• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Uygulanan Göç Politikalarının Kentleşme Üzerine Etkisi

2.5. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ HAREKETLERİ

2.5.4. Türkiye’de Uygulanan Göç Politikalarının Kentleşme Üzerine Etkisi

Türkiye 1950’li yıllardan sonra hızlı bir kentleşme süreci girmiştir. Sanayide ki gelişmeler, tarımda uygulanan modern yöntemler, teknolojik gelişmelerin, sağlık, eğitimdeki gelişmeler ve ulaşımdaki gelişmelerin hepsi göçü etkileyen önemli faktörlerdir. Bunlar haricinde göçü etkileyen diğer faktörlerde terör olayları, doğal afetler ve zorunlu göçlerdir (Özdemir, 2012: 4-10).

Göç ve kent birbirinden ayrılmayan iki kavramdır. Göç hareketlerinin sonucunda göçlerin belli merkezlerde toplanması ile birlikte kentleşme hareketleri meydana gelmektedir. Göç, insanların ekonomik, siyasi, sosyal, eğitim ve işsizlik gibi nedenlerden dolayı bir köy, belde, ilçe, kent veya ülkeden başka bir yere kalıcı olarak yer değiştirmesine denmektedir. Kent ise belli bir nüfus büyüklüğüne ulaşmış insanların ekonomik, fizyolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarını karşılayabileceği yerleşme alanına denmektedir. Kentleşme hareketleri ilk olarak insanların avcılık veya toplayıcılık evrelerini geçtikten sonra yerleşik hayata başlaması ile birlikte ortaya çıkmaktadır. Asıl kentleşme ve göç hareketleri 18. yüzyılda İngiltere’de Sanayi Devrimi ile ortaya çıkmış ve zamanla tüm dünya ülkelerini etkisi altına almıştır.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kentleşme hareketleri farklı sonuçlara neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde nüfusun sektörler arasında tarımdan sanayiye sonrada hizmet sektörüne dengeli bir şekilde gerçekleşmesi herhangi soruna neden olmamaktadır. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için bir sektörden başka bir sektöre nüfusun doğrudan dengesiz bir şekilde aktarılması sektörler arası dengesizliklere neden olmaktadır. Bu nedenden dolayı hizmet sektörü alanındaki gelişmeler Türkiye’nin Batı bölgelerinde nüfusun yoğunlaşmasına neden olmaktadır (www.dkbb.gov.tr, 2017). Görüldüğü üzere kentlere doğru yapılan göç hareketleri,

gelişmiş ülkelerde bir soruna neden olmazken gelişmekte olan ülkeler için sektörler ve bölgeler arası dengesizliklere neden olmaktadır.

Türkiye’de göç hareketleri özellikle 1980’li yıllardan itibaren büyük kentler etrafında toplanmıştır. 1990’lı yıllara kadar kır nüfusunun oranı kent nüfusundan fazla iken 1990’lı yıllarda şehir nüfus oranı %59,1’lere yükselmiştir (Sağlam, 2006: 36-37). Kırsal nüfusun azalması ile tarımsal araziler azalmış üretim düşmüştür. İnsanların göç ile kentlerin etrafında toplanması, kentlerde birtakım sorunlara yol açmıştır.

Kentleşme hareketleri Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için sorunlara neden olmaktadır. Göç gelişmiş ülkeleri olumlu yönde etkilerken gelişmekte olan ülkeleri ise olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sorunların nedeni ise göçlerin genel olarak sanayisi gelişmiş büyük kentlere doğru gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır (www.sukrubitkin.com, 2017).

