• Sonuç bulunamadı

Irak Türkmen Cephesi Eski Başkanı Sanan Ahmet Ağa

28 Eylül 2010

ORSAM: Irak’ın kuzeyinde, özellikle Erbil’de Türkmenler hangi kriterlere göre oy veriyor, neyi ön planda tutuyor?

Sanan Ahmet Ağa: Öncelikle Türkmenlere bizim gözümüzden bakarsak Irak’ta üç mil-yonun üzerinde Türkmen yaşamakta. Bu-nun çoğunluğu, içinde millet ve dil sevgisini, Türkçülük hissini barındırmakta. Ama asıl sorgulanması gereken şu: Türkmenlerin böl-gedeki varlığı nerede? Bu varlık kendini fiili şekilde ortaya koymuş mu, yoksa koyamamış mı? Irak Parlamentosunda Türkmenlerin san-dalyesi var mı yok mu? Şunu söyleyebiliriz bir millet var, ortada bir mücadele var; ama Türkmenler hak ettikleri yerde değil. Türk-menlerin huzuru ve bir vücudu yok. Peki, bir vücudu olmamasının arkasındaki neden ne?

Bölgedeki Türkmenler mi, uluslararası ortam mı, yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin yürüttüğü yanlış politikalar mı? İşte bir sonuca varabil-mek için tüm bu unsurları bir arada ele alma-mız gerekmekte. Türkmen olarak bizler bir denge unsuru olmamız gerekirken dağıldık.

Kimilerimiz kendilerini Sünni, kimilerimiz

Şii, kimilerimiz ise kendilerini Kürt olarak görmekte. Bu ortam içinde ITC de ortada kal-dı ve kendi içinde de benzer ayrılmalar yaşakal-dı.

Millet ise bu tablo karşısında kendini geri çek-ti. Ben Türkmen milletini birleştirici bir unsur olarak görmekteyim. Burada da birleştirici unsur davamız olmaktadır. Bu sebeple bütün Türkmenleri kucaklamalıyız. Irak’ın tehlikesi şu: Parlamento içinde biri ben Kürdüm, biri ben Şii’yim, biri ben Türkmen’im diyor; fa-kat asıl olması gereken parlamentonun bütün Irak’ı temsil etmesidir. Zaten yasaların savun-duğu da budur. Doğal olarak biz de yasaların yanındayız. Diğer yandan bölgede büyük bir güç mücadelesi var ve bu mücadele içinde bir Kürt devletine yeşil ışık yakıldığını görüyoruz.

İşte bu hedef çerçevesinde gerek dincilerin gerekse Arapçıların akıllarına Türkmenlerin bu yoldaki en büyük engel oldukları fikri so-kuldu. Bu sebeple Türkmenleri siyasi arenada pasifleştirmeye yönelik bir siyaset izlenmeye başlandı. Bölgede Kürdistan Komünist Partisi kuruldu ve parti yoğun şekilde Kürtçülük fa-aliyeti yürüttü. Normalde komünist bir par-tinin bir ırkı ya da milleti savunan bir propa-gandayı izlemesi beklenemez ama bunun tam tersi bir politika bu bölgede izlendi. 1930-1931 senelerinde Türkçe okumak yasaklandı.

Türkçenin yabancı bir dil olarak seçilebildiği Kerkük’te bulunan tek okul da 1936’da kapa-tıldı. Bunlar birleştiğinde milletin gözü Türki-ye CumhuriTürki-yeti’ne baktı. Türkmen politikası işte bu gibi baskılar sonucunda şekillendi. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Amerika Birle-şik Devletleri’nin bir bağlaşığı ise de, uluslara-rası toplum Türkmenlerden yana tavır alma-dı. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası da bu paralelde değildi. Diğer yandan bizim Türkiye Cumhuriyeti’nden is-tediğimiz şuydu: Türkmenler içine sızarak bizlere ayrı bir politika öğretsin, Türkmen olduğumuzu inkâr etmesin. Ama böyle bir destek verilmedi ve bizler 1991’e kadar dayan-dık. Bölgedeki Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye Cumhuriyeti ve İngiltere

yönetimi-ne ortak olmak istedik ama ortak etmediler.

