• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4.5. Türkiye Almanya İlişkileri

Türkiye‟nin son yüzyılda en çok ilişkide bulunduğu Almanya ile ilişkilerini çok kısa geçeceğimiz bu bölümde açıyı iyice daraltarak savaş öncesindeki -ama savaşı direkt etkileyecek- son bir kaç yıldaki ikili ilişkileri öne çıkarmaya çalışacağız. Bir önceki savaşın mağlüp müttefiklerinden olan Almanya‟nın Versay‟a sürekli atıfta bulunarak eleştirmesi Türkiye‟den sempati de toplamıyor değildir. Sevr‟in oldukça iyi bir renövize edilmiş şekli olan Lozan Alaşması‟nda Türkiye‟nin de memnun olmadığı taraflar vardır ama gelinen konjunktürde bunları öne çıkarmakta bir fayda görmeyen T.D.P., Avrupa‟nın Almanya liderliğinde giderek kararan siyasi havasını da yakından takip etmektedir.

Almanya‟da iktidara gelen Nasyonal Sosyalistler bir çok ülkeden eleştiri alırken Türkiye‟nin, „Almanların demokratik kararı‟ diyerek gayet normal karşıladığı Hitler iktidarı ile siyasi boyutlarda o kadar olmasa da ticari ilişkiler en yüksek düzeye çıkmıştır. İki ülkenin geçmişteki iyi ilişkilerinin üzerine bina edilen son dönem politik gelişmelerdeki zamana ayarlı olumlu-olumsuz gelişmelerin tamamı, Almanya‟nın sürekli atak politika uygulayarak durumların yeniden değerlendirilmesine mecbur kalındığından ileri gelmektedir.

143 Körber Manuela, “Türkei im Zweiten Weltkrieg“ İntegrationszeitung, Alp Media Würzburg, April,

1933 yılında başlayan Nazi iktidarıyla birlikte Almanya, siyasî ve iktisadî nüfuzunu bütün Avrupa‟da olduğu gibi Türkiye ile olan ilişkilerinde de kullanmaya başlamıştır. 1934 yılından itibaren Türkiye, Almanya ile sıkı bir iktisadî işbirliğine girmiş ve Almanya Türkiye‟nin en büyük ticari partnerlerinden biri konumuna gelmiştir.144 Türkiye üzerindeki iktisadî nüfuzunu kullanarak Türk-Sovyet ve Türk- İngiliz münasebetlerinde gerginlik yaratıp Türkiye‟yi revizyonist guruba çekmekte başarılı olmasa da, bu yoldaki çabaları ile T.D.P. analizlerinde ikili ilişkiler sürekli olarak uzun yıllar birinci sorun olarak devam etmiştir.

1934 yılından sonra Türkiye‟nin Balkan ülkeleri ile başlayan Balkan paktı girişimleri konusunda Almanya‟nın rahatsızlığı vardır ama bu rahatsızlığın nedenini Türkiye‟ye hiç sormayarak ilişkilerin sorunsuz süreceğini sanan Hitler yönetimi, Türkiye‟ye karşı uyguladığı yanlış politika ile T.D.P.‟nin İngiltere ile zaman zaman paralellikler arzetmesine fırsat sağlamıştır.145 Oysa yaklaşımları net bir Almanya‟nın T.D.P. ile uyumlu olacak bir bölge politikasının kendine hiç bir zaman olumsuz etkisi olmayacağı gibi tam tersi büyük faydalar sağlayacağı kesindir. Alman Dışişlerinin Türkiye temsilciliğinin vizyon darlığı iki ülke ilişkilerinin zaman zaman ters yönde ilerlediği konumlara girmesine sebep olmuştur.

Türk Boğazları‟nın önemini en iyi bilen ülkelerden biri olan Almanya, kendisi açısından uygun görülmeyen bir statüye bağlanacağı endişesiyle, Montreux (Montrö) Sözleşmesine katılmadığı gibi tasvip etmediğini de açıklamıştır. Fransa ile Hatay görüşmeleri sürerken de zaman zaman itirazlarını belirten, hatta bu itirazlardan Türklerin alınıp kırılacağının da farkında olarak Türkiye açısından kabul edilemez çıkışlar yapan Almanya bütün bunlara rağmen Türkiye ile olan iktisadi ilişkilerini sürekli yükseltecektir. 1938 yılında Alman Ticaret Bakanı Funk‟un Türkiye‟yi ziyareti sırasında üzerinde mutabakata varılan; Türkiye‟ye on yıl süreyle 150 milyon mark kredi verilmesini öngören antlaşma 16 Ocak 1939‟da Berlin‟de imzalanmıştır. Yine 25 Temmuz 1938'de Berlin‟de iki ülkenin imzaladığı bir ticaret antlaşması ile de Türk-Alman ticarî münasebetlerinin geliştirilmesine çalışılmıştır.

