• Sonuç bulunamadı

4. MĠLLĠYETÇĠLĠĞĠN ORTAYA ÇIKIġI

4.2. AVRUPA‟DA MĠLLĠYETÇĠLĠK

Napolyon, söyleminde Fransız Devriminin temel ilkelerini ustalıkla kullanmıĢ ve Avrupa‟nın entelektüelleri arasında büyük bir beklentinin dogmasına yol açmıĢtır. Orta sınıf entelektüeller çok geçmeden Napolyon‟un aslında bir devrimci değil, kendilerinin nefret ettikleri monarĢik, baskıcı yönetim biçimini bir Roma-Cermen imparatorluğu düzeyinde kurmak isteği olan bir maceraperest olduğunu anladılar. Napolyon SavaĢları sonrasında Avrupa‟daki jeopolitik durum hiç de milliyetçi beklentilere cevap vermiyordu. Napolyon‟un yenilgisinin ardından Fransa‟nın siyasal sınırlarının 1790‟lardaki çizgisine çekilmesi Fransa‟daki milliyetçi duyguları harekete geçirmiĢ ve halkın gözünde bu durum, Fransız milletinin aĢağılanması olarak değerlendirilmiĢtir (Öğün, 2000: 27-28). Milliyetçiliğin dönüm noktalarından birisi de Avrupa‟yı etkileyecek olan Kırım SavaĢları olmuĢtur. Bu savaĢtan sonra Avrupa‟da iki büyük devlet ortaya çıkmıĢ ve ikisi de toplumsal bağlamda milliyetçiliği farklı tezahürleriyle yaĢamıĢlardır. Bu devletler Ġtalya ve Almanya‟dır.

XIX. yüzyılda, Avrupa‟da millet ve milliyet kavramlarının tanımlanması, sınırlarının ve niteliklerinin belirlenmesini ele alan birçok tartıĢmalar olmuĢtur. Almanya ve Ġtalya‟da milliyetçilik, en mühim olgusu olan devlet ülküsünden vazgeçerek, farklı devletlerdeki aynı dili konuĢan ve aynı kültürü paylaĢan insanlar arasındaki kültürel bağlılığı vurgulamakta ve bu topluluklar için ortak bir vatan isteğiyle ortaya çıkmaktadır (Tansu, 1995: 422). Komplike bir kavram olan milliyetçilik bir duyuĢ, mütalaa ve hareket ediĢ biçimi olarak kendini doğuran koĢullara uygun bir misyon yüklenmiĢtir. Hakikaten, millet öğesinin var olduğu, lakin milli devletin bulunmadığı Ġtalya ve Almanya‟da bir birleĢtirme akımı olmuĢtur. Hâlbuki aynı milliyetçilik kavramı, koĢullar ve bünye gerektirdiğinde, var olan siyasal birlikten koparak, yeni bir devlet kurarak ayrılma hareketi Ģeklinde de meydana çıkabilmektedir (Cihan, 1981: 340). Dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri Almanya ve Ġtalya‟da ortaya çıkan milliyetçiliğin dil ve kültür birliği üzerinden hareket ederek oluĢturmak istediği Alman ve Ġtalyan birliğidir ki bu durum

büyük alman idealinin ve Ġtalyan despotizminin temelini oluĢturan temel düĢüncenin içeriğinde organik unsurların ne denli var olduğunu gösterir.

