaşmıştık. Birkaç gün sonra olaylar hafifledi. Beşinci günün sonun-da Irak merkezi hükümet tarafınsonun-dan askerler bölgeye gönderildi ve katliam durduruldu.

ORSAM: Ailenizden kimseyi bu katliamda kaybettiniz mi?

Hüsamettin Türkmen: Katliamda biz aile-mizden kayıp vermedik. Yaralananlar vardı.

Biz ailecek esas sıkıntıyı ağabeyimi

istedikle-rinde yaşadık. Ağabeyim eski teşkilatların içe-risinde yer alıyordu. Onun peşinde çok koş-turdular. Eskiden evler şimdikiler gibi değildi.

Evlerden evlere geçişler vardı. Ağabeyim hep hazırlıklı beklerdi ve ufak bir hareketlenme olduğunda kaçmasına yardım etmeye çalışır-dık. Zaten evlerimizde silah mevcuttu, kendi-mizi savunmak zorundaydık. Bu katliamdan sonra Irak Hükümetinin hakkımızı arayama-yacağını biliyorduk. Kerkük’te Türkmenle-re karşı teşkilatlanma da başlamıştı. Ortalık gergindi ve Türkmenlerde kendi içlerinden katliamın intikamını almak için bazı girişim-lerde bulunacaktı. Hiç unutmam ve bunu birçok Türkmen dile getirmez ama ben si-zinle paylaşayım. Kerkük’te katliamdan sonra Türkmenlerin teşkilatlanmasını sağlayan iki kişi vardı. Bunlardan birincisi Hasan Hancı ikincisi de meydanda hamamı bulunan Ha-mamcı Menef’ti. HaHa-mamcı Menef ve Hasan Hancı birlikte otururlarken Mehmet Çamur-cu adındaki genç bir oğlana Mehmet Emin Şerbetçi’yi öldürmesi gerektiğini söylerler.

Neden Mehmet Emin Şerbetçi diyecek olur-sanız, Şerbetçi Kürtçü komünistlerin başıdır.

Bir gün evden ekmek almak için dışarı çıktı-ğımda birkaç el silah sesi duyuldu ve Mehmet Emin Şerbetçi öldürülmüştü.

ORSAM: Ne zaman oldu bu olaylar?

Hüsamettin Türkmen: Katliamdan 3-4 gün sonra. Teşkilat intikam almak isteyen Türk-menler tarafından oluşturuldu sonra hare hare yayıldı. Büyük ve küçük abim bu teşki-lat içerisinde yerlerini aldılar. Kürtçü Komü-nistlerin karşısında intikam tugayı gibiydi.

Durum böyle olunca Kerkük’te Kürt kalma-dı, ölen öldü, kaçabilenler gitti. Bu kargaşa 8 Şubat 1963 tarihinde yapılan ihtilalle Abdul-kerim Kasım diktatörlüğünün devrilmesi ve yönetimin Yarbay Abdusselam Arif’in devral-masıyla sona erdi. Ayrıca 1959 Musul-Kerkük katliamını yapanların elebaşları idam edildi ve Türkmenlerin güveni yeniden

kazanılma-ya çalışıldı. Fakat daha sonraları Baas Partisi duruşunu değiştirdi. Çünkü Türkmenler ör-gütleniyordu. Komünizme karşı olan Arap milliyetçileri de Türkmenlerin yanında yer alıyordu. Musul meselesinde de keza Ker-kük Türkmenleriyle birleşmesi Baas Partisini tedirgin ediyordu. 1970 senesinde rahmetli Abdullah Abdurahman bize çok güzel bir şey anlattı. Dedi ki: “Irak’ta Dışişleri Bakanlığında bir daire var ve bu dairede eski İngilizlerin bı-raktığı bir yazı ve bu yazıda Irak’ın üç milletli olduğu ve azınlıklardan oluştuğunu yazıyor”.

Bahsi geçen üç milleti sorduğumuzda “Arap, Kürt ve Türkmenler” diyerek evrakı gösteri-yordu. Arap milletiyle ilgili açıklamalarda, Arapların Irak topraklarının sahibi olduğu yazıyordu. Gerekçe olarak nüfus çoğunlu-ğuna Arapların sahip olması gösteriliyordu.