Göçler kentleşme hızını etkileyen en temel faktördür. Kırsal alandan kentsel alanlara yapılan göçler ile birlikte kentlerde yeteri sayıda konut ve iş alanlarının olmadığı için zaman içerisinde göçler, kentler olumsuz yönde etkilemeye başlamış beraberinde bir takım sorunlar meydana gelmiştir. Başka bir anlamla ifade edecek olursak Türkiye’deki göçler ile birlikte kentleşme hızı da artış göstermiş kent çevresindeki sanayi sektörlerinin kentler ile birlikte aynı zamanda gelişememesi de kentleşmeyi olumsuz etkilemiştir (Özdemir, 2012: 11-12).

Göç eylemi ile birlikte göç edilen yerden hem nüfusun aktif çalışan kısmı göç ederken bununla birlikte göç eden kişinin aynı zamanda iktisadi kaynakları beraberinde götürmesi göç veren yeri olumsuz etkilemektedir. Bundan dolayı da göç edilen yerde nüfus üretici değil de tüketici toplum haline gelmekte ve zaman içerisinde göç veren yerlerde üretim azaldığı için pazar yeri haline gelmektedir. Bir başka sorunda göç ile birlikte okuyan, genç ve dinamik kişilerin göç etmesi kırsal alanlarda ciddi sorunlara neden olmakta buranın nüfusun demografik yapısı değiştirmekte daha çok göç veren yerde yaşlı insanlar kalmaktadır. Bu nedenden dolayı da göç veren yerler gelişmişlik olarak diğer bölgelerden geri kalmakta daha az gelişme göstermektedir (Şen, 2014: 243- 244).

Türkiye’de göçler Doğu-Batı eksenlidir. Genellikle de göçler kırsal alandan kentlere doğru yapılmaktadır. Türkiye’de kırsal alandan kentlere doğru göçler

sonucunda göç edilen yerde göçmenlere yetecek kadar kaynakların olmaması göç edilen şehirde bir takım sorunlar meydana getirmiştir. Kira ve arsa fiyatlarındaki artışlar, gecekondulaşma, işsizlik artışı, nüfusa etkisi, kentsel suç artışı, ulaşım alt yapı sorunu, il sınırların genişletilmesi bu sorunların başlıcalarıdır.

2.5.4.1. Kira ve Arsa Fiyatlarındaki Artış

Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren kırsal alandaki gelişmeler nedeniyle kentlere göç hızlanırken kentlerde konutların yetersiz olması ve yine kentlerde planlı bir arsa ve konut politikasının olmaması kentlerde olumsuzluklara neden olmuştur (Akan ve Arslan, 2008: 36-37).

Konut; insanları istemeyen dış çevre etkenlerin koruyan, özel yaşam alanının gizliliğini sağlayan elektrik, su, doğalgaz gibi kolaylıklar sağlayan özel yaşam alanıdır. Kentlerde insan nüfusu artarken aynı oranda konut sayısısın artmaması kentte arsa ve kira fiyatlarının artmasına neden olmuştur. 1980-2010 yılları arasında Adıyaman merkez ilçesinin nüfusu 53,219’dan 202,075 ulaşmıştır. Ancak bu yıllar arasında nüfus artarken bu bölgede aynı şekilde konut sayısının da artmaması kira fiyatlarında yüksek bir artışa neden olmuştur. Yine aynı şekilde Diyarbakır merkezin nüfusu 1980-2010 yıllar arasında 235,617’den 843,460’a yükselmesi aynı sonuçlara neden olmuştur. Konut ihtiyacının yeterli olmaması Diyarbakır’da kaçak yapıların ortaya çıkmasına neden olmuştur (Kayan, 2013: 25-27). Kaçak yapıların oluşması ise kente çarpık kentleşmeyi meydana getirmekte ve alt yapı sorununu oluşturmaktadır.

2.5.4.2. Gecekondulaşma

Gecekondu hızlı ve düzensiz şehirleşmenin olduğu bölgelerde kısa sürede yapılabilen, alt yapısı yetersiz, tek katlı, kaçak veya tapulu konut tipidir. Türkiye’de hızlı kentleşme sonucu insanların merkezlere göç etmesinden dolayı göçmen sayısının konut sayısından fazla olması nedeniyle barınma ihtiyacını karşılayabilmek için göçmenler bu yapıları yapmışlardır (Öztürk ve Altuntepe, 2008: 1601-1602).