4.2.1. ALMANYA’DA MĠLLĠYETÇĠLĠK

Ġhtilalin, özgürlük, eĢitlik ve kardeĢlik sloganları ve Ġnsan Hakları Beyannamesi, liberalizm ve demokrasinin temelini oluĢtururken siyasi batılılaĢma tarihinde mühim bir yere sahip olmuĢtur. Napolyon bu akımın Avrupa‟da ilk ve etkili yayıcısıdır. Bu arada buna tepki olarak Alman milliyetçiliği doğmuĢtur. XIX. yüzyıl Batısında kapitalizmin getirdiği toplumsal krizler sosyalizmle birlikte liberal ve demokratik ideallere bağlı milliyetçiliği geliĢtirirken Alman milliyetçiliği otoriter ve tutucu bir temel üzerinde geliĢmiĢtir (Armağan, 1990: 10). Alman milliyetçiliği, Almanların tek bir bayrak altında birleĢmesini amaçlayan bir fikir olarak Prusya‟nın 1871‟de Alman birliğini sağlamasından çok önce ortaya atılmıĢtır. Ren‟den Karadeniz‟e kadar uzanan bir iktisadi bölgenin, henüz varlığı ortaya çıkmamıĢ potansiyel imkânlarını iktisatçı Friedrich List açıklamıĢtı. Amerika‟ya giden Alman göçmenlerinden birisi olan Friedrich List bu ülkede gördüğü ekonomik alandaki geliĢmeye hayran kalmıĢ ve hayalini kurduğu Alman Birliğinin ancak bu temelde sağlam sonuçlar verebileceğini düĢünmeye baĢlamıĢtır. List, bir süre sonra Amerika BirleĢik Devletlerinin Almanya elçisi olarak anavatanına dönmüĢ ve burada liberal Ġngiliz ekonomi anlayıĢını Ģiddetle eleĢtirerek, ekonominin ancak milli bir temeli olabileceğini savunan yazılar yazmaya baĢlamıĢtır (Öğün, 2000: 38). Alman birliğine doğru giden süreci görebilmek için bölünmenin baĢlangıcı olan Otuz Yıl SavaĢları‟nı iyi değerlendirmek gerekir. Kutsal Roma-Germen Ġmparatorluğu savaĢtan önce Protestan reform hareketleri ile sarsılmıĢtı. SavaĢ sonrasında yapılan Westfalen AnlaĢmaları ile ülke, dinsel ve siyasal hususiyetlerine göre 350 kantona bölündü. Fransa‟nın 1806‟da Prusya‟yı dıĢlayarak, Ren Federasyonu‟nu kurması Alman Milliyetçiliği‟nin ortaya çıkmasına yardımcı oldu. 1815 Viyana AnlaĢması ile Ren Konfederasyonunun yerini Germen Konfederasyonu aldı. Almanya da aynı Ġtalya gibi 1848 devrimlerinden beklediğini bulamamıĢtı. Öte yandan Almanya‟nın bütünleĢme sorunları ile Ġtalya‟nın bütünleĢme problemleri arasında ciddi benzerlikler vardı (Öğün,2000: 41). Alman birliği yandaĢları, 1848 devrimlerinin baĢarısız olması sonrası Prusya‟yı desteklediler ve Prusya güç merkezi oldu. Bu arada Alman birliği konusunda inançlı biri olan Prens Otto Von Bismarck DıĢiĢleri

Bakanlığı ve BaĢbakan Yardımcılığı gibi önemli görevlerden sonra 1862‟de tutucuların yardımıyla imparator Wilhelm tarafından Ģansölyeliğe atandı. XVIII. yüzyılın sonu, XIX. asrın baĢındaki milliyetçi hareketlerin çoğu liberal ve uluslararası bir vasıf taĢıyordu. Bu hareketler, genel olarak ulusal farklılıkların varlığını kabul ediyor, ama bu farklılıkların temelinde ulusların ortak bir mücadele içinde olduklarını ileri sürüyordu. Buna karĢılık Alman birliğinin kurucusu Prens Otto Von Bismarck‟ın milliyetçilik anlayıĢı muhafazakâr ve otoriter nitelikteydi. Bu tür milliyetçi temayüller güçlü bir kültürel öğe içeriyordu. Bazı ülkelerin üniversitelerinde ulusal edebiyat, tarih ve kültür alanlarında bilim dalları ilk kez bu dönemde kuruldu, ayrıca akademik alanda Latincenin yerine her ülkenin kendi resmi dili kullanılmaya baĢlandı (Ana Britannica, 1989: 93). Bismarck‟ın yaptığı ilk iĢ önce orduyu güçlendirmek ve otoriter bir düzen kurmak olmuĢtur. Ancak aynı zamanda millet meclisini oluĢturmak için seçimlere baĢvurması muhafazakârların olumsuz tepkilerini çekti. Onun Ruhban sınıfına karĢı olması liberalleri ve muhafazakârları yanına çekmeyi baĢardı. Bismarck‟ın muvaffakiyeti, Alman birliğini sağlaması ve asrın son çeyreğinde Avrupa‟nın en önemli politikacısı olmasıdır. Alman devletleri arasında 1834 yılında kurulan gümrük birliğinden Avusturya‟nın çıkarılması çatıĢmanın yolunu açmıĢtır. Prusya‟yı Avusturya ile savaĢ yapma konusunda yüreklendiren olay 1859‟da Avusturya‟nın, Fransa‟nın desteklediği bir Ġtalyan devleti olan Piyemonte ile yaptığı savaĢta yenilmesidir. Ġtalya‟nın birleĢmesinde motor güç rolünü oynayan Sardunya iken, Almanya‟nın birleĢmesinde itici güç Prusya oldu ( Öğün, 2000: 42). 1866 savaĢını Prusya kazanınca, 1815 Viyana AntlaĢması ile kurulan Germen Konfederasyonu dağıldı. Bunun yerine Prusya‟nın önderliğinde Kuzey Almanya devletlerinin de katıldığı yeni bir konfederasyon kuruldu. Ġkinci adım ve ikinci savaĢ Fransa ile Güney Alman devletleri arasında oldu. Fransa‟nın 1870‟te Alman birliği tarafından hezimete uğratılması, güney devletleri ile birlikte Alsas-Loren‟in bir kısmını ilhak edilmesi ile Alman birliği gerçekleĢmiĢ oldu. Fransız Ġhtilali sonrası Avrupa‟da çıkan milliyetçilik hareketlerinden özellikle Alman milliyetçiliği, Napolyon‟un siyasetine karĢı olarak Fransız karĢıtı bir özellik taĢıyordu. Fransızlar devrim bildirilerini savaĢ yöntemi ile diğer ülkelere taĢımaya baĢlayınca, diğer Avrupa ülkelerinde Fransız fobisi geliĢmiĢtir. Alman Milliyetçiliği‟nin bir ayırt edici özelliği yani önce milliyetçiliğin

