• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

5.4. Batı Avrupa‟yı Teslim Alan Hitler Balkanlar‟a İniyor

5.4.5. Alman Hayallerinin Sonuna Doğru

6 yıl süren savaş boyunca bütün uluslararası görüşme ve ilişkilerinde “Savaş dışı kalma - Sıcak çatışmaya girmeme“ eksenindeki politikasını devam ettiren Türkiye, kuzey komşusu ile arasını düzeltmek için yeni bir şans yakalamıştır. Hitler‟in Sovyetler Birliği‟ne ani saldırısı sonrası bu ülkenin Türkiye‟ye karşı uyguladığı dış politikada yumuşama görülecektir.

Sıcak çatışmaya hiç girmeyen Amerika, Balkanlardaki Alman etkisini sert şekilde eleştirirken bölgenin kaderi ile ilgilendiği açıklaması da Ankara için rahat nefes alma imkanıdır.219 Amerika‟nın savaşta koyacağı ağırlığın tarafının İngiltere

218 Klein Andrea, “Türkei im Zweiten Weltkrieg“ Mittel Verlag, Frankfurt 1972, s. 145.

219 Amerikan askeri temsilcisi Albay Donavan, Ankara‟yı ziyaret ederek başkan Roosvelt adına özel

olacağı belli olmuştur. Nasyonal Sosyalist – Faşist tehlikenin büyüklüğünü farkeden Amerika, Avrupa‟nın geleceğinin giderek tehlikeye girdiğini görmüş ve diktatörlerin karşısında duran ülkelere moral vermek amacı ile nabız yoklamasına başlamıştır. Amerika Dışişleri Bakanı Curdel Hull Ankara‟ya moral vermek adına gönderdiği notalarda sessiz kalmalarının ilgisizlik olarak anlaşılmaması gerektiğine işaret ederek 9 ve 14 Şubat 1941 tarihli notalarda gayet açık bir dil kullanmaktadır:

“İngiltere bu savaşı kesinlikle kazanacaktır. Bu ülkeye ne kadar savaş malzemesi ihtiyacı varsa karşılamaya hazırız, tüm ihtiyaçlarını tedarik edeceğiz. Bu yardım Hitler ve Mussolini diktatörlerine direnen herkese aynı şekilde savaş malzemesi olarak ulaştırılacaktır.“220

Türkiye Cumhuriyeti‟nin ABD‟ye cevabı nota ise uyguladığı politikanın kısa özeti gibidir:

“Amerika ve İngiletere‟nin temsil ettiği hür dünya ideallerini saygı ile karşılıyor ve destekliyoruz. Fakat Türkiye olarak sıcak bir savaşta yer almamaya kararlıyız ama ülkemizi savunmaya kararlıyız. Müttefiklere desteğimiz siyasi alandadır, askeri bir hareketliliğe şimdilik katılmıyoruz.“221

Başta İngiltere olmak üzere, Sovyetler, Türkiye ve son dönemde ABD, Almanların ilerleyişinden rahatsızdırlar. Almanya son Balkan harekatı sonrası karşısındaki endişeli yelpazeyi daha da büyütürken, kendisine karşı gelişen askeri ittifakı çok az hesaplamış olacakki mantıksız saldırıları daha da artmıştır. Almanya‟yı durdurmak isteyenlerin hepsinin ilgi odağının Türkiye olması önemli bir gelişmedir.

Avrupa‟nın her tarafını kaplayan Alman tehdidi mantığın kabul edemeyeceği birliktelikleri de ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bunlardan en ilginç olanlarından biri diğer Türk yetkilileriyle mevcut durumu değerlendiren görüşmeler yapmıştır. Bu konuda bkz. Savaş Yılları, s. 44; Koçak, Türkiye‟de Milli Şef Dönemi, s. 148.

220 Savaş Yılları, s. 44; Türkiye‟de Milli Íef Dönemi, s. 42OTDP, s. 165-166. 221

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Refik Saydam, ABD Başkanı‟nın notalarına verdiği cevabi notalarda: “Türkiye‟nin baştan beri Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri ile aynı olan amaç ve ideale kalpten bağlıdır ve savaşmak durumunda bırakılsa dahi bu tutumu değişmeyecektir. Bkz, Akandere - Polat, “II. Dünya Savaşı Yıllarında Almanya‟nın Türkiye‟ye Baskısı ve Savaşın

