• Sonuç bulunamadı

Türkmen Bağımsızlar Hareketi Başkanı Kenan Şakir Üzeyirağalı

03 Eylül 2010

ORSAM: Türkmen siyasetinden biraz bah-seder misiniz? Türkmen siyasi hayatı nasıl gelişti? 1991 yılında Irak’ın kuzeyinde gü-venli bölgenin oluşturulması ve daha son-rasında 2003’te bir Özerk bölge kurulma-sından Türkmen siyaseti nasıl etkilendi?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Çok geriye gitme-den anlatmak istiyorum. Birinci Dünya Sa-vaşından sonra Osmanlı Devletinin Irak’tan çıkması ile birlikte Türkmenlerin “hakim millet”ten “mahkum millet” haline geldiği-ni görüyoruz. 300-400 yıldır burada yaşayan bir millet “mahkum millet” haline geldi. Yani 1920’den sonra idarede söz sahibi olan bir milleti, Türkmenleri, eritmeye çalıştılar. Bili-yorsunuz ki birçok katliamlara maruz kaldı-lar. 1920 Telafer Kaçakaç Katliamı, 1924 Levi Katliamı, 1946 Gavurbağı Katliamı, 1959 Ker-kük Katliamı, 1980’de lider kadromuzun bir yandan vurulması. Körfez Savaşından son-ra 27 Mart 1991’de Tazehurmatu, 29 Mart 1991’de Altunköprü… Tüm bu gelişmelere, baskı ve eritme politikalarına rağmen mil-let olma vasfını muhafaza ettik. Ancak bir

köşeye sıkıştırıldık, iktidar halinden çıkarıl-dığımız gibi millet halini korumaya çalıştık.

Annelere burada çok iş düştü, dilimizi, kültü-rümüzü, varlığımızı muhafaza ettiler. Zaten 1932’ye kadar Türkçe okuma ve yazma resmi idi. Özellikle Kuzey Irak’ta Erbil ve Kerkük dahil. Daha sonra Türklerin hakları tanın-madı. Ta ki 1960’da Saddam rejimine kadar.

24 Ocak 1970’de devlet, Türkmen Kardeşlik Ocağı, Türkmeneli radyosu gibi, Türkmen-lere kültürel haklar tanıdı. Bu bizim açımız-dan avantaj olarak güzel bir olaydı, ancak devlet daha sonra geri adım attı ve bir sene sonra ocaklar kapatıldı. Geniş çapta attığı bu adımları kökten yok etmiş oldu. Ta ki ikinci Körfez Savaşı’na kadar. İkinci Körfez Savaşı sırasındaki ayaklanmadan sonra, biliyorsunuz ki 31 Mart 1991 yılında ayaklanma güneyden başladı ve kuzeye kadar ulaştı, yüzbinlerce in-san Türkiye ve İran sınırına akın akın göç etti.

Rahmetli Turgut Özal zamanında Türkiye Dı-şişleri Bakanı ile İran DıDı-şişleri Bakanı birlikte Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’ne başvur-dular. 5 Nisan 1991’de Güvenlik Konseyi’nden 688 sayılı karar çıktı. Bu karar ile 36. paralelin kuzeyinde bulunan bölümde bir Güvenli Böl-ge belirlendi. Bu bölBöl-gede uçuş yasaklanarak Saddam’ın etkisi azaltılmış oldu. Yani burada az ya da çok demokrasi havası estirilen bir ortam yaratıldı. Saddam İdaresinin gitme-sinden sonra burada bir idare boşluğu oldu.

O idare boşluğuna da iyi bir oyun ile Türk-menleri uzaklaştırarak Kürtleri doldurdular.