Kürtler için yazılanlarsa bir hayli şaşırtıcıydı.

Kürtlerin her zaman dağa çıkıp yol kestikleri-ni, merkezi hükümete karşı geldiklerini anla-tıyordu. Türkmenler için ise çok akıllı, çalış-kan, tahsilli insanlar olduklarını yazarıyordu.

Türkmenlerin çoğunun Irak ordusunda üst düzey subay olduklarını, araştırmalarda tica-ret ve genel kültür açısından önde oldukları-nı gösteriyordu. Bu milletin arkasında güçlü bir devlet var. Türkiye Cumhuriyeti. Onun için “her gelen rejim bu milleti yaşatmama-lı” yazıyordu. Bu metinleri Abdullah ağabey bilir. Bize bir kütüphanede toplantı yaparken okutmuştu. Şimdi düşünüyorum da bütün bu teşkilatlanmalar, toplantılar yapıldı. Peki, ne-den Türkmen davası istediğimiz noktaya gele-medi. Yapılan teşkilatlanmalar kök salamadı.

1980’li yıllarda Türkiye ile de görüşmelerimiz oldu.

ORSAM: Bu konuya geçmeden önce siz Türkiye’ye ne zaman ve nasıl geldiniz?

Hüsamettin Türkmen: 1973 senesinde Türkiye’ye kaçak olarak geldim.

ORSAM: Neden kaçtınız?

Hüsamettin Türkmen: Yok, kaçmadım, geri dönecektim. Biraz düşündüm kalmayı ama Rahmetli Alparslan Türkeş’in nasihatiyle geri döndüm.

ORSAM: Siz buraya gelir gelmez Rahmetli Alparslan Türkeş’i mi ziyaret ettiniz?

Hüsamettin Türkmen: O niyetle geldim.

Benden dönmemi ve orada mücadele ver-memiz gerektiğini söyledi. Çünkü benim Türkiye’ye geldiğim süreçte biz Kerkük’te yeni teşkilatlanma süreci yaşıyorduk. Türk-men Milliyetçi Hareketi olarak şekilleniyor-duk. Teşkilatlanmadan önce 24 Ocak 1970 yılında Irak hükümeti Devrim Komite Kon-seyi Türkmenlere kanun hükmünde Kültürel Haklar tanımıştı. Ancak kısa bir süre sonra Türkmenlerin eğitim haklarının ellerinden alınması sonucunda Türkmenler 1970 yılında öğrenci boykotları düzenledi. Bu süreç içeri-sinde işkenceler yapıldı ve arkadaşlarımızdan ölenler oldu. Biz de davamızı devam ettirmek için teşkilatlandık. Türkeş’te bu gelişmeler-den haberdar olarak Kerkük’e geri dönmem gerektiği konusunda beni uyarıp, mücadeleye devam etmem gerektiğini söyledi. Bende onu dinleyerek yeniden döndüm, Irak’a ve çalış-malara devam ettim.

ORSAM: Öğrenciler neden boykot yapıyor-du?

Hüsamettin Türkmen: Öğrenci hareketinin olmasının sebebi 1970 senesinde bize kültür hakkı verildi. Kültür hakkı verilirken de bütün Türkmen okullarında yeni Türkçe okumamı-za izin verildi. 3-4 ay sonra yeni Türkçeyi kal-dırılıp, eski Türkçe eğitim verilmeye başlandı.

Bizde bunu kabul etmedik. 24 saat içerisinde bütün okulları kapattık, okullara gitmedik.

Ben ciddi bir şekilde bu hareketin içindey-dim. Kalanlardan bahsedersem, Silah Nevruz şu anda Avustralya’da, Muhammed İzzet Hat-tat vardı bir de. Bu adamların ciddi bir şekilde

Türkmen davasına katkısı var. Önemli isimler arasında yer alan Kadir Ahmet Beyatlı ve Ab-bas Erenay var. Bunun yanında Saffet Ağabey var. Şu anda Hollanda’da yaşıyor.