İçine Çekme Gayretleri“ Konya 8-10 Ekim 2009, s. Konya; Haluk Ülman, “Türk-Amerikan Diplomatik Münasebetleri“ (1939-1947), “İkinci Cihan Harbi Başından Truman Doktrinine Kadar“ A.Ü. SBF Yayınları, Ankara 1979, s. 31.

de Türk - Sovyet yakınlaşmasıdır. Türk ve Sovyet heyetlerinin İngiltere‟nin bilgisi dahilinde yaptığı uzun ve yorucu görüşmeler sonunda sağlanan güven ortamında Ankara ve Moskova‟da aynı anda mutabakata varıldığı açıklanan noktalar konusunda ortak bir deklarasyon yayınlanacaktır. Türk – Sovyet yakınlaşmasına önem veren İngiltere ise her iki ülkeyi de işbirliği konusunda cesaretlendirmektedir.222

Deklarasyonla, her iki ülkeden birinin saldırıya uğraması durumunda, diğerinin savaşa girmeyip tarafsız kalması223

kararlaştırılmıştır. Sovyetlerin Türkiye üzerindeki asırlardan bu yana var olan askeri tehdidi ve emelleri göz önüne alındığında yayınlanan bu deklarasyon Sovyetler kadar Türkiye için de önemlidir. En azından kağıt üzerinde de olsa kuzey komşunun tehdidi kalkmıştır.

Her ülke ile benzer içerikli anlaşmaları yapan Ankara‟nın Türkiye‟yi müttefik olarak kazanmak isteyen ülkelere karşı da değeri artmıştır. Kuzey komşunun açıktan olmasa da geleneksel olarak var olan tehdidini geçici de olsa arka plana atmayı başaran Ankara‟ya bu sefer de Almanların baskısı artmıştır ama, 1941 yılında imzaladıkları “Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması“na Türkiye‟nin uyacağından emindirler. Birinci Dünya Savaşı‟ndan tanıdıkları Türkiye‟nin attığı imzayı yok saymayacağına inançları tamdır. Sovyet topraklarından çok büyük bir alanı işgal eden Almanya bu ülkeyi güneyden kuşatıp Kafkasya‟dan vurmak gündeme geldiğinde tekrar Ankara‟nın kapısını çalacaktır. Bu seferki teklif Oniki Ada ile Kafkasya ve

222

“İngiltere‟nin temel amacı, Türk-Sovyet yakınlaşmasını sağlayarak Türkiye‟nin “Sovyet çekincesi” gerekçesini ortadan kaldırmaktı” Bkz., Koçak, Türkiye‟de Milli Şef Dönemi, s. 151.

223 25 Mart 1941‟de Ankara‟da Türkçe ve Moskova‟da Rusça olarak yayınlanan tebliğin muhtevası

şöyledir: “Türkiye harbe girmeğe mecbur olduğu takdirde Sovyetlerin Türkiye„nin müşkülatından istifade ederek kendisine hücum edeceklerine dair ecnebi matbuatta çıkan haberler üzerine ve bunlarla alakadar bir istifsar dolayısıyla Sovyet Hükümeti atideki hususatı Türkiye Hükümetine bildirmiştir: 1-Bu gibi haberler Sovyet Hükümeti vaziyetine katiyen tevafuk etmemektedir. 2- Şayet Türkiye hakikaten duçarı tecavüz olur ve topraklarını müdafaa için harbe girmeğe mecbur kalırsa o zaman Türkiye, Sovyetler ile arasında mevcut ademi tecavüz misakına istinaden Sovyetler Birliğinin tam “Comprehension” ve bitaraflığına güvenebilir. Bu beyanat dolayısı ile Türkiye Hükümeti Sovyet Hükümeti‟ne samimi teşekkürlerini beyan etmiş ve Sovyet Rusya‟nın da böyle bir vaziyete duçar olduğu takdirde Türkiye‟nin tam “Comprehension” ve bitaraflığına güvenebileceğini göstermiştir.” Bkz. Akandere Osman - Polat Hasan Ali, “II. Dünya Savaşı

Yıllarında Almanya‟nın Türkiye‟ye Baskısı ve Savaşın İçine Çekme Gayretleri“ I. Uluslararası tarihi

ve Kültürel Yönleriyle Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu, Konya 2010; Gürün Kâmuran, “Türk Sovyet İlişkileri“ TTK Yayınları, Ankara 1991, s. 223-224.