velhasıl bu bölgenin Güvenli Bölge’ye dönüş-mesi Türkiye’nin imzası ile olmuştur. Güvenli Bölgenin korunması Türkiye’nin öncelikleri arasına girmiştir. Yani biz bir anda oluşan bu yapılanmayı istesek de istemesek de iyi veya kötü kabul etmek zorunda kaldık. Biz de bu yapılanma içinde olabilirdik, ancak devre dışı kaldık. Türkiye burada daha fazla şey yapabi-lirdi. Tabiî ki Türkmenlerin oluşan yeni tarih sürecinde ayakta durabilmesinde Türkiye’nin rolü çok fazla ancak gene de Türkiye devlet olarak Türkmenler için bu süreçte daha

fazla-sını yapabilirdi. Yapılmadı. Nedenleri varsa da ben bilmiyorum. Kürtler buradaki idare boş-luğunu çok iyi değerlendirip 1992’de seçim-lere gittiler. Bu sırada Türkmenlerde küçük siyasi gruplaşmalar vardı. 1994’te Riyaz Sarı-kahya başkanlığında Türkmen Birlik Partisi, 1994’ün son aylarında bizim hareketimiz olan Bağımsızlar Hareketi doğdu. 24 Nisan 1995’de bunlar birleşerek Irak Türkmen Cephesini oluşturdular. 1992 yılında Kürtler seçimlerini yaptılar. Türkmenlerin bölgede ikinci millet olarak statüleri bulunuyordu. Hazırlık komis-yonunda bulunduk, ağırlığımıza göre yasama ve icra organlarında sandalye belirlemeleri ya-pıldı, ancak bunlar bize verilmedi. Biz de şim-diki gibi bir örgütlenme bulunmadığı için faz-la tepki gösteremedik. Şimdiki gibi Irak Türk-men Cephesi bulunmuyordu. New York’da 1999 da toplantılar yapıldı. 2002’de ben de oradaydım, Irak Türkmen Cephesi olarak ka-tıldık. Bu yapılanma ile Kürtler kendisini ispat etti ve idaresini kurdu. Uluslararası alanda bir ağırlığa sahip oldu. Türkmenler, Kürtlere karşı kendini korumak amacı ile idareye katılmadı ve kendimiz bir sivil idare kurduk. Kürtlerin parlamentosuna karşı Irak Türkmen Şurası’nı oluşturduk. Bir bakanlar kurulumuz vardı, Irak Türkmen Cephesi Başkanı başbakanımız idi. Kürtler bu durumdan çok rahatsız oldu-lar. İdare içinde idaremiz vardı çünkü. Biz de tepkilerine karşılık kendilerinin idarelerinde yerimiz olmadığını, kendimizi korumak ama-cıyla ufak çalışmalarla kendi idaremizi kur-duğumuzu söyledik. Bu konuda görüşmeler olduysa da bir sonuçta birleşemedik. Kürtle-rin bir projesi varken bizim projelerimiz çok farklıydı. Şu an bunu söylemiyorlarsa da, Kürt kardeşlerimizin bir “Büyük Kürdistan” pro-jesi vardı. Sayın Barzani ve Sayın Talabani’ye sorsak Büyük Kürdistan fikrinin bir doğru ol-duğunu, ancak şimdi olmayacağını söylerler.

Bu proje içerisinde Türkmenlerin ayrı bir böl-geye ayrılmasına da biz karşıyız. Türkmenler Federal sisteme karşıdır. Şu an Irak haritasına bakarsanız Türkmen yerleşim bölgeleri

ku-zeyden güneye doğru ayrılmış. Daha doğru-su kuzeybatıdan güneydoğuya. Irak da Allah korusun bölünürse doğudan batıya batıdan doğuya doğru bölünür. Dolayısıyla bizim mil-letimiz 2-3 parçaya bölünecek. Türk milleti-mizin korunması Irak toprak bütünlüğünün korunmasına bağlıdır. Ancak ileride böyle bir proje gelirse elbette biz de 4. bölgemizi istiyo-ruz. Her ne kadar pratik olmasa da bizim de kendimizi korumamız gerek. Neden batı de-ğil? Çünkü bu bölge içersinde bizim bölgemiz zaten bölünmüş. Türkmeneli bölgesi bölün-müş. Kürtlerle bu konuda uyuşmadık. Her ne kadar Arap muhalif gruplarında omuz omuza beraber çalışsak da bir işbirliği, politika bir-liği yürütemedik. Ancak onlar tecrübeye sa-hip. Onlar 1945’te başlamalarına karşın biz 1995’de başladık. Yani aramızda 50 sene tec-rübe farkı varsa da politikalarda omuz omu-za çalıştık. Londra’da New York’da aynı yöne meydan okuduk. Aynı zamanda kendimizi tanıtmak ve uluslararası platformda prestij kazanmaya çalıştık. Kürtler bu konuda iste-diklerine ulaştı, ancak biz geride kaldık. Her ne kadar mütevazi imkanlar içerisinde olsak da içimizde siyaset okumuş kişiler de vardı.