ortaya çıkması, Fransız Milliyetçiliği‟nin millî devletle eĢ zamanlı olarak ortaya çıkıĢı göz önüne alınırsa açıklık kazanır. Alman Milliyetçiliği‟nin bu özelliği millet ve millî devlet kavramlarının yapısal ve zamansal olarak ayrıĢmasına sebep olmuĢtur. Bunun neticesinde milliyetçilik Fransa‟da olduğu gibi siyasi bir kavram olarak değil de etnik ve kültürel bir kavram olarak ortaya çıkmıĢtır. Bu süreçte etnik ve kültürel birlik belirleyici olurken siyasal birlik bunlardan türemiĢ ve ikincil bir kavram durumuna düĢmüĢtür. Fransız Milliyetçiliği‟nin geliĢiminde bu durumun tam aksi bir geliĢme gözlenmektedir (Kadıoğlu, 1991: 106). XIX. yüzyıl Almanya‟sı gecikmiĢ bir emperyalist güç olduğunun Ģuurundadır. Ulusal devlet oluĢumu öteki Avrupalı Devletlere nazaran geç kalmıĢ olduğu gibi, emperyalist dünya düzeninden hisse kapmada da geç kalmıĢtır. Bismarc dönemi Almanya‟sının dünya siyasetinde söz sahibi olmaya baĢlaması, milletçi ve yayılmacı ideolojinin devlet ideolojisi haline geldiği zamandır( Ahlers, 1997: 104).

Fransa‟nın aksine Almanya‟da yaĢanan milliyetçilik etnik özellikler içermekte ve ortak dil, ortak tarih, ortak vatan kurgularındaki ortaklık sadece kan bağı esasına dayalı olarak gerçekleĢmekte idi. Milliyetçilik devlet politikası haline dönüĢtüğünde Almanya dünya siyasetinde söz sahibi olmaya baĢladı. Daha sonra ortaya çıkacak negatif öjenik eğilimler de devlet tekelinde ve devletin onayı ile gerçekleĢti.

4.2.2. ĠTALYAN MĠLLĠYETÇĠLĠĞĠ:

1830‟lu yıllarda Avrupa‟da tekrar siyasal bir hareket yaĢanır. Fransa‟da Bourbon soyundan gelen krallar tasfiye edildi ve Louis Philippe adlı bir yurttaĢ kral statüsüne getirildi. Fransa‟daki bu olay etkisini, kısa süreli de olsa, Ġtalya, Almanya ve Polonya‟da gösterdi. Buradaki hareketler çok kısa süre içinde sindirildi. Çünkü hareketlere arka çıkanlar sadece orta sınıflardı; halk destek vermiyordu. 1830 devrimleri göreceli olarak, anayasalcılık-liberalizm çizgisinde olmak kaydıyla Batı Avrupa‟da baĢarılı olmuĢtur. Aynı durumu Orta ve Doğu Avrupa için söylemek mümkün değildir. Bu coğrafyada benzeri diğer hareketler ağır bir biçimde hezimete uğratılmıĢtır. Ġsviçre, Ġngiltere ve Osmanlı Ġmparatorluğu‟na çok sayıda milliyetçi sığınmacı akın etmiĢtir. Bu göçmenler arasında yer alan, görüĢleri ve politik hareketleri ile dikkat çeken birisi de ünlü Ġtalyan milliyetçisi Mazzini‟dir (Öğün, 2000: 29). Mazzini, 1831‟de Kutsal Roma Ġmparatorluğu düĢlerini gerçekleĢtirmek