Habur sınır kapısında yürütülen politikalar sonucu ağırlığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine bindiği gibi, ağırlığımızı kendi elleri-mize de alamadık. Şunu söyleyebiliriz ki Tür-kiye Cumhuriyeti’nin kurumları bütün Irak politikası ile ilgilenmelidir. Böylece kurum-lar birleşmiş olur ve Türkmenler tek bir ağza bakar. Zaman içinde Türkmen kurumları ne Türkiye Cumhuriyeti’nin bir uzantısı oldu ne de Iraklı sayıldı. Bölgede uluslararası güçler Türkiye ile anlaştığı zaman Türkmenler Tür-kiye Cumhuriyeti tarafından muhatap olarak alınmadı. Ayrıca Türkmenlerin politikaları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin politikaları ters düştüğü zaman bu durumdan kötü etkilenen yine bizler olduk; çünkü uluslararası güçlerin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olması gibi bir durum söz konusu edilemez, edilmezdi. Ba-kın 1990’larda Irak Muhalefet Hareketi altılı grup sonucu ortaya çıktı. Altılı grupta ise şu isimler vardı: Allavi, Ahmet Çelebi, Şerif Ha-lil, Abdülaziz Hakim, Celal Talabani ve Mesut Barzani. Şunu belirtmek gerek bu gruptaki üyelerin hepsinin teker teker veto hakkı vardı.

Türkmenlerin bu grup içine dahil olamaması-nın altındaki en önemli neden de budur; çün-kü grup içinde yer alan Kürdistan Demokrat Partisi(KDP) bize her zaman karşı olmuş, bu veto hakkını işletmiştir. Londra toplantısında altılı grubun hepsiyle heyet başı olarak şahsi görüştüm. Toplantıda bize grubun yedinci-si olabileceğimizi; ama Barzani’nin buna pek sıcak bakmadığını ilettiler. Bunun üzerine Barzani ile de bir görüşme yaptım. Görüşme sonuçsuzdu; çünkü veto hakkı hala vardı. İs-teğimiz üzerine Ankara Toplantısı yapıldı. Bu toplantıda önerimiz şu yöndeydi: Biz grubun yedincisi, Hıristiyanlar ise sekizincisi olsun.

Atılan imzalara rağmen sonuç değişmedi ve durumumuz aynı kaldı. Bunun yanında herkes Türkmenlerin içine sızıp kendi yanına çekme-ye çalışmaktan geri durmadı. Gözdağı vermek adına ITC birkaç kez basıldı, yağmalandı, ta-lan edildi. Bu tata-lana karşı uluslararası toplum

ne yaptı? Hiçbir şey. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları elbette değerli; ama bu kurumların ortak bir politika belirlemesi ve bu gibi so-runları çözümlemesi gerek. Sonucunda milli hedefte hepsi birdir ve bizim davamız da milli hedefin bir parçasıdır. Türkmen meselesi ol-masa da Musul ili Misak-ı Milli sınırları içe-risindedir. Bu il Türkiye Cumhuriyeti’nin arka bahçesidir. Burada huzur olursa orada da hu-zur olur. Uygun bir politika olsun çatlak sesler çıkmasın. Zaten ITC’nin kurulmasının amacı da milletin tek bir ağza bakmasını sağlamaktı.

ORSAM: Biz sizi, yani Sanan Ağa’yı Türk-menler açısından önemli bir figür, hep önde gelen bir lider olarak görmekteyiz.

Siz ITC başkanlığı yaptıktan sonra kitlele-re uzak durdunuz, adınız politika sahne-sinde pek geçmedi. Bunun sebebini öğre-nebilir miyiz?

Sanan Ahmet Ağa: Bu soruyu öncelikle bir kenara yazın, sonra aklınızda buna benzer ne soru varsa sor cevaplayalım. Şimdi örnek ola-rak bir ordu kurulsa ve bu orduya tüm millet vatan borcunu vermek için katılsa. Bu ordu-nun bütün askerleri komandolardan oluşa-bilir mi? Elbette oluşamaz. Kimi aşçı olmak zorundadır, kimi ise başka bir görevde olma-lıdır. İşte kimileri de gerçek hayatta bu man-tık gereği politikacı olur. ITC kurulduğunda bu düşünülmedi. Herkes gelsin ITC’de siya-set yapsın. Daha sonraları bu kurum içinde kavgalar baş gösterdi. Bununla da kalınmadı Kardeşlik Ocağın içine sızıldı ve Ocak ikiye bölündü. Öncelikle şunu söyleyebiliriz ki bir kurumun giderek güçlenmesi beklenir, bö-lünmesi beklenmez. Bir okun iki başı oldu mu o artık ok değildir. Bu sebeple biz Kardeşlik Ocağı’nı bütünüyle o gruba bırakma kararı aldık; çünkü bizden farklı birileri ortaya çı-kar ve bizim yaptıklarımızı daha ileri götüre-ceğini, bizden daha da iyi bir iş çıkaracağını söylerse ve bu iş doğru şekilde yürürse bizim

“tamam” demekten başka çaremiz yoktur.