Trakya‟da Türkiye‟ye yeni bölgelerdir ama, alınan cevap hep aynı olacaktır: Kendi güvenliğimize bir halel gelmedikçe Türkiye bu savaşın dışında kalacaktır.224

II. Dünya Savaşı boyunca Türk-Alman ilişkilerinin seyri sadece Berlin ve Ankara değil, tam tersi her iki ülkenin yakın komşularındaki değişikliklerden de etkilenmektedir. Türkiye‟nin güney komuşusu Irak‟ta meydana gelen hükümet değişikliği de Ankara‟yı yakından ilgilendirmektedir. Tek başına yaşayamayacağı belli olan Alman yanlısı ihtilalcı lider Reşit Ali Geylani başkanlığındaki hükümete yardım etmek isteyen Almanya, alternatif planlar üzerinde düşünürken askeri malzemelerin Türkiye üzerinden geçirilmesi gündeme gelir. Türkiye‟nin cevabı ise değişmeyecektir; “Savaşa taraf olmak istemiyorum.“

1943 yılı sonuna doğru Türkiye‟yi her iki tarafın baskıları da en üst düzeydedir. Oysa Türkiye‟nin elindeki yazılı belgelere göre Türkiye, her iki taraf ile de sadece bu kendisine bir saldırı olduğunda savaşa girecektir. Türkiye‟ye sadece Almanların değil, savaşan bütün ülkelerin temsilcilerinin değişik siyasi teklifleri ile de karşı karşıyadır. Türkiye hayır dedikçe tekliflerin içeriği zenginleştirilerek bir kaç hafta sonra tekrar masaya getirilmesi II. Dünya Savaşı döneminin önemli özelliklerinden biridir.

Mihver devletlerin lideri Almanya ile Müttefik Devletlerin lideri İngiltere‟nin Türkiye‟ye uyguladıkları baskı politikaları arasında zaman zaman benzerlikler de olabilmektedir. Her iki ülkenin de A planları Türkiye‟yi kendi yanlarında savaşa zorlamaktır. Sıcak savaşa hayır diyen Türkiye‟ye karşı her iki tarafın B planları da ciddi benzerlikler arzetmektedir. Türkiye‟yi, kendi yanlarına çekemiyorlarsa karşı taraftaki düşmanları ile de olmamaları için benzer çabalar Almanya ve İngiltere‟de sürekli var olmuştur. Savaş dışında kalmak isteğini açıkça ortaya koyan Ankara‟nın tutumuna uzun uğraşlardan sonra hem Almanya hem de İngiltere‟nin başını çektiği taraflar saygı göstermek zorunda kalmışlardır. Savaşan güçleri birbirine karşı oyalayan ve zaman içinde enerjilerinin de inişe geçmesini izlemek Ankara‟nın temel politikası olmuştur. Türkiye‟nin kendi politikalarını uygulayabilmesinin temel

224 Hans-Adolf Jacobsen, “1939-1945 Kronoloji ve Belgelerle İkinci Dünya Savaşı“ çev. İbrahim

dinamiği iki büyük güce aynı mesafede durarak her iki tarafa benzer argümanlar ile karşı çıkabilmesidir. Savaş boyunca askeri planların uygulanması için Türkiye‟nin karşısına çok değişik teklifler ile çıkan ve Türkiye‟nin vereceği transit geçiş iznine karşılık Ankara‟nın toprak taleplerini kabul edeceğini açıklayan Almanya, Türkiye‟ye hem Trakya, hem de doğu da ciddi toprak teklifleri yapsa da yine sonuç alamayacaktır.225

Türk - Alman yakınlaşmasını sürekli izleyerek kontrol altında tutmak isteyen İngiltere de benzer teklifleri Ege Adaları için yapacaktır. Savaşan tarafların lideri konumundaki İngiltere ve Almanya‟nın benzer tekliflerini benzer cevaplar ile idare eden Türkiye, özellikle sınırları dışında bir oldu bitti ile yeni toprak parçasına sahip olmamaya özen göstermiştir. Türkiye kendisine yönelik toprak tekliflerini zaman zaman ‟sadece ülkemizin savunulmasına yönelik görüşebiliriz‟ diyerek rahatlıkla geri çevirmiştir. Diplomatik dil kullanmada başarılı olan Ankara, savunduğu tezlerin de güçlü olması ile iki taraf açısından da inandırıcılığını sürdürebilmiştir. Savaşta taraf olması için gelen baskılara karşık açık bir dil kullanan Ankara:

“Dostlarımızın endişelenmesine gerek yok, tüm çabalarımız Türkiye‟nin güvenliği öncelikli olmak üzere bu savaşın dışında kalarak barışa katkıda bulunmaktır.“226