Ben 1997’den beri 2000 sonrasında da yürüt-me kurulu üyesiyim. Ona sonra geliriz. Üç yıl süre ile Türkmen Cephesinin görüşmelerini ve politikalarını ben yürüttüm. Dış politika görüşmelerini ben yürüttüm. Aradaki farkı ifade etmek istiyorum sadece. Yüksek tahsile sahip olunmasa da Kürtlerle bütün görüşme-lerde eğer bir başarı oranı vermek gerekirse Türkmenlere %70-75 kalan kısım ise Kürtle-re verilmesi geKürtle-rekiyor. Her ne kadar Kürtlerle beraber görüşmelere gitsek de politikalarımız karşı karşıya olmuştur. Birlikte Arap muhalif gruplarla, güvenli bölgede bulunan Araplar, Kürtler, Türkler, sağcılar, solcular, Alevilerle görüşmelerde bulunurduk. Ama politikaları-mız uyuşmazdı. Ayrıca biz Irak olarak Avrupa ülkelerinden 150 yıl gerideyiz. Kürt kardeşle-rimizden önce Arap kardeşlerimiz bir devlet kurma peşindeydiler. Şimdi Kürtler bir devlet

kurdu. Avrupa bunu 1850’lerde yaşadı. Bis-mark, Tito gibi liderler bunları yaşadılar. İkin-ci Dünya Savaşından sonra da birlikte kalmak zorunda olduklarını anladılar. Sınırlar kaldı-rıldı. Hatta halklar birleşti. Şimdi Kürt kar-deşlerimiz kamu devleti kurma peşindeler. Bu yüzden 150 sene gerideyiz biz. Devlet kurma konusunda büyük milletler küçük milletleri kendi potalarında eritmek peşindeler. Kendi-lerine daha iyi bir zemin oluşturabilmek için.

Arap milletinin içinde kimler var? Araplar, Kürtler, Türkmenler vs. Hepsi Arap milleti ya da Kürdistan milleti oluyor. Kürdistan mille-ti içerisinde Türkmenler, Yezidiler, Şebekler var. Yedi coğrafyada yaşayan millet var. Aynı Araplar gibidir.

ORSAM: Kürdistan milleti mi Kürt milleti mi?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Kürdistan milleti.

Kendileri böyle tanımlıyor. Kürdistan milleti içinde kaç millet var? Kürt, Türkmen, Hıris-tiyan, Şebek, Yezidiler var. Araplar da aynı insanları sayarlar. Arap milleti içinde kimler var? Araplar, Kürtler, Türkmenler, Hıristiyan-lar, vs. Tezat olarak bizim kaderimizle Kürt kardeşlerimizin kaderi ve beklentileri aynıydı.

Şimdi de bir devlet kurmak. Devlet kurarken tarih boyunca da görülen büyük millet küçük milleti eritmek ister. Çok da mümkün değil-se, bazı haklar verilir küçük millete. Ancak bir zaman sonra mutlaka sonunda küçük milleti eritmek ister. Şu an biz o durumu yaşıyoruz.

Dolayısıyla buradaki idare, KYB ve KDP, Irak Türkmen Cephesi’nin karşısında kukla par-tiler yarattılar. Bakın biz sadece Kürt değiliz, bizimle Türkmenler ve Hıristiyanlar da var dediler. KDP’ye bağlı olan böyle 8-9 parti ku-ruldu. KYB’ye bağlı olan da 5-6 parti kuku-ruldu.