144 Bkz, Ek-2,Uluğbay Hikmet, DIE, Göstergeler 1923 - 1938, s. 418 - 430 yılları arasında bazı

ülkelerin Türkiye‟nin ithalat ve ihracatındaki payları.

145 Hundt Monika, “Türkei und Deutschland 1933 - 1945“ Integrationszeitung - Miteinander für eine

Almanya‟nın Türkiye ile olan ticaretinde krom özel bir yer tutmaktadır. 1935 - 1939 döneminde Türkiye için en önemli ihracaat kalemi olan krom, sadece Almanya değil rekabet halinde olduğu İngiltere ve Fransa‟ya da geniş oranda ihraç edilmektedir. Almanya‟nın Türkiye‟den aldığı krom oranını artırarak başka ülkelere (Burada kastedilen başka ülkelerin öncelikle İngiltere ve Fransa olduğu sanılmaktadır.) satılmaması teklifi Türkiye tarafından görüşme konusu bile yapılamayacağı ifade edilerek reddedilmiştir.

V. BÖLÜM

5. SAVAÍANLARIN ORTASINDA SAVAÍA KARÍI (1939 - 1945)

II. Dünya Savaşı öncesi T.D.P.‟nın birincil hedefi Lozan Anlaşması ile oluşan statükonun devamı yönündedir.146

1930 yılından itibaren Türkiye'nin gerek yakın komşuları gerekse Balkan Ülkeleri ile sağlamlaştırmaya çalıştığı ilişkilerindeki nihai hedef Avrupa kökenli emperyalist devletlerin yayılmacı kavgasının dışında kalmaktır. Türkiye 6 yıl boyunca ısrarla sürdürdüğü bu politika ile hem etrafında bir güvenlik çemberi oluşturmayı hem de uluslararası problemleri barışçı yoldan çözmeye örnek teşkil edecek ciddi bir dış politika modeli sergilemiştir.147

Savaşan ülkelerin hepsinin güvenini kazanmak, bu olmasa bile savaş halindeki ülkeleler ile en azından ilişkilerini kesmeden kanalları açık tutabilmeyi başaran çok az ülkeden biri olan Türkiye, herkes için önemli olan su yollarının kontrolünü Montrö eline almayı başardıktan sonra bile, elindeki imkanı savaşan ülkelere karşı kullanmayacak kadar ahlaki bir tavır sergilemiştir. Yaptıkları gizli – açık görüşmeler ile müttefik olacak kadar ileri gittikten sonra bir gecede birbirlerine saldırı başlatan ülkelerin varolduğu ilginç bir dönem olan II. Dünya Savaşı, Avrupa ülkelerinin attıkları imzalar ve yükümlülüklerine karşı da bir sadakat sınavıdır. Bu duruma düşmeyen Türk hariciyesi güçlü bir orduya değil ama, sağlam bir ahlaki karekter ve

146 Auswärtiges Amt, “Politisches Archiv, Büro des Staatsekretärs - Türkei Band 1“, Nr. 1220, R

29775.

147 Özçelik Mücahit, “II. Dünya Savaşında Türk Dış Politikası“ Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler

mantık ölçüleri içerisinde kalarak savaşın başından en sonuna kadar taraflara aynı duruşu sergilediler; “Biz bu savaşın dışında kalmak istiyoruz, ama ülkemize saldırı olursa karşılığını veririz.“

Türkiye‟nin boğazları kapatmasının ne manaya geldiğini I. Dünya Savaşı‟ndan çok iyi bilen ülkeler zaman zaman Türkiye‟ye karşı aleyhte tavır sergiledikleri halde, Türkiye boğaz silahı ve Orta Doğu Coğrafyası‟na hakim konumunu II. Dünya Savaşı boyunca hiç kimseye karşı kullanmamıştır. Stratejik konumu dolayısı ile savaşın seyrini değiştirebilecek bir Türkiye‟yi yanına çekmek isteyen tarafların diplomatlarının da kıyasıya çekiştiği Ankara, 6 yıl boyunca savaş atmosferini bölgede en çok teneffüs eden başkentlerden biri konumunda olacaktır.148

Müttefik ve Mihver bloklarının her ikisinin de Türkiye‟nin dostluğuna mecbur olmaları şansını çok iyi kullanan Türkiye, tarafların baskılarına son ana kadar karşı koyarak savaşın sonunda istediği „tarafsızlık ve savaş dışı kalma‟ hedefine de ulaşmıştır. Türkiye‟nin en kritik anlarda bile soğukkanlılığını kaybetmeyip hayale kapılmaması ve durumu kötüye gidene „ben de bindireyim‟ diyecek kadar fırsatçılığa soyunmadan ahlaki değerlerden uzaklaşmaması istediği sonucu almasındaki en önemli etkenler olarak tarihe geçmiştir.149