• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Finansal Sistem Gelişimi

Menkul Kıymet

1.8. Türkiye’de Finansal Sistem Gelişimi

Türkiye’de 1980 öncesi dönem finans piyasalarının devlet kontrolü altında tutulduğu piyasaların katı bir şekilde denetlendiği bir dönem olmuştur. Bu dönemin piyasa yapısını şu şekilde özetlenebilir. Mevduat ve kredi faiz oranları kontrol altındaydı, yüksek dalgalı enflasyon ortamında kredi ve mevduat reel faiz oranları negatifti. Bankaların ve mevduat sahiplerinin döviz işlemlerine önemli kısıtlamalar getirtilmişti.

Merkez bankası para politikalarının oluşturulmasında tercihli krediler önemli yer tutmaktaydı. Mali piyasalarda gerçekleşen işlemler ve buralardan elde edilen gelirler göreli olarak daha fazla vergilenmekteydi. Aracılık hizmetlerinin maliyetleri çok yüksekti. Yabancı ve yerli bankaların finans sistemine katılmalarına önemli kısıtlamalar getirilmiştir. Şirketlerin tek finansman kaynağı banka kredileriydi. Disponibilite ve zorunlu karşılık oranları göreceli olarak çok yüksekti. Söz konusu bu dönemde ithal ikameci strateji, ihracata dayalı büyümeyi engellemiştir. Finansal baskıları ortadan kaldırmak, finans piyasalarını geliştirmek ve etkin kılmak amacıyla 1980 yılından başlayarak finansal piyasalarda serbestleşme anlamında değişiklikler gerçekleşmeye başlamıştır.

24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye ekonomisinde önemli ve köklü değişiklikler başlamıştır. Bu kararlar ile karma ekonomik sistem yerine daha liberal bir anlayış ortaya çıkmış ve para politikaların ağırlık kazandığı bir dönem açılmıştır. Ayrıca kurumsal açıdan da büyük değişiklikler olmuştur. Kamu Ortaklığı İdaresi 1984 yılında, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası 1986 yılında faaliyete başlamışlardır. Yeni kurumların yanı sıra yeni finansal araçlarda kullanılmaya başlamıştır. Bunların başlıcaları; mevduat sertifikaları, yatırım fonları, ve finansman bonolarıdır.

Türkiye’de 1980 sonrasında yaşanılan finansal gelişmeler aşağıdaki gibi özetlenebilir.

 Menkul kıymet piyasaları oluşturularak, yatırımcılara yeni finansman kaynakları yaratılmıştır,

 Yabancı ve yerli bankaların finans sistemine katılmalarına ilişkin getirilen kısıtlamalar azaltılmıştır,

 Mevduat ve kredi faiz oranları serbestleştirilmiştir,

 Bankaların ve mevduat sahiplerinin döviz işlemlerine getirilen kısıtlamalar kaldırılmıştır,

 Döviz piyasasında serbest kur sistemi uygulamasına geçilmiştir,

 Finans piyasalarında gerçekleşen işlemler üzerindeki vergiler azaltılmış ve aracılık hizmetleri maliyetleri azaltılmıştır,

 Mali sistem kurumsallaştırılmıştır,

 TL piyasasının oluşturulması ve benzeri gelişmeler olmuştur

Türkiye’de 1991 yılı mevduat faizlerinin serbest bırakıldığı, bir yıllık ve altı aylık reel mevduat faizlerinin yükselerek pozitif değerlere ulaştığı bir yıl olmuştur. Ayrıca Türk parasının diğer paralar karşısında reel olarak değer kazanma süreci sona ermiştir. Sonuçta toplam mevduatların gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) içindeki payı artmıştır. Ancak mevduat bankalarının hem kamu hem de özel sektöre verdiği kredilerin GSYİH içindeki payı giderek azalmıştır. Dolayısıyla 1991 yılında bankalarda toplanan fonların kamu sektörünün finansmanına hizmet ettiğini söyleyebiliriz.

1993 yılında özel sektöre aktarılan kaynaklar sadece bankalar yoluyla olmamış, İMKB’de hisse senetleri stokunun GSYİH içindeki payı az da olsa artmıştır. Finans piyasalarındaki bu gelişmelerin de etkisiyle, özel sektör yatırımlarının GSMH içindeki payı bir sıçrama göstererek yaklaşık 5 puan atmıştır.

Bu dönemde Merkez Bankası Türk parasının değer kaybetmesini ve yabancı paraların değer kazanmasını önlemede etkin bir rol almıştır. Merkez bankasının amaçlarından birisi, kamu borçlanmasını attırırken döviz getirisini düşük tutup, kamu kâğıtlarının faiz oranını yükseltmeden satışları gerçekleştirip, böylece döviz kaçışını engellemektir. Diğer amaç ise,

döviz rezervlerini arttırıp piyasaya müdahale olanağını sağlamak için yurtiçine döviz girişini sağlamaktır. Sonuç olarak Merkez Bankası amaçlarını yerine getirmiştir. Ancak, hükümetin kısa dönemli hedeflerine ulaşmak için kullandığı bu yöntem, kamu açıklarının hızla büyümesi, yurtiçine sermaye girişlerinin hızlanması ve döviz kurunun yeterince değerlenmemesi, 1994 yılındaki finansal krize temel hazırlayan etkenler olmuştur.

1994 yılında finans piyasalarında yaşanan krizde 4 Nisan’da hükümet kamu açıklarını kapatmayı amaçlayan maliye politikalarını ve finans piyasalarında istikrarı hedefleyen sıkı para politikalarını içeren iktisadi tedbirleri uygulamaya koymuştur. Kısacası, talep daraltıcı politikalar gündeme gelmiştir. Bu yılda artan nominal faizlere rağmen, yüksek enflasyon nedeniyle yıllık ortalama reel mevduat faizleri negatif olmuştur. Buna karşın, hem döviz mevduatlarının hem de TL mevduatlarının GSYİH içindeki payı artmıştır. Mevduatların payının artışına karşın, bankaların elindeki kamu kâğıtlarının GSYİH içindeki payı azalmıştır.

Yatırımlara bakıldığında kamu yatırımlarının GSMH içindeki payı azalırken özel sektör yatırımlarının payında ciddi bir değişiklik gözlenmiştir.

1994 krizi sonrasında tasarruf mevduatı sigorta fonunun işleyiş biçimi ve banka kurulmasının kolaylaştırılması nedeni ile finansal sistemdeki kırılganlık hızlanmış hatta dalgalanmanın kriz boyutuna taşınmasına neden olmuştur. 1998-1999 yılları arasında Türkbank, İnterbank, Egebank, Yurtbank, Sümerbank, Yaşarbank tasarruf mevduatı sigorta fonuna devredilmiştir.

2001 yılı içerisinde çıkarılan sermaye yeterliliği yönetmeliği ve bankacılık kanunundaki değişiklikler finans sistemini pozitif yönde etkilemiştir. Ayrıca, piyasaları düzenleyen kurallarda uluslararası düzenlemeler dikkate alınarak değişiklikler yapılmıştır.

İstikrarın kalıcı hâle gelmesi için makro dengelerin sağlıklı olarak kurulmasına ve beklentilerin iyileşmesine çaba gösterilmiştir. Bu çerçevede, kamu kesimi açığının düşürülmesi, kamunun borç stokunun azaltılması, fiyat istikrarının sağlanması, finansal sektörün güçlendirilmesi ve uluslararası kredi değerliliğinin artırılmasına yönelik bir dizi uygulama hayata geçirilmiştir. Ekonomik faaliyet, program uygulamalarına kısa sürede olumlu bir tepki vermiştir. Para piyasalarında istikrar sağlanmış, büyüme hızlanmıştır. Talep özel sektör ağırlıklı olarak artmış, kamu kesimi borçlanma gereksiniminin milli gelire oranı düşmüştür. Enflasyon uzun yıllardan sonra yüzde 10’un altına düşmüş, kamu borçlanmasında vade uzamıştır. Bankacılık sisteminin kredi arzı yeniden artmaya başlamıştır.

İstikrarlı büyüme ortamı tüm sektörleri olduğu gibi bankacılık sistemini de olumlu yönde etkilemiştir. Finansal istikrarın sağlanması amacıyla reforma tabi tutulan bankacılık sistemi daha sağlıklı bir yapı kazanmıştır. Bankaların faaliyetlerinin daha etkin olarak izlenmesi ve denetimi için bağımsız bir kurum (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) oluşturulmuştur. Bankalar Kanunu ve ilgili mevzuat uluslararası iyi örneklere önemli ölçüde yaklaştırılmıştır.

Yatırımcılar ve kamuoyu tarafından bankaların faaliyetlerinin daha kolay izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla muhasebe standartları, raporlama ve kamuoyuna bilgi verilmesine yönelik uygulamalar çok daha etkin hâle gelmiştir. Bankaların risk algılamaları, değerlendirmeleri ve yönetimleri değişmiş ve devamlı güncellenmektedir.

Özel bankalar, mali yapılarının güçlendirilmesi için “yeniden yapılandırma programı”

adı altında çok özel bir denetime tabi tutulmuştur. Aktif kalemleri detaylı olarak analiz edilmiş, sorunlu aktifler tespit edilmiş ve karşılık ayrılmıştır. Kamu bankalarının bilanço yapıları güçlendirilmiştir. Bu bankaların faaliyet verimliliğinin artırılmasına özel bir önem verilmiştir. Öz kaynaklar güçlendirilmiştir. Serbest öz kaynaklar artmaktadır. Kur riski önemli ölçüde azalmıştır. Aktif kârlılığı ve öz kaynak kârlılığında yavaş da olsa iyileşme vardır.

Tasarruf mevduatına, hatta mevduat bankalarının tüm yükümlülüklerine 1994 yılından sonra getirilen tam güvence uygulamasına 2004 yılının ikinci yarısında son verilmiştir. Temmuz 2004 tarihinden itibaren tasarruf mevduatına güvence 50 bin YTL ile sınırlandırılmıştır.

Bankalar Kanunu’nda değişiklik yapılması çalışmaları sürdürülmektedir. Finansal piyasalarda serbestleşmeye yönelik olarak yapılan düzenlemeler, bankacılık sektöründe önemli etkiler yaratmıştır. Finansal sektöre yerli ve yabancı bankaların girmesiyle ve faiz hadleri üzerindeki sınırlamaların kaldırılmasıyla rekabette artış yaşanmıştır. Rekabetteki artış yatırım ve kaynak çeşitliliğinin artmasına neden olmuştur.

Finansal serbestleşme piyasaya giriş engellerini azaltmakta ve rekabeti artırmaktadır.

Finansal serbestleşmeye geçen ülkeye daha fazla yabancı banka gelmekte ve şube açmanın önündeki engeller azalmaktadır. Bununla birlikte bankacılık sektöründe rekabet artmakta, artan rekabetle birlikte bankların kârlılığı ve lisans bedeli azalmaktadır.

Döviz işlemleri ve sermaye hareketlerinde sağlanan serbestleşme ile yurt dışı borçlar bankaların bilançolarının pasifinde ağırlığını artırmıştır. Fonlar bu şekilde toplanarak bankalar aracılığıyla sermaye piyasası işlemleri, döviz işlemlerine sunulmaya başlanmıştır. Bankalar müşterilerine; tüketici kedileri, kredi kartları, döviz tevdiat hesapları, leasing, factoring, forward, swap, otomatik para çekme makineleri gibi yeni ürün ve hizmetler sunmuşlardır.

Teknolojik yenilikler ve artan beşeri sermaye bankacılık sektöründe verimlilik artışını beraberinde getirmiştir.

Türkiye’de finansal sistem incelendiğinde fon transferinde ağırlıklı olarak bankacılık sistemini görmekteyiz. Bankacılık sistemi Türkiye’de oldukça kârlı bir görünüm sergilemektedir. Ancak kârlı gözüken bu sektör rekabete kapalı bir sektördür. Yeni bankaların sisteme girmeleri ve sistemden çıkmaları sınırlandırılmıştır. Ayrıca bankalar dışındaki finansal aracı kurumlar ve sermaye piyasası aracıları bankacılık sistemini ikame edebilecek güçte değildir.

2000’li yıllarda ticari banklarda görülen en önemli değişiklik internet bankacılığıdır.

Bankalar internet ve telefon bankacılığı olanaklarını hızla geliştirmektedirler. Böylece ticari banklar banka içerisinde yapılan bankacılık işlemlerini azaltarak hem işlem maliyetlerinin azalmasını hem de işlemlere ayıracağı personelden tasarruf sağlamaktadır.

Bankacılık sistemi içerisindeki kamu bankalarının payı azalmakla birlikte, sistemde hâlâ büyük bir ağırlıkları vardır. Büyük kamu bankalarının sisteme katkıları, bankacılık sisteminin saydamlıktan yoksun olması ve gizli teşvikten ibarettir.

Gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda olduğu gibi Türkiye’de de finansal sistemde bankacılığın baskın olması bankacılık sisteminde meydana gelen bir aksaklık tüm reel

sektörün aksamasına yol açmaktadır. Şubat 2001 krizinden sonra yaşanan ekonomik tıkanma buna örnek olarak gösterilebilir. Bankacılık sistemi, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümenin sağlanmasında kullanılabilecek finansal bir araçtır. İyi yapılandırılmış ve iyi işleyen bir bankacılık sistemi ile finansal sistemin gelişmesi sürecinde ekonomik büyüme gerçekleştirilebilir.