Göçmenler gecekondu yaparak sadece barınma sorununu halletmemişlerdir. Aynı zamanda gecekondu yapılarını yaparak yatırım aracı olarak kullanmışlar ve bu şekilde servet biriktirme yoluna gitmişlerdir. Bu yapıları kiraya vermeye başlamışlardır.

Bu gibi nedenlerden dolayı gecekondu sayısı gün geçtikçe artmış, 1940’lı yıllarda büyük kentlerdeki gecekondu sayısı 30 bin, 1960’da 240 bin, 1983’de 1,5 milyon, 1990’lı yılda ise 1,750 milyon gibi rakamlara ulaşmıştır (Özdemir, 2012: 10-11). Gecekondular İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya gibi şehirlerin sorunu haline gelmiştir. Örneğin gecekondulaşma turizm cenneti olan Antalya’yı olumsuz etkilemiştir. Antalya’da gecekondu sayısı 50-60 bin civarındadır. Yaklaşık olarak bu yapılarda 250 bin kişi yaşamaktadır (Çakır, 2011: 210-211).

Türkiye’de artan konut ihtiyacını karşılamak ve kaçak yapıların önüne geçebilmek için Toplu Konut İdaresi (TOKİ) kurulmuştur. Ancak kurulan bu kuruluşta bu yapıların önüne geçememiştir. Çünkü fiyatları pahalı olan bu daireler yeteri kadar talep görmemiştir (Öztürk ve Altuntepe, 2008: 1601-1602).

2.5.4.3. İşsizlik Artışı

Türkiye’de iç göçlerin en önemli nedenlerinden biri işsizliktir. İnsanlar daha iyi yaşam koşullarından hayatlarını devam ettirebilmek için göç ederler. Türkiye’de iç göç hareketleri, özellikle 1950’li yıllardan sonra kırsal alandaki modern tarımsal yöntemlerin kullanılması ile insan gücüne olan ihtiyaç azalması neticesinde hızlanmıştır. Kırsaldan kente göçler başlamıştır. (Özdemir, 2012: 4). Kentlerde sanayi faaliyetlerin gelişmesi insanlara yeni iş imkânları sunmuş, kentler kırsal alanlara göre çekici hale gelmeye başlamıştır (Çelik, 2005: 178).

Kırsal alandan kente göç eden bireyler kentlerde çalışabilecek kadar iş deneyimine ve bilgisine sahip olmadığı için iş bulmakta zorlanmaktadır. Bu durum işsizliği arttıran etkenlerden birisi sayılmaktadır. 1950’li yıllarda istihdam edilenlerin % 84,8 tarım sektöründe, % 6,8 hizmet sektöründe, % 8,4 sanayi sektöründe çalışmaktadır (Bahar ve Bingöl, 2010: 26). 2016 yılı itibariyle istihdam oranları % 18,3 tarım sektöründe, % 20,2 sanayi sektöründe, % 6,7 inşaat sektöründe, % 54,8 hizmet sektöründe çalışmaktadır (www.tuik.gov.tr, 2017). 1950’den günümüze istihdam oranları çok farklılık göstermiştir. Tarım sektörü yıllara göre düşüş çok göstermiştir.

Tablo 2.6: Türkiye 2005-2016 Yıllara Göre İşsizlik Oranları

Yıllar İstihdam Oranı % İşgücüne Katılım oranı % İşsizlik Oranı %

2005 40,6 44,9 9,5 2006 40,5 44,5 9,0 2007 40,3 44,3 9,2 2008 40,4 44,9 10,0 2009 39,8 45,7 13,1 2010 41,3 46,5 11,1 2011 43,1 47,4 9,1 2012 43,6 47,6 8,4 2013 43,9 48,3 9,0 2014 45,5 50,5 9,9 2015 46,0 51,3 10,3 2016 45,0 50,7 11,1 Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/PreTabloArama.do, 2017.