Biz kukla diyoruz, ancak onlar milliyetçi yani bizim gibi çalıştıklarını söylüyorlar. Bizim kardeşlerimizin bir kısmı, siz de gelince göre-ceksiniz, hepsi cephe de çalışıyorlardı. Şimdi Kürt grupların kurdurduğu partilerin başında

olan Sami Şebek benim içişleri sorumlumdu, Cevdet Naccar ve Abdülkadir Bezirgan da benim yanımdaydı. Yani bunlar cephede sı-kıştıkları zaman kaçtılar. Sayılarına bu şekil-de ulaştılar. Geçen yıl Türkmen Cephesini bir parti haline getirdik. Önceden geniş bir şem-siye halinden çıkararak son kurultayda kendi-sini bir parti haline getirdik.

ORSAM: Bu kurultay dediğiniz hangi ku-rultaydı?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Haziran 2008’de yapılan beşinci kurultay oluyor. 1997’den son kurultaya kadar var olan bağımsızlık hareket-leri aradan çıkarak yeni adresimizi Irak Türk-men Cephesi olarak yaptık. Saddam’ın düşme-sinden sonra 2003 yılında Türkmen milletinin üçüncü kurultayı Kerkük’te yapıldı. Projemiz şuydu; bölgesel siyaset yapmanın zamanı gel-di. Yani bu bölgede, sözde Kürdistan olarak adı geçen bölgede, her ne kadar Irak Anayasa-sında ve uluslararası platformlarda Kürdistan diye geçiyor, olsa da, biz sözde diyelim. Zaten bu kelime yüzünden çok taviz verdik biz. Irak Türkmen Cephesi,partiler ve ayrıca millet bu kelimeyi tanısaydık şu anda durumumuz çok farklı bir şekilde olurdu. Neden? 1999 yılın-da Sayın Neşirvan Barzani ile Irak Türkmen Cephesi’ni temsilen yürütme kurulu olarak 4 toplantıya katıldık. KDP ile bölgeye katılmak amacıyla. Biz isteklerimizi açık bir şekilde bir dosya halinde sunduk. Bizim amacımız buydu. Kötü bir amacımız yoktu. Bizim po-litikamız bu değil. Bu coğrafyada Kürdistan kelimesini kullanmıyoruz. Neden hakkımızı kullanmayalım? Ben heyet başında iken dört toplantıya gittik. “İdarede başbakanlık yar-dımcılığından, bakanlıklardan belediyelere kadar hakkımızı istiyoruz” dedik. Toplantının son saatlerinde KDP’li kardeşlerimiz bana ” bizimle dört toplantı yaptınız, doğal olarak idareye ve parlamentoya girmek istiyorsunuz, o idarenin o parlamentonun ismini söyler mi-siniz bana?” dediler. Yani Kürdistan

kelime-si 1999 yılında girseydi, daha iyi hayat ya da kötü şartlar olurdu. İyi yapıp yapmadığımızı tarih gösterecek. Cephe olarak tutumumuz bu şekildeydi. Zaten dört toplantıdan sonra, ismini söylemek istemiyorum, siyasi bir üye

“bir ay içinde dört toplantı gerçekleştirildi, siz bir idareye, bir parlamentoya katılmak istiyor-sunuz, fakat halen ismini söylemiyorsunuz”

dedi. Ben de o anda durumu kurtarmak için bunun benimle ilgili olmadığını on bir gün sonra Türkmen Meclisi Şurası toplanacağını söyledim. Zaten olay idareye idame ettiğinde katılmama yönünde karar aldık. İkinci aşa-mada 26-27-28 Şubat 2003’te Bağdat’a saldırı yapılmadan önce Selahattin’de, Aralık ayının 13’ünde bir toplantı yaptık bir Ankara toplan-tısında bir arabuluculuk konusu oldu, ancak başarısız oldu. Bunun üzerine son toplantı ya-pıldı. Mesut Barzani, Celal Talabani, Iyad Al-lavi, Ahmet Çelebi, Ammar El Hakim ve biz Türkmen Cephesi temsilcisi olarak toplantıda yer aldık. Zaten bu altı kişinin yeni Irak’ın ya-pılanmasında bir görevi vardı. 10 gün sonra 8 Mart 2003’de Talabani ile Sayın Sanan Ah-met Ağa bir toplantı yaptılar ve bu toplantı-da ben de bulundum. Bu toplantıtoplantı-da şöyle bir şey duydum; gelecek Irak sistemi federal bir yapıda olacak ve bu bölgeye Kürdistan de-nilecek. Eğer Türkmenler de rıza gösterirse, başkanlık konseyinde 6 kişi söz sahibi olacağı, Irak Türkmen Cephesi başkanına da bir yer verilmesi gündeme geldi. Ama biz Kürdistan kelimesini söylemedik. Şimdi son kurultaya gelelim. Bu kurultayda bölgesel politikayla projemizi sunduk. Bu projede, Bağdat yöne-timi, Kürt yönetimi ve Kerkük için ayrı birer politika çizilmesi öngörülüyordu. Ancak bu politikalar milli prensiplerimizden taviz ver-memek şartı ile her bölgeye uygun politika-lar yürütebiliriz. Bu projeye ret cevabı aldık.