için bir dernek kurmuĢtur. Bu derneğin adı Genç Ġtalya Derneği‟dir. Ġsviçre‟de sürgün hayatı döneminde Alman ve Polonyalı mültecilere de aynı telkinlerde bulunmuĢ ve etkili olmuĢ ki, Avrupa‟nın pek çok yerinde “Genç Avrupa” idealine dönük olarak çalıĢan, çoğu gizli ve farmasonik örgütlenme biçimlerinden ilham alarak hücreler Ģeklinde örgütlenmiĢ politik kuruluĢlar geliĢtirilmiĢtir (Öğün, 2000: 30). III. Napolyon gençlik yıllarında Sardunya‟daki milliyetçi hareketi görmüĢtür. Ġtalya‟nın birleĢmesi fikrine olumlu bakmakta ve Fransa‟nın çok yakınında Avusturya gibi güçlü bir devlet görmek istememektedir. Fransa‟nın himayesi Ġtalyan Birliği‟nin sağlanmasında bir basamaktır. III. Napolyon üstünlüğün sonuna kadar kendisinde kalacağını zannetmiĢtir. Ama bu düĢüncesinde yanılmıĢtır. Fransa‟ya bağımlı bir Ġtalya‟nın yerine bağımsız bir Ġtalya tarih sahnesine çıkmıĢtır (Öğün, 2000: 39). Denilebilir ki, Ġtalyan millî birliğinin kurulması büyük ölçüde III. Napolyon‟un eseri olmuĢtur. Fakat birliğin yaratıcısı Piyemonte, baĢkanı Kont Cavour olmuĢtur ( Armaoğlu, 1973: 12). 1848–1849 deneyimleri Piyemonte‟ye göstermiĢtir ki, Ġtalya millî birliği yalnızca baĢka bir devletin yardımı ile ve Avusturya‟nın savaĢta yenilmesiyle mümkün olabilirdi. 1849‟dan sonra Piyemonte‟nin bu siyasasını gerçekleĢtiren 1852 yılında baĢkanlığa getirilen Kont Cavour olmuĢtur. O, baĢkan olduktan sonra öncelikle milliyetçi hareketlerin savunuculuğunu yapan III. Napolyon‟u kazanmaya çalıĢmıĢtır. Kırım SavaĢı, Kont‟a arzuladığı fırsatı vermiĢ ve savaĢın ardından imzalan Paris AntlaĢması‟nda kendini gösterme ve Ġtalya millî birliğini kurma yolunda ilk giriĢimleri atma fırsatı bulmuĢtur. Bir Ġtalyan hayranı olan III. Napolyon, Ġtalya‟ya Avusturya‟ya karĢı yaptığı savaĢta arka çıkmıĢ ve baĢta Rusya olmak üzere birçok devletin Ġtalya tarafında bulunmasına yardımcı olmuĢtur. 1860 yılında Garibaldi adlı Ġtalyan milliyetçisinin “Kırmızı Gömlekliler” adlı destekçileriyle Sicilya ve Napoli‟yi Piyemonte topraklarına katmasıyla, Roma ve Venedik dıĢında Ġtalyan birliği sağlanmıĢtır (Armaoğlu, 1973: 12). XIX. asrın sonlarında Avrupa‟daki milliyetçi hareketler enternasyonal özelliklerini yitirerek daha muhafazakâr, üstelik gerici hale geldi. Milliyetçilik telakkisinin dar bir temelde yoğunlaĢması I. Dünya Savası‟nın baĢlamasında müessir oldu. Ġtalya Birinci Dünya Savası sonrasında “Büyük Ġtalya” hayallerinin yıkıldığı bir ülkeydi. Ağır sosyal ve iktisadi sorunlarla karĢı karĢıya bulunuyordu (KıĢlalı, 1993: 111). Muhafazakâr milliyetçilik eğilimi yapılan iki

dünya savaĢı arasındaki devirde özellikle Ġtalya ve Almanya daha da güçlendi. II. Dünya SavaĢı‟nı müteakiben çoğu Avrupa ülkesinde milliyetçiliğin gücü azalmaya baĢlar. Bunun en mühim nedenlerinden biri ülkeler arasındaki bağımlılığın giderek artmasıydı. Bu dönemde Asya ve Afrika‟da önce sömürgeciliğe karĢı mücadele temelinde, sonraki aĢamalarda ise güçlü devletlerin egemenliğine karĢı bağımsızlığı ve bağlantısızlığı savunma temelinde milliyetçi hareketler ortaya çıktı (Ana Britannica, 1989: 102). Ġtalya‟nın birliği, Trieste, Nice, Korsika gibi Ġtalyanca konuĢan hatırı sayılır derecede topluluklara sahip olan bazı yerler dikkate alındığında bugün bile tamamlanmıĢ değildir. Ġtalyan milliyetçileri bu yerler için kurtarılamamıĢ topraklar “Terra irredenta” deyimini kullanırlar (Öğün, 2000: 41). Büyük Ġtalyan birliği hayalleri, özellikle 1. Dünya SavaĢında yaĢanan hezimetlerle yıkılmıĢ ve bugün dahi Ġtalyan milliyetçilerinin kurtarılamamıĢ topraklar adını verdiği belli yerler birliğe ve birlik hayaline katılmamıĢtır.

4.3. MĠLLĠYETÇĠLĠK, ULUS DEVLET VE KĠMLĠK ĠLĠġKĠSĠ