ORSAM: Bunlar davanın önde gelen isim-lerinden değil de arka planda olup asıl işi yürütenlerden mi diyelim?

Hüsamettin Türkmen: Saydığım isimler çok iyi fikir adamlarıydı. Türkmen davası için de çok çalıştılar. Bir kısmı boykot zamanında içeri alındı. Boykot sürecinde ben de aktiftim.

O dönemde Irak polis futbol takımındaydım ve iyi bir futbolcuydum. Polisler bana kimlik sorduklarında ya da olayların olduğu zaman-larda nerede olduğumu tespit etmeye çalış-tıklarında vereceğim cevabım hazırdı. Çünkü futbolcuydum. Irak’ın en iyi takımında Um-man Sporda oynuyordum. Bu nedenle olayla-rın olduğu saatte sahada antrenmandaydım.

Fakat boykotun başlamasından bir gün sonra benim hakkımda da yakalama emri çıkartıldı.

İlk başta teslim olmadım. Ağabeyime teslim olmam gerektiğini söylemişler. Olmazsam ağabeyimi alacaklarmış. O dönemde evin tek çalışanı ağabeyimdi. Evin geçimini o sağlıyor-du. O nedenle gidip teslim oldum. İlk başta Polis İstihbaratına götürüldüm. Orada bir gece sorguda kaldım. Ardından Askeri İstih-barata teslim edildim. Askeri İstihbaratta “18 yaşındayım ve iyi bir futbolcuyum, beni bıra-kırlar” diye düşünüyordum ki, bir yüzbaşıya teslim edildim ve gözlerimi açtığımda işkence odasındaydım.

ORSAM: İşkence gördünüz mü? Neler yaptı-lar? Biraz bahsedebilir misiniz?

Hüsamettin Türkmen: Tabi tabi herkes gibi ben de işkence gördüm. Türkmenler çok iyi bilir, biz, her zaman emniyetle karşı karşıya kalan insanlardık. Bir gece saat iki sularıydı oturuyorduk, kapı bir gümbürtüyle açıldı. Bizi işkenceye götürmeye geldiler sandık ama

gö-türmediler. Ertesi gün polis istihbaratına gön-derildim ve serbest kaldım. Çıktığımda yor-gundum, işkence görmüştüm ve tek isteğim eve gidip yatmaktı. Eve vardığımda kapı ça-lındı. Gelen Muhammed İzzet Hattat’ın abla-sının oğluydu. “Acele et, silahına sarıl Hüseyin Ali’yi öldürmüşler”, dedi. Hüseyin Ali ile aynı yerdeydik. Benim 2 koğuş yanımdaydı. Meğer Hüseyin Ali işkence sırasında ölmüş ve ce-sedini Televizyon binasının yanında elektrik direğine asıp, “televizyon binasını bombala-mak isterken elektrik çarptı” demişler. O gece koğuştaki sesler Hüseyin Ali’nin ölümüymüş.

Hazırlanmaya başladım ki ağabeyim geldi.

Birlikte Hüseyin Ali’nin evine gittik. Evlerimiz yakındı. Cenazeyi “şehitlik”e gömeceklerini söylediler ve Kerkük’ün hazır olması gerektiği kararını aldık. Kısa sürede siz deyin beş bin, ben diyeyim on bin kişi toparladık. Hatta ka-dınlara kabze verdik. Biz yerleştik sokaklara, güvenlik için. Çünkü her şeye hazırlıklıydık.

Bir baktık uzaktan bir konvoy geliyor. Yalan olması 20-30 polis arabası. Cenazeyi aldılar götürdüler ve bize teslim etmediler. Ertesi gün kim varsa içeride hepsini bıraktılar. Ben o gece çok düşündüm ve kendimce bir tahlil yaptım.

Tahlile göre: biz teşkilat değildik ve onlar bizi bir balona benzetti. Balon şimdi patlamıştı.