2003, 2005, 2008 tarihlerinde olan üç kurulta-ya da bu projemizi sunduk. 1992’den bu kurulta-yana Türkmen halkı da haklı olarak “biz neredeyiz, nerede bizim temsilimiz” diye soruyor. Şu an eski çalışmalarımız devam etmekte. Se-çimlerde Irak Türkmen Cephesi ve milliyetçi

partilerle işbirliği yapıyoruz. Musul Kerkük Telafer’de ayrıca çalışıyoruz. Son seçimlerde biz izin almak istemiyorduk. Bir yol haritası sunduk. İstedik ki idareyle birlikte çalışma-lar yürütelim. Bunu KDP ve KYB‘ye sunduk.

Bu yol haritasıyla bizim söylemek istediğimiz şey, bu coğrafyada Arap Kürt hep birlikte ya-şamaktır. “İdareye katılmak için yüzde on beş oran istiyoruz” dedik. İstediğimiz çok büyük bir oran olabilir, ama biz bunu sunduk. Tabi sadece bu değil. İş birliği yapmak, kardeşçe yaşamak, Irak Anayasasında Türkmenlerin hakkına daha fazla yer verilmesi, el birliği yapmak, kültürel haklarımızın korunması gibi konuları da belirttik. Bu isteklerimize olumlu gözle bakıldı. Hatta Sayın Celal Talabani hep-sini kabul etti. 24 Ocak 2008’de Kerkük’te baş başa görüştük. Neden seçimlere katılmadık sorusuna gelince, ben oran olarak yüzde 15 istemiştim, ancak hükümet yüzde 5 olarak belirlemiş. Bu nedenle biz kuzeyde yapılan seçime katılmadık. Şimdi bizim umudumuzu bu yol haritasına bağladık. Bunu Sayın Cum-hurbaşkanı ile de konuştum. Geçenlerde ken-disi bizi bir iftar yemeğine davet etti. Burada kendisine bildirdim. Kendisi de olumsuz bir tepki vermedi. Başarı oldu mu bilemiyorum ama biz bu kanaat ile bölgesel politikamızı yürütüyoruz. Gelecek seçimler için de baka-cak olursak Bağımsızlık Hareketi olarak bi-zim ağırlığımız Erbil Musul Telafer’de. Diğer partiler gibi Kerkük’te mütevazi bir tabanımız var.

ORSAM: Seçimlere girseydiniz ne kadar alırdınız?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Burada milletimiz üçe bölünmüş. Bir bölümü evinde oturuyor, bir bölümü Kürtleşmiş veya Kürtleşmese de Kürt kardeşlerimizle işbirliği yapma yoluna gitmiş, bir diğer bölümü de Irak Türkmen Cephesi yani bu partinin tabanını oluşturu-yor. Dolayısıyla bir seçim olsa da bütün oyla-rı alsak bile KYB yönetimi sandıklara hakim durumda. Oyları alan gerçek kişiler de göz

önünde olmaz ki. Son seçimlerde bunlar ya-şandı. Bizim milletimizin aile yapısı sosyal yapısı diğer milletlerinki gibi değil. Örneğin Kürtler 2-3 kadınla evlenirler. Her birinden de 9-10 çocuk yaparlar. Bizim milletimiz bir kadın alır. 2-3 tane çocuk olur. Kürtlerle ara-mızdaki oran şuan 1/3 civarında ise 10-15 yıl sonra 1/6 civarında olur. Araplar da aynı şekil-de yaşıyorlar yani aile yapıları Kürtlerinki gi-bidir. Şehir dışında köylerde yaşayanlar Arap aşiretleri 8-10 çocuk yapıyorlar. Bir Türkmen genci evlense en fazla 4 çocuk yapar. Uzun va-dede bu durum itibariyle Türkmenlerin sonu çok kötü olacaktır. Irak nüfusu 60 milyon ol-duğunda Türkmenler ancak bu nüfusta 5 mil-yonluk bir yere sahip olacaktır.