Türkiye 2006-2016 yılları arasında işsizlik oranları yıllara göre artış göstermiştir. İstihdam oranı ve işgücüne katılım oranları sırası ile istihdam oranı 2005’de 40,6’dan 2016 yılında ise % 45’lere yükselmiş iş gücüne katılım oranı ise 2005’de 44,9’dan 2016’da ise 50,7’lere artış göstermiştir.

2.5.4.4. Nüfusa Etkisi

Ülkelerde uygulanması planlanan ya da uygulanan göç politikaları nüfusla yakından ilgilidir. Türkiye Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olduğu için birçok farklı milletten oluşmaktadır. Bunun sonucunda Türkiye’ye dış ülkeler tarafından yapılan baskılar sonucunda göçler almış demografik yapısında değişmeler olmuştur (Yıldırım, 2016: 274).

Nüfusun hızlı bir şekilde artış göstermesi ülkelerin nüfus politikası benimsemek zorunda kalmıştır. Bu politikalar bazen nüfusu arttırmaya yönelikken bazen de azalmaya yönelik olarak gerçekleşmektedir. Bunların haricinde birde nüfusu nitelik ve nicelik yönünden geliştirmeye yönelik olarak yapılmaktadır (Doğan, 2011: 294-296).

Nüfus artış hızının dış göçler yoluyla olması veya bir bölgeden başka bir bölgeye göç edilmesi nüfusun demografik yapısının değiştirmektedir. Türkiye’ye Suriye’den almış olduğu göçler sonucunda yoğun nüfus artışı olmuş ve nüfusun demografik yapısında değişime uğramıştır. Özellikle göç alan iller Şanlıurfa, Hatay Gaziantep ve İstanbul’u hem nüfus açısından hem de sosyoekonomik açıdan olumsuz etkilemiştir (www.posta.com.tr, 2017).

2.5.4.5. Kentsel Suçlara Etkisi

Kentlerde hızlı sanayileşme ile birlikte meydana gelen nüfus artışı suç oranlarının artmasına neden olmaktadır. Suç oranları bu kapsamda kentlerde ki nüfus artışı sonucunda artış göstermektedir. Kentlerdeki suç oranlarının artmasının diğer nedenleri ise sağlıksız kentleşme, işsizlik, yoksulluk, eğitim seviyesinin düşük olması ve kamu hizmetlerinin yetersizliğidir. Suç ve göç arasındaki ilişki kurulmasının en önemli nedeni ise uyum sorunu ve aile bağlarının kopmasıdır. En çok göç alan illerde göç ile birlikte gerçekleşen nüfus artışı suç oranlarını da arttırmaktadır (Derdiman, 2010: 60).

Kentleşme oranı en fazla olan illerde 2000 yılı itibariyle 5000 kişiye düşen suç oranları sırasıyla İstanbul’da 67, Ankara’da 58, İzmir’de 50, Eskişehir’de 54 ve Gaziantep’te 75’tir (Karasu, 2008: 264). 2010 yılı itibariyle de en çok suç işlenen iller sırasıyla Kırıkkale, Yalova, Bartın, Bursa, Eskişehir, Aydın, Çanakkale ve Denizli’dir (www.sabah.com.tr, 2017).

Türkiye’ye son yıllarda Suriye’den gelen mülteciler de güvenlik sorunu yaratarak suç oranlarını etkilemektedir. Kahramanmaraş ve Gaziantep illerinde 2014 yılında birçok kişinin yaralanmasına neden olan mülteci ve halk arasında yaşanan olaylar da bu durumu doğrulamaktadır (Elma ve Şahin, 2015: 437-438). Özellikle

İstanbul ilinde iş bulamayan Suriyeli mülteciler geçinebilmek için dilenmekte ve bu durum il halkını rahatsız etmektedir (www.yenisafak.com, 2017).

