• Sonuç bulunamadı

4.1 Popüler Tarihçilik Bağlamında Nevzat Kösoğlu’nun Tarihe İlişkin Görüşleri

4.1.2 İlk Türk Devletleri Hakkında Tespitler

4.1.2.1 Türklerin Özellikleri

Kösoğlu Türk tarihine Kültürel bir perspektiften baktığı düşünülmektedir. Türk Kültür tarihinde öncelikle Bahattin Ögel’in Türk Kültürüne Giriş eseri başta olmak üzere muhtelif eserlerden istifade ettiği görülmüştür. Türk Dünyası Tarihi ve Medeniyeti isimli eserinde Türklerin genel özelliklerine ana hatları değinmiştir. Bunların başında harket kabiliyeti ve atın kullanımıdır.

Türk tarihinin ilk ve en önemli özelliği olarak hareket kabiliyetinin olduğunu ifade etmektedir. Türklerin hareketli olmalarının temelini atı kullanma marifetlerine dayandırmıştır (Kösoğlu,2012: 27). Kösoğlu; Kaşgarlı Mahmud’un Divanu Lugati’t –Türk adlı eserinden yer alan “At Türkün Kanadıdır” ifadesinde hareketle; Atı; “Tarih yapan hayvan” olarak tanımlamıştır. Kösoğlu ‘nun böyle bir tanımlama yapması arka planında Ögel’in ve Sümer’in düşünceleri olduğu düşünülmektedir. Ögel; at ve Türk kimliğini tamamlayan birer öge olduğunu belirtmektedir. Tarihin çeşitli medeniyetlerinde de at görüldüğünü ama Türklerin yiyeceği, giyeceği ve bütün varlığı ile bir bütün olduğunu ifade etmiştir (Ögel, 1979: 17, 18). Sümer ise Kaşgarlı Mahmud’un sözünden hareketle; ufukları, görünmez engin bozkırları atları üzerinde kolayca dolaşmışlar, yüksek sıra dağları aşıp geniş ırmakları geçip akın ve fetih hareketlerini onlar vasıtasıyla yaptıklarını belirtmiştir (Sümer, 1983: 1,17). Bunların yanı sıra Kafesoğlu ise; Türklerin at ve demir ile kendilerine has bir bozkır kültürü ortaya koyduklarını Türklerin bu sayede uzun mesafeleri kısa zamanda ulaşmaları, at üzerinde kendilerine güvenli üstün hissetiklerini ifade etmiştir (Kafesoğlu, 1985: 95, 96).

Kösoğlu; Kafesoğlu’nun tespitlerinden hareketle, at ve demirin bir bütün olarak ele aldığını söyleyebiliriz. Demir kültürünün; milattan önce iki bin yılına kadar çıktığı kabul edildiğini ve mesleğin kutsal bilindiğini belirtmektedir. Kafesoğlu; Türklerin

84

geniş sahalara hükmedebilmeleri, sür’at ve bakmından at’ın sağladığı üztünlüğün yanı sıra vurucu silah olarak demirden yapılmış silahlar etkili olduğunu ifade etmektedir (Kafesoğlu, 1999: 269, 270). Bunun yanı sıra Ögel (1989) Türk Mitolojisi eserinden hareketle mesleğin kutsal bilindiğini Türklerin demircilik sayesinde esaretten kurtulduğuna inanıldığını belirtmektedir. Kösoğlu her ne kadar bu bahsi açmasa bile atıfta bulunmuştur. Ögel; Ergenekon destanında geçen “demir dağı” demirci bir milleti esaretten kurtardığını belirtmektedir. Türkler bir kadın ve erkek kaldıkları bu dağda türeyip büyüdüklerini ve dağa sığamadıklarında büyük körükle kurarak dağı eriterek yeniden türediklerini ifade etmiştir (Ögel, 1989: 38, 40). Kösoğlu ‘da benzer şekilde demircilik mesleği kutsal bilinir; demircilik sayesinde esaretten kurtulunduğuna inanılır. Kurganlardan çıkan eğri kılıçlar üzeri altın işlemeli keçeler bunların birer örneği niteliğindedir (Kösoğlu, 2012: 48).

Hareket kabiliyetinin bir diğer göstergesi olarak; Bilge Kağan’ın şehirlere çekilelim düşüncesine veziri Tonyukuk’un karşı çıkması ve göçebeliğin verdiği hareket üstünlüğünü anlatır; “Çinliler ordu toplayana kadar biz vurur ve geri çekiliriz”. Tonyukuk’un vermiş olduğu bu öğüt kendinden altı yüz yıl sonra devlet kuracak olan Osman beyin oğluna verdiği “oturarak olmayasuz” öğüdü ile aynıdır (Kösoğlu, 2013: 112).

Kösoğlu aynı eserin farklı bir yerinde; Türk tarihinin özelliklerini ve Türk kültürünün özellikleri olarak ifade etmiştir. Türk kültürünün temelinde disiplinli bir hareket kabiliyeti olduğunu ifade etmiştir. Bu duygunun töreye sadakat şuurunu besleyen en önemli kaynaklar biri olduğunu belirtmiştir (Kösoğlu, 2013: 112).

Kösoğlu, Türklerin karakteristik özellikleri olarak; utangaç, saf ve kolay inanan insanlar olarak kaynaklarda geçtiğini belirtmiştir (Kösoğlu, 2012). Benzer ifadelere Kafesoğlu ‘na da karşımıza çıkmaktadır; Türklerin dikkat çekici ahlaki bir özelliği ise “utangaç” bir millet oluşudur. Şatfat içinde yaşmaktan, böbürlenmekten, öğünmek ve öğülmekten, yalan söylemekten utanırlar idi (Kafesoğlu, 1985: 94,95). Kafesoğlu, eski yunan düşüncesi ile Türk kültürünü kısaca karşılaştırarak; yunan düşüncesinde hırsızlığın mübah görüldüğünü ama Türklerde “utanma” duygusunun en büyük fazilet olarak görüldüğünü belirtmiştir (Kafesoğlu, 1985: 95). El Cahız ise Türklerin Faziletleri adlı eserinde Türklerin; yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık, kovuculuk yapma, riya, bid’at nedir bilmediklerini ve çeşitli fikirlerin onları bozmadığını belirtmiştir (Cahız, 2012).

85

Kösoğlu Türklerin karakteristlik özellikleri içinde Bağımsızlık ve Vatan bilincinin çok yüksek olduğunu ifade etmiştir. Kafesoğlu devlette gerçek istiklal düşüncesinin sadece idari zümre tarafından istenmesi ile değil halkın istemesi ile olabileceğini belirtmektedir. Türklerde bağımsızlık düşüncesinin her şeyden önce Türk Kültüründe yattığını aktarmaktadır. Kafesoğlu bu düşüncesinin temelinde şu şekilde; bozkırlı Türk önce her zaman yer değiştirme imkânına sahipti. Bu imkân onu karın doyurma ihtiyacı karşısında ne olura olsun toprağı terk etmemek, zaruretinin pençesi altında ki “köylü” durumuna düşmekten uzak tuttuğunu, her hangi bir baskı karşısında rahatlıkla atını başka bir coğrafyaya sürdüğünü belirtmektedir (Kafesoğlu, 1987).

Kösoğlu’nun bahiste eserinde temas ettiği Mete Han’ın ünlü hikâyesine de atıfta bulunmuştur. Kösoğlu bağımsızlık ve vatan sevgisi konularını Mete Han’ın meşhur hikâyesinden örnekler vererek değinmeye başlamıştır. Mete’nin Çin’in istediği her şeyi vermiş fakat kıraç bir vatan toprağına sıra gelince “Toprak milletin köküdür; onu nasıl verebilirim?” demiştir (Kösoğlu, 2013: 114). Söz konusu hikâye Salim Koca’nın Türkler Ansiklopedisinde yazmış olduğu Büyük Hun Devleti makalesinde karşımıza çıkmaktadır (Koca, 2002: 1059). Mete Han’ın zor duruma düşmesine rağmen, milletin kökü olarak değerlendirdiği toprak yani vatanın verilemiyeceğini bu bilincin Türklerde Hunlardan beri var olduğunu belirtmektedir.

El Cahız ise, vatan sevgisi bütün insanları ve bütün memleketleri kapsayan bir hususiyet olmakla beraber, Türklerde diğer milletlerden daha fazla ve köklü olduğunu belirtmektedir. Bunun yanı sıra vatan üzerine titreme ona iştiyak ve arzunun Kur’an da yer aldığını; Türk’ün vatanına duyduğu arzunun diğer milletlerden daha fazla şiddetli olduğunu belirtmektedir (Cahız, 2002). Kösoğlu; Türklerde hâkimiyetin ilahi kaynaklı olduğu inancı hemen bütün metinlerde görüldüğünü ve bu inanç Osmanlı devleti yıkılıncaya kadar devam edeceğini belirtmiştir (Kösoğlu, 2012: 54). Nitekim Mete Han’ın Çin Hükümdarına yazmış olduğu mektup ile Osmanlı Sultanı Kanuninin yazmış olduğu fermanda hâkimiyetinin kaynağının “Allah” olduğu vurgulanmaktadır. Kösoğlu Türklerin özellikleri bahsinde; tarihçilerin kayıt ettikleri diğer bir özellikleri konuksever ve cömert olduklarını belirtmektedir. “Konuk gelince kut (uğur) gelir” deyişi bir atasözüdür. Hemen bütün kültürlerde görülen farklılık şuuru Türklerde çok yüksek olduğu aşikârdır. Bugün milli kimlik dediğimiz duyarlılığın çok açık örneği İşbara Han’ın mektubunda görmekteyiz. Çin İmparatoru’ndan yardım isteyen İşbara han; İmparatorun milli kültürlerini değiştirmeye yönelik istekleri karşısında; “...örf

86

adetlerimiz çok eski olduğu için onları bozmaya cesaret edemedim. Bütün milletimiz de aynı kalbe sahiptir” (Kösoğlu, 2013: 115). Kösoğlu Türklerin karakteristlik özelliklerini belirttiği eserlerinin tamamında benzer örnekleri vermiştir. Bu örneklerinin ortak noktası toplumda milli bir bilinç oluşturma düşüncesi diyebiliriz.