• Sonuç bulunamadı

GÖÇ KAVRAMI İLE İLGİLİ TEORİLER

Göç ilk insandan belli var olan bir kavramdır. Göçün birçok nedeni, sonucu, etkileri olduğu ve ülkeden ülkeye veya bölgeden bölgeye farklılık gösterdiği için onu tek bir kuramla açıklamak oldukça zordur. Göç kavramını doğru bir şekilde anlayabilmek ve yorumlayabilmek için göç kuramlarını bilmek gerekmektedir. Göç her ülkeyi ciddi bir şekilde etkilemekte ve ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu bölümde göçü farklı açılardan ele alan kuramlar açıklamaya çalışılacaktır.

2.3.1. Ravenstein Göç Kanunları

Göç kuramını ilk kez ele alan kişinin İngiliz coğrafyacısı Ravenstein olduğu bilinmektedir. Ravenstein, Dr. William Farr’ın göçün herhangi bir kesin kanuna bağlı olmadığı düşüncesinden hareketle göçe ilgi duymaya başlamıştır ve kanunları yanlışlamayı amaçlamıştır. Sonuca ulaşabilmek için İngiltere’nin nüfus sayım verilerini kullanmıştır. Yedi maddeden oluşan göç kanunlarını bulduğunu iddia etmiştir. Bunlar: (Yalçın: 2004: 22-27).

 Göçen kişilerin büyük kısmı yalnızca kısa mesafeli bir yerlere göç etmeye çalışırlar. Bulundukları yerleşim yerlerini terk eden bireyler gittikleri bölgede yeni bir göç dalgası oluştururlar. Bu göç dalgalanmaları da göçmenleri içine dâhil ederek onları sanayi ve ticari bölgelere yönlendirmektedir.

 Bir kentteki endüstri ve ticaretteki gelişmeler o kentin ekonomisini hızı bir şekilde büyüttüğü için o kentin yakın çevrelerindeki göçmenlerin de bu kente göç etmesini sağlayacaktır. Böylece yakın bölgeden göç edenlerin yerini uzak yerlerden gelen kişiler alacak ve bu şekilde ülkenin tamamına yayılarak geniş basamaklı bir şekilde devam edecektir.

 Bu yaygınlaşma aşaması kendisini yutan (absorve) aşamanın tam tersi şeklinde de olsa o aşama ile benzer özellik göstermektedir. Ravenstein’e göre bu süreçleri bir araya getiren neden amaçlarıdır. Yani kişilerin tek amacı göç etmek değildir. Kişilerin amaçları göç ederek o şehrin ticari ve ekonomik niteliklerinden faydalanmaktır.

 Ravenstein’e göre her göç alan yerleşim yeri aynı zamanda da göç vermektedir. Yoğun göç alan bölgeler bir o kadar da göç vermektedir.

 Genel olarak uzun mesafeli göç etmek isteyenler basamaksız bir şekilde doğrudan endüstri ve ticaret merkezlerini tercih etmektedirler. Bu yönüyle kısa mesafeli göçteki gibi basamak yoktur.

 Ravenstein’e göre kentte yaşayan yerli kişiler kırsal alanda yaşayan kişilere göre daha az göç etme eğilimindedirler.

 Kadınların göç etme olasılığının erkeklere oranla daha fazla olduğunu söylemektedir. Bunu ileriki dönemlerde yazdığı makalelerde çürütmüştür.

Ravenstein ileriki dönemlerde göçün sürekli olarak artacağını ve devam edeceğini söylemiştir. Bu yönüyle haklı çıkmıştır. Ancak Ravenstein kanunlarının Türkiye’deki göçlerde tutarlı pek yönü bulunmamaktadır. Çünkü Ravenstein göç kanunu ekonomik gelişmişlik ve sanayi çevre ile kurguladığı için tek faktörlü göç olgusu göçün günümüzdeki yapısının, gerçeklerinin ve içeriğinin anlaşılması için yetersizdir (Yalçın: 2004: 26-27).

2.3.2. Kesişen Fırsat Teorisi

Göçle ilgili olarak açıklanması gereken önemli bir diğer konuda kesişen fırsatlar teorisidir. Bu kuram insanlar göçe iten nedenleri ve göçmenleri ön plana çıkarmaktadır. Kuramı ortaya atan kişi, 1940 yılında Stouffer’dir. Bu kuramda göç edilecek mesafe ve oradaki imkânlar üzerine vurgu yapılmıştır (Çağlayan, 2006: 77).