Türkiye‟nin kendileri ile müttefik olarak savaşa girmesini son ana kadar bekleyen Almanya, bütün siyasi, diplomatik ve ekonomik baskıları denemeye çalışacak, bunu yaparken de Türkiye‟yi kendinden uzaklaştırmamaya özen gösterecektir. Almanya‟nın Ankara Büyükelçisi von Papen bunun ne kadar zor olduğunu ülkesine geçtiği notlarda kaleme alacaktır:

“Türkleri Almanya için müttefik olarak kazanmak çok önemli ama bu hiç gerçekleşmeyebilir. Fakat Türkiye‟nin karşı tarafa geçmemesi daha da önemlidir, fakat bu gerçekleşecek, Türkiye düşmanımız olmayacaktır.“227

225 Glasneck Johannes, “Türkiye‟de Faşist Alman Propagandası“ Çev. Arif Gelen, Onur Yayınları,

Ankara 1977, s. 127

226 Koçak, Türkiye‟de Milli Şef Dönemi, s. 157. 227 Koçak, a.g.e., s. 188 vd.

Son ana kadar Türk - Alman ilişkilerinin sağlıklı kalması için önemli çabalar ortaya koyan Büyükelçi von Papen Almanya Dışişleri Bakanı Ribbentrop‟dan Türk yanlısı davrandığı için azar işittiği olsa da Türkleri yakından tanıyan biri olarak hem ülkesine ikili ilişkilerin bozulmaması için uzun yıllar en sağlam bilgileri iletmiş, hem de “Çok Sevdiğim bir Ülke“ dediği Türkiye ile savaş süresince sağlıklı diplomatik kanalların açık kalmasını sağlamıştır.228

Türkiye başka ülkeler ile yaptığı anlaşmaların Almanya‟ya zarar vermemesine de özen göstermiştir. Türkiye‟den haber almada, basını yönlendirmede ve siyasi kanat ve bürokratlara yaklaşmada oldukça mahir olan Almanya, bir çok ülkeye saldırarak girdiği halde Edirne‟nin karşısında 2 yıl bekleyen askerini Türk sınırından uzak tutma konusunda oldukça titiz davranacaktır.229

Türkiye‟nin, Almanya‟ya biraz olsun yaklaşması için bizzat çaba gösteren Führer Adolf Hitler‟in Milli Íef İsmet İnönü‟ye yazdığı mektubun dostça satırlarında ciddi teklifler de yer almaktadır. Türkiye ve Cumhurbaşkanı İnönü hakkında kelimeleri seçerek kullanan Hitler, iki ülke arasında doğacak işbirliğinden stayişle bahsederek Türkiye‟nin savaşan müttefik olmasındaki faydaları sıralamıştır. Savaşın en başından beri Almanya için ilk seçenek Türkiye‟yi kazanmak, bu mümkün olmazsa Türkiye‟nin İngiltere yanında savaşa girmesini önlemektir. Hitler birincisini hayal etmiştir ama, ikincisi ile yetinmek zorunda kalmıştır.

Ankara‟dan gelen Cumhurbaşkanı İnönü imzalı cevap ise aynı şekilde nazik, diplomatik ve kararlı bir dil ile Türkiye‟nin bilinen politikasını ifade eden satırları öne çıkaran şekilde kaleme alınmıştır. Üst düzey mektupların içeriğine bakıldığında her iki ülke bilinen duruşlarını sergileseler de birbirlerinden vazgeçemedikleri de açıkça anlaşılmaktadır.230 Türkiye ve Almanya‟nın son derece karmaşık ilişkiler içinde

228 Almanya‟nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen 1944 yılında ülkesinde Dışişleri Bakanı

olduktan sonra da Türkiye ile ilişkileri geliştirmek yönünde adımlar atacaktır ama, Alman orduları artık sürekli mevzi kaybetmektedir. Son bir hamle ile Oniki Ada‟yı Türklere teklif eden von Papen savaştan sonra yazdığı anılarında Türkiye‟nin dostu olduğunu yineleyecektir. Bu konuda bkz. Krecker Lothar, “Deutschland und Die Türkei im Zweiten Weltkrieg“ Vittoria Klostermann Verlag, Frankfurt 1964.

229 Auswärtiges Amt, Politisches Archiv, Büro des Staatsekretärs - Türkei Band 1, Nr. 1220, R 29440 230 Ek: 6 ve 7

olunan bir dönemde, birbirine zarar vermemeye özen göstermeleri tarihi süreç içindeki stratejik olduğu kadar samimi ilişkileri ile de yakından ilgilidir.