• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4.3. Türkiye – Fransa İlişkileri

I. Dünya Savaşı‟na ve akabindeki Sevr görüşmelerinde masanın karşısındaki taraf olmasına rağmen, Anadolu‟dan Ankara hükümetini tanıyarak ayrılan ilk işgal güçü olmaları, son dönem Türk – Fransız ilişkilerindeki önemli noktalardan biridir. Güneydeki işgal bölgelerini sorunsuz bir şekilde Ankara Hükümeti ile koordineli

130 A.g.e., Akandere – Polat, s. 3; Koçak C., “Türkiye‟de Milli Şef Dönemi“ s. 91; Önder Zehra, “Die

Türkische Aussenpolitik“ s. 25-26.

131 Sovyetler Birliği‟nin ilk fırsatta tekrar eski tarihi düşmanlık defterlerini karıştırması Türkiye

tarafında, „kağıt üzerinde anlaşma yapılsa bile Rusların samimiyetine güvenilmez. Fırsat bulduklarında çok çabuk değişip gerçek niyetlerini ortaya koyar‟ düşüncesinin egemen olmasını beraberinde getirmiştir. Savaştan galip çıkan Stalin‟in Potsdam ve Yalta görüşmelerindeki tavırları da Türkleri süresi belirsiz bir şekilde İngiltere ve Fransa´nın – ileriki yıllarda ise Amerika ve NATO‟nun - kucağına atacaktır. Bkz. Sarınay Y., “Türkiye‟nin Batı İttifakına Yönelişi ve Natoya

Girişi“ Ankara 1988; Önder Z., “Die Türkische Aussenpolitik“ s. 25-27; Gürün B., “Türk-Sovyet İlişkileri 1920-1953“ Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, s. 197-208; A. Suat, Güç

Komşuluk, “Türkiye-Sovyetler Birliği İlişkileri 1920-1964“ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara-1992, s. 129-148.

olarak boşaltan Fransızların Lozan görüşmeleri sırasında da olumlu tavır takınmaları Türkiye Cumhuriyeti‟nin Fransa ile ilişkilerinin başka ülkelere göre çok daha çabuk gelişmesine vesile olmuştur. Milli Mücadele sonrası Fransa ile Türkiye arasında en öne çıkan iki sorun Osmanlı döneminden kalan borçlar sorunu ve Hatay konusudur. Her ikisinde de ilişkilerin nazikliği ve iki ülkenin de birbirine karşı verdiği önem dolayısı ile görüşmeler yolu ile çözülmüştür. Fransa‟nın Musul konusunda İngiltere ile birlikte hareket etmesini de Türkiye fazla öne çıkarmamıştır.132

Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarından itibaren, Osmanlı döneminden miras kalan bir çok sorunu çözmek için Fransa ile Türkiye masaya oturacaktır. Misyoner okulları ile ilgili konular Lozan‟da gündeme geldiğinde Türk heyeti „yeni devletin milli eğitim politikası ışığında var olan imkanlardan Fransız okulları da yararlanacaktır‟ şeklinde yuvarlak bir cevapla konuyu geçiştirmesini Fransa 1925‟de tekrar gündeme getirdiğinde, kesinlikle Fransa‟ya bu konuda ayrıcalık verilemeyeceğini belirterek konuyu gündemden kaldırmıştır. Bu okulların „azınlıkların kimliklerinin gelişmesine destek olmak‟ gibi kendilerine özgü gayeleri de Türkiye‟nin dikkatinden kaçmamıştır.133

Osmanlı borçlarından önemli bir kısım Türkiye Cumhuriyeti‟ne miras kalmıştır. Çok sayıda alacaklı ülke olmasına rağmen Osmanlı Devleti‟nin tahvil satarak en çok borçlandığı ülke Fransa‟dır. Lozanda konu ile varılan anlaşmaya göre Türkiye bu borçları Osmanlı‟dan ayrılan ülkeler arasında paylaştıktan sonra kendi üzerine düşen bölümünü ödeyecektir. 1912 öncesi borçlardan % 62 ve sonraki borçlardan % 73‟lük bölümü için varılan anlaşmaya göre Türkiye Cumhutiyeti bu borçları ödemeyi kabul etmiştir.134

Ancak dünya genelindeki 1929 yılı ekonomik krizi baş gösterdiğinde Türkiye ödemelerde kolaylık gösterilmesi için Fransa‟daki Duyun-u Umumiye merkezine başvurdu. Yapılan yeni taksitlendirmeler ile Türkiye

132 Demir İsmet, “Musul-Kerkük ile ilgili arşiv belgeleri 1525-1919“ Başbakanlık Basımevi, Ankara

1993, Ankara 1993, Ankara 1993, s. 734.

133 Ayas Nevzat, “Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitimi“ M.E.B. Yayınları, Ankara 1948, s. 393 - 394;

Taşdemirci Ersoy, “Türk Eğitim Tarihinde Azınlık Okulları ve Yabancı Okullar“ Eciyes

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 10, Yıl: 2001, s. 30.