ORSAM: Türkiye’nin Irak’la güncel ilişki-leri gelişti. Aynı şekilde Irak’ın kuzeyinde-ki yönetimle de. Bunun Erbil’dekuzeyinde-ki Türkmen halkına nasıl bir etkisi oldu?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Türkmen milleti-nin görüşü şu şekilde; atılan bir adımla çok şey olamaz. Çok büyük adımlar da zamanla atılır. Türkiye şu an attığı adımları daha önce atmış olsaydı, Türkmenlerin durumu çok farklı durumda olurdu. Artık çok geç. Kürt açılımı, Türkmen açılımı. Bu adımlar daha önce atılsaydı, sosyal, siyasi, ekonomik açıdan şu an çok daha ileri olurdu.

ORSAM: Faydası oldu diyorsunuz yani?

Umarız bundan sonra da daha faydalı olur.

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Şu an pek bir şey görmüyoruz açıkçası. Örneğin Irak’taki Türk şirketlerinde kaç Türkmen çalışıyor şu anda?

Tamam, onlar için şirketin karları önemli, an-cak milli açıdan bakıldığında kötü bir durum.

Çoğunlukla bu şirketlerde Kürtler çalışıyor, Türkmenler ikinci plandalar. Örneğin bir ar-kadaşımız önceden bir komutandı. Şu an aynı adam, Kürtlerle aynı şeyleri paylaşmasa bile, Kürdistan bayrağı altında çalışıyor. Bu çok önemli bir durum.

ORSAM: Sizin diğer Türkmen partileri ile ilişkileriniz nasıl? Yani “kukla” diye anıl-mayan partilerle?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Birbirimizden ve yaptıklarımızdan haberdarız, ancak politika olarak bir ilişki içersinde değiliz.

ORSAM: Şimdi tam ayrıma varamadık.

Erbil’de kimler kukla, kimler milliyetçi?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Tek milliyetçi olan Irak Türkmen Cephesi. Bugüne kadar bu ülke, bu millet için savaşıyorlar.

ORSAM: Son olarak Irak’ın kuzeyindeki Türkmen siyaseti hakkında neler söyleye-ceksiniz?

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Türkmen Meclisi içerisinde sadece ben varım. Mecliste oyları-mı kaybetmedim ben, diğerleri seçimde ka-zanmadıkları için yoklar. Biz 5. Kurultayda yönetimdeki arkadaşlar bir birlik oluşturmak istedik. Türkmenlerin bu kadar partiye ihtiya-cı olmadığı kanaatine varıldı. Bir parti haline gelmek istedi herkes. Ortak bir şekilde siyaset yapmak. Biz buna karşı çıktık. Son kurultayda istediklerini yaptılar. Biz bu kurultaya girme-dik. Çünkü gündemde cepheyi birleştirerek bir parti haline getirmekti. Ama Türkmen Cephesinin çalışma sisteminde bir bozukluk var. Şimdiye kadar Türkmen Cephesi destek-lendi ama içerisindeki partiler desteklenme-di. Eğer desteklenseydi, bugün alternatifler oluşabilirdi. 2003’te Türkmen Cephesi’nin genel merkezi Erbil’de Kerkük’e taşındığın-da, Erbil’de hiçbir varlığı kalmamıştı. Erbil’de Türkmen Cephesini biz devam ettirdik ve ne olursa olsun varlığımızı da sürdüreceğiz.

ORSAM: Biz size çalışmalarınızda başarı-lar diliyoruz.

Kenan Şakir Üzeyirağalı: Ben de sizlere te-şekkür ediyorum.

29. Türkmen Liberal Hareketi Başkanı