Bizlerin düşüncesi her zaman yapılanların hepsinin millet için yapıldığı yönünde şekil-lenmektedir. Sonucunda biz bu davaya ödül için veya bir yerlerden pay almak adına gir-medik. Bizim amacımız bu milleti ve bu bay-rağı bir yerlere taşımaktır. Gruplaşmadan iş yapmamız karşılaştığımız sorunları zararımız en az olacak şekilde çözmemizi sağlar. Ayrıca bu gibi durumlarda zıt bir tavır takınmamız aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin poli-tikalarına karşı gelmemiz anlamına gelecektir.

Hal böyle olunca Türkmenlerin diğer güçlerin kölesi haline gelmesi kaçınılmaz olur. Bu sü-reç içerisinde Türkmenler hem başkalarının emirlerini uygulamak zorunda kalacak, hem de davalarını bu yolda yitireceklerdir. Konuy-la aKonuy-lakalı Kürdistan Demokrat Partisi(KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)’nin birleşmesi ele alınabilir. Bu gruplar bir araya geldi; çünkü eğer gelmeselerdi öbür grupların arasında yok olacaklardı. Yani birleşmede-ki temel amaç kendilerini korumaktı. Diğer yandan belirtmek gerekirse bu birleşme de ilk amaç hiçbir zaman milleti korumak olmamış-tı. Biz de ITC içinde bulunacak dört parti ve ocak yerine bir teşkilat olmasını istemekte-yiz. Normalde bu dalların hepsinin ayrı teş-kilatı, ayrı düşüncüleri var ve bunların hepsi üzerinde de bir başkan bulunmakta. İşte ITC içindeki bu dallar başkandan talimat almadan hareket ettiler. Bu durum üzerine ITC içinde parti başkanlarından oluşan bir siyasi komis-yon kurulması önerisini getirdik. Ancak bu yolla dezavantajlar ortadan kaldırılabilecek ve buradan çıkacak kararlar yalnızca bir kurum tarafından uygulamaya konabilecekti. Ayrıca ITC içinde bulunan kişiler bu kurumu savu-nurken aynı zamanda kendi bölge ve kendi politikalarının olduğunu dillendirmekten geri durmamakta. Eğer böyle olacaksa ITC’nin hiçbir anlamı kalmamaktadır. Diğer yandan herkesin kendi çıkarları doğrultusunda hare-ket etmesi, milletin bir söze bakamaması, ge-rek bölge güçlerinin gege-rekse uluslararası top-lum nezdinde Türkmenlere bakışı da otop-lumsuz yönde etkilemektedir. Bizler ancak ve ancak böyle bir komisyondan gelecek ortak kararlar

doğrultusunda güç kazanabilir ve bölgedeki imajımızı düzeltebiliriz. Diğer yandan dava-mızı yürütürken bizimle kaderi olan halkların bizlere karşı olmaması, en azından bizi kabul etmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu se-beple “İç ve Dış İlişkiler Komisyonu”na Türk-menler dışındaki halklar da katılabilmektedir.

İşte ancak bu şekilde bölgede ve uluslararası alanda bir ağırlığımız olur ve bu dava ancak bu şekilde yürüyebilir. Bizler süper güçlerin akıllarının bir köşesinde yer etmeliyiz ki bu yolda nefes alabilelim. En azından bir kabul görmesek bile bize baskı yapmamasını sağla-yalım. Ama böyle oldu mu? Olmadı. ITC için-de Erbilli Kerküklü davası oldu, çatışmalar oldu. Biz ITC’yi düşmanlık yaratmak için mi kurduk? Tabii hayır. Ama ocak ikiye bölündü.

Her bir taraftan yolumuz kesildi, önümüze engeller konuldu. Ama biz mücadelemizden vazgeçmedik. Kuruluşa inandık. Kuruluşun başına gelen kişiye bizler inanmak zorunda-yız; çünkü kendisi bir milletin temsilcisidir.

Eğer biz bu kişiye destek vermezsek haksızlığı bu kişiye yapmış olmayız. En büyük haksızlığı yoluna başımızı koyduğumuz davamıza yap-mış oluruz. Önceden de söylediğim gibi tüm yaşananlar bizim davamıza çomak soktu. Bu sebeple derhal bir alternatife ihtiyacımız var.

Eğer alternatif varsa propagandasını yapalım;

fakat alternatif yoksa ona göre kendimizi ha-zırlayalım. Bizler milletin içine girerek Türk-menlerin Bağdat’taki parlamentoda ağırlığını sağlamak adına reklamımızı ve propaganda-mızı yaptık. Diğer yandan ilk olarak seçim-lere çok yakın bir zamanda zaman açısından doğruluğu tartışılacak bir kurultayın gerçek-leştirildiğini söyleyebiliriz. İkinci olarak ise Bağdat düştü, rejim değiştirildi; ama halkımız birkaç politikacıdan başka kimseyi tanımıyor.

Böyle bir durumda yapılması gereken bütün Türkmen bölgesini dolaşıp her bir şehirde, her bir kasabada davaya yakın olan kişileri ta-nıtmak ve bu kişilere karşı milletin saygı duy-masını sağlamaktır. Bizim için önemli olan bu kişilerin ITC başkanı olup olmamaları değil-dir. Önemli olan bu yöntemle elli ya da altmış kadar milletvekilinin bizim listemizde yer

ala-rak Iala-rak parlamentosunda söz sahibi olması-dır. Benim için ne bir parti ne de bir başka şey önemlidir. Ben bir dava peşindeyim. Biz da-vamızı hak ettiği yere ulaştıramadık; ama asıl sağlamaya çalıştığımız, milletimizin onları bir arada tutmaya çalışan bu gibi kurumlarla olan bağlarını güçlendirmektir. ITC’nin bu pasif halini birilerine yüklemek istememekteyiz;

çünkü ITC içinde bir takım ayrışmaların ol-duğu açıktır ve bu ayrışmalar verilen kararla-rın millet tarafından kabulünü zorlaştırmak-tadır. Sonucunda içten riayet gören bir çalış-maya herkes riayet edecektir. Eğer içtekiler birbirlerine karşı hürmet göstermiyorsa o za-manın milletin de buradan çıkacak fikirlerin peşinde gitmesi beklenemez. İçte yaşananlar nedeniyle kendimizi ortaya koyamamamız en çok düşmanların işine yaramaktadır. Bu se-beple bize yakın olan gruplarla anlaşmamız ve kendi politikamızı belirlememiz şart. Ya diğer gruplarla ortak olarak Irak’ı bir federas-yon şeklinde örgütlenmiş olarak görürüz, ya da tam tersine Irak’ı bir bütün olarak kabul ederiz. Bundan dolayı bu gibi çıktıların pe-şinde olan grupların güçlerine ve uluslararası toplumun düşüncesine bakarak kendimize bir çizgi çizmemiz, Türkmenlerin hepsini oraya yönlendirmemiz, ya da Türkmenlerin gücünü birkaç yere geçici olarak bölmemiz gerekir.

ORSAM: Sizce Türkmenlerin Irak’ın kuze-yindeki politikası ne olmalı?

Sanan Ahmet Ağa: Bu bölgede Türkmenler Türkmen olarak değil de köle olarak isten-mektedir. Bağdat bizim hakkımızdır. Bu se-beple en büyük isteğimiz bu yolda bize engel olunmamasıdır. Bizim halkımız bunu dile getirmelidir, bunun arkasında durmalıdır.

Eğer durmazsa şimdiki halinde bir değişik-lik olmayacak, köle olarak kalacaktır. Ayrıca nasıl bizim Bağdat’ta hakkımız varsa bizim dışımızdakilerin de burada ortaklık hakları mevcuttur. Bizler hiçbir zaman dışımızdakile-re sizleri silip atarız dememişizdir. Diğer

yan-dan her ne kadar bizim politikamız Musul’da Türkmen hâkimiyetini savunsa da şimdi şart-lar değişmiştir.

ORSAM: Belki de Türkmenler bu durumu görerek seçime gitmiyor olabilir mi?

Sanan Ahmet Ağa: Türkmen seçime gitse de gitmese de onların kafası bu şekildedir.

ORSAM: Türkmenler Goran Hareketi oy verdi mi?

Sanan Ahmet Ağa: Muhtemelen verdi.

KDP içindeki maaşlı adamları beğenme-di. Ayrıca KDP’nin sistemine de razı olma-dı. KDP ve KYB’den memnun olmayan ke-sim oyunu ona verdi. Diğer taraftan KYB içinde de sorunlar mevcuttur. Öte yandan Türkmen konusunun bir beyne ihtiyacı vardır. O beyin siyaseti, hedefi oraya koy-malı aşağısı ise bu hedefi uygulakoy-malıdır.

ORSAM: Seçim sonuçlarını nasıl değer-lendiriyorsunuz? Bu milletvekilleri uyum içinde hareket edip bir grup oluşturabile-cekler mi?

Sanan Ahmet Ağa: Kaç tane milletvekilinin çıktığı aslında önemli değil. Önemli olan or-tak şekilde benimsenmiş bir politikanın par-lamentodan geçip geçemeyeceğidir.

ORSAM: Diğer listeden seçime giren ve çıkabilecek potansiyel milletvekillerini bir avantaj olarak görmek mümkün müdür?

Sanan Ahmet Ağa: Biz öncelikle kısa, orta ve uzun vadeli politikalar ortaya koymalıyız. Bu gibi düşüncelerin üzerine gitmeliyiz.

ORSAM: Bize zaman ayırıp sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Sanan Ahmet Ağa: Ben teşekkür ederim.

33. Irak Milli İslah Akımı Kerkük