• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.3. Montreux Boğazlar Konferansı

Lozan Antlaşmasından sonra 13 yıl yürürlükte kalan ve önemli bir sorun ile karşılaşılmamasına rağmen gelişen olaylar Karadeniz ve Akdeniz‟e açılan Türk Boğazları‟nın durumunun tekrar gözden geçirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Lozan Antlaşmasında boğazlar konusunda Türkiye‟nin fazla sorun çıkarmamasının önemli bir nedeni hem barışı bir an önce elde etmek, hem de Milletler Cemiyeti bünyesindeki kollektif güvenlik sisteminin işleyeceğine olan inancıdır.111

Türkiye 1923 yılında kabul edilen Möntroux Boğazlar Sözleşmesi MBS‟de bir takım değişiklikler yapılması için girişimleri olduysa da, 1933 yılından itibaren ciddi anlamda Londra nezdinde kendi lehine değişiklikler yapılması için harekete geçmiştir. Zaman zaman dünya genelindeki silahlanmaya dikkat çekerek önlenmesi konusunda çıkışlar yapan Türkiye‟nin tekliflerine ciddi anlamda İngiltere de ilgi göstermeyince Nisan 1935‟de Balkan Antantı Konseyi ve Eylül 1935‟deki MC Genel kurulunda fırsatlar yakalayan Türkiye konuyu gündeme getirecektir. Boğazlar konusunun önemi arttıkça çalışmalarını hızlandıran Türkiye 10 Nisan 1936 tarihinde sözleşmeye taraf olan ülkelere bir nota gönderir, gerekçe olarak uluslararası hukukta önemli bir yeri olan „rebus sic stantibus‟ geleneğine atıfta bulunarak değişen şartların gözönüne alındığı yeni bir anlaşma için ilgili tarafları masaya davet eder. Bu konuda Kudret Özersay:

“Latince‟de „Koşullar değiştiği takdirde‟ anlamına gelen bir hukuk ilkesidir. Anlaşmanın yapıldığı tarihlerde olmayan ama anlaşma imzalandıktan sonra ortaya çıkan yeni koşullar nedeni ile taraflar anlaşmada değişiklikler yapmaya veya tamamen yürürlükten kaldırma hakkına sahiptirler.“112

111 Özersay Kudret, “Kurtuluş Savaşından Bugüne Türk Dış Politikası“ İletişim Yayınları, İstanbul

2009, s. 370-384

112

„Rebus sic stantibus‟ ilkesine başvurulabilmesi için belli şartlar vardır: 1) Ortaya çıkan değişiklik köklü bir değişiklik olmalıdır; 1) Önceki koşulların anlaşmanın ana gerekçelerini oluşturması gerekmektedir; 3) Ortaya çıkan değişiklik tarafların yükümlülüklerini önemli ölçüde etkilemelidir. Uluslararası hukuk sisteminin en önemli ilkelerinden olan pacta sunt servenda (ahde vefa) ilkesi ile çelişen bu ilkenin iki kuraldışılığı bulunmaktadır: 1) Sınır anlaşmalarına son vermek için bu ilkeden yararlanılamaz; 2) Koşulların değişmesindeki yükümlülüklerini yerine getirmemek suretiyle neden olan taraf bu ilkeyi ileri süremez“, bkz. a.g.e., s. 375 vd.

İngiltere ve Fransa‟dan bu konuda destek sağlayan Türkiye, Amerika‟yı da Rus kartını ileri sürerek yanına aldıktan sonra 22 Haziran 1936 tarihinde konferansın toplanmasını sağlamıştır. Boğazlar üzerindeki hakimiyetini perçinlemeyi hedefleyen Türkiye geleneksel tecrübelerine dayanarak büyük devletler arasındaki rekabeti çok iyi takip etmeyi başarmıştır. Boğazlar konusunda, batılı devletlerin hakim olduğu bir konsorsiyumun söz sahibi olmasından, sadece Türkiye‟nin hakimiyetinde olmasının Rusya için daha faydalı olduğuna Sovyetler Birliği‟ni inandıran Türkiye, batılı ülkelere de boğazların hakimiyetinin Türkiye‟de olmasının Sovyetlerin Akdeniz‟e inmelerini kontrol açısından önemini anlatarak kendi tezlerine destek olacak önemli bir siyasi başarı sağladı. Türkiye‟nin çeşitli ülkeler nezdinde yürüttüğü politikanın başarısı sonucunda 20 Temmuz 1936 tarihinde savaş ve barış anında Çanakkale ve İstanbul Boğazları‟nın kontrolünü belli şartlar karşılığında tamamen Türkiye‟ye bırakmışlardır.113

Lozan‟da taraf olduğu halde Hitler Almanyası ile işbirliği yaptığı için Montrö‟ye çağrılmayan İtalya protesto ettiyse de alınan karar taraflarca imza edilerek sözleşme yeni şekli ile yürürlüğe girmiştir. Konuyu gündeme getirmek için uzun yıllar fırsat gözleyen Türkiye, Avrupa siyasetindeki bulutlu hava sırasında ustaca manevralar ile egemenliğinin üzerindeki önemli bir gölgeyi daha halletmeyi başarmıştır. Türkiye‟nin askeri güç kullanmayı bile ima etmeden sadece büyük devletlerin kendi aralarındaki rekabeti izleyerek aldığı sonuç ilerleyen yıllarda savaşa taraf olan tüm ülkeler tarafından doğru bir politika olarak kabul görecektir.114

İtalya‟nın canı istediği anda Habeşistan‟ı (Bugün: Etiyopya) işgal ettiği ve Almanya‟nın Versay‟ı tanımıyorum diyerek Rheinland‟da asker çıkardığı bir dönemde, Türkiye de askerini Türk Boğazlarına sokabilir, bu eylemi dışarıda günün koşullarında anlayışla da karşılanabilirdi. Öyle yapmadı ve inandırma yolunu seçerek (hukuken yansız İsviçre devletinin kenti) Montrö‟de (Montreux, 23 Haziran-20 Temmuz 1936) Lozan‟ı imzalamış olan öteki devletlerle buluşup anlaşarak kendi Boğazlarına askerini soktu ve uluslararası kurulu sona erdirdi. Elde edilen sonuç,

113 Müller Reinhard, “Kontrollierte Durchfahrt. Das Abkommen von Montreux und der Zugang zum

Schwarzen Meer“, Frankfurter Allgemeine Zeitung, 5 Eylül 2008, s. 12.

114 http://www.mfa.gov.tr/turk-bogazlari.tr.mfa, “Türk Boğazlarının konumu ve özellikleri“, Erişim

Türkiye için aynı zamanda gelecekte herkesin ihtiyacı olan barışa karşı da bir samimiyet zaferidir.

Türkiye‟nin kendi güvenliği için ortaya koyduğu çabaların savaşan devletler tarafından zaman zaman eleştirilmesinin, 1945 sonrası doğru olmayan bir analiz olduğu ortaya çıkacaktır. Tahrip edilmiş ülkeler ve milyonlarca insanın hayatına malolan 6 yıllık savaş sırasındaki „Türk Dış Politikası‟ batılı siyasi tarih analizcileri tarafından incelenmesi gereken önemli bir „dış poltika modeli‟ olarak çeşitli konferans, seminer ve makalelere konu edilecektir. Bir başka önemli nokta ise, siyasetçilerin gelecek nesillere bırakacakları vatanın bağımsızlığı için gençlerini ölüme göndermelerinin son çare olduğunun ortaya koyulması açısından da ilginç bir özelliğe sahip olduğu farkedilecektir.