134 Uzgel İlhan, “Türk Dış Politikası - Osmanlı Borçları Sorunu“ İletişim Yayınları, 16. Baskı,

107.528.461 altın liradan oluşan borç 25 Mayıs 1954‟de son taksitin yatırılması ile tamamen temizlenmiştir.135

Fransa ile Türkiye arasındaki bir başka önemli konu ise Sancak (Íimdi: Hatay) konusudur. 136 Bölge, uluslararası literaturda anavatana katılana kadar bu isimle anılacaktır. 1921 yılında Türkiye ile Suriye arasında imzalanan Ankara Anlaşması Lozan‟da gündeme en az gelen ve iki ülke tarafından geçmişteki şekline ve özüne dokunmadan kabul edilmiştir. Lozan sonrası Suriye‟de manda idaresini hayata geçiren Fransa „böl ve yönet‟ taktiği ile Halep, Íam ve Sancak adlı idari bölgeler kurmuştur. Zaman zaman Arap milliyetçilerinin Fransa‟ya karşı ayaklanmaları sonucu çıkan kargaşa, 1930 yılında İngiltere‟nin bölgeden çekilmesi ile daha da artacaktır. Türkiye‟deki gelişme ve reformları çok iyi takip eden Sancak Türkleri kendilerini sürekli geliştirdiler. Suriye‟de petrolün de istenildiği oranda çıkmaması üzerine 1936 yılında Fransa kendi coğrafyasındaki güçlüklerini de hesaba katarak bölgeden çekilmenin sinyallerini vermeye başlamıştır. Sancak konusunda bölgedeki Türk nüfus oranı ve Türkiye ile iyi ilişkileri kaybetmeyi göze alamayan Fransa, 1936 yılında bölgenin Türkiye‟ye bağlanması için Türkiye ile koordineli çalışmaya başlamıştır. Bağımsız bir devlet olan ve kısa bir süre sonra da Türkiye‟ye katılacak olan bölgeye Hatay ismini Atatürk verecektir.137

Atatürk‟ün ölümünden kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk defa toprak kazanımında yardımı olan bir Avrupa ülkesi konumunda olan Fransa, Türkiye‟nin dış politikasında önemli bir yere sahip olurken Almanya ve İtalya‟nın taşkınlıklarını dizginlemede iki devlet birbiri ile olan ilişkisi samimi bir uluslararası işbirliği çizgisinde ilerleyecektir. Hatay‟ın anavatana katılışı ile ilgili olarak çalışmalarda bulunan tarihçi Bekir Tünay:

135 A.g.e., s. 27.

136 Osmanlı döneminde İskenderun Sancağı olarak geçen bölge Alman ve Fransız resmi yazışmalarına

da bu isimle geçmiştir.

137 Avrupalılar Çin‟in kuzeyine "Hıtay" derlerdi (Rusçada "Kitay"). "Hıtaylar" ismini taşıyan yarı

göçebe Türk-Moğol kabileleri 10. yüzyılda Mançurya‟yı ve Çin‟in kuzeyini işgal etmişler ve burasının ismi "Hıtay" kalmıştı. Atatürk "Hıtaylar"ın Anadolu‟ya da gelmiş olduklarına inanıyordu. "40 asırlık Türk yurdu" saydığı Antakya‟ya Hatay ismini bu yüzden vermişti. Bkz. Armağan Mustafa, Gizlenen Tarihimiz, Ankara 1999.

“Atatürk‟ün Hatay‟ı silâh zoruyla alabileceğini, Fransızlar anlamışlardır. Bunu dikkate alarak bir askerî anlaşma yapma yoluna gidilmiştir. Oysa Atatürk‟e göre savaş, hayatî olmadıkça yapılmamalıdır. Bu askeri anlaşma ile Hatay‟da tarafsız bir seçim kabul edilse de Türkiye‟nin maksadı bir kısım askeri gücün Hatay‟a girmesini sağlamaktır. Orgeneral, Şükrü Kanatlı (o zaman Kurmay Albay) kumandasındaki birliklerin bölgeye girmesinin ardından, 13 Ağustosta seçimler yapılmış ve ezici çoğunlukla Türklerin kazandığı açıklanmıştır. Böylece de bağımsız Hatay Cumhuriyeti 12 Eylül 1938‟de kurulmuştur. Bu Cumhuriyet de, 30 Haziran 1939‟da Türkiye‟ye iltihak kararını aldı. Ana yurdun bölünmez, vazgeçilmez bir parçası olan Hatay, ana yurtla bütünleşti.“138

İkinci Dünya Savaşı‟nın hemen öncesinde Türkiye - Fransa ilişkileri Avrupa‟daki bir çok ülkenin birbirleri ile olan ilişkilerinden çok daha fazla samimi ve pürüzsüz bir işleyişe sahiptir.139