• Sonuç bulunamadı

5. TÜRKĠYE’DE MĠLLĠYETÇĠLĠK

5.4. TÜRK ULUSAL KĠMLĠĞĠNDE, ÖTEKĠ‟NĠN OLUġMASIN

5.4.3. TÜRK TARĠH TEZĠ

Dönemin bir diğer önemli geliĢmesi “kültür milliyetçiliği” olarak da tanımlanan, buhran yıllarının maddi koĢulları ve Atatürk‟ün kiĢisel arayıĢlarından kaynaklanan geliĢmeleridir. Bu anlamda ilk olarak Milli kimlik arayıĢının önemli bir parçası olan Türk Tarih Tezi, üç koldan beslenmiĢtir. Birincisi; 19.yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl baĢı Türkologlarının Türk kökenini bilimsel araĢtırmalarla ortaya koyma giriĢimleridir. Ġkincisi; Rus Çarlığı yönetiminde yaĢayan Türk aydınlarının kültürel

ve etnik baĢkaldırısının milliyetçilik, dil ve tarih çalıĢmalarıyla kuvvetlendirilmesidir. Üçüncüsü de Türklerin siyasal iktidara en yakın olduğu bölgenin yani Anadolu‟nun aydınlarının Türkçülük çalıĢmalarını pozitivizmin etkisiyle genel olarak sosyal bilimlerle bağdaĢtırma gayretleridir (Ersanlı, 2008: 802). Etienne Copeaux‟a göre, 19 yüzyıl sonunda, Avrupa‟da yapılan bilimsel çalıĢmalarda Türkler, barbar, kültür yoksunu ikinci sınıf bir ırk olarak kabul ediliyordu. Balkan savaĢları sonunda Türkler çoğunlukla Avrupa topraklarının dıĢında kalmıĢlardı ve Anadolu topraklarındaki varlıklarının meĢruluğu bile tartıĢma konusuydu. Böyle bir ortamda dıĢarıdaki olumsuz Türk imajını kaldırmak ve Türklerin kendine olan özgüvenini sağlamak için ulusçu politikalar yürürlüğe konulmuĢtur. Bu alanda baĢlatılan çalıĢmalardan biri Türk Tarih Tezidir ( Copeaux, 2008: 29). Türkçülüğün kökenlerine iliĢkin ilgi MeĢrutiyetten sonra tarih çalıĢmalarına da yansımıĢtır. Ancak Türklüğün etnik kökenine iliĢkin netlik sağlanamamıĢ ve “Türk Tarih Tezi” olarak öne sürülen görüĢlerin tam olarak Ģekillenmesi 1929-1937 yılları arasında olmuĢtur (Temürlenk, 2006: 70). Tarih teziyle Türklüğün Osmanlıdan ziyade Asyalı kökleri ön plana çıkartılmıĢtır. Seküler bir toplum oluĢturma projesinde Osmanlı geçmiĢi dıĢlanırken, ortak bir tarihi geçmiĢe duyulan ihtiyaç Ġslamiyet öncesi tarihe ağırlık verilmesine neden olmuĢtur. Anadolu‟nun binlerce yıldır Türklerin yurdu olduğunu söylemek hem dıĢarıda Yunan ve Ermeni ulusçuluklarının tezlerine karĢı savunma, hem de içerde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketlere karĢı önlem niteliğindedir. Bu yüzden de Anadolu‟nun ilk sakinlerinin Türkler olduğunu söylemek tarih tezinin temel amaçlarından biridir (Yalçın, 2007: 88). Özellikle Balkan savaĢlarından sonra Avrupa‟da Ģekillenen Türk imajı barbar ve kültür yoksunu bir toplumu iĢaret ediyordu ve kurulmakta olan Türk ulusu için yeni bir imaja ihtiyaç vardı. Bu imajı oluĢturabilmek için Türklerin Anadolu topraklarındaki varlığını ispatlama giriĢimleri baĢlatıldı. Türk Tarih tezi de bir anlamda bu giriĢimlerden biri olarak ortaya çıktı. Amaç Türk medeniyetlerinin tüm medeniyetlerin beĢiği olduğunu vurgulamak ve böylece yeni bir imaj oluĢturarak Türk ulusunun varlığını meĢrulaĢtırmaktı.

Mustafa Kemal‟in öncülüğünde baĢlayan tarih çalıĢmaları 1928-1929 yılları arasında bazı sonuçlar vermiĢ, bazı tarih çalıĢmaları not olarak yazılarak bastırılmıĢtır. “Türk Tarih Tezi”ni öncelikle Türk Ocakları Türk Tarihi Tetkik Heyeti

geliĢtirmiĢ ve heyetin ilk büyük çalıĢması olan Türk Tarihinin Ana Hatları baĢlıklı 606 sayfalık kitap 1930 senesinde basılmıĢtır. 1931‟de Türk Ocaklarının kapatılması üzerine Türk Ocakları Türk Tarihi Tetkik Heyetinin ismi Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti olarak değiĢir. Ardından öğretmenleri Türk Tarihi konusunda eğitmek amacıyla 2-11 Temmuz 1931 yılında Ankara‟da Birinci Türk Tarih Kongresi toplanmıĢtır. Birinci Türk Tarih Kongresi, Kemalist önderliğin ulusal kimliği, ırka bağlı dil fikri dâhil, ırkı unsurlarla eklemleme kararının dıĢa vurumudur (Yıldız, 2004: 185).

Tezde temel olarak Türklerin kökenine iliĢkin bilgiler yer alıyordu. Türklerin kökeni, 20.000 yıl öncesine ve Orta Asya‟ya dayandırılıyordu. Bunun dıĢında Türk dilinin dünyadaki diğer diller üzerinde yaptığı etkiyi açıklıyor ve Türk ırkının farklılığını, üstünlüğünü vurguluyordu.

1930‟ların ve 1940‟lı yılların ilk yarısının, aynı zamanda bir self konsolidasyon yılları olarak da kabul edilebileceğini ve rejimin bir “kültür devrimi” giriĢiminde bulunmasıyla kristalize olduğunu söyleyebiliriz. CHP‟nin 1930‟lu yıllarda yaptığı kongrelerde alınan kararlar üzerinden bu giriĢimin veçhesini daha iyi anlamak mümkündür (YaĢlı, 2008: 106). Dolayısıyla 1930‟lu yıllar Türk ulusçuluğunun etnik unsurlar içermeye baĢladığı bir dönemdir. Tarih Tezi ülkeyi yöneten CHP nin isteğiyle ve onun görüĢleriyle uyumlu olarak ortaya konulmuĢtur (Çağaptay, 2003: 245). Kongrelerde de bu unsurun ön plana çıktığı ve siyasi elit‟in görüĢleriyle uyumlu olduğu görülür.

1931 kongresinin hemen öncesinde rejim için tehdit niteliği taĢıyan iki unsur bertaraf edilmiĢ durumdadır: Serbest Cumhuriyet Fırkasının kendisini feshetmesi sağlanmıĢ ve Menemen‟deki irticai kalkıĢma bastırılmıĢtır (Küçük, 1997: 236). Kongrede, altı ok parti programına girmiĢ, Türk Ocakları‟nın feshedilmesine ve halkevlerinin kurulmasına karar verilmiĢtir. 1935‟te artık fırka değil parti, kongre değil, kurultay söz konusudur. Kongrede alınan kararlarla Türkiye Cumhuriyeti‟nin bir parti-devleti olduğu ilan edilir. Bu ilanın doğal neticesi olarak, ĠçiĢleri Bakanı Partinin umumi idare heyeti azası ve Genel Sekreter, valiler ise partinin il baĢkanları olmuĢtur. Bölge umumi müfettiĢleri ise hem devletin hem de parti teĢkilatının denetçileri olmuĢlardır (YaĢlı, 2008: 107). Önemi haiz bir baĢka karar ise, Türkiye‟de komünizm propagandası yapıldığı savından hareketle, buna karĢı tek

silahın milliyetçilik olduğu yönündedir. 1938‟de Mustafa Kemal‟in ölümünün ardından toplanan Olağanüstü Kurultay‟da ise Atatürk Ebedi ġef, Ġnönü ise Milli Ģef ilan edilmiĢtir (Tunaya, 1995: 568-572).

Rejimin kurumsallaĢtığı bu yıllar aynı zamanda yeni bir ideoloji arayıĢının da vuku bulduğu yıllardır. Siyasi elit‟in belirlediği makbul vatandaĢlar yaratıp, kitleleri mobilize edebilme ve devletin halkla iliĢkilerinde bir iletken görevi görecek bir ideolojinin arayıĢı.

Bu ideoloji arayıĢında makbul vatandaĢı üretecek, biraradalığı sağlayacak olan GüneĢ Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezidir. Ve her Ġkisinin ortak vurgusu Türk Irkının ve dilinin üstünlüğüne iliĢkindir. Dolayısıyla 1930‟lu yıllar Türk ulusçuluğunun etnik unsurlar içermeye baĢladığı bir dönemdir. Tarih Tezi ülkeyi yöneten CHP nin isteğiyle ve onun görüĢleriyle uyumlu olarak ortaya konulmuĢtur (Çağaptay,2003: 245).

Türk tarih Tezi ırkçı politikaların üretilmesinde önemli bir araç görevi görür. Ancak bu politikalar Ġtalya ve Almanya örneğinde olduğu gibi Ģoven bir ırkçılığa değil, siyasi elit‟in amaçlarına hizmet edecek, konjonktürel yapıya uygun Ģekillenen politikalardır. Yürütülen bu politikalar, kimliklerin birbiriyle ve merkezi otoriteyle çatıĢmasına sebep olmuĢ ve milli birliği sağlamak amacıyla uygulamaya konulan etnik asimilasyon çalıĢmaları, etnik çatıĢma ortamını beslemiĢtir. Bu durumun sonuçları günümüze uzanan bir çatıĢma ortamını tetiklemiĢtir.