2.5.4.6. Ulaşım ve Altyapı Sorununa Etkisi

Göç hareketi kentsel mekânlar arasında değişim süreci ve aynı zamanda göç edilen kentsel mekânda sosyal, kültürel, ekonomik, toplumsal ve mekânsal alanda önemli değişikliklere neden olan bir harekettir. Bu bağlamda yer değiştirme hareketi mekânsal alanda ciddi değişikliklere ve dönüşümlere yol açmaktadır (Tümtaş ve Ergün, 2016: 1325).

Göç edilen mekânsal alanlarda yeteri kadar konutun olmaması veya konut fiyatlarının pahalı olması insanları o kentin çevresindeki arazilerde kendi konut ihtiyacını karşılayabilecek kaçak yapılaşma ve gecekondu gibi yapılara yöneltmiştir. Bu yapılar ulaşım açısından elverişli olmayan, alt yapısı, hastanesi ve okulu olmayan yapılardır. Genelde bu tip yapılar sanayi çevrelerine yapılmaktadır (Ergun, 2011: 38).

Kaçak yapıların bulunduğu alanlarda alt yapı hizmetleri atık su hatları, içme suyu hatları, yağmur suyu toplama hattı, elektrik hatları ve doğalgaz boru hatları gibi hizmetler tam olarak verilemediği için çevre sorunlarına neden olmaktadır. Bu sorunlar yağmurun yağması durumunda sel veya heyelan gibi felaketlere neden olmakta veya elektrik veya sular ara ara kesilmektedir. Bu gibi sorunlar can veya mal kaybına neden olmaktadır. Bunun haricinde içme suyu hatlarının temiz olmaması halinde sağlık sorunlarına neden olmaktadır (www.csb.gov.tr, 2017).

Ülkemizde her geçen yıl trafiğe katılan araç sayısında artışlar meydana gelmektedir. İnsanların toplu taşıma araçları yerine hususi araçları tercih etmesi yollarda araç trafiğine neden olmaktadır. Araç sayısının artması ile birlikte kazalar meydana gelmiş can ve mal kaybına neden olmuştur. Yapılan yolların trafiği engelleyememesi yeni yollar yapımına yöneltmiştir. Trafikteki araç sayısının fazla olması hem hava kirliliğine hem de gürültü kirliliğine neden olmuş bu durum kentleri yaşanılmaz yerler haline getirmiştir (www.csb.gov.tr, 2017).

2.5.4.7. İl Sınırlarının Genişletilmesi

Türkiye’nin sanayileşme hareketi ile birlikte kentleşme hızı artmıştır. Sanayileşme ile birlikte kentsel nüfus sürekli olarak artmaya kırsal nüfus ise azalmaya başlamıştır. Kırsal nüfusun azalmasının tek nedeni sanayileşme değil bunun yanı sıra tarımda makineleşme, toprakların kardeşler arasında bölüşülme ve toprakların verimsizleşmesinden kaynaklanmaktadır (Yılmaz, 2015: 163).

Kentsel nüfusun artması ile birlikte var olan konutların yetersiz kalması ve kentsel dönüşümün tam olarak uygulanamaması gibi nedenlerden dolayı yeni alanlar imara konut yapımına açılmıştır. Yeni alanların imara açılması ile birlikte doğal alanlar ve tarım arazileri giderek yok olmaya başlamıştır. Bu duruma en iyi örnek İstanbul’dur. İstanbul’da nüfusun artması ile doğal alanlar ve tarım alanları yok edilerek yerleşim yeri haline getirilmiş sonucunda ise İstanbul ilinin sınırları Doğuda Kocaeli’nin ilçesi olan Gebze’ye Batıda ise Tekirdağ ilinin sınırlarına kadar dayanmıştır (www.istanbulajansi.com, 2017).