Bu teoriye göre belirli bir uzaklığa göç etmek isteyen kişilerin miktarı ile göç ettikleri yerdeki iş bulma fırsatları ne kadar çok ise o kadar kişi oraya göç etmek isteyecektir. Yani göç edilen yerde iş imkânları ne kadar fazla ise o kadar fazla kişi göç edecektir. Bu teorinin açıklamada kullandığı yöntem ise matematiksel işlemdir. Kentteki fırsatların matematiksel olarak nasıl açıklanacağı konusunda ise bir açıklama getirmemiştir (Ündücü vd., 2009: 162).

2.3.3. İtme-Çekme Teorisi

Göç kuramlarından bir diğeri de itme-çekme teorisidir. Bu teoriyi oluşturan kişi aynı zamanda birkaç kuramında oluşmasında öncülük yapmıştır. Bu kuram 1966 yılında Everett Lee tarafından oluşturulmuştur. Çeşitli araştırmacılar tarafından da

araştırılarak geliştirilmiştir. Lee’ye göre bu kuram dört temel nedenden dolayı oluşmuştur (Yalçın, 2004: 30). Bunlar;

 Yaşanan bölge ile ilgili kararlar,

 Gidilmek istenen bölge ile ilgili kararlar,  Göç edilirken karşılaşılan engeller,  Kişinin kendisi ile ilgili sorunlar,

Kişinin yaşadığı yerdeki itici sorunlar, başlıca ekonomik, sosyal, siyasal ailevi, kişisel ve eğitim gibi problemlerden kaynaklanıyor olabilir. Lee’ye göre bu sorunlar bazı insanlar üzerinde çok etkili olabileceği gibi bazıları üzerinde hiç etkili olmamaktadır (Lee, 1966: 49-50’den akt. Gelekçi, 2014: 181-182). Örnek vermek gerekirse olursak çocukları olan aileler için göç edinilen yerdeki eğitim imkânları önemli iken çocukları olmayan aileler için oradaki eğitim imkânları pek önem arz etmemektedir.

Lee’ye göre göç edilecek yerde itici çekici etmenler bir takım sorunlar arz etmektedir. Bu etmenlerden başında göç edilecek mesafenin uzaklığı gelmektedir. Petersen daha önce Lee’nin yapmış olduğu dört sınıflamasını değiştirerek bunun yerine göçe etki eden farklı başlıklar oluşturmuştur (Petersen, 1970: 55-65’den akt. Yalçın, 2004: 34). Bunlar:

 İlkel Göçler: Çevrenin itici etmenlerinden dolayı yapılan göçlerdir. (göçebe yaşantı süren insanların çevre faktörlerinden dolayı göç etmesi

 Zorlama Göçler: Devletlerin veya gücü elinde tutan kişilerin baskısı sonucu zorla göç edilmesidir.

 Yöneltilmiş Göçler: Göç edecek cemiyetlerin kendi istedikleri yerlere göç etme hakkına sahip olması. Buna İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi Almanya’sının Yahudileri göç ettirmek istemesi örnek verilebilir.

 Serbest Göç: Göç etme kararlarının sadece bireylerin elinde olduğu göç türüdür. Daha çok eğitimli insanları ülke yönetimlerinden hoşnut olmaması sonucu göç etmek istemesidir.

 Kitlesel Göç: Modern teknolojik aletlerin gelişmesi sonucu insanların kitlesel ulaşım (demir yolu, gemi) araçları ile bir yerleşim yerinden veya ülkede başka bir ülkeye göç etmesidir.

2.3.4. Parekh’in Göç Teorisi Sınıflaması

Hintli göç kuramcı olan Bhikhu Parekh göçü diğer kuramlardan oldukça farklı açıdan ele almıştır. Parekh teorisin de üç farklı bakış açısı söz konudur. Bu bakış açıları liberal, toplumcu etnik ya da milliyetçi görüştür. Bunlar şu şekilde açıklamak mümkündür: ( Parekh, 1994: 93-97’den akt. Ündücü vd., 2009: 163-164)

 Liberal Görüş: İnsanların göç etmek istedikleri yer, insanların herhangi bir beklentilerini en ufak bir şekilde karşılayabiliyor ise o yere göç edebilirler ve artık o toplumun bir bireyi olabilirler. Bireylerin etnik yapısı, siyasi durumu, ırkı ve milleti bu görüşün dışında tutulmaktadır. Aynı zamanda da ülkenin ekonomik olarak iyi durumda olması gerekmektedir.

 Toplumcu Görüş: Bu görüş kişileri bir bütün olarak ele almıştır. Göçe daha temkinli yaklaşılması gerektiğini savunmuştur. Bu nedenle göç edecek bireylerin niteliklerine dikkat edilmesi ve göçmenlerin o toplumun kültürel dokusuna uyum sağlaması gerektiğini savunmuştur.