Çünkü rahmetli Hüseyin işkence sırasında öl-müştü ve biz bu duruma suskun kaldık. Şimdi gerçek teşkilat olma zamanıydı. Benim de da-vet edildiğim eski Tisin bölgesinde bir toplan-tı yapıldı. Toplantoplan-tı da Türkmen Milliyetçi Ha-reketinin kurulacağını ve bizimde bu teşkilat içerisinde aktif rol almamız gerektiğine vurgu yapıldı. Teşkilat, Türkmenlerin haklarına sa-hip çıkılacak ve hakların elde edilmesi için mücadele verecekti. Teşkilatın amacı belliydi ve hızla Kerkük’te hareketin yaygınlaştırılma-sı gerekiyordu. Ben de üzerime düşen vazife-yi yerine getirmek için çalışmalara başladım.

Okullarda teşkilatlar kurduk. Kendi aramızda topladığımız paralarla bildiriler yayınlayıp da-ğıttık, kendimizi savunma adına silah alımı da yaptık. Teşkilatlanma devam ederken gözler

bizim üzerimizdeydi. Bu nedenle ben Bağ-dat polis takımına futbolcu olarak transfer edildim. Üç-dört ay burada oynadıktan sonra dayanamadım ve geri döndüm Kerkük’e. Ker-kük ve petrol takımlarında futbol oynamaya devam ettim. 1973 yılında Baas Partisi benim de içerisinde yaşadığım mahallede etkinliğini artırdı. Etkinliğini özellikle burada artırması-nın sebepleri, Petrol şirketlerinde çalışan iş-çilerin büyük kısmının burada ikamet etme-si, aydın kesimin burada yer alması, nüfusun büyük çoğunluğunun Türkmen olmasıydı.

Bu süreçler yaşanırken bizim ilk yaptığımız iş Eskişehir Futbol Takımını kurmak oldu.

Antrenman yapacağımız yeri mahalleden in-sanları toplayıp temizlettirdik, çimleyip ma-halle sahası haline getirdik. Şu anda da o saha Spor Bakanlığından aldığım destekle stadyum oldu. Daha önce de anlattığım gibi 1973’de Türkiye’ye gitmek üzere karar aldım ve kaçak yollarla sahte pasaport kullanarak Ankara’ya geldim. Ankara’da Burhan’ı gördüm, kendi-si Kerküklü Kilis Belediye Başkanıydı. Şerif Ağabey de oradaydı, o da Kerkük’te petrol şir-ketinde mühendisti. Türkiye’ye gelmişim ne yapsam diye düşünürken Gençlerbirliğinde antrenmana çıktım. Isparta’ya gidip orada ha-zırlık maçı oynadım, o zaman Gençlerbirliği ikinci ligdeydi ve yerleri de Maltepe’de vehbi Koç Yurdunun yanındaydı. On beş ya da yirmi gün orada antrenmanda kaldım, tabi bu arada Milliyetçi Hareket Partisine gidip geliyordum.

Yani hem antrenmana çıkıyor hem de siyasi milli çalışmalarımıza devam ediyordum. Al-parslan Türkeş ile görüşmem de bu zaman aralığındaydı ve Bana nasihatleri oldu. Müca-deleye devam etmem gerektiğini söyledi.

ORSAM: Alparslan Türkeş mi böyle iste-mişti?

Hüsamettin Türkmen: Evet, onun talima-tına göre hareket ettim ve bireysel olarak Türkiye’den nasıl gidebilirim diye düşünür-ken Habur sınır kapısını geçerdüşünür-ken polisler

