• Sonuç bulunamadı

6. KÜRT MĠLLĠYETÇĠLĠĞĠ

6.3. CUMHURĠYET DÖNEMĠNDE KÜRT ĠSYANLARI

6.3.2. DERSĠM ĠSYANI

Dersim yapı itibarıyla Osmanlılardan bu yana özerk bir bölge gibiydi. Osmanlıda olduğu gibi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de hükümete doğrudan bağlı değillerdi. Bölge kısmen kendi kendini yönetiyordu. Türk hükümetine askeri hizmet ve vergi veriyorlardı. Fakat bu vergileri doğrudan hükümete değil, kendi idarelerine bakan mülki amirine veriyorlardı. Ġdare de topladığı bu verginin bir kısmını kendine aldıktan sonra geri kalanını hükümete veriyordu. Bu çeĢit vergi toplama, Osmanlıdan beri uygulanan bir yöntemdi. Dersimin merkezinde ġeyh

Süleyman komutasında 12 bin kiĢilik silahlı bir birlik vardı. Bu askeri gücün Dersim için büyük önemi vardı. Hükümet tarafından idareye atanan tüm yöneticiler bu silahlı gücün nüfuzu altında kalıyordu. Böylece bölge halkı üzerinde Türklerin hâkimiyet kurması mümkün olmuyordu ( Bulut, 2005: 185-186). Tanzimat‟a kadar merkezi otoritenin etkisinden uzak bir Ģekilde yerel beylerin hâkimiyeti altında yönetilen Tunceli ili, 1848‟den sonra Hozat‟a bağlı kaza olarak yönetilmeye baĢlanmıĢ; ancak yönetim bölgede etkin hâle getirilememiĢtir (Akgül, 1992: 16-17). Diğer yandan, Kürt Teâli Cemiyeti üyesi ve Koçgiri AĢireti reisi olan Haydar ve AliĢan tarafından, Tunceli yöresinde Alevi-BektaĢi inançlı Zaza adı verilen gruplar ile çevre illerdeki Sünni inançlı insanlar ve aĢiretler arasında var olan anlaĢmazlıklar istismar edilerek olayların zemini hazırlanmıĢ ve bunun için önceden de olduğu gibi Seyyid olarak isimlendirilen dini otoritelerle ağaların etkisi kullanılarak, halk olayların içerisine çekilmeye çalıĢılmıĢtır. Koçgiri aĢireti bazı yerleĢim alanlarına baskınlar düzenleyerek, daha sonra geniĢ bir alana yayılan olayları baĢlatmıĢtır. 11 Nisan 1921 tarihinde Merkez Ordusu tenkil harekâtına baĢlamıĢ ve olaylar kısa sürede bastırılmıĢtır. (Dündar, 2006: 154). Ancak bastırıldığı düĢünülen olaylar, yıllar sonra Dersim‟de tekrar ortaya çıkmıĢtır. Ocak 1937‟de Dersim‟de büyük bir isyan patlak verdi. Kürtçenin Zaza lehçesini kullanan ve ġii öğretisine sıkı sıkıya bağlı olan bu tecrit edilmiĢ ve ulaĢılmaz bölge sakinleri daha önceki Kürt isyanlarının hiçbirine katılmamıĢlardı (Jwaideh, 2008: 426). ġii olmaları sebebiyle, Halifeliğin kaldırılması onlar için hiçbir anlam ifade etmiyor ve Sünni Kürt Ģeyhlerinin yaymaya çalıĢtığı dini doktrinlere kesinlikle sıcak bakmıyorlardı (Jwaideh, 2008: 426).

1930 yılında Genel Kurmay baĢkanı Fevzi Çakmak Kürt illerine yaptığı gezinin dönüĢünde, CumhurbaĢkanı Atatürk‟e ve baĢbakan Ġsmet Ġnönü‟ye verdiği raporunda; Kürt tehlikesine dikkat çekiyor, Dersimdeki Kürtlerin Erzincan ovasına doğru yayıldıklarını, Erzincan‟ın yakında KürtleĢeceği tehlikesini haber veriyor ve bir an önce önlem alınmasını istiyordu. BaĢbakan Ġsmet Ġnönü, genelkurmay baĢkanının verdiği rapor doğrultusunda bu kez iç iĢleri bakanı olan ġükrü Kayayı bölgede araĢtırma yapması için görevlendiriyordu (Yalçın, 2007: 111). ġükrü Kaya hükümete verdiği raporunda, Dersimin denetlenemeyen idare altında olmayan bu yapısıyla, Türkçülük için kanayan bir yara olduğunu söylüyordu. Bu kez 1925 yılından beri baĢbakanlığı elinde tutan Ġsmet Ġnönü, bölgeyi yerinden görmek için

geziye çıkıyor, Van, Bitlis, Mardin, Urfa, Elazığ, Dersime yaptığı geziden sonra CumhurbaĢkanı Mustafa Kemal Atatürk‟e bölge hakkında rapor veriyordu. 21 Ağustos 1935 tarihinde yazılan rapora göre doğu illerindeki birçok Ģehir, Kürtlük açısından tehlikeli bulunuyordu. Ġnönü Kürt tehlikesinin önüne geçmek için asimilasyon politikalarını gerekli görüyor bu amaçla Kürtlerin arasına Türk göçmenlerin yerleĢtirilmesini istiyordu (Yalçın, 2007: 111). Dersim tehlikeli bölge ilan edilmiĢti ve bu bölge asimilasyon politikaları doğrultusunda TürkleĢtirilmeliydi.