 Etnik veya Milliyetçi Görüş: Görüşe göre bireylerin göç edebilmesi için tarihi bir geçmişe sahip olması ve kan bağı ile bağlanması gerektiğini savunmuştur. Bireylerin ancak bu şekilde o topluma uyum sağlayacağı görüşündedir.

2.3.5. Ağ (Network) İlişkiler Teorisi

Ağ teorisi; ülkeler arası göç akımlarının nedenini anlamak sorgulamak ve göç alan ülkelerle göç veren ülkelerin arasındaki bağlantıyı anlamak için farklı göç teorilerini bir araya getiren disiplinli bir yapıya sahiptir. Bu teori göçmenlerin göç ettikleri yerde oluşturdukları ağların etkisi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Mabogunje’nin (1970) geliştirdiği bu teoriyi önce Fawcett ve Arnold (1987) sonra Portes ve Borocz (1986) daha sonra ise Kritz, Lim ve Zlotnik (1992) uluslararası göç hareketlerine uyarlamış ve göç literatürüne kazandırmışlardır (İçduygu vd., 2009: 39-40).

Bir ülkeye göç etmiş veya göç edecek kişiler arasında bir bağlantı oluşmaktadır. Bu ilişkilerde hemşehriler, dostlar ve akrabalar birbirleri ile dayanışma içinde olmakta ve buda göçü olumlu yönde etkilemektedir. Bu bağlantılar kişilerin göç edeceği yerdeki olumsuz düşüncelerini, taşınma maliyetlerini, yerleşme sıkıntılarını ve iş bulma sorunlarını en aza indirmektedir. Bu durum göçü olumlu yönde etkilemektedir

(Aksoy, 2012: 296). Kişiler daha çok göç ettikleri yerde hemşerilik ve akrabalık gibi kendi tanıdıklarının olduğu yerlere taşınmışlardır. Buna en iyi örnek, Türkiye’den İngiltere’ye göç eden Türk vatandaşları daha çok Londra’da yaşadığı, daha ayrıntısına inildiğinde ise yoğun olarak Londra’nın üç mahallesinde yaşadığı görülmektedir (Yalçın, 2004: 50).

Ağ bağlarının genelde olumlu etkileri olduğu gibi bazı olumsuz etkileri de vardır. Bağlantılar yoluyla ülkeye gelen göçmenler genelde ilişkileri kendini getiren gruplar içerisinde olduğu için göç ettiği ülkenin toplumunun kültürel yapısını ve dilini anlamada sorun yaşayacak o toplumla bütünleşmesi zorlaşacaktır.

2.3.6. Merkez-Çevre Teorisi

Bu teorinin savunucuları bağlılık okulundan Paul Batan, Anfre Gunder, Dos Santos ve en önemlisi Wallerstein’dir (Yalçın, 2004: 34). Merkez-çevre teorisinde Immanuel Wallerstein, 1974 yılında ülkeler arası göçün nedenini 16. yüzyıldan itibaren gelişerek yayılan dünya ekonomik pazarına dayandırmaktadır. Merkez çevre teorisini dünyayı büyük pazar yeri olarak görmekte ve ülkeleri sömürgecilikle ilişkilendirmektedir (Bayraktar, 2013: 118).

Wallerstein’ın merkez-çevre yaklaşımına göre merkez ülkeler ekonomik, siyasi, sosyal ve teknolojik olarak gelişmiş kapitalist sistemi benimsemiş ülkelerdir. Çevre ülkeler ise kapitalist ağlarla kuşatılarak bağımlı hale getirilmiş ekonomik olarak gelişmemiş ve gelişim yolunun ise merkez ülkeler aracılığıyla olacağını düşünen ülkelerdir. Merkez ülkeler üretmiş oldukları mamullerinin ham maddesine ihtiyaç duymakta eğer bu ürün ham maddesi yok ise çevre ülkelerden almaktadır. Daha sonra ise çevre ülkelerden ucuz bir şekilde alıp onların iş gücü kaynaklarını kullanıp üretilen ürünleri çevre ülkelere satarak gerçekleştirmektedirler. Dolayısıyla şekilde kapitalist bir döngü oluşmaktadır (Kahraman, 2012: 1161).

Günümüzde merkez ülkeler, artan iş gücü ihtiyacını karşılamak için göçmen politikası gütmektedir. Bu politikada kalifiye ve nitelikli göçmenler aranmaktadır. Bu göçmenler ise çok ucuz fiyatlarla çalıştırtılmakta ve iş gücü maliyetleri düşürülmektedir. Bu sayede merkez ülkeler, çevre ülkelerin kalifiye elemanlarını da kendilerine çekmektedirler. (Çağlayan, 2006: 80-81).