etrafımı sardı ve emniyete götürüldüm. Bir iki gün orada tutulduktan sonra Musul’a gön-derildim. Ağabeylerimin o zaman haberleri oldu. Araya birilerini sokarak beni oradan aldırdılar. Antrenmanlara başladım. Yine antrenmanda olduğum gün beni bir istihba-rat arabası gelip götürdü. Orada epey bir iş-kence gördüm. Sonrasında beni büyük ceza-evine götürdüler. Orada beni dinlenmem ve işkence işlerinin geçmesi için özel bir odaya yerleştirdiler. Çünkü mahkemeye çıkacaktım ve işkence izlerimin geçmesi gerekiyordu. Gi-der gitmez takatsizdim yattım, uyudum. Sa-bah uyandığımda 50 kişilik bir odada açtım gözlerimi. Kafamı kaldırdığımda 1971 yılında bana işkence yapan kişileri gördüm. Kendi-mi toparladıktan sonra araştırma yaptım ve doğru hatırladığımı anladım. Bir gün ziyare-time ağabeylerim geldi. Onlara içeride düş-manlarımızın da olduğunu söyledim. Ağa-beyim nasihat etti bana ve içeride çok fazla kalmayacağımı söyledi. Ayrıca beni, kendimi toparlamam için ve Türkmen olan hâkimin beni böyle görmemesi gerektiği konusunda uyardı. 5-6 gün içeri de kalmıştım. Odada bir teneke vardı onu parçaladım ve bir parçası-nı alıp onların üstüne salladım. biraz arbede yaşadık ve ben başka koğuşa gönderildim. O dönemde oranın merkez genel müdürü bir Türkmen’di ve beni takdir etti. Diğer koğuş-ta 5-10 gün kaldıkkoğuş-tan sonra mahkemeye çık-tım. Mahkeme bizi serbest bıraktı. Yıl 1974’ün Şubat ayıydı, beni istihbarata çağırdılar ve Kerkük’ü terk etmem gerektiğini söylediler.

Nasiriye’ye gitmem gerekiyormuş. Bir belge verdiler ve ben Nasiriye’de emniyete teslim oldum. Nasiriye’de bir arkadaşıma rastladım o da Nasiriye takımında oynuyordu. Beni ta-kıma aldırdı ve antrenmana çıktım.

ORSAM: Ne kadar kaldınız Nasiriye’de?

Hüsamettin Türkmen: 1974-1976 arası Nasiriye’de kaldım.1976’nın ikinci ayında ma-çımız vardı ve biz de maçı kazanırsak finale

kalacaktık. Rakibi yenip finale kaldık. Kulüp başkan beni çağırdı. Bayram arifesi olduğu için ailemi görmek istediğimi söyledim. Onlar da bana izin verdiler. 3 gün sonra, bir hadise geldi başıma. Sivil polisler geldi ve beni sı-kıştırdılar. Tabi biz de çevredeki arkadaşlarla karşılık verdik ve kavga çıktı. Bu olay üzerine beni aramaya başladılar ve bizim bulunduğu-muz bölge tehlikeli olmaya başladı. Ben de bir yerden bulduğum silahla havaya ateş edip onların kaçmasını sağladım. Daha sonrasın-da sonrasın-da Fahrettin isimli bir kişini yardımıyla Kerkük’ü terk ettim. Geri döndükten sonra futbol oynadığım kulübün başkanı vasıtasıy-la Kerkük’te yaşadığım bu ovasıtasıy-lay için şikâyette bulundum. Daha sonrasında beni ifade için Kerkük’e çağırsalar da yine başkanın yardı-mıyla ifademi bulunduğum yerde verdim ve bu konu da böylece kapanmış oldu. Daha son-rasında yine birkaç kez gözaltına alındım. Bu esnada bir kere Kerkük’e iki kerede Bağdat’a sevk edildim. Bağdat’ta kaldığım dönemde ciddi manada işkenceye maruz kaldım. Bu-nun sebebi ise Selahaddin kentinde yakılan ve Baas Partisine ait olan kütüphaneydi. Ya-pılan soruşturmada bu işi benim üzerime yıkmaya çalıştılar. Aile dostumuz olan ve Irak içerisinde nüfuzu olan iki Arap aşireti lideri sayesinde ben bu suçlamalardan kurtuldum.

Ama Kerkük’te bulunduğum dönemde beni çok seven Abdulhadi isimli bir polis müdü-rünün bana gizlice “2 gün içinde beni tekrar gözaltına alacaklarını ve kaçmam gerektiğini söylemesi” üzerine aynı gece Kerkük’ten ge-çen bir kömür treniyle kaçtım ve Adil Şerif’in yanına sığındım. O da bana kaçmamı ve sak-lanmamı söyledi. Daha sonra ailemi görmek için eve geldim ama evin de basılmasıyla önce dayımlara sonra da teşkilatın o dönemki mu-hasebecisi olan İsmail Dabbah (Hurma)’ın yanına geldim ve bir süre onda kaldım. Daha sonrasında da Hasan Helvacı’nın yanına git-tim. Kendisi aynı zamanda teşkilatında ilk ku-rucularındandı ve çok zengindi. O bana onun yanında kalabileceğimi söyledi ve beni

koru-yacaklarına dair söz verdi. Daha sonra yine o dönemde teşkilat içerisinde oldukça faal olan Nurettin Bozkurt geldi ve bana on tane pa-saport getirdi Türkiye vizesi almak için. Ben de oradakilerin yardımıyla Hamit adıyla sahte bir kimlik hazırlattım. Daha sonrasında önce Musul’a oradan da Telafer’e Hacı Hamza’nın yanında gittim ve orada bir müddet kaldım.

Oradan da Türkiye’ye geldim. Bunu da yine orada tanığımız eski bir Türkmen polis mü-dürünün yardımlarıyla başardık ve daha son-rasında da Türkiye hayatım başladı.

ORSAM: Türkiye’ye geldikten sonra Türk-men siyaseti adına neler yaptınız veya ne gibi faaliyetlerde bulundunuz?

Hüsamettin Türkmen: Şeref Abdullah, Aydın Beyatlı, Turhan Ketene, Savaş Avcı ile de özel münasebetlerim oldu. Hepsiyle tartışırdık Ker-kük meselesini. Ben artık bu vatana gelmiştim ve vatana ne yapabilirdim diye düşündüm. Ka-çak gelmiştim ve emniyet sürekli peşimdeydi.

ORSAM: Türk vatandaşlığını ne zaman al-dınız?

Hüsamettin Türkmen: Emniyete alındığım bir zamandı. Bir paşa, emniyet müdürü hepsi bir odadaydı. Onlara beni Irak’a gönderecek-lerini söyledim. Bana Türk olduğumu ve yarın mahkemeden sonra serbest kalacağımı söyle-diler.

ORSAM: Türkiye’de neler yaptınız? Hangi kurumlarda görev aldınız?

Hüsamettin Türkmen: Ben her zaman siyasi teşkilatta görev aldım. 1985 yılında İstanbul’a yerleştim. 1990 yılında Milli Türkmen Parti-sinde Muzaffer (Arslan) Beye destek verdim.

Daha sonra Irak Türkleri Yardımlaşma Der-neğinde 1992 senesinde genel merkezde genel yönetim kuruluna, 1993 yılında genel sekre-terliğe ve 1994 yılında da genel başkan

yar-dımcılığna seçildim. 1996 yılında da görevi is-teyerek bıraktım. 1993 yılında Türkmen Birlik Partisinden istifa ettim. İstifa etmemin nede-ni yolsuzluk yapılmasıydı. Daha sonra kendi çabamla bir dernek kurdum. Dernekte ciddi çalışmalara ev sahipliği yaptık. 1991 yılında I.

Körfez savaşında Türkmenlerden Türkiye’ye çok fazla göç olmuştu.

ORSAM: 1976’da Türkiye’ye giriş yapmış-sınız. O dönemde Türkmen göçleri nasıl oldu, sebepleri nelerdi?

Hüsamettin Türkmen: Türkiye’ye bizim dö-nemin ikinci kaçağı olarak -Mahir Şimşek’ten sonra- ben geldim. 1991 yılında Türkmen göçlerinin yaşandığı bir zamanda Türkiye’de basında Kürtlerin göç ettiğine dair haber-ler yer alıyordu. Biz de Türkmen olarak se-simizi duyurmak için Muzaffer Arslan’la bir Türkiye’de yapılmak üzere protesto yürü-yüşüne karar verdik. Protesto yürüyüşünün

Hüsamettin Türkmen: Türkiye’ye bizim dö-nemin ikinci kaçağı olarak -Mahir Şimşek’ten sonra- ben geldim. 1991 yılında Türkmen göçlerinin yaşandığı bir zamanda Türkiye’de basında Kürtlerin göç ettiğine dair haber-ler yer alıyordu. Biz de Türkmen olarak se-simizi duyurmak için Muzaffer Arslan’la bir Türkiye’de yapılmak üzere protesto yürü-yüşüne karar verdik. Protesto yürüyüşünün