Ocak 1937‟de Kürtleri Türk halkı içinde eritmeye çalıĢan bir yasanın Türk hükümeti tarafından çıkartılması Dersim Kürtlerini öfkelendirdi ve yeni yasayı tartıĢan Dersim halkı Türk Askeri Valisine yasaya karĢı olduklarını bildiren bir protesto mektubu gönderdi. Kürt kaynaklarına göre, protesto mektubunu taĢıyan elçi tutuklandı ve birkaç gün sonra Elazığ‟da idam edildi. Kürtler ise misilleme olarak bir polis konvoyuna saldırıp polisleri kaçırdı (Jwaideh, 2008: 427). Bu hareket isyanın baĢlangıç noktasını oluĢturdu. Dersim isyanında adı geçen en önemli isimlerden biri Seyyid Rıza idi. 1938‟e gelindiğinde bölgenin lideri Seyyid Rızaydı. Onun lider olmasında aile soy ağacı ile maddi zenginliğin rolü büyüktü. Zenginlik ailenin sahip olduğu bağ, bahçe, eldeki hayvan sayısıyla ölçülüyordu. Seyyid Rıza da bu açıdan varlıklı sayılıyordu (Kahraman, 2003: 221-222). Onun varlığı bölgedeki konumunu da güçlendiriyordu ve bölgenin lideri olarak Dersim Ġsyanında da baĢı Seyyid Rıza çekti. Ġsyanın sebeplerini tartıĢan Elphinston, Ģu sözleri ile durumu özetlemektedir:

“Elimizdeki kanıtlardan anlaĢılan, Türk Hükümet politikasının, öncelikle ataerkil feodal Kürt liderlerini (Hükümete) düĢman ettiği; ikinci olarak, dini liderlerin muhalefetine yol açtığı ve son olarak, Kürt halkının içine kendi özerk ırksal kimliklerini kaybedebilecekleri korkusunu düĢürdüğüydü (Elphinston, 1948: 44)”. Ancak isyan -bu üç sebep belirgin olsa dahi- sadece bu sebeplere dayandırılamaz. Bütün bu isyanların altında yatan temel sebep milliyetçilik ruhudur.

Dersim isyanı ortaya çıktıktan sonra Türk hükümeti isyanı durdurmak için askeri önlemler aldı. Ancak Dersim Kürtlerine karĢı düzenlenen harekâtlar hakkında çok az Ģey bilinmektedir. Bilinen kadarı ile bölgeye bombalı saldırılar yapıldı, kimyasal gazlar kullanıldı (Uzun, 2004: 52). YaklaĢık iki yıl süren isyanın sonunda Seyyid Rıza ve diğer isyancı liderler idam edilmiĢ ve kitlesel göçler baĢlatılmıĢtır. Dersim isyanını bastırılmasından sonra dönemin ĠçiĢleri Bakanı Celal Bayar‟ın

Millet Meclisi‟nde artık Kürt sorunu kalmadığını ve eĢkıyaların kaba kuvvet kullanılarak medenileĢtirildiğini belirttiği bildirilmektedir (Jwaideh, 2008: 429). Meclisin Kürt sorununa bakıĢ açısı ve sorunu tanımlayıĢ Ģekli “eĢkıya” ve “medenileĢtirme” kavramlarına Kürt kimliğinin anlamını yükleyerek gerçekleĢir. Kürtleri ve ortaya çıkan isyanları telakki ediĢ Ģekli, gerçekten çözüm üretmeye yönelik değildir. Sadece ulus devletin monolotik yapısı içinde kendini meĢrulaĢtıracak bir “öteki” oluĢturmaya ve onu belirginleĢtirmeye yöneliktir. Cumhuriyetin merkeziyetçi yapısı üzerinde bir tehlike olarak görülen Kürt kimliği, böylece “öteki” olarak ilan edilmiĢtir. Bunun sonucu olarak karĢıt bir güç olarak Kürt milliyetçiliği ortaya çıkmıĢ, o da kendi ulus devletini oluĢturma kaygısıyla Türk kimliğini ötekileĢtirmiĢtir. BaĢlangıçta Kürt milliyetçiliği kültürel milliyetçiliğe yakın dururken, sonrasında organik bir nitelik kazanmıĢtır. KarĢılıklı süregelen bu ötekileĢtirmeler, sürekli bir çatıĢma ortamı oluĢturmuĢtur. Nitekim bu durum günümüzde de devam etmektedir.

7. TÜRKĠYE’DE MĠLLĠYETÇĠLĠK BAĞLAMINDA “TÜRK” VE