• Sonuç bulunamadı

1.2.12.1 Yerel Yönetimlerin Türkiye’deki Tarihsel Gelişimi

Tanzimattan önce batı tipi yerel yönetim sistemi yoktu. Fakat yerel hizmetleri yürütmek için görevlendirilmiş kurumlar ve kişiler vardı69. Osmanlı imparatorluğu zamanlarında tanzimattan önce yönetim işlerini bugünkü kaymakamlar yerine kadılar yürütürdü. O zamanlar kadılar bulundukları yerlerde bir nevi belediye başkanı ve müfettişi gibi faaliyet gösterirlerdi. 1839 yılında yayınlanan Tanzimat fermanı ile merkezi yönetimi elinde bulunduran bürokrat sınıf yerel demokrasi düşüncesine bağlı olmaktan çok, yerel nüfusun desteğini alarak istedikleri amaçlara daha kolay ulaşabilecekleri düşüncesiyle yerel yönetimleri kurumsallaştırma yolunu seçmiştir.

1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı ülke içinde yaşayan Müslüman olan ve olmayan birçok kişinin tepkisini çekmesi sonucu yerel yönetimler hakkında yeni önlemler almaya zorlamıştır. 1864 yılında çıkartılan “Teşkil-İ Vilayet Nizamnamesi” ile eyalet sisteminde il sistemine geçilmesi olumlu sonuçlar meydana getirdi.

1876 yılında çıkartılan bu tüzüğe göre yerel yönetim idareleri iki Müslim, iki gayri Müslim dört kişiden oluşan bir meclis tarafından yürütülecektir. Bu meclisin tüzel kişiliği olmamakla birlikte, kendilerine ait bütçe ve mal varlığından yoksun, yerel yürütme organlarına sahip olmayan ve yürütmeyle ilgili karar alma yetkileri de sahip değillerdi. Sadece yerel ihtiyaçları tespit ederler çözüm önerilerinde bulunabilirlerdi. Kararların verilmesinde son söz padişaha aitti.

1870 yılında yürürlüğe konan “ İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi” ile genel meclislerce görüşülecek işlerin alanı genişletilmiştir.

Cumhuriyet dönemine gelince, yasama yetkisi 1920 yılında kurula büyük millet meclisi tarafında kullanılmakta idi. 1921 yılında kabul edilen anayasa ile yerel

68

Bilal Eryılmaz, “a.g.e.”, s:79 - 80 69 Bilal Eryılmaz, “a.g.e.”, s:172

yönetimlere bir özerklik kazandırılmıştır. İlçelere bir tüzel kişilik verilmemiş bu bölgelerin yönetimi büyük millet meclisi adına kaymakamlara verilmiştir. Buna karşılı bucaklar tüzel kişiliğe sahip yerel yönetim birimi olarak kabul edilmiştir.

Daha sonra çıkartılan 1924 anayasasında yerel yönetimlere fazla özerklik verilmesini Türkiye için bir zaaf olacağı düşüncesiyle yerel yönetimlere fazla yer verilmemiştir.

1930 yılında yürürlüğe giren belediye kanunu ile hem her türlü yerel hizmetlerin yürütülmesi işi belediyelere bırakılmıştır. Bu kanuna göre belediyelerin görevleri; beldenin düzenine ve halkın huzuru, bayındırlık ve imar, sağlık, ulaşım, eğitim, spor ve bütün ihtiyaçların karşılanmasıdır.

1982 anayasasında yerel yönetimin kuruluş, görev ve yetkileri, yerel yönetin ilkesine uygun olarak düzenlenmiştir70.

Ülkemizde değişen koşullar dahilinde yerel yönetimle ilgili değişikliklerin yapılmasını zorunlu kılan bir takım etmenler vardır. Bunlar;

1) 2. Dünya Savaş’ını takip eden süreçte tek parti sisteminden vazgeçilip çok partili sistemin benimsenmesi ve siyasetin rekabet unsurunu içerir hale gelmesi. Bu geçiş ile birlikte temsili mekanizmalar meydana getirilmiş ve bu kurumlar sıkıntılara rağmen işlevsel hale getirilmeye çalışılmıştır.

2) Tarımın gelişen teknoloji ile birlikte daha modern bir şekilde yapılması bu modernizasyonun akabinde tarımsal üretimde verimliliğin artması, nüfusun giderek artması, hızlı bir kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Bu kentleşme küçük, orta boy ve megapol düzeyinde şekillenmiştir ve yaygın bir yerel yönetim sistemi ve doğrudan seçilen yöneticilere ihtiyaç duyulmuştur.

3) Ülke ekonomisinin dışa açılımı, devletin bu olguyu destekleyip bununla beraber öncülük ettiği ekonomik gelişmenin, merkezi kontrolün yoğun olduğu devletçi zihniyetin aşılmasıyla olmuştur.

4) Sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkması, toplumun sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda başkalaşımının ve çoğullaşmasının, diğer ülkelerle girilen ilişkinin artması ile birlikte olmuştur. Ortaya çıkan bu sivil toplum kuruluşları, devletin yerine

getirdiği işlev ve sorumlulukları kendi aralarında kendi uzmanlık alanlarına göre paylaşmışlardır. Bu durum beraberinde sivil oluşumların devletin geleneksel rolünü sorgulaması sonucunu getirmiştir.

5) Yukarıda sözü edilen değişimlerin gerçekleşmesi uzun bir süreci kapsamaktadır. Ancak günümüzde etkisi yadsınamayacak olan ve sayıları çok olan kitle iletişim araçları bu süreci oldukça kısaltmıştır. Ülkemiz, sözü edilen bu kitle iletişim araçlarına fazlasıyla sahiptir.

6) Yabancı faktörlerin Osmanlı döneminde ve bunu takip eden süreçte cumhuriyet döneminde değişiklikleri başlatmakta önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Osmanlı döneminde bu değişimin en büyük nedeni savunmacı zihniyettir. Günümüz de Türkiye’de bu değişikliği başlatan, yönlendiren ve sürekli kılan en güncel yabancı etken Avrupa Birliği üyeliğine adaylıktır71.

1.2.12.2 Türkiye’de Planlı Kalkınma Dönemi ve Yerel Yönetim

Birinci beş yıllık kalkınma planında, halkın yerel yönetimlere katılması teşvik edilmiş, kamu etkinliklerine gönüllü katılması ilkelerine dayanan “toplum kalkınması” olayına ağırlık verilmiştir.

İkinci beş yıllık kalkınma planında, merkezi yönetim tarafından yerel yönetimlerin faaliyetlerini kısıtlayıcı bir vesayet sistemi yerine, yerel yönetimlere yol gösterici ve ulusal menfaatlere uygun bir vesayet sistemi benimsenmeye çalışılmıştır.

Üçüncü beş yıllık kalkınma planında, yerel yönetimlerin mali kaynaklarının yerel ihtiyaçları karşılayacak düzeyde arttırılması için tedbirler alınmıştır. Bu tedbirlerden bazıları şunlardır:

- Kaynakların yerel yönetim ile merkez yönetim arasındaki dağıtımı

belli esaslara bağlanacak,

- Yerel yönetimler bağış ve yardımları tek elde yürütecek,

- Yerel niteliğe sahip olan gelirlerin tamamı yerel yönetimlere

bırakılacak,

71

Korel Göymen, Türkiye’de Yerel Yönetim Reformu, Bürokratik Yönetim Geleneğinden Çekingen

Yerel Yönetişime”, Yerel Yönetimler Kongresi, Dünden Bugüne Yerel Yönetimlerde Yeniden

- Hizmetlerin ne şekilde yürütüleceğine dair bir standart belirlenecek, - Yerel yatırım projelerinin hazırlanmasında teknik hizmet personeli

eğitilecek.

Dördüncü beş yıllık kalkınma planında, özellikle belediyelerin faaliyetlerini daha verimli ve etkin hale getirilmesi için bir takım kararlar alınmıştır. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı ortaya çıkan bazı siyasi problemler alınan bu kararların uygulanmasını güçleştirmiştir.

Beşinci beş yıllık kalkınma planında ise şu karar ve politikalara yer verilmiştir:

- Yerel yönetimlerle yerel yönetimin ilişkide olduğu kuruluşlar

arasında sağlam bir koordinasyon oluşturulacak,

- Devletin yürütmekte olduğu bazı yerel görevler yerel yönetimlere

devredilecektir,

- Belirli sınırlar içinde belediyelerde yapılacak olan yatırımlar için

proje şartı aranacak, yapılacak olan harcama DPT’nin onayı ile verilecektir,

- Belediyelerin yatırımlarını yaparlarken kendi kaynaklarını kullanırlar.

Ancak projenin çok büyük olması ve belediye bütçesinin bu proje masraflarını karşılayamaması gibi durumlarda ayrı bir finansman modeli geliştirilecektir.

Altıncı beş yıllık kalkınma planında, yer alan yerel yönetimle ilgili hususlar şunlardır:

- Yerel yönetimlerinin gelirlerin toplam gelir içindeki paylarını

arttırılması,

- Yerel olan hizmetlerin olduğu yerde karşılanması,

- Yerel yönetimlerde ki görev, yetki ve sorumluluklarının elde ettikleri

gelirlere paralel olarak arttırılması,

- Yerel yönetim teşkilatının yeniden düzenlenmesi,

- Merkezi yönetimin elde ettiği fazla gelirin yerel yönetime aktarılması

Yedinci beş yıllık kalkınma planında hemen hemen altıncı beş yıllık kalkınma planında belirtilen hususlara yer verilmiş ve bunlar biraz daha genişletilmeye çalışılmıştır72.

Her şeyden önce bilinmesi gereken en önemli konulardan bir tanesi de ülkemiz yüzyıllık bir zaman dilimi içerisinde son derece önemli yapısal değişikliklere uğramıştır. Birbiri ardına çıkan savaşlar her alanda olduğu gibi yerel yönetim alanında da derin yaralar bırakmış, özellikle yerel hizmet üretiminin verimli ve etkin bir şekilde yapılmasını engellemiştir73. 72 Fahri Öztürk, “a.g.e.”, s:21 73

Mustafa Gönül, “Yerel Yönetim Birlikleri”, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Sevinç Matbaası, Ankara, 1997, s: 2

İKİNCİ BÖLÜM