• Sonuç bulunamadı

4.1 Popüler Tarihçilik Bağlamında Nevzat Kösoğlu’nun Tarihe İlişkin Görüşleri

4.1.13 Seferberlik Yahut Harb-i Umûmî

Kösoğlu; I.Balkan Harbi sonrasında ordu içinde meydana gelen manevi çöküntünün II. Balkan harbinde Enver Bey’in Edirne’yi almasıyla beraber ordunun içinde canlanma meydana geldiğini belirtmiştir. O günleri anlatan emekli General Hikmet Süer’den şunları nakletmektedir; “ Osmanlı ordusunda da olağanüstü bir hareket ve canlılık başladı. Kurmay Yarbay Enver bu hareket ve canlılığın ruhuydu” (Kösoğlu, 2008: 177).

168

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından beri muhtelif sebepler den ötürü bir gerilim yaşandığı bilinmektedir. Söz konusu gerilim zaman zaman Osmanlı üzerinde tezahür etse dahi dünyanın farklı coğrafyalarında benzer sebeplerden dolayı meydana geldiği bilinmektedir. Özellikle Almanya’nın siyasi birliğini sağlması sonrasında İngiltere ve Fransa’ya rakip haline gelmesi, Avusturya-Macaristan’ın, Almaya safından yer alması, Rusya’nın yüzlerce yıllık sıcak denizlere inme gibi sebepler dünya savaşının çıkmasına neden olmuştur.

Kösoğlu, kendi üslubu ile anlattığı ve Osmanlı Halkında “Seferberlik” olarak anılacak olan I. Dünya savaşının başlangıcını şu şekilde aktarmaktadır;

Fâtih Sultân’ın şehri Saray-Bosna o sıralarda Avusturya’nın hâkimiyeti altındadır. Sırp milliyetçileri ise, Saray-Bosna’yı almanın bir imparatorluk olmanın sevdasındadır. Avusturya Prensi bu şehre geldiğinde, 28 Haziran 1914’te bir Sırp lise öğrencisi Prens’i ve karısını kurşunlar ve bu kıvılcım, dünyâ harmanını tutuşturmaya yeter. Devletler kısa süre birbirlerini yoklamaya, hiç değilse bazıları bazılarını tarafsız tutmaya çalışırsa da ateş sür’atle yayılır. Esâsen devletler İ’tilâf ve İttifâk devletleri olarak iki takıma ayrılmış haldedirler. İki ay içinde seferberlik îlân edilmiş, saflar tutulmuş, döğüşülmeğe başlanmıştır bile (Kösoğlu, 2012).

Kösoğlu peş peşe devletlerin birbirine savaş ilan ettiğini Osmanlı’nın ise, öncelikle tarafsızlığını ilan ettiğini ancak her ihtimale karşı seferberliğini ilan etiğini ifade etmiştir. Kösoğlu Osmanlı’nın öncelikle zaman kazanmak istediği bu sebeple de çeşitli girişimlerde bulunduğu ama başarılı olamadığını belirtmektedir.

Kösoğlu Osmanlı’nın savaşa dâhil olmasını ise şu şekilde anlatmıştır;

Karadeniz’de Osmanlı zayıftır; Rusya’nın İstanbul üzerine bir ordu çıkarmasından korkulmaktadır; bu durumda Yunan ve Bulgar’ın da işe karışma ihtimali vardır. Enver Paşa Avusturya donanmasından bir kısmının, Boğazlar’ı korumak üzere Osmanlı’ya verilmesini ister; müttefiklerimiz kabul etmezler. Bu sıralarda Saîd Halîm Paşa yalısındaki hükûmet toplantısına giren Enver Paşa, müjde oğlumuz oldu, diye haberi verir; İngiliz takibinden kaçan iki Alman gemisinin Boğazlar’dan içeri girmesine izin verdiği söyler: 10 Ağustos 1914 (Kösoğlu,2012).

İngilizler bu zırhları istemesi üzerine; Osmanlı kendi satın aldığını ilan ederek isimlerini Yavuz ve Midilli olarak değiştirir ve mürettebatın başlarına da fes geçirilerek; Osmanlı bayrağı dikilir. İki gemi Karadeniz’e açılır ve Sivastopol limanını bombalar. Rusya başta olmak üzere İngiltere ve Fransa’nın peş peşe Osmanlı’ya savaş ilan ederler; Osmanlı ise 11 Kasım 1914’te Osmanlı Hakanı harp iradesi yayınlar (Kösoğlu, 2012).

169 4.1.13.1 Sarıkamış cephesi

Cihan Harbi’nin ilk ateşinin Doğubâyezîd’in kuzey hududundan Rus taarruzu ile başladığını ve Kafkas cephesinin açıldığını belirtmiştir.

Kösoğlu Şehit Enver Paşa isimli eserinde Sarıkamış ‘da yaşanan hadiseleri detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Özellikle Sarıkamış hareketinin gayesi üzerinde duran Kösoğlu; Ziya Nur beyin ifadelerine yer vermiştir;

Sarıkamış Harekâtının gayesinin, Almanların batı cephesindeki yükünü hafifletmek olduğunu söylenmiş ve müttefik umumî karargâhından bunun teklif edildiği ileri sürülmüştür. Ziya Bey bunu makul bulur; mademki birlikte savaşıyoruz, birlikte hareket etmemiz, hareketleri bir merkezden planlamamız doğaldır. Hatta İtilaf devletleri böyle bir karargâh kuramadıkları için çok yakınmışlardır (Kösoğlu, 2008: 302).

Kösoğlu bu değerlendirmelerinin yanı sıra kendi düşüncelerini de eklemektedir; Sarıkamış Harekâtından asıl amaç; 93 Savaşının intikamını almak ve kaybettiğimiz toprakları geri kazanarak Kafkasya’ya girmektir. Ziya Bey bu noktada Enver Paşa’yı “Tam bir İslam ihtilalcisi” olarak görür ve Ruslar yenilebilseydi Kafkas halklarının harekete geçebilecek olduklarını söyler (Kösoğlu, 2008: 303).

Ancak Osmanlı’nın kuşatma harekâtı başarısız olur, Kösoğlu başarısız olmasını şu sözlerle ifade etmektedir; Söz ne kadar uzatılırsa uzatılsın, sonuçta Sarıkamış hareketi zaafının, ikmal bozuklukları ve kış şartlarında ki doğal şartlar olduğu noktasına gelinecektir. Bu iki noktanın ordumuzun felaketine yol açtığı kesindir (Kösoğlu, 2008: 275).

Kösoğlu Sarıkamışta söylendiği gibi 90 bin askerin şehit olmadığını ve bunun bir safsatadan ibaret olduğunu belirtmiştir. Kösoğlu Şehit Enver Paşa isimli eserinde özel bir değerlendirmeye girmeden Dr. Ramazan Balcı’nın geniş açılı değerlendirmeler sonucu ulaştığı neticelere yer vermiştir. Kösoğlu Sarıkamış Hareketinde şehit olanların 23.000 kişi olduğunu ancak bununda 5000 ‘nin Rusların Hamamlı’da kurdukları esir kampında soğuk, açlık ve bakımsızlıktan dolayı olduğunu belirtmektedir (Kösoğlu, 2008: 307).

4.1.13.2 Çanakkale cephesi

Kösoğlu Çanakkale cephesi üzerine ayrı bir önem verdiği görülmüştür. İtilaf devletlerinin İngiliz ve Fransızlardan oluşan müşterek donanmasının Rusya’ya yardım etmek ve Bulgaristan’ı yanlarına çekebilmek için Çanakkale boğazından yeni bir cephe açma girişiminde bulunduklarını; on altı harp gemisi, altı muhrip on dört mayın

170

tarama gemisi ve bir uçak gemisinin Çanakkale’ye yürüdüğünü belirtmiştir (Kösoğlu, 2012: 339).

Kösoğlu; Çankkale’deki mücadelenin 19 Şubat 1915 ‘de düşman donanmasının atışı ile başladığını bombardımanın 18 Mart gününe kadar devam ettiğini belirtir. Kösoğlu 18 Mart’ta yaşanan hadiseleri şu şekilde aktarmıştır;

Düşman donanması sürekli tarama ile Boğaz’daki mayınları temizlemiştir. 18 Mart günü kesin sonucu almak üzere taarruz edecek ve Boğaz’ı geçecektir. Bir İngiliz tümeni, bir Anzak tümeni ve bir Fransız tümeni Boğaz önünde hazır beklemektedir. Boğaz yarılıp Türk donanması tahrip edilince hazır bekleyen Rus kolordusu İstanbul Boğazı’na çıkarma yapacak bu arada Marmara’ya girmiş olan İngiliz ve Fransız kuvvetleri de İstanbul’un işgaline yetişecektir. Mart’ın on yedisini on sekizine bağlayan gece o gece sabah karşı Nusret mayın gemisi düşman donanması arasında sıyrılmış ve Boğaz’ın münasip yerlerine mayınlarını döşeyerek yine aynı ustalıkla dönmüştür. Müşterek İngiliz-Fransız donanması zırhlılar, muhripler ve denizaltılar ile yüklenirler; üç filo halinde girerler. 18 Mart günü yedi saat boyunca 276 adet seri atışlı büyük topla durmadan mermi yağdırırlar. Osmanlı tabyalarından 78 adet top cevap verir; menzilleri kısa mermileri sayılıdır ve yenisi geleceği yoktur. Bu cehennem içinde düşman donanmasından üç harb gemisi batar, iki harb gemisiyle bir harb kruvazörü ağır yara alarak saf dışı olur. Ve akşamüstü mevcudunun üçte birini kaybtmiş olarak Fransız-İngiliz Donanması çekilmeye başlar. Boğaz’dan geçemez (Kösoğlu, 2012: 339, 340).

Deniz savaşında başarılı olamayan İtilaf devletleri hedeflerine ulaşmak için karadan çıkarma kararı vermişlerdir. 25 Nisan 1915’te ilk çıkarma yapmışlardır. Kösoğlu; özellikle Arıburnu çıkarmasında Mustafa Kemal’in rolüne yer vermiştir.

Arıburnu’na çıkan Anzak Kolordusuna karşı 27. Alay ‘ın 6. Bölüğü, kanını sebil ederek doğuya çekilmeye başlar. 9. Tümen Komutanı Yarbay Şefik Bey, Eceabad ‘daki 27. Alay’ı Arıburnu’na doğruyola çıkarır. Eceaabad’ın kuzeyinde ordu ihtiyatı olan 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey de Arıburnu tarafından top seslerini duyunca 57. Alay’la bir bataryayı alarak o tarafa yürür. Kocaçimen Tepe’de çekilen askerlerimizle onları takip eden düşman birliklerini görünce hemen “Hücûm” emrini verir. Düşman kuvvetleri üç kilometre kadar geriye atılır (Kösoğlu, 2012: 341). Kösoğlu’nun Çanakkale Harbinde üzerine durduğu diğer bir mücadele ise ikinci Kirte çarpışmalarıdır.

6 -9 Mayıs günleri arasında dört gün süren ikinci Kirte çarpışmalarında, Osmanlı askeri için pek kıyıcı olan donanma ateşinin desteğinde yürüyen elli bin müttefik askeri, yarıya inerek ve ancak yarım kilometrelik bir yer alarak mağlûb, geri çekilir. Karadan ve denizden saldırıya uğrayan Osmanlı askerinin bu savaştaki cenk hırsı tarifsizdir; kanlı siper boğuşmaları olur; unutulmuş destanlar yeniden yaşanır ve gökten ecdâd inerek o pâk alınlarını öper… (Kösoğlu, 2012: 341).

171

Kösoğlu başka bir eserinde Çanakkale’de zafer güneşinin Türk siperlerinin üzerlerine doğduğu düşman tarafında da kabul edildiğini; Anafartalar, Arıburnu ve son olarak Seddülbahir’den çekildiklerini aktarmıştır. Kösoğlu Türk tarafının şehit, yaralı kayıp ve çeşitli hastalıklardan dolayı 251.359, düşman tarafının ise 331.000 kayıp verdiğini ifade etmiştir (Kösoğlu